Oluşturulma Tarihi: Şubat 28, 2004 00:00
JAMES Joyce'un modern edebiyata başyapıt oluşturan o dev 'Ulysses' romanında, yazarın kara Katolikliğe çuvaldız batırdığı şöyle sinik bir pasaj da vardır.'İrlanda Yahudi düşmanlığını hiç yaşamadı, çünkü onların denizdeki kayıktan kıyıdaki rıhtıma adım atmasına asla izin vermedik'.Özel içerik taşıdığı için burada 'Yahudi' diye zikrediliyor ama, aslında siz onu 'öteki', 'yabancı', 'ben' olmayan diye de tercüme edebilirsiniz.Üstelik, 'nevi şahsına münhasır' tüm ada halkları gibi İrlandalıların 'ensüler ruhiyat' yansıtması bir yana, Kıta Avrupa'sı da çok uzun süre 'öteki'ni dışladı.* * *ZATEN, Roma çöküşü ertesi Pagan Sakson, Viking, Macar, Töton veya Slav kabilelerin istilası yoğunlaştığında, tedricen İsevileşe dek, onlar hep 'öteki' kaldılar.'Salipli
Fetih' sonrası Büyük Endülüs uygarlığındaki Muhammedi ve Musevi ahalinin 'conversos' veya 'marranes' sıfatıyla zorla vaftiz edilmesi ise cabası...Özetle, Ortaçağ 'Avrupa yekpareleşmesi'nin din ekseninde başladığı ve her halükarda da, 'öteki' olanla gerçek bir 'melezleşme'nin yaşanmadığı vakıadır.Ta ki, 'asr-ı ziya', yani 'aydınlanma çağı' denilen 18. Yüzyılın sekülerleşme süreci, onu zirveleştiren 'Fransız Devrimi'nin yasallığı ve kurumsallığıyla donana...Ancak hiçbir yasa ve kurum kolektif bilinçaltı değerlerini anında değiştiremez.* * *DEĞİŞTİREMEZ ve nitekim, sömürge imparatorluklarının modernleşmesine; dolayısıyla 'yamyam'dan Hinduya kolonyal numunelerin metropollerde belirmesine rağmen Avrupa ne 'öteki'ne 'ben' dedi, ne de gerçek 'melezleşme' sinyali verdi.Üstelik, yukarıdaki 'aydınlanma düşüncesi' iç varyantta 'ırkçılığı' da üretti. Bu defa dini değil tam aksine 'pozitivist' bir 'dışlama dürtüsü' doğdu.Daha daha üstelik, sanayii devrimini izleyen 'fayrap dönemi'nde Asya'dan, Afrika'dan; hatta İtalya ve Polonya'dan Batı Avrupa'ya getirtilen ilk yabancı işçiler, o 'aydınlanma düşüncesi'ni savunan 'sol' tarafından dahi 'iyi' (!) karşılanmadı.Aynı dönemin Fransız, Belçika, Alman parlemanto tutanakları, 'patronlar, yüksek medeniyetimizden ve çelik proleter geleneğimizden yoksun bu ‘vahşileri’ kasten başımıza saldı' diyen, muhalefetteki 'Marksist' parti sözcüleriyle doludur. Gazete arşivlerinde ise 'avam yerli ahali'nin Sicilyalı, Silezyalı, Faslı göçmen hanlarını kundakladığı ve muhacirleri patakladığı 'vukuat-ı adiye'sinden geçilmez.Tekrar özetlersek, 2. Savaş ertesine dek Avrupa'nın 'öteki' kavramı kitlesel planda çok fazla değişmemiş ve de Kıta 'toplumsal melezleşme'yi reddetmiştir.* * *FAKAT bu, bittii! Defter yarım asırdır, hele hele son yirmi yıldır tam kapandı.Hem Savaş ertesindeki iktisadi atılım için çağrılan yabancı işçilerin kalıcılık; hem aynı Savaş sonrasının fikri sorgulamasında 'pozitivist ırkçılığın' ölümcüllük; hem de küreselleşmenin kaçınılmazlık kazanması, bin şükür ki, bir yandan 'öteki'nin 'ben' olabileceği dürtüsünü yaygın, diğer yandan da Kıta sosyolojisini 'melez' kıldı.Bugün bazen Mağribi 'kazba'dan bile daha 'kazba'; Anadolu köyünden bile daha köy; Paki aşiretten bile daha aşiret görüntüsü sunan bir Paris'te, bir Berlin'de, bir Londra'da, hatta Joyce Dublin'inde dahi 'beyaz', 'ari' ve İsevi bir Avrupa yok!Mumla arayın, nostaljik fotoğraflar hariç, bulamazsınız. Sonra da olmayacaktır. Şimdi, artık 'öteki'ni 'ben' addetmekte dev mesafe katetmiş olan ve bunda öncülüğü üstlenen bir 'melez Avrupa' var ki, Türkiye'nin de yeri tabii ki oradadır!Sosyo - biyolojik kural, 'ortalama melezler' bile alımlı, akıllı ve ufuklu olurlar.
button