Güncelleme Tarihi:
Başkent, bütün şehirlerin başı, 81 vilayetin tek merkezidir. Ancak, örneğin turizm gelirleri açısından bakıldığında en az turizm geliri olan başkentlerden biridir aynı zamanda. Peki neden? Oysa ticaret, sanayi işliyor. Doğa turizmi, termal turizm, inanç turizminden istifade edebilmek mümkün. Müthiş avantajlarla dolu bir şehir var karşımızda. Küçük dokunuşlarla daha fazla istifade edebiliriz diye düşünüyorum.
Bazen konuşma yapmaya gittiğim yerlerde soruyorum, ‘Buraya memleketten aileniz veya dostunuz gelse, nereye gidebileceğini sorsa, ne önerirsiniz?’ Düşünüyorlar, kimi ‘Hacıbayram’, kimi ‘Anıtkabir’, kimi de ‘Külliye’nin kütüphanesi’ diyor. Kimse dördüncü bir yer söyleyemiyor. Biz birçok yer söylenmesini sağlayacağız.
Öyleyse projelerinizi tanımaya başlayalım…
Dünyada gelişen bir trend olan kültür yolları projesiyle başlamak isterim. Binlerce yıl değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış Ankara, her bir medeniyetten iz taşırken, bunların açığa çıkarılması ve sunulması çok önemli diye düşünüyorum. Kısa kültür yolu projesini; Ankara Kalesi’nden başlatarak Hacıbayram’a, oradan Roma Hamamı’na, Ulus’tan, Sıhhiye, Kızılay, ve Saracoğlu’na getirip, Anıtkabir’e doğru bir hat çizdiğimizde tam 8 kilometre olarak tasarladık. Bunun uzun versiyonu, yani 12 kilometre olanı için Külliye’ye veya Atakule’ye uzatıp, oradan bir seyir terasıyla tüm Ankara’yı izleme olanağı olacak.
Kültür yolunda hangi eserlerle karşılaşacağız?
Yürüyerek gideceğiniz bu yolda tam 411 tescilli eserle karşılaşacaksınız. İnsanlar çoğu zaman önünden geçiyor ama yanındaki değerin farkında değiller. Bakın Ankara’da 70’in üzerinde müze var, burada oturan hemşehrilerimize soralım, iki-üçünün ismini ancak söyleyebilir. Cumhuriyet döneminin en önemli kamu yapıları Ankara’dadır. Selçuklu eserleri var, kimse bilmiyor. Bu yüzden kültür yolu çok önemli.
1 MİLYON METREKARELİK ÇOCUK KÖYÜ
Çocuklar için oyun alanları, eğitimlerine katkıda bulunabilecek projeleriniz var mı?
Türkiye’de hiç kimsenin bilmediği, Dünya’da da bir iki yerde, mesela Kanada’da olan bir projeyi Ankara’da uygulayacağız. Bir çocuk köyü projesi hazırladık. 1 milyon metrekarelik bir arazi üzerinde 100’e yakın etkinlik olacak. Tabii ki istediği gibi koşup oynayacağı bölümler var ancak onu hayata hazırlayacak bölümler öne çıkacak. Mesela arabaya binip, sağdan ya da soldan gitmek, kırmızı ışıkta durmayı öğretmek için dört tekerlekli arabalar var. Mesleklerin kendine göre mekanları olacak, marangoz atölyelerinde zanaatkarların hazırlık yaptıkları ortamları görebilecekler. Belediyeler bölümünde itfaiyecilerin olduğu ortamlar yer alacak.
1 milyon metrekarelik alan Ankara’nın neresinde?
Ankapark’ın yan tarafında bir arazi var, orası düşünülüyor. Raylı sistemlerle buraya ulaşılabilecek.
ÇAY, ÇORBA, ÇAMAŞIR
Gençlerin düşüncelerini, isteklerini tam olarak biliyor musunuz?
3Ç (Çay, çorba, çamaşır) projesini hayata geçireceğiz. Ankara’da 300 bine yakın öğrenci olduğu kabul ediliyor. Öğrenciliğimde bekar evlerinde kalmış biri olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey çamaşır yıkamak ve kahvaltı olurdu. Üniversitelerin girişlerinde, güzel bir araç içinde, hijyenik ortamda bütün gençlerimize istedikleri taktirde ücretsiz olarak çorba verme imkanımız var. Gelirken bir poşette çamaşırı teslim etse, yıkansa, ütülense, akşam da alıp gitse fena mı olur?
UYANIK KÜTÜPHANELER
Başka ?
Çocukluğumda en çok zorlandığım şey kütüphanelerin sabah 9’da açılıp, akşam 5’te kapanmasıydı. Evlerimiz sobalı, anne evde mutlaka radyo açar, kardeşler var, ben nasıl ders çalışayım? Kütüphaneye gitsem, akşam 5’te kapanıyor, yetişemem. Bu yüzden arkadaşlarımız 7/24 açık çalışacak, 10 ‘uyanık kütüphane’ için üniversite çevreleri ve öğrencilerin yoğun yaşadığı bölgelerde yer tespit ettiler. Bakın gençler eğer bir takım kötü alışkanlıklar ediniyorsa bunun nedenlerinden biri eğitime ilgisizlik, ikincisi spor yapmamak, diğeri de kendilerini geliştirecek müzik, tiyatro gibi bir alanla uğraşmamalarıdır. Boşluk, cahillik, kötü arkadaş gençleri alıyor, bir yerlere götürüyor. Gençler için özellikle Saracoğlu mahallesinde kültür sanat merkezleri de kurulacak. Yaşlıları da düşünüyoruz elbet. Onlar için geniş bahçeli, toprakla uğraşabilecekleri, yaşıtlarıyla sohbet edebilecekleri, kendine has sosyal imkanları olan huzurevleri ve mahalle konakları yapacağız.
SOKAK HAYVANLARI İÇİN GENİŞ BAHÇELER
Önceki röportajımızda şehre geldiğinizde dikkatinizi çeken ilk şeyin sokak köpekleri olduğunu söylemiştiniz. Hayatlarında iyileştirme olacak mı?
Evet, doğru… Sokak hayvanları konusunda çarpışan iki zıt fikir var. Birisi bir an evvel köpek barınakları yapılmalı, hayvanlar buraya doldurulmalı, diğeri, ‘hayır, bunlar sosyal hayatın içinde insanlarla beraber yaşamalı, bunlar canlı…’ İkisinin de haklılık payı var, sokakta yürüyen insanlar korkuyorlar, öbür tarafta da hayvanlara olan sevgiden dolayı onların hapsedilmesini istemeyen takdir ettiğim bir hayvanseverler grubu var. Zıt fikirler diyorum ama burada ikisini bir arada yapabilmek mümkün. Hayvanları toplar, bakıma alır, kısırlaştırır ve çok geniş bahçeleri düzenler, doğal ortamına salarsınız. Başında veterinerler olur. Bu arada ziyarete açık bir doğal ortamda, insanlar gelip sevebilir, sahiplenebilir. Bu ortamı daha önce sağlamış biri olarak Ankara’da da yapabileceğimizi söylüyorum.
19 METREDEN 27 METREYE
Millet Bahçeleri projeleriniz olduğunu biliyoruz. Ankara’ya kaç tane düşünüyorsunuz ?
Ankara’da, 12 milyon 950 metrekare üzerine 13 tane yapacağız. Yerleri tespit edildi, mülkiyet durumlarına bakıldı. Ankara’da şu anda kişi başına düşen yeşil alan miktarı 19 metre, bizimle 27 metreyi bulacak.
Kamu binalarını yıkıp, yeşil alan yapacağınız konuşuluyor, doğru mu?
Ankara’nın böyle bir şansı var. 1900’lü yılların ortalarına doğru yapılan birçok kamu binası mevcut. Bunlar şimdi yavaş yavaş işlevini yitirdiği için boşalıyorlar. Askeri alanlar dışarı taşınıyor. İşte bu binalar tescilliyse bunlara fonksiyon yüklemek ama bunun dışındaki alanını yeşil alan yapmak istiyoruz. Bir taraftan o kamu binasını müzeye çevirmek, içine yeme-içme mekanları yapmak imkanı var. Mesela Cebeci stadı boşaldı, şimdi orası millet bahçesi oluyor. Bunu bizim yapmamız lazım. Onların yerine binalar dikmek herhalde Ankara’ya yapılacak en büyük kötülük olur.
YAPILAR CUMHURİYET’İ SİMGELEYECEK
Ankara için ‘Ben gelince bunları görmeyeceksiniz’ dedikleriniz var mı?
Benim şehirlerde en dikkat ettiğim şey; o şehrin siluetidir. Yıllarca şehircilikte deneyimi olan biri olarak emin olun içimi acıtan konudur. Geriye doğru bakıldığı zaman biz çok köklü medeniyetlere imza atmış neslin çocuklarıyız. Anadolu topraklarında zor zamanlarda bile Selçuklu Medeniyeti’ni icra ettik. Şimdi biz onların torunlarına bakıp, o eserleri gördüğümüzde ‘Selçuklu eseri’ diyoruz. Sonraki dönem imparatorluğumuzun en şaşaalı dönemleri, gerek sivil mimari yapıları, gerek kamu binaları, gerekse ibadethanelere baktığımızda net şekilde ‘Bu Osmanlı eseri’ diyoruz. Orada medeniyet imgeleri var. Şimdi 100 yıldır cumhuriyetle idare ediliyoruz, inşallah sonuna kadar da gideriz.
Cumhuriyetin simgesi yapıları tarif eder misiniz?
Aslında insanlar yaşadıkları mekanları kendileri inşa ederler. O mekanlar da sizin yaşam tarzınızı değiştirir. Bu dönemde nasıl bir mekanda yaşamak istiyoruz? Benim tarifim şu: Daha organik bir yaşam, toprağa yakın, daha düşük katlı, yeniden komşuluk ilişkilerini inşa ettiğimiz ortam. Bir mahallede yaşayayım, komşumdan tuz isteyebileyim, o da benden istesin. Çocuklarımız birbirleriyle oynasınlar, sokağa çaktığında çocuğumun başına bir şey gelmeyeceğine emin olayım.
YÜKSEK BİNALAR BİZİ BENCİLLEŞTİRİYOR
Mahalle kültürünü öldürenin hep teknoloji olduğunu konuşuyoruz. Aslında yüksek binalar mı?
Yüksek binalar bizi bencilleştiriyor, içimize kapatıyor, asansörde rastladığımız insana ‘merhaba’ diyemez hale getiriyor. İçeri girdiğimizde de hapishane gibi, bizi eğleyecek tek şey bilgisayarlar, cep telefonları… Oysa çevreci bir mahalle kurabilmemiz mümkün. Bu binaların kendi enerjisini üretebilmesi mümkün, tüm binanın suları bir köşede biriktirdiğimiz, sonra arıtmadan geçirerek yeniden bütün evlerde gri su olarak kullanabilmemiz mümkün. Akıllı ve güvenli olması mümkün. Çocukluğumuzun mahalle kültürünü bugünün teknolojisiyle yaşatmak mümkün. Tecrit edilmiş hayatlardan kurtulup, daha mutlu insanlar oluruz.
Yatay mimari sözüne ilişkin 17 yıldır görevde olan hükümete yönelik eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
O gökdelenler meselesi 81 vilayette var. Arazinin bomboş olduğu yerde 15 katlı bir bina neden dikilir, hâlâ anlamış değilim. Bunlar hükümetin yetkisinde değil, belediye meclisleri oturur, plan yapar, kimse de mani olamaz, uygularlar. Bazen insanlar diyor ki, ‘Siz Cumhurbaşkanısınız, mani olsanıza’… Olamaz efendim, onun yetkisi ayrı, hukuk devletinde yaşıyoruz. Cumhurbaşkanımız sadece tavsiye eder, kanunların çıkmasına ön ayak olur. Bakanlığım döneminde bana da talimatı vardı, imarla ilgili birçok kanun hazırladık, önümüzdeki günlerde gündeme gelecektir. En sıkıntı çektiğimiz konu plan tadilatları konusudur. Planlar gayet güzel yapıyor. Onun içinde bazı hesaplar vardır, burada kaç kişi yaşayacak, sosyal tesisleri, okulu, camisi, ulaşımı nasıl olacak, bunlar hesaplanır. Ama belediye meclislerine gelip, ‘Efendim ben burada imar artışı istiyorum’ talepleri bitmez. ‘Neden’ diye sorarsınız, süslü kelamlarla ‘Buraya AVM lazım, yoksa millet büyükşehirlere gider… Burada modern kent oluşturmak lazım, o da yüksek binalarla olur. Belediyelere hibede bulunalım’ derler, haberiniz olmaz, belediye meclisinden geçmiştir. Bir gün o şehre Cumhurbaşkanımız gider, ‘Bu ne ya, kim yaptı bunu diye kızar’…
Tek neden bu muydu?
Bir dönem yüksek katlar kurtarıcı gibi de gözüktü. Hatta bir moda, bir akım gibiydi. ‘Dubai’de 300 katlı bina var, bizim burada neden olmasın’ gibi bir şeydi. İstanbul’un belli yerlerinde yükselen yapıları söylüyorum, artık o çağ geride kaldı. Herkes kendi dönemini inşa eder, yeni bir dönem başlıyor, bu dönemde inşallah inşa etmek bize düşer.
PROJE DEDİKLERİ TAM BİR FİYASKO
Rakibiniz Mansur Yavaş için düşüncelerinizi sorsam…
Rakibim hakkında konuşmamaya gayret gösteriyorum. Bir nezaket içinde bu seçim süreci devam etsin diyorum. Şahsıyla ilgili benden ölünceye kadar kimse bir cümle dahi duyamaz diyorum. Ancak 10 yıldır belediye başkanlığına durmadan aday olmuş arkadaşımızdan çok daha derli toplu, dünyayı takip etmiş projeler beklerdim, hiçbirini göremedim. Proje dedikleri tam bir fiyasko.
Ama anketlerde önde olduğu iddiaları var…
Daha adaylıklar belli olmadan başlamıştı bu, ne kadar sahte olduğunu bilin diye söylüyorum. Özellikle aday olduğu partinin algı yönetimiyle ilgili müthiş gelişmiş bir tarafı var. Kendi yayın organlarında bunu daha ilk günden pompalamaya başladılar.
‘Muhalefet hakkımda kaset arıyor’ dediniz. Detaylarını açıklar mısınız?
Söylediğim sözün arkasındayım. Muhalefetin arayıp kaset sorduğu gazetecileri de buldular. Onlar da itiraf etti, arkadaşlar bir dosya haline getiriyorlar. Buralardan medet umarak seçime gitmek kadar ayıp bir şey olamaz. Şu ana kadar rakibimin emin olun, geçmişi nedir, ne değildir, hiçbirine bakmadım.
HAYAT ÇİZGİM ÇOK NET YA DA FETÖ’YE 1 METREKARE ARSA BİLE VERMEDİM
Özellikle bazı belediye başkan adayları hakkında sosyal medyada FETÖ ilişkileri olduğuna yönelik iddialar yer aldı. Zamanında sizin de üstünüze çok geldiler…
FETÖ konusunda üstüne gelinebilecek en son adamlardan birisi de benim. Gençliğimden beri yaşadığım hayat çizgisi çok net. 21 yıllık belediye başkanlığımda FETÖ’ye bir metrekare arsa vermemiş ender adamlardan birisiyim. 21 yıllık belediye başkanlığımda 300’e yakın üst düzey görevli atamışım. İçinde bir tane FETÖ’den atılan ya da tutuklanan adam yok. Bu ikisi yetmiyor mu? Ömrümüzde bir kere gidip, sohbetlerine oturmamışız. Algı idaresi dediğim bu. ‘Efendim 15 sene önce, sen falanla kahvaltı ettin, o da FETÖ’cü çıktı’. E ne yapabilirim, Meclis’te o kadar insan var, hepsiyle el sıkışıyoruz, belki yarın öbür gün birisi tutuklanacak, el sıkışmayalım mı ? Kayseri sanayisinde İstikbal grubu vardı. Bir kısmı FETÖ’ye yatkın insanlarmış. Bir kısmı tutuklu. Her zaman vergi rekortmenleri içinde ilk beştelerdi. 15 bin kişi çalıştırıyorlardı. 20 yıl belediye başkanlığı yapan biri olarak ‘Merhaba’ demeyecek miydik? Böyle bir şey olabilir mi, bunları delil gibi göstermek çok çirkin.
Ya kazanamazsanız?
Aklımızın ucundan bile geçmiyor.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR