Güncelleme Tarihi:
HO Tercüman, 17 Kasım
Allah’ın sonsuz bir espri kabiliyeti bahşettiği Millî Eğitim Bakanımız, “Okullar fabrika değildir, öğrenciler de kereste” demiş.
Ne yazık ki doğru söylüyor.
Okullar okul olsaydı, piyasada bu kadar kalas olmazdı.
*
AKSİ HABER OLMALIYDI
Hürriyet, 19 Kasım
Spot: Daha önce veto ettiği Orman Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’u onaylayan Cumhurbaşkanı, iki maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Başlık: Sezer dediğini yaptı
Ankara’da bir cumhurbaşkanı “dediğini yapınca” Hürriyet’e sayfa manşeti oluyor, vardığımız noktaya bakın!
Ne yapalım, “dediğini yapan” devlet adamlarına alışmamışız!
*
İN İN !..
Yeni Şafak, 19 Kasım
Genç Parti Genel Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in karşısına çıkan Cem Uzan “Beni kurtarın” demiş. Yanlış hatırlamıyorsam “Ben Uzan Grubu’nun hissedarı da değilim, yöneticisi de” diye savunuyordu bir aralar kendini. Ne oldu da Genç Parti’nin Genel Başkanı, Türkiye’deki batak sermayelerden birini kurtarmak için yalvarmaya başladı? Kemal ve Hakan Uzan bu delikanlının akrabası filan mı acaba? İstanbul’daki iki sinagoga karşı intihar saldırısı düzenleyen iki kişiyle iki yardımcısının anasını bacısını 24 saatte bulup çıkaran kahraman Türk güvenlik güçleri, istihbarat birimleri Uzanlar’ı bulmak istemiyorlar mı acaba?
Cem Uzan “Borçlarınızı nasıl ödeyeceksiniz?” sualine cevaben Bakan’a demiş ki: “Öderiz biliyorsunuz. Bir arsamız var, değeri 300 milyon dolar. Star televizyonunu verelim, gazeteyi verelim...”
Düne kadar çok yukarıdan alıyordun...
İn in, biraz daha in!
*
YA NE KOKACAKTI?
Gazeteler, 21 Kasım
Birçok gazete “Yine o kSinagolara yapılan saldırıda etrafa yayılan gübre kokusu, daha sonraki patlamalarda da duyulduoku” diye yazdı. .
Terör saldırıları b.k kokmayacak da, ne kokacaktı yani?
*
BU DA GAZETECİNİN GÖREVLERİ ARASINDA MI?
Sabah, 21 Kasım
Savaş Ay, İstanbul’daki patlamalardan sonra, hastaneye koşmuş, anlatıyor:
“Taksim’de hastanedeyim. Şoka girmiş bazı insanları tokatlıyorum.”
*
SUÇ MUDUR?
Hürriyet, 22 Kasım
Kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana konuşuyor:
“Son 4 yıldaki barışın mimarı olan Sayın Öcalan’ın politikaları gözden geçirilmeli... Sorunun çözümünde Sayın Öcalan’ın bir sigorta işlevi gördüğünü belirtmek istiyorum.”
Bir hukukçuya soracağım, TCK’ya göre “Allah belanı versin!” diye beddua etmek suç sayılır mı?
*
SONUNDA KENDİNE GÖRE BİR KİTLE İMHA SİLAHI BULDU
Gazeteler, 22 Kasım
Irak’ta Amerikan ve İngiliz askerlerine, eşek arabasına yüklenmiş roketatarlarla saldırı yapıldı.
George “Dubya” Bush, milletlerarası hukuku çiğneyerek Irak’ı işgal etmek için “kitle imha silahlarını” gerekçe göstermişti. Mobil füze rampalarını çok aradı, bulamadı. Sonunda kendine göre bir silah ele geçerdi.
Eşek tarafından atılan roketatarlar...
*
BİZİMLE KAFA MI BULUYORLAR, YOKSA CİDDİ Mİ BUNLAR?
Posta, 24 Kasım
TSE (Türk Saçmalama Enstitüsü) yine “bir ilke imza atmış” ve muhteşem bir standart hazırlamış: Türk Pastacılar Standardı.
Posta’nın haberine göre pastacılar artık şık olacakmış, boyunlarına fular takacaklarmış... sıkı durun Türkçe’yi güzel kullanacaklarmış; okuduklarını anlayacaklar, düşüncelerini sözlü, yazılı ve resimli olarak iyi anlatacaklar ve sır tutacaklarmış.
Bu TSE bizimle kafa mı buluyor Allah aşkınıza?
*
KAFE KULİS’TEN İKİ GÜZEL DEDİKODU-HABER
Vatan, 24 Ekim
Deniz Güçer’in Kafe Kulis köşesinden çok güzel iki dedikodu:
- Başbakan Recep “Teallül” Erdoğan’ın bir resmî dış gezisinde, yanında Mehmet Ali Ilıcak da varmış, nedense. (Unutanlara hatırlatalım: Kemal Ilıcak oğlu, Nazlı’dan doğma Mehmet Ali Ilıcak Türkiye’nin yetiştirdiği nadir “değerli” işadamlarından biridir.) Gezinin resmî bölümü bittikten sonra, Başbakan şehri gezerken, eşine, Emine Hanım’a bir masa örtüsü beğenmiş, tam almaya hazırlanırken, Ilıcak arkadan şey gibi atlamış, yıldırım gibi... “Efendim, müsaade edin ben hediye edeyim!”
Tabii Erdoğan mütiş kızmış, “Kardeşim benim param mı yok? Eşime hediye alıyorum, eşime!” diye basmış fırçayı,
Kimbilir Mehmet Ali Ilıcak nasıl mahçup olmuştur, pek utangaç bir çocuktur, hiç gelemez böyle şeylere!
- İkinci dedikodu da Ecevitler’le ilgili. Malum, Türkiye’yi 21.yüzyıla taşımaya kalkıp yolda düşüren (altında kalan demek daha mı doğru olurdu acaba?) Ecevit çiftinin evinde bulaşık makinesi yoktur. Bulaşıklarını kendileri yıkarlar. Ama Rahşan Hanım rahatsız olduğu için artık yıkayamıyormuş. Çare olarak ne bulmuşlar? Bir bulaşıkçı kadın tutmuşlar, her gün eve gelip bulaşıklarını yıkıyormuş.
Türkiye’yi hakikaten Allah korumuş!
*
BALIKÇI BALIK TUTMUŞ, MÜTHİŞ BİR HABER!
Gözcü-Asabi, 25 Kasım
Bir muhteşem haber de Gözcü’den.
Başlık: Oltayla 10 kiloluk balık yakaladı
Haber: Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde baba mesleği balıkçılığı sürdüren Necati Özbal, Güneyli köyü yakınlarında teknesiyle denize açılarak balık avlamaya başladı. Özbal, av sırasında oltaya takılan ve uzun bir uğraş sonucunda tekneye çektiği balığın 10 kilogram ağırlığında bir orfoz olduğunu görünce büyük şaşkınlık yaşadı. Özbal, balığı ilçedeki bir restorana 150 milyon liraya sattığını belirtti.
Balıkçı balık tutunca haber oluyor demek ki...
*
İYİ Kİ SÖYLEDİN, BİZ AKIL EDEMEZDİK
Takvim, 25 Kasım
Takvim’in Sağlık sayfası da bazen Posta’nınkini aratmıyor. Sayfanın “Mutfak Rehberi” diye bir köşesi var, burada bu sefer “Yumurta pişirmenin incelikleri” anlatılıyor. Hani nasıl pişirilirse daha sağlıklı olur, yumurta kaç dakikada katı olur... filan.
Ama ben yazının girişine bittim:
“Yumurtalı yemekler hazırlanmadan önce ve sonra, eller ve kullanılacak kaplar ve araçlar yıkanmalıdır.”
Durun durun, bitmedi...
“Kullanılacak sayı kadar yumurta, buzdolabından çıkartılmalıdır.”
*
TEDARİKLİ BAYRAM NAMAZI
Gazeteler, 26 Kasım
Sürmene’de Mustafa Öksüz isimli bir vatandaş, Bayram namazı kıldığı camide beş yıl önce abisini öldüren İsmail Öksüz’ü görünce, tabancasını çektiği gibi kafasına bir kurşun sıkıp işini bitirmiş.
Adam camiye, Bayram namazı kılmaya, cebince ruhsatsız tabancayla gidiyor.
Seni beni de beğenmez Müslüman olarak!
*
ÖNCE TANSİYONU ARTTIRACAK SONRA GERİLİMİ
Sabah, 26 Kasım
Washington’un Gürcistan’daki yeni rejimi desteklemesi Moskova’yı germiş. Putin her ne kadar belli etmese de fena bozulmuş. Sabah’ın haberi diyor ki:
“Uzmanlar bu gelişmelerin iki ülke (Rusya ile Gürcistan) arasındaki tansiyonu arttıracağı ve ilerleyen günlerde gerilimi daha da arttıracağını ifade ediyor.”
Gelişme tansiyonu arttıracak, tansiyon da gerilimi...
Desenize Gürcistan’da durum vahim!
*
BU DA SAMANYOLU’NUN BİR HİZMETİ
Samanyolu TV, 27 Kasım
Bir Amerikan ya da İngiliz belgeseli. Ancak sonunu yakalayabildim. Anladığım kadarıyla, atmosferdeki global ısınma sebebiyle, Afrika düzlüklerinde kurak mevsim her zamankinden daha erken geliyor ve daha sert geçiyormuş; bölgenin acımasız tabiatına en iyi uyum sağlamış canlılar bile zor sürdürüyormuş hayatını.
Dinci Samanyolu’nun yayımladığı Amerikan ya da İngiliz belgeseli (aklımda kaldığı kadarıyla) şu cümlelerle sona eriyordu:
“En dayanıklı hayvanlar bile, rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı’nın kendilerine bahşettiği kabiliyetlere rağmen buna zor karşı koyabilmektedirler.”
“Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı’nın kendilerine bahşettiği kabiliyetler” hangi İngilizce cümlenin tercümesi acaba?
*
BU DEFA STAR HAKLI
Star, 29 Kasım
Küçüklü büyüklü patronları Ürdünlü, Belizeli ve hatta Amerikalı olan Star gazetesi pek bir Türk milliyetçisidir, biliyorsunuz. Toz kondurmaz Türklüğe. İngiliz takımı Chelsea, İstanbul’a gelmeyi reddetti, İngiliz Dışişleri Bakanı “Türkiye’ye gitmeyin” diye çağrı yaptı ya, Star da karşı çağrıda bulunuyor: İngiltere’ye gitmeyelim!
Bu sefer Star haklı. İngiltere liginde oynanacak maçlardan birinde stadyumu havaya uçurmaya hazırlanan bir El Kaide militanı yakalandı diye değil; İngiltere bize bir kere daha terbiyesizlik yaptı diye de değil. “Genel tutumlarına tepki olarak” İngiltere, Amerika, Fransa gibi ülkelere gitmemek lazım.
Size vize uygulayacaklar, o vizeyi de – canları isterse – verecekler, “vize verdik ama gümrükte tipine bakarız, beğenmezsek sokmayız” diyecekler, üstüne üstlük bu vizeyi size konsolosluk kapılarında köpek muamelesi yaparak verecekler, sizi havalimanında süründürecekler...
Siz de bu köpek muamelesini sineye çekip, Londra’da alışveriş, Paris’te tatil, New York’ta burun ameliyetı diye bu aşağılık heriflere yalvaracaksınız, araya adam koyacaksınız, uyduruk bir memurun önünde el pençe divan duracaksınız...
Gitmeyiverin be kardeşim, şu heriflerin bize sığınmacı yahut terörist muamelesi yapmasına fırsat vermeyin...
Ama nerde!
Babanız da alışverişini Londra’dan yapardı, her bayramda Los Angeles’e uçardı!
*
ÇOK MU ZOR ALLAH AŞKINA?
Sabah, 29 Kasım
Sabah’la Günaydın’ın manşetindeki haberi okursanız, anlıyorsunuz. Ayşe Kulin’in “Adı: Aylin” kitabında “Kız Nuri” olarak geçen Nuri Çelik, yazarla Remzi Kitabevi’ne “kişilik haklarına saldırı” gerekçesiyle tazminat davası açmış ve 2 milyar lira almaya hak kazanmış.
Sabah’ın yazı işleri müdürleri bu haberden birinci sayfaya alıntı yapıyorlar. Anons şöyle:
“AYŞE KULİN’E TAZMİNAT - Kız Nuri cezası geldi – Adı Aylin’de Kız Nuri diye anılan Nuri Çelik, yazar Kulin için açtığı davayı kazandı.”
Tazminat Ayşe Kulin’e mi ödenmiştir? Nuri Çelik, Kulin için ne davası açmıştır? Yukarıdaki haber spotunun böyle çarpık olmasının sebebi nedir?
(1) Okuduğunu anlama güçlüğü
(2) Meramını ifade güçlüğü
(3) Hepsi
*
SÖYLEYİNCE KIZIYORSUNUZ...
Gazeteler, Bayram haftası
Dinci teröristler İstanbul’da dört intihar saldırısı düzenler, insanlarımızın kanını akıtırkan bizim istihbarat örgütleri uyudu. Tamam, böyle saldırıları önlemek çok güçtür, dünyanın en iyi haberalma örgütleri, CIA, FBI, Mossad bile başa çıkamıyor, biliyorum. Ama, herkes kabul etti ki, polis istihbaratta zaaf söz konusudur, çünkü devlet islamî terörü, dincileri yeteri kadar sıkı takip etmemiştir. Yani bir anlamda hoş görmüş, göz yummuştur.
Türkiye her fırsatta Batı ülkelerine ders veriyor: “İyi terörist, kötü terörist yoktur. Bana dokunmayan terörist bin yaşasın, diyen sonunda zararlı çıkar!” Ama gördük ki, Türkiye bir yandan böyle ahkâm keserken, bir yandan “bana dokunmayan islamî terörist bin yaşasın” demiş, mesela Rus gemisini kaçıran Çeçen teröristleri, İranlılar’ı salıvermiş, “Bölücü örgüte yardım ve yataklık” suçlamasıyla slogan atan ortaokul öğrencilerini, pankart açan gençleri sürüm sürüm süründürürken, islamî teröre (eskiden faşişt teröre olduğu gibi) göz yummuştur.
Anlaşıldı ki, polislerin çoğu İmam Hatip mezunu olan bir memlekette islamî terörle mücadele etmek çok zordur.
Bundan ne ders çıkardık?
İmam Hatipli sayısını arttırıp, polis hatta subay olmalarının önünü açmaya çalıştık...
*
MANŞETİN CEVABI 18.SAYFADA
Vatan, 21 Kasım
Gazetenin 18.sayfasında (İslam uzmanı) Ruşen Çakır başlık atmış: El Kaide neden Türkiye’yi pas geçsin ? Herkes ‘Neden Türkiye?” diye soruyor. Neden olmasın? Türkiye, Fas, Tunus, Endonezya’da eylem yapan El Kaide’nin ‘global cihad’ının kıta sahanlığında.
Ruşen Çakır “El Kaide’nin neden Türkiye’yi vurduğunu” uzun uzun anlatıyor, 18.sayfada...
Halbuki aynı gazetenin manşeti soruyor: NEDEN BİZ?