Güncelleme Tarihi:
* ARİSTO MANTIĞI Yener Süsoy, Hürriyet’te Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile röportaj yaptı. Ve yazısının tanımını şu cümlelerle bitirdi: NOT: Recep Akdağ’la sohbetimizde ne türbandan söz açtım, ne Menzil Şeyhi’nden, ne İskenderpaşa’dan, ne de Nurculuktan. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin hem Atatürk Lisesi, hem Atatürk Üniversitesi mezunu, ‘dadaş’ bakanıyla bunları konuşmak abes olurdu. Yani Yener Süsoy’a göre, Atatürk Lisesi ile Atatürk Üniversitesi mezunları otomatik olarak Atatürkçü olur, asla nurcu olmaz! Hürriyet, 15 ağustos * FENA TİYE ALMIŞ! Bir okur, Okur Temsilcisi’ne yazdığı mektupta Hürriyet’teki bir haberi şöyle tiye alıyordu: 5 Ağustos tarihli Kelebek’ten bir haber: Yeni yayın döneminde ekrana gelecek ‘Misi’ adlı dizinin çekimleri için Kumbağ’a giden dizi ekibi, ölümden döndü. Yapımcı Osman Yağmurdereli’nin Silivri’den kiraladığı ‘Ömer Kaptan 3’ adlı vapur denizin ortasında durdu. ‘Denize otomobil düştü’ dedikodularıyla paniğin arttığı vapur, frenleri tutmadığı için yarım saatlik yolu iki saatte aldı. Bendenizin yorumu: Ciddi bir kaptanlık hatası mevcut. Frenleri tutmayınca el frenini çekmeliydi! Murat Cuylan Yakın Yol Birinci Zabiti Hürriyet, 15 ağustos * NE KADAR DA MASUM! Diyanet İşleri Başkanlığı 196 kadın vaiz tayin etmiş camilere. Aksiyon Dergisi bu işe çok sevinmiş, ‘Kadınlar cami ile barışıyor’ diye bayram yapıyor tabii ki. İddiaya göre projenin amacı ‘çalışmayan kadınları camiye çekebilmek’ miş. Diyanet’in ‘dini yaymak’ gibi bir görevi var mıdır? Milliyet, 16 ağustos * AMERİKAN-İSLAM SENTEZİ AKP, İstanbul’daki bir törenle 4.kuruluş yıldönümünü kutladı. Kutlama My Showland’da yapıldı ve salona ‘Happy Birthday AK Parti’ yazılı pankartlar asıldı. Artık Türk-İslam sentezi ‘OUT’, Amerikan-İslam sentezi ‘IN”... HO Tercüman, 16 ağustos * YOLA DÖKÜLEN KÖMÜR HA? Vatan doğru yapıyor (gazetecilik yapıyor daha doğrusu) ve bu ‘yola dökülen mıcır’ rezaletinin üstüne gidiyor. Biliyorsunuz, yüzlerce vatandaş gibi, İlhami Soysal, Kerim Tekin, Ajlan Büyükburç ve son olarak da Mehmet Tacettinoğlu’nun ölümüne sebep oldu yola (araçlar çiğnesin diye !!!) dökülen mıcır. Vatan iyi yapıyor da, neye karşı çıktığını bilmiyor. Gazete, haberinde mıcırı parantez içinde tarif etmiş: Karayollarına dökülen kömür kırıntısı! Açıp sözlüğe bakan o sayfa editörü her kimse, (genellikle gazeteciler her haltı bilrikleri için sözlük kullanmayı bilmezler) ‘mıcır’ kelimesinin 1.anlamını okumuş sadece. Mıcır (mucur) : 1.Kömür kırıntısı, mıcır 2.Yol yapımında kullanılan taş kırıntısı. Vatan, 16 ağustos * OTO-GAZ Ruhat Mengi’yi söylerken Hıncal Uluç da aynı mealde yazmaz mı! Radikal’da hakkında çıkan bir eleştiriye kızmış, diyor ki:
“Metropolitan polis metroda sıkıştı... (YANDA) Polislerce 'terörist' sanısıyla metroda yanlışlıkla öldürüldüğü ortaya çıkan Brezilyalı işçi Jean Charles de Menezes'in ailesine, Londra Metropolitan Polis'inin 1 milyon dolar sus payı önerdiği ve ailenin de parayı reddettiği öne sürüldü..." www.acikgazete.com dan yayın yapan AÇIK GAZETE'dendi...
"Bu ülkenin en önde gelen gazetelerinden birinde yıllardan beri köşe işgal eden, bu ülkenin her sabah en çok okunan yazarlarından biri olan, her TV programı merakla beklenen bir adam, Antalya'da bir ağırlanma karşılığı yazı yazabiliyorsa, geri kalanları varın düşünün" demez mi millet?..
Kim mi bu? Kendileridir söyleyen...
Sabah, 16 ağustos
*
TESELLİ
Gözünüzden kaçmadı herhalde. Üniversite Oyunları sırasında, tenis maçlarına akredite olan 5 Mısırlı sporcu, korta ping pong topuyla ve ping pong raketleriyle çıkınca Türk rakipleri ne olduğunu anlayamadı.
Mesele sonradan anlaşıldı: Mısırlılar, tenisi masa tenisiyle karıştırıp, ping pong takımını göndermişler... ‘masa tenisi branşı’ olmayan Universiad Oyunları’na!
JŞükürler olsun Yarrabim, bizden de dıt’ı var!
Gazeteler, 18 ağustos
*
BEN BU LAFI BİRİNDEN OKUMUŞTUM AMA...
Habertürk'te yayınlanan "Medya Analizi"nin altına imzamı attığımı belirterek bir bölümünü aynen yayınlıyorum...” diyordu Mehmet Barlas. (Sabah, 18 ağustos)
DB Tercüman da aynı gün, “Bindiğimiz dalı kesiyoruz” diyordu: “Arap şeyhlerinin teknedeki ailelerine paparazzilik yapılması yüzünden Türk turizminin temellerine dinamit koyuluyor.” (18 ağustos)
Başkasının fikrini çalma pahasına da olsa, doğru yola gelmeleri iyidir...
*
KAMUOYU SERDAR TURGUT’A BİR BASMASA...
Üzerimdeki kamuoyu baskısı diye yazdı Akşam’ın Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut.
Bu görevde ‘kamuoyu baskısıyla’ yaptığı yanlışlardan 10 örnek verdi Serdar, mesela:
Yanlış 1- Aydınlar Başbakan'ı ziyarete gittiler. O toplantıda doğuda görev yapmakta olan bir 'ebe'den bahsedildi. Biz ertesi gün adı geçen ebeyi bulduk, haber yaptık, bu haberi 'AYDINLARIN EBESİ' başlığıyla vermeye üzerimdeki kamuoyu baskısı nedeniyle korktum.
Yanlış 5- Gazetemizin logosunun altına 'Nietsche kesinlikle haklıydı' yazdıracaktım, halk anlamaz diyenler nedeniyle bundan vazgeçtim. Ama bundan vazgeçerken iyi bir kavga da verdim. Örneğin 'Bari logo'nun altına 'Halk zaten neyi anlar ki' yazalım' dedim; bu da aynı gerekçeyle reddedildi...
Akşam, 18 ağustos
(Bilgi için: Nietzsche, ‘Tanrı öldü’ demiştir, Serdar Turgut herhalde bunu ima ediyor. SD)
*
LIGHT İÇMEK ERKEĞİ BOZAR
Pepsi Cola, Türkiye’de bir araştırma yaptırmış. Sonuçlardan en ilginci:
Türk erkekleri ‘hafif’ (yani light) içeceklerden hoşlanmıyormuş. Light içecekleri ‘kadınlara has’ buluyor, ‘erkeğe yakışmaz’ diyorlarmış. Bunun için satın almaktan, ellerinde bir light içecekle görünmekten utanıyorlarmış.
Ne zavallı bir milletiz değil mi!...
Akşam, 18 ağustos
*
VALLAHİ ÇOK DOĞRU...
Hıncal Uluç, birkaç gün tatil yapmak için okurlarından izin isterken şöyle dedi:
Bazı acımasız okurlar soruyor..
"Bilgisayar, internet çağında bu olur mu?.. Gittiğin yerden yazsana.. İki saatini alır.."
Yazı bilgisayarla yazılmıyor ki.. İş kafada başlıyor, bitiyor.. Süresi 24 saat..
Yazıyı beraber götürsen, kafanın dinlenmesi mümkün mü?..
Yazanın halinden yazan anlar. Ağzına sağlık Hıncal Abi!
Sabah, 19 ağustos
*
TUHAF BİR MATEMATİK HESABI
DB Tercüman’ın Huzur İklimi (yani dini sohbetler) sayfasından alıntılar yaparım ya ara sıra, bu seferki başlık: Bir ayağın bedeli 70 trilyon lira diyor. Ben, Allah’ın nimetlerinin parasal karşılığı hesabını çözemedim, bakalım siz bir şey anlayabilecek misiniz:
Bir ayağın bedeli yetmiş trilyon lira
Rabbimiz, sonsuz nimetler vermesine karşılık bizden çok kolay bir ibâdet olan namaz kılmamızı istiyor. Oysa ki, bütün ibadetlerimiz bir ayağın bile tazminatına kâfi değil
Rabbimizin bize ihsan ettiği sonsuz nimetlere karşı en güzel şükür, namaz kılmaktır. Çünkü, sayısını bile bilmediğimiz ve ardı arkası kesilmeyen nimetlere, ölünceye kadar hiç bitmeyen ve günde beş vakit yaptığımız namazla karşılık verebiliriz. Acaba iki elimizi veya iki ayağımızı, bütün kâinâtı verseler değişir miyiz? İşte bize namazı emreden Rabbimiz, tüm azalarımızı, üstelik sayısız nimet ve rızıklarla birlikte bize bağışlamıştır. Zaten Kur'an'da, "Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, gruplandıramazsınız bile" (Nahl: 18) buyruluyor. Bizler bu sayısız nimetlerin şükrünü bile edâ edemeyiz beş vakit namaz kılmakla.
BEŞERİ HUKUKUN KARARI
Bize verilen vücut nimetinin değerini anlamak için şu ilginç habere bakın: "ABD'de, metro çıkışındaki yürüyen merdivenlerde sıkışan ayağını kaybeden 7 yaşındaki bir çocuğa mahkeme, 53 milyon dolar tazminat verilmesini kararlaştırmış." Bir çocuk ayağını kaybediyor ve sorumlusu yaklaşık 75 milyon YTL ödemeye mahkûm oluyor. Düşünün ki, bir ayağınızı 75 milyon YTL satın alacaksınız. 25 yıl çalışarak, ayda 250 bin YTL, yılda 3 milyon YTL kazanmanız gerekecek. Rabbimiz, sonsuz nimetler vermesine karşılık bizden çok az, çok hafif, çok kolay ve çok rahat bir ibâdet olan namaz kılmamızı istiyor. Oysa ki, bu yaptıklarımız, bir ayağın bile tazminatına kâfi değil.
GERÇEK HESAPLAR
İsterseniz bırakalım ayda 250 bin YTL gibi hayalhesapları da gerçeği anlatalım. Ülkemizde ayda bin lira kazanmak iyi paradır. Bu hesapla yılda 12 bin YTL kazanan bir kimsenin, 75 milyon YTL kazanabilmesi için tam 6250 sene çalışması gerekir. Bununla sadece bir ayağın beşeri hukuka göre, dünyevi ve madde karşılığı kazanılmış olacak. Kabaca 25 organımız için 156 bin yıl çalışmak gerekecek. Tabii buna ruhumuz, hayal yeteneğimiz, duygularımız dahil değil. Ayrıca vücudumuza ihsan edilen ayrı ayrı sayısız madde ve manevi nimetleri de saymıyoruz. Bu durumda Allah'ın verdiği nimetlerin beşeri adaletle bile karşılığını vermek için dünyadaki hiçbir zenginin parası kâfi gelmez. (DB Tercüman, 19 ağustos)
İnsanların, Allah’a inanıp, ibadet etmek, namaz kılmak için böyle TL cinsinden karmaşık bir ‘şükür hesabına’ ihtiyacı mı var yani?
Namaz kılmayanları ‘ABD’den tazminat örnekleri’ vererek parayla ikna etmek mi gerekiyor?
*
ZEKA NE GÜZEL ŞEY!
Abdullah Cevdet yurtdışından damızlık erkek getirelim dedi mi, demedi mi gibi Türkiye için hayatî önemi olan bir tartışma sürüyor ya hanidir, Hasan Pulur bir anekdotla katıldı bu geyik muhabbetine :
O dönemin yazarları, düşünürleri, birbirlerini iğnelemekten, eleştirmekten haz duyarlarmış, dergiler de, gazeteler de, sofralardaki sohbetlerde geçen bu takılmaları, şakaları yazarlarmış. Yani o devrin okuryazarlarında şaka, mizah ve Frenklerin "humor" dedikleri ince alay halkın ağzına düşermiş...
SÜLEYMAN Nazif'le, Abdullah Cevdet hiç geçinemezlermiş, ama birlikte olurlarmış...
Bir yemekte, Abdullah Cevdet, tavuğunu bıçakla keserken tavuğun budu tabaktan fırlamış, Süleyman Nazif'in kucağına düşmüş. Süleyman Nazif şöyle bir bakmış:
"Be mübarek hayvan, bu adamın elinden bana değil, Allah'a sığın!" demiş.
YİNE böyle bir sohbette, Abdullah Cevdet, Süleyman Nazif'e demiş ki:
"Sen ölünce mezarını benden başka ziyaret eden olmayacak!"
Süleyman Nazif gülmüş: "Yatıya beklerim!"
Milliyet, 19 ağustos
*
NİYETİ OLMAYINCA...
Tufan Abi (Türenç) şöyle yazdı:
İktidarın uyanıklığı
HÜRRİYET’in bulup çıkardığı Sivas katliamının kaçak sanığı Muhammed Nuh Kılıç için Türkiye’nin yaptığı iade istemini Alman mahkemesi reddetti.
Alman federal savcı, ret kararının nedenini şöyle açıkladı: ‘Türkiye’den gelen iade isteğinde Kılıç’ın sadece yasadışı bir yürüyüşe katıldığı bildirildi. Bu durumda tutuklama kararını uygulayamayız.’
Alman savcı, katliam sanığının gerçek suçlarını belirten belgeleri boşuna beklemesin.
AKP hükümeti öyle bir belge göndermez.
Hürriyet, 19 ağustos
*
KİM SAYDI BUNLARI?
Türkiye’de 10 milyon sığırımız, 25 milyon koyunumuz varmış. Dört ayaklılardan bahsediyoruz elbette.
Eski bir istatistikçi olarak bu rakamlara çok gülerim ben! Türkiye’nin en gelişmiş, en ileri kenti İstanbul’da kaç kişinin yaşadığını saymaktan aciz bir Devlet, Ağrı’nın, Hakkari’nin yaylalarında otlayan koyunu sayacak öyle mi...
Hürriyet, 21 ağustos
*
BAŞKA YERDE YOK!
Kimi köşe yazarları küçük bir şiir yayımlar, pek çoğu da meşhur bir insana ait hoş bir cümleye, bir vecizeye yer verir. Ben Posta’da, Güler Kazmacı’nın seçtiği şiirleri ve veciz sözleri hiç kaçırmam... çünkü başka yerde arasan da bulunmaz.
Güler Kazmacı... kendi şiirlerini ve kendi vecizelerini yayımlar da köşesinde.
Mesela Pazar günü Ses diye bir şiir yayımladı; imza GÜLER KAZMACI
Sonra bir küçük vecize: Aşk elbise gibidir, giyen her insanda başka durur. GÜLER KAZMACI
Posta, 21 ağustos