Güncelleme Tarihi:
Yukarıda, AA’dan Fırat Yurdakul’un fotoğraflı haberi. “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP TBMM Grup Toplantısı’na katılmak üzere TBMM’ye gelişinde AKP’le milletvekilleri tarafından karşılandı” diyordu. Yoruma gerek yok. Bunlar böyle olurlar!
29 ŞUBAT DOĞUMLULAR NEREYE GİTTİ?
Allah için güzel bir araştırma ve güzel bir haberdi...
Türkiye’de 70 küsur milyon insan yaşıyor, bunların doğum tarihlerine tesadüfen dağıtırsanız, gün başına (73 milyon / 365 desek) 200.000 eder.
Yani her gün (ortalama) 200 bin kişi doğum gününü kutluyor Türkiye’de...
Bu rakam mevsimine göre değişiyor tabii ki, mesela baharda artıyor, kışın düşüyor ama ortalaması 200.000 civarında.
Mesela 2 Mart’ta doğanların sayısı 350.943
3 Mart’ta doğanların 364.215
Halbuki 1 Mart’ta doğanların sayısı, sıkı durun, 1.045.090 yani 3 katı...
Çünkü... 29 Şubat’ta doğan çocukları, anaları babaları (demek ki doğum gününü 4 senede bir kutlamasın diye) 1 Mart’ta doğdu diye beyan ediyorlarmış.
Bu sebeple, 29 Şubat doğumluların sayısı 25.000’miş.
Radikal, 27 Şubat
*
MALİYE BAKANIMIZ DA BİR ÂLEM!
Hem dinci tabanlarına mesaj göndermek hem de vergi gelirlerini arttırmak için sürekli içkiye ve sigaraya zam yapıyorlar ya, bakın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan nasıl izah ediyor: “Bunlar sağlığa zararlı şeyler, ancak içmeyin diyecek halimiz yok, biz Yeşilay değiliz, vatandaşımızı vergileri arttırarak uyarmış oluyoruz!”
Benzin de mi sağlığa zararlı acaba?
Vatan, 27 Şubat
*
BİR İKİ TAKLA DAHA GEREK BEYLER
The Economist’e göre, yabancı yatırımcı için en riskli 7. ülkeymişiz.
Bizden daha riskli olanlar SADECE Irak, Zimbabwe, Arjantin, Venezuela, Filipinler, Endonezya...
Ukrayna, Kolombiya, Mısır, Rusya, İsrail, Malezya bile bizden daha güvenliymiş.
Sekiz takla attık, hâlâ beğendiremedik kendimizi...
Sabah, 27 Şubat
*
KÜÇÜK DE OLSA BİR UMUT VAR...
Hürriyet’in haberi “Nehirde boğulurken kurtardılar” diyordu, “Edirne'de Tunca Nehri’ne düşen bir köpek, İl Sivil Savunma ve itfaiye ekipleri tarafından kurtarıldı. Tunca Nehri’ne bir köpeğin düştüğü ihbarını alan İl Sivil Savunma Müdürlüğü Arama Kurtarma ile itfaiye ekipleri, olay yerine gitti. Ekipler, Tunca Nehri’ne botla geçerek köpeğe ulaştı. Bota alınan köpek boğulmaktan kurtuldu.”
Allah’ım adam olacağız galiba, ağır ağır...
Hürriyet, 27 Şubat
*
KONUYU GENELLEMEYELİM
Başbakan’ın uçağı havada türbülansa girince korkulu anlar yaşanmış, MEB Hüseyin Çelik fıkra anlatarak ortamı yumuşatmaya çalışmış, Başbakanlık Müsteşarı “Arkadaşlar galiba düşüyoruz, içimizde en fazla günahı olanı aşağı atalım” diye espri yapınca, Başbakanlık Basın Müşaviri gazeteci Ahmet Tezcan karşılık vermiş:
- En fazla medyanın günahı vardır. Onları temsilen beni atın!
Konuyu genellemeyelim sayın meslektaşım!
Star, 1 Mart
*
BİR GARİP TURİZM İLANI
Gazetelerin turizm-seyahat reklamları sayfalarında şöyle bir tur anonsu yer aldı:
TUĞRA TURİZM 35 yıllık tecrübeli yöneticiler
Şirketimize gelen başvuru ve telefonlar nedeniyle ZORUNLU AÇIKLAMA
İsim benzerliği olan bir firmanın 2004 yılında ilan ettiği Akdeniz ve Yunan Adaları turları ve bu turların iptali ile firmamızın hiçbir ilgisi yoktur.
TURA TURİZM SERVİSLERİ TİC. AŞ
(Sizlerin tabiriyle Hakiki Tura)
Şirketimiz bundan sonra TUĞRA TURİZM olarak anılacaktır.
Bu duyurunun altında Rusya’ya, Çin’e vs 6 tane tur ilanı ve dibinde adres ve telefonlar:
İstanbul-Merkez: Cumhuriyet Cad. No.125 Suna Apt.
Elmadağ Garanti Bankası Üstü kat 2 ve 3 (Zemin Katla Hiçbir İlgimiz Yoktur)
Serdar’ın notu: Demek ki Öz-Tura, Hakiki-Tura, En-Bi-Harbi-Tura gibi seyahat şirketi isimleri böyle kavgalardan doğuyormuş...
Hürriyet, 1 Mart
*
YA BİZ, BİZ NASIL TEŞEKKÜR EDECEĞİZ?
Peşpeşe birçok parlak subayımızı, havacımızı uçak kazalarında şehit verdik. Biliyorsunuz değil mi ‘Şahadet’ Ordu’da resmen bir rütbedir, rütbelerin en yükseğidir.
Mesela 22 Şubat’ta kaybettiğimiz pilot Mehmet Rıza Şenol’un nihaî rütbesi Şehit Hava Pilot Kurmay Albay Mehmet Rıza Şenol’dur bundan böyle.
Şenol’un eşi Serpil Hanım, gazetelere verdiği bir ilanla içimizi bir kere daha parçaladı. Eşinin cenazesine katılanlara, başta Başbakan, bakan ve komutanlara teşekkür ettikten sonra, ilanını şöyle bitiriyordu şehit eşi:
“... Sevgilerini sel gibi hissettiğimiz bütün TÜRKİYE’ye minnettarlığımı ve şükranlarımı sunmayı borç bilirim. Serpil Şenol”
Gönül yüceliğine bakar mısınız! Şehit eşine bakar mısınız!
Biz vatan olarak, millet olarak, hayatını feda eden şehidimize ve ailesine MİNNETTARLIĞIMIZI VE ŞÜKRANLARIMIZI nasıl ifade edeceğimizi bilemezken, Serpil Hanım ‘sevgimizi gösterdik’ diye bize teşekkür ediyor!
Milliyet, 1 Mart
*
SOL’UN ÜMİDİ İNÖNÜ, diyor başlık.
Erdal Bey’e saygımız sonsuz, ama Türkiye’de sol’dan ümidimizi keseceğiz demek ki!
DB Tercüman, 2 Mart
*
KREDİ KARTINI MORTGAGE ETMEK
Murat İde Ankara’dan yazmış “Kredi kartında iyi haber” diyor “Başkent’te bir süredir ilginç bir öneri dilden dile dolaşıyor. Kredi kartına da mortgage. Yani borcu uzun vadeye yayma.”
Herhalde 1.sayfa editörü yanlış anlamış diye yazının devamını okudum, yoo ciddi ciddi ‘kredi kartına mortgage” denmiş.
Hatta cümle daha da beter: “Başkent’te bir süredir ‘Kart borçlarını da mortgage edelim’ fikri belirdi.”
Tamam milletvekilleri İngilizce bilmez, çoğu Türkçe bile bilmez de...
Mortgage İngilizce’de rehin, ipotek demek.
Land or mortgage ise ipotek karşılığı borç vermek.
Amerika’da çok yaygın olan ‘taşınmaz ipoteği karşılığı ev kredisi’ sisteminin de adı Mortgage hani Türkiye’ye de getirmeyi düşünüyorlar da, ben kelimenin söylenmesi bile zor İngilizce Mortgage olarak girmesinden endişe ediyorum, mesela UVİ diye önerdim. (Uzun Vâdeli İpotek’in kısaltılmışı.)
Ama kredi kartı borçlarını uzun vâdeye yaymak anlamında ‘Kart borçlarını da mortgage edelim’ denir mi, zannetmiyorum!
Takvim, 2 Mart
*
TÜRKLER ADAMI BÖYLE KATİL EDER-2
Haber: Maltepe’de bir kamyonet çevresinde herhangi bir uyarı levhası bulunmayan kanalizasyon çukuruna düştü. Bu yetmezmiş gibi, polis 45 YTL trafik cezası kesti.
Vatan-34, 2 Mart
*
MİLLİ EĞİTİM BAKANI HARVARD MEZUNU MU?
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Ankara Üniversitesi öğrencileri tarafından protesto edilince, Rektör’e “Yetiştirdiğiniz öğrencileri görüyor musunuz!” demiş. Rektörün “Ortaöğretimde sorun var, öğrenci üniversiteye dört işlem bilmeden geliyor” eleştirisine de “O öğrenciyi de senin (üniversiteden) mezun ettiğin öğretmen yetiştirmiş” diye cevap vermiş.
Allah’tan Millî Eğitim Bakanı Harvard mezunu da!
JPosta, 2 Mart
*
AİLEYE GEL!
Milliyet’te birden anonslu bir haber:
Amcasını ihbar etti - Cem Uzan, SPK’ya Çukurova Elektrik genel kurul kararına imza atan amcasının ‘arandığı’ ihbarında bulundu, Genel Kurul yapılamadı.
Ne güzel bir aile değil mi!
Milliyet, 4 Mart
*
AYRANI YOK AMA OTELİ VAR
Kastamonu’nun Seydiler Belediyesi 2000 yılında 4 trilyon 200 milyar liraya mal ettiği 102 yatak kapasiteli, olimpik kapalı havuzlu, saunalı ve 170 kişilik lokantalı oteli kiraladığı işletmeciden geri almış. Belediye Başkanı ‘atıl durumdaki otelin ihtiyaç fazlası olduğunu’ söyleyerek 1 YTL’ye kiraya vermeye çalışıyormuş.
Ağrı’yı hatırladım. Ağrı Türkiye’nin en fakir 2-3 ilinden biridir. Ağrı’da da bir zamanlar trilyonlar harcanarak kayak tesisleri, büyük bir olimpik stadyum, doktor bile olmayan bir ilçede koca bir hastane yaptırılmıştı. Şimdi hepsi boş duruyor.
Yaptıranların bir ‘bildiği’ (!) vardır herhalde!
Posta, 4 Mart
*
UYUMA TESPİHTEN BAŞLADIK
İstanbul’un minibüslerini AB standartlarına uyduracağız ya, İstanbul Minibüsçüler Esnaf Odası’nın oluşturduğu ekipler şehre dağılmış, minibüsleri kontrol ediyorlar. Ne yapıyorlar? Minibüslerdeki tespih, nazar boncuğu gibi aksesuarları topluyorlar.
Tespihi bırakın, minibüsçüleri hizaya sokun, içlerindeki serserileri temizleyin, trafiğin ırzına geçmelerine engel olun... Tespih ve nazar boncuğu topluyorlarmış!
Posta, 4 Mart
*
GAZA GELDİ
Rize’nin kurtuluş şenliklerinde, 71 yaşındaki Kore gazisi Remzi Dede, gaza geldi, Rus askerini canlandıran Mustafa Hacaloğlu’nu bacağından vurdu.
Gazeteler, 4 Mart
*
BELKİ KESERSİNİZ O CEZALARI !
Devlet yine olmayacak duaya amin diyor. Hükümet’in yeni hazırladığı ‘Kabahatler Yasa Tasarısı’ öyle komik cezalar öngörüyor ki, uygulayabilene aşk olsun:
Kaldırımı işgal etmek ve izinsiz satış yapmak, yani işportacılık... 100 YTL (Tercümesi: Zabıtaya sakal parasına zam geldi!)
Dilencilik yapmak ve kumar oynatmak... 100 YTL (Aynen!)
Kamuya ait duvarlara bez afiş ve ilan asmak... 100 YTL (Zaten yasak değil miydi?)
Kapalı alanlarda sigara içmek... 20 YTL (Yasak yerlerde ceza zaten 500 YTL, siz hiç bugüne kadar ceza ödeyen duydunuz mu?)
Gürültü kirliliğiyle rahatsızlık vermek (yani klakson çalmak mesela)... 100 YTL
Sokaklara çöp dökmek... 100 YTL (Sanki gündüz, zabıtanın önünde döküyormuş gibi...)
Sarhoş oyup sokaklarda nara atmak... 50 YTL (Komik)
Araçlardan yola kül ve çöp dökmek... 100 YTL
Kedi ve köpeklere eziyet etmek... 100 YTL (Koyuna, danaya?)
Vallahi Komisyon kurup ciddi ciddi böyle kanunlar çıkarıyorlar bunlar, oyun gibi!
Vatan-34, 4 Mart
*
OKUDUĞUN KİTABI SÖYLE... diyor başlık.
İngiliz sosyologların küresel okuma alışkanlıkları üzerine yaptığı araştırmaya göre, okurların kitap tercihleri ülkeden ülkeye göre değişiyormuş. (İnşallah bu sonuca varmak için çok para harcamamışlardır!)
Amerikalılar siyasi içerikli kitaplar okuyorlarmış, (anlayıp anlamadıkları şüpheli!),
Fransızlar milliyetçilikle ilgili kitaplar, İngilizler meşhur insanların hayat hikâyelerini, Kanadalılar macera romanlarını, Japonlar kişisel gelişim rehberlerini...
Türkler?
Dııııııııııııııııt!
Milliyet, 4 Mart
*
UZAKTAN KUMANDALI KELEŞLER
Bir otomobile yerleştirilen Kalaşnikof tüfekle bir faktoring şirketi tarandı.
Takvim, “Uzaktan kumandalı Kaleşnikof’la saldırı” diyor.
Benim bildiğim bu Kel(L)eşler her zaman ‘uzaktan kumandalı’ idi!
Takvim, 5 Mart
*
BİR VECİZE İÇİN TA AFRİKA’YA GİTMEYE GEREK YOKTU
Atatürk’ün manevi şahsiyetine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne zamanında küfreden Nelson Mandela’nın Güney Afrika Cumhuriyeti’ni ziyaret eden Başbakan, Cape Town’da öğrendiği en önemli şeyin Özgürlük Anıtı’nda yazan bir cümle olduğunu söylemiş:
ÖZGÜRLÜĞÜN BİR BEDELİ VARDIR!
Bu öğrenmek için ta Afrika’nın ucuna gitmesine gerek yoktu, 12 Eylül’den sonra askeri cuntaya kafa tutan tek siyaset adamı Bülent Ecevit, bu lafı çok daha güzel söylemişti:
BEDELİNİ ÖDEMEYİ GÖZE ALAN İÇİN, ÖZGÜRLÜK HER ŞARTTA VARDIR!
Star, 5 Mart
*
IN-IN-IN
Allah aşkınıza, üstelik birinci sayfada yer alan, şu ‘haber spotunu’ bir okuyun:
Başlık: Kurtlar Vadisi Rumlar’ı korkuttu
Büyük spot: Denktaş’lı bölümü izleyen Rumlar, davanın ‘Derin’ köklerini anladı , heyecanlandı
Spotlar: KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın rol aldığı bölüm, Kıbrıs Rum Kesimi’nde de reyting rekorları kırdı. Dizide verilen mesajlar Rumlar’ı ‘AB dayatmasıyla Türk’ü sileriz’ rüyasından oyundırdı. AVUCUNU YALA - Davanın kökü ‘Derinlerde’ bir milli mesele olduğunu kavrayan Rumlar, dizideki Doğu Bey karakteri ile kendilerine net olarak iletilen ‘Avuçlarını yalarlar’ mesajıyla da abandona olmuş boksöre döndü.
Breh breh mi desem, Hödö hödö mü?
Güneş, 5 Mart
*
HEM AYIP HEM SUÇ
Denizli’de bir doktorun ameliyat öncesi bir kadın hastayı taciz ettiği, göğsünü ve cinsel organını muayene bahanesiyle okşadığı iddia edildi. Hasta PD’nin şikayeti üzerine anestezist doktor HÖ gözaltına alındı, tutuklandı.
Sabah (ve diğerleri) bir çok gazete bu olayı birinci sayfadan verirken, kadının adını gizledi, yüzünü örttü, ama doktorun adı açık açık yazıldı, koskoca da fotoğrafı kullanıldı.
Sabah gazetesi hâkim mi, yargılayıp adamın suçunu tespit etti mi?
Ya suçsuz çıkarsa, bu doktorun maddi manevi zararını nasıl ödeyecek?
Sabah, 5 Mart
*
KÜLTÜREL YAKLAŞIM
“Tabloları çalınıp yerine sahtesi konulan Resim Heykel Müzesi, elindeki şaheserleri de bina döküldüğü için sergileyemiyor” diyen içler acısı haberi bakın Milliyet’in KÜLTÜR SANAT sayfası nasıl bir başlıkla veriyor:
Aman Picasso nem kapmasın!..
Kültüre ve sanata ne kadar yakışan bir espri...
Milliyet, 5 Mart
*
ALINTI
Fatih Altaylı’yı ‘Hürriyet gazetesindeki AKP konsolosu’ diye isim vermeden ‘cesaretle’ eştirirken, Vatan’ın başaltı yazarı Ruhat Mengi diyor ki:
- Yazmak ‘sanıldığı kadar’ kolay değildir, çok dikkatli bir ‘beyin’ gerektirir!
- Gazeteciliğe yıllarını vermeden, bir şekilde basamakları 5’er 10’ar atlayarak yükselenler işte önünü boş bulunca böyle kendi kendileriyle de, mantıkla da ters düşüverirler.
- Düzeltme! Sevgili okurlar, dün "Ermenilerin kahramanı" başlığıyla yazdığım yazıda, Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun çağrısına Ermenistan'dan gelen cevap "Soykırımı kabul etmediğimiz için gelmiyoruz" şeklinde çıkmış. Doğrusu "etmediğiniz" olacaktı. Telefonda eklediğim cümlede yapılan dizgi hatasını düzeltiyorum.
Vatan, 5 Mart
*
KADINLARIMIZ AVRUPA’DA SAYGIN BİR YER ALSIN, DERKEN...
Dünya Kadınlar Günü El Sanatları Fuarı’nı gezen Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun “Kadınlarımızın Avrupa’da saygın bir yer alması için Hükümet olarak çalışıyoruz” demiş...
Daha ziyade bir ‘ambalaj’ çalışması olmasın yaptığınız?
HO Tercüman, 6 Mart
*
... ZEYNEP ÖZAL SİZDEN ÖNCE TANITACAK TÜRK KADININI!
Ayrıca Hükümet’in biraz acele etmesi lazım, Zeynep Özal Paris’te bir konferans vererek ‘Kadınlarımızın Avrupa’da saygın bir yer alması için...’ çalışmaya başlamış bile!
Dört gün kalacağı için Paris’e 5 valiz eşyayla gitmek zorunda olduğunu söyleyen Zeynep Özal diyor ki “Kafalardaki klişeleşmiş Türk kadını imajını biliyorum. Onlar da gerçeği görsünler ki sandıkları gibi değil Türkiye...”
Vallahi Avrupalılar semeleşecek zavallılar: ‘Türk kadını imajı’ olarak, sağ köşede poşete girmiş AKP’li eşleri, sol köşede poşetten çıkmış Zeynep Özal...
Hürriyet, 6 Mart
*
TEK YÖNLÜ TRANSFER İYİDİR
Başbakan, başka partiden seçilip de AKP’ye geçenlere (mesela Botaş ihalesi rüşveti karşısında CHP’den transfer edilenlere) kızmadı da, AKP’den ayrılan milletvekillerini boğmak için çareler arıyor, bütün hoşgörüsüyle.
Son olarak ‘yedek milletvekili’ fikrini ortaya attı, mesela Fransa’da böyledir, bir milletvekili ‘yedeğiyle’ birlikte seçilir, bakan olur, istifa eder veya ölürse, yedeği mecliste yerini alır.
Ancak bu fikre AKP’lilerin kendileri itiraz ettiler “O zaman mevcut milletvekillerinin başına her an bir şey gelebilir. Otomobil çarpar, kaza kurşununa gider...”
Gerçekçi bir tepki, ‘kendilerini’ iyi tanıyorlar!
Vatan, 6 Mart
*
YUKARIDAKİLERİN HEPSİ YALAN, BU GERÇEK
3 ve 4 yaşlarında yuvaya bırakılan ve anasız babasız büyüyen iki çocuk, 13 yaş sonra babalarıyla buluşmuşlar. Kendilerini terk eden babalarına kırgınlıkları var mı, diye soran gazeteciye verdikleri cevap tüyler ürpertici, yıllardır çektikleri özlemin en güzel ifadesi:
- Babamazı nasıl kızalım, onun sadece kokusu bile yeter!
(Allah eksikliğini göstermesin, çocukken, babam sık sık Ankara’ya giderdi. Kimse görmeden yastığını, pijamasını koklardım... bilirim!)
Posta, 6 Mart