Güncelleme Tarihi:
Bilin bakalım bu sözler kime ait?
“Irak’ta ABD’nin yetiştirdiği Allavi, Türkiye’de de bunlar vasıtasıyla sömürülen kallavi AKP iktidarı var. Siyonistlerin iş başına getirdiği AKP, Büyük İsrail’in kurulmasına, şerre hizmet ediyor. Hidayetleri kararmış.”
Hadi hadi itiraf edin, özlemiştiniz (!) Necmettin Erbakan’ı...
Takvim, 8 Kasım
*
HER TV KANALI, KENDİ SAHİBİNİN SEVİYESİNİ YANSITIR
Dünden Bugüne Tercüman‘ın birinci sayfasında R.T. imzalı küçük “günün sözü” türü maniler yer alır.
Bugünkü diyor ki: “Her TV kanalı, kendi sahibinin seviyesini yansıtır.”
İlahi R.T., bu gazeteler için de geçerli değil midir?
Mesela sahibi Mehmet Ali Ilıcak olan gazete için?
(Ayrıca ben olsam, Mehmet Ali Ilıcak’ın gazetesinde “televizyon” ile ilgili bir espri yapmazdım. Bu konuda vukuatı vardır malum!..)
DB Tercüman, 8 Kasım
*
HER BEŞ BABADAN BİRİ BABA DEĞİLMİŞ
Bir adli tıp uzmanı, Ankara Üniversitesi DNA laboratuvarına babalık testi için yapılan her beş başvurudan birinin ‘pozitif’ çıktığını söylemiş. Yani, çocuğunun kendinden olmadığı şüphesi taşıyan insanlar kuruma test için başvuruyor, bu başvuranların % 20’si de acı gerçekle karşıyaşıyormuş. Haber böyle.
Ama Sabah’ın attığı başlık bir tuhaf: Her beş babadan biri baba değilmiş
Vallahi bizim içimizde böyle bir endişe yok, herkes kendi adına konuşsun! JJJ Sabah, 10 Kasım BİR ŞAPŞALLIK VAR ÜSTÜMÜZDE Temel fıkrası diye Karadenizlilere takılıyoruz, ama haksızlık ediyoruz. Bizim millet olarak şapşallığımız üstümüzde. Yok yok, cehalet bunu açıklamaya yetkez, çünkü kedi de eğitimsizdir mesela, ama aptal değildir... Bursa Osmangazi’de bir hayırsever fakir fukaraya ... hamamda iftar yemeği vermiş. Bu başlı başına bir garabet zaten. Ama devamı var. 150 kadın ve kız çocuğu önce kıymalı pide ve ayranı mideye indirmişler, ardından göbek taşına yatıp bilmem kaç derecede ter atmak istemişler. Tabii ki 30’u hastanelik... Gazeteler, 10 Kasım 2004 SENESİNDE TARTIŞTIĞIMIZ ŞEYE BAK Ben de Avrupalı olsam, bu kadar abuk sabuk şeylerle uğraşan, daha en temel doğruları bile bulamamış bir memleketi kapıda bekletirdim. 2004 senesinde tartıştığımız konuya bakın Allah aşkına: Likör tartışması İslam âlimleri, mübaret ve mukaddes günde misafirlere yasaklanmış olan likör veya çikolatalı likör ikram etmenin, dini açıdan uygun olmadığını açıkladılar. DB Tercüman da, işi gücü yok, yarım sayfa ayırmış böyle bir saçma tartışmaya, Adana Müftüsü’nden, iki öğretim görevlisinden, bir çikolata üreticisinden görüş alarak... Yahu alkol yasaksa, likör de yasak, likörlü çikolata da, daha bunun neyini konuşuyorsunuz? Sonra başka meselesi kalmadı mı memleketin? DB Tercüman, 10 Kasım YORUMSUZ İhalesiz devir yapılan Rahmi Genç, AKP'li çıktı İzmir Limanı'nda eski TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman'ın imzasıyla iş alan Rahmi Genç, AKP'li çıktı. Genç, AKP Bakırköy İlçe Başkanlığı yapmış Milliyet, 10 Kasım ALLAH SEÇENLERİNE BAĞIŞLASIN! Tarım ve Köyişleri Bakanı (gayet tabii AKP’li...) Konya’daki kuraklık ilgili olarak şöyle demiş: “Bu durum tarım açısından pek iyi değil. Yağmur yağmaması ciddi sorunlara yol açabilir.” Peki zürraya ne önermiş 21. yüzyılın bu bakanı? “Bu nedenle, bütün hemşerilerimizi ve halkımızı gönülden yağmur duasına davet ediyorum.” Hızlı tren kazasında olduğu gibi... 2004 senesinde bizi yönetenlere bak! Posta, 15 Kasım ELİNDE PEYGAMBERLERİN DNA’SI MI VAR BU TERESİN Spot: “İnanç geni”ni bulan ABD’li Dean Hammer, dünyayı şaşırtmaya devam ediyor: Hz.Muhammed, Hz.İsa ve Buda’nın gen özellikleri aynı!” Haydi bakalım... Hadi Hz.Muhammed’in özel eşyaları, hatta sakalı mevcut, DNA’sı okunabilir, gen özellikleri tahlil edilebilir. Bu böyyük bilim adamı Hz.İsa’nın, hatta Buddha’nın genetik özelliklerini nereden biliyormuş? Vatan, 15 Kasım “CARMİNA BUHRANA” DİYORLARMIŞ ADINA Hak verip güldüğüm için size de aktaracağım bu haberi, ama önce bir eleştiri. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası şefi Rengim Gökmen'le söyleşen (!) Devrim Sevimay, bir sualini şöyle soruyor: “Türkiye'de Bolero'yu Bo Derek'in filmi meşhur etti. Rossini'nin Sevil Berberi'ni Ziraat Bankası reklamı... Şostakoviç'in 5'inci Senfoni'sini İşbankası reklamı... Klasik müziği sevdirmek için bu bir yöntem olabilir mi?” Tamam, Devrim Hanım’ın ne demek istediğini anlıyorum da... Türkiye’de Ravel’in Bolero’su Bo Derek’ten önce, Rossini’nin Seville Berberi ZB reklamından önce, Şostakoviç’in 5.Senfonisi de İşBankası reklamından önce “meşhur” idi, herhalde ! Neyse... Ben orkestra şefinin bir itirafını sevdim: Orkestra sanatçıları artık Carmina Burana çalmaktan bıkmış. O kadar ki kendi aralarında Carl Off’un bu efsanevi oratoryosuna “Carmina Buhrana” diyorlarmış. (Aynı şekilde, Rodrigo'nun gitar konçertosu, Ravel'in Bolero'su ve Vivaldi'nin Mevsimler'inden de bıkmışlar.) Hakikaten! Biz sevdinin de b.kunu çıkarırız alimallah! Ben çok severim Carmina Burana’yı, ama öğğğ yani... Vatan, 15 Kasım ELİNİ VER KOLUNU ALAMASZIN Deniz Güçer’in Kafe Kulis köşesinde okuyunca bir kez daha isyan ettim. TBMM’nin ne kadar eski başkanı varsa, bu fakir devlet altlarına bir makam aracı veriyor, şoför veriyor ve ... benzin faturasını sınırsız ödüyor! Bir önceki başkan Ömer İzgi’nin tam 8 koruması varmış, altına verilen Laguna’nın son benzin faturası da ... 150.000 km’ye denk geliyormuş! (Maalesef meslektaşım bu faturanın yıllık mı, aylık mı, haftalık mı olduğunu söylemiyor!) Ne tatlı iş değil mi! Vatan, 15 Kasım İSTANBUL’DA KÜRT OLDUĞUNU GİZLEMEK ZORUNDA KALMIŞMIŞ Muhalif olması gerektiğine inanan Birgün gazetesinin Bayram’ın birinci günü manşetinde (İnsan’ın ‘azınlık’ hali, diye bir de espri düşünmüşler...) Batmanlı bir eşcinsel yaşadığı sıkıntıları anlatıyordu. Saygı duyarım, değil Batman’da, İstanbul’da bile eşcinsel olmak zordur, tahmin ediyorum. (... diye ekliyorum ki, “ulan yaşadın da mı biliyorsun!” demesinler sonra!) Ama söz konusu Batmanlı Kürk eşcinselin şu tespitine katılmıyorum: “Batman’da eşcinsel olduğumu, İstanbul’da Kürt olduğumu gizlemek zorunda kaldım!” Atma, İstanbul’da Kürt olduğunu niye gizliyorsun? Sırf muhaliflik olsun diye mi, yoksa sadece eşcinsellik yetmedi “hem Kürt hem eşcinsel diye Türkler’den tepki görmek” daha iyi reyting yapar (Birgün de haberi büyütür) diye mi? Birgün, 15 Kasım TANSU ÇİLLER MATEMATİK DE BİLMİYOR DEMEK Kİ Hâlâ, bir gazetede, ekranda Tansu Çiller’i görünce yüreğim daralıyor, “Allahım bizi koru Yarabbi!” diyorum. DBT röportaj yapmış, eski (maalesef bunları da yaşadık) başbakanla. Çiller, Türkiye’nin iyi yolda olduğunu buyurduktan sonra ekliyor: “Türkiye 10 ila 20 yıl içinde, dünyanın ilk 10 değil, ilk 5 devinden biri olur. (Matematik olarak bile mümkün değil, bir ekonomi profesörünün, ekonomi birinci sınıf öğrencilerine sorulan ve logaritmayla çözülen bu denklemi bilmesi gerekir, ama söz konusu Çiller’dir.) ABD’nin dışındaki bu 5 dev (5 oldu 6) Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya ve Türkiye olur.” Bırakın şu anda bizim 6-7 kat büyüklüğümüzde olan İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkeleri ... bu ilk 5 içinden Japonya’yı nasıl çıkarmış mesela hocamız? Önümüzdeki 10-20 sene içinde Japonya’yı ekonomisiyle birlikte batıracak bir deprem veya tsunami filan mı bekliyor acaba? Not: Dünyanın 2.büyük ekonomisi olan Japonya’nın GSMH’sı Türkiye’ninkinin 23-24 katı şu anda. Çok kaba bir hesapla - bırakın 10 seneyi, 20 seneyi hesap edelim - Japonya 20 sene boyunca hiç ilerlemese bile (sıfır kalkınma ki imkansız), Türkiye’nin bu süre içinde yılda ortalama (yaklaşık) % 17,5 kalkınması gerekir ki... 2025’te Japonya’yı yakalasın. Japonya % 1 hızla kalkınmaya devam etse, Türkiye’nin büyüme hızının yıllık ortalama % 18,5 olması; Japonya % 2 hızla kalkınsa, % 20 olması gerekir ki... BÜTÜN BU İHTİMALLER İMKANSIZDIR! Ekonomi profesörü, ekonomiden sorumlu bakanı, başbakan ... yine desteksiz atmış! DB Tercüman, 15 Kasım AMAN NE İNCE BİR ESPRİ Sadece Milliyet değil, birçok gazete yaptı bu “espriyi” ... Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal karşıtı olan gazeteci Ali Kemal’in İngiltere’de yaşayan (İngilizleşmiş) torunu Boris Johnson da ‘aynı gen’in kurbanı oldu. Jonhson karısına ihanet edince Muhafazakar Parti’deki görevinden alındı, diyor spot. Başlık: Ali Kemal’in torunu da ‘hain’ Milliyet, 15 Kasım ÜZÜLMEYİN GEÇİCİDİR Birçok gazete vermiş, Milliyet büyütmüş. Hani gaspçılar tarafından trenden atılarak öldürülen delikanlının organlarını bağışladı ailesi... Organların nakledildiği hastaların aileleri, iki ailenin 9 ferdi, Bayram’da bu talihsiz gencin mezarını ziyaret etmişler, “O bizim de evladımız!” demişler. Ne güzel! Güzel ama insanoğlunun önemli bir özelliği vardır (belki de delirmeden yaşamasını bu özelliğine borçludur): Unutur, hem de çok çabuk unutur! İki sene sonra delikanlının esamesi okunmaz... Milliyet, 15 Kasım VERGİ TAHSİL EDEMEYEN DEVLET, DEVLET DEĞİLDİR Şükrü Kızılot Mali Yaklaşım köşesinde maliye ve vergiyle ilgili yazdığı zaman, iyi yazıyor. Mesela verdiği önemli bir rakam: 2004’ün ilk 10 ayında, Maliye, kestiği vergi cezalarının sadece % 2.5’ini tahsil edebilmiş, SADECE KIRKTA BİRİNİ! 5,13 katrilyon ceza kesilmiş, bunun 128 trilyonu ancak devletin kasasına girmiş. Tekrarlayalım: Vergi tahsil edemeyen devlet, devlet değildir! Hürriyet, 17 Kasım 182, 300’DEN BÜYÜK MÜDÜR? Günaydın, Anadolu’nun anıt-ağaçlarını haber yapmış, 4 kare fotoğraf, birbirinden ulu 4 ağaç.. Başlık: En genci 300 yaşında Resimaltı: Sakarya Hendek Soğuksu Köyündeki 182 yaşında olan çınar ağacı... Hakikaten hayret ediyorum, sayfa editörü sayfaya koyduğu yazıyı da mı okumuyor? Sabah’la Günaydın, 17 Kasım ÜTOPYA İMPARATORU Yılmaz Çetiner, yazısında Arafat, Nasır, De Gaulle ve Atatürk’ün cenaze törenleri arasındaki farkın altını çizerken, diyor ki: (Nasır’ın cenazesi) “Törene dünyanın dört bir yanından, Ütopya İmparatoru’ndan Makarios’a kadar devlet ve hükümet başkanları gelmişlerdi.” Böyle bir deyim filan mı var benim bilmediğim, yoksa Yılmaz abi Ütopya’yı gerçekleştirmiş mi? (Acaba Etiyopya İmparatoru mu demek istedi, ama o tarihte Etiyopya diye bir devlette yoktu, Habeşistan’da henüz...) Milliyet, 18 Kasım KOMPLEKSLENMEYELİM MÖSYÖLER! Fransıza’dan dilimize giren kelimeler yanlış kullanılıyor, diye çok güzel bir yazı yazdı Mehmet Barlas. Çok değil, iki gün sonra, Fransızcayı iyi bilen Mehmet Ali Birand (Steven Seagal’ın “ikinci Geceyarısı Ekspresi” diye teptiyle karşılanan filmi Out of Reach’ten bahisle) şöyle bir başlık attı: FİLMLERE NEDEN KOMPLEKSLENİYORUZ? Birand, ya Barlas’ı okumamıştı, ya da bu başlığıyla Barlas’a ağır bir cevap verdi! :) Posta, 20 Kasım DENİZ’E DÜŞEN MERSİN’E BAŞLIĞINDAKİ “YILAN” KİM? Deniz Baykal, anladı ki koltuk gidiyor, korku dışkısı Selanik, Mustafa Sarıgül’ü CHP’den ihraç etmeye çalışıyor. Yıllardır kasada bekleyen “yolsuzluk” dosyası tam da bugünlerde ortaya çıkmaz mı, bak şu tesadüfe... Ha, Sarıgül yolsuzluk yapmamış mıdır, önce kıytırık bir ilçe belediye başkanı maaşıyla nasıl “böyle” yaşadığını anlatır, mitinglerin, gezmelerin, tozmaların kaynağını açıklar, o zaman ikna oluruz... Ama, Baykal’ın yaptığı çirkin! Sarıgül, Mersin’de bir miting düzenledi, parti CHP’nını adını, amblemini, bayrağını kullanamazsın, dedi, ama 15-20 CHP Milletvekili, Baykal’a rağmen Sarıgül’ün yanında yer aldı. Adaşım Serdar’ın (Turgut) gazetesi, bu haberi manşet yaptı. Spot: Mustafa Sarıgül’ün bugünkü Mersin mitingi CHP’de kılıçların çekileceği ‘savaş alanı’ olacak. Deniz Baykal’a karşı olan muhalifler Sarıgül’ü istemese bile Mersin’e koşacak. Manşet: Denize düşen Mersin’e “Denize düşen yılana sarılır” atasözü ima ediliyor yani... Burada Deniz, Deniz Baykal, onu anladık. Denize düşenler de, Deniz Baykal’a muhalif olan CHP milletvekilleri, o da tamam. Peki, denize düşenlerin sarıldığı “YILAN” kim oluyor? Akşam, Sarıgül’e resmen “yılan” diyor, farkında mı acaba? Akşam, 20 Kasım
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*