Güncelleme Tarihi:
*
YÜRRÜ… ANCA GİDERSİN!
t
Haftanın en komik haberi buydu, oturduğum yerde on dakika güldüm:
CHP İstanbul İl Örgütü bir gece düzenlemiş, davete türküleriyle İbrahim Tatlıses damgasını vurmuş, salon davetlilere dar gelmiş, gecede Baykal’a ilgi büyükmüş... (Gazeteler, 30 ocak)
Bunda gülecek ne var? diyeceksiniz.
Gecenin adı yahu, başlı başına bir komedi: İKTİDARA YÜRÜYÜŞ!
*
ASIL HABER BU!
AKP Hükümeti TSK’ya nasıl imam sızdırırım, laikliği ve kıyafet kanununu nasıl delerim, Kemal Abi’ye üçüncü bir kaçak villa nasıl diktiririm... derdinde.
CHP muhalefeti polemikle, demogojiyle, İbrahim Tatlıses’li türkülü göbekli İKTİDARA YÜRÜYÜŞ geceleriyle iktidar olacağını sanıyor...
Medyamız Hülya ile Kaya’nın yatak odasında nelerin olduğunun, oğlumuzun spermiyle kızımızın yumurtasının hangi yoldan buluşacağının derdine düştü...
Bu arada Star’ın manşeti Birecik Kaymakamı Tuncay Sonel’in öksüz ve yetim çocuklar için yaptığı akılalmaz işleri anlatırken (bravo Star’a!) satır arasında şöyle diyordu: “3.240 çocuğun onun sayesinde İLK KEZ AYAKKABISI OLDU!” (Star, 30 ocak)
*
HERKES BİRBİRİNİ Mİ BECERECEK YANİ?
Engin Ardıç, benim de yıllardır inandığım birşeyi konu etmiş bu kez: Kıbrıs’ın yarım yüzyıldır Türkiye’nin başına dert olduğunun. Yazısını şöyle bir anekdotla bitiriyordu:
“Peki Yunanistan bu konuya nasıl bakıyor? Yunan faşistlerini geçiniz, fakat akıllı uslu Yunan aydınları şöyle bakıyorlar:
Bir tarihte Atina’da Yunanlı bir kızla geziniyordum, bizim elçiliğin önüne geldik, kapıda da Kıbrıslı Rumlar gösteri yapıyorlar...
Kız döndü dedi ki: “Yahu bunları bizim burada kimse sevmez! Bunlar başımıza bela oldular, Türkiye’yle de aramızı bozdular! Bunlar için neden sizinle birbirimizi yiyoruz?”
Uzatmayalım, anlamışsınızdır, o gece Türk-Yunan dostluğunun “esaslı bir şekilde” temeli atıldı aramızda! Darısı yetmiş milyonun başına.” (Akşam, 30 ocak)
*
BÜLENT ECEVİT ŞÖYLE DEMİŞ:
- “Ben her zaman erken seçime karşı çıktım.”
- “Derviş’in kendisini siyasete vermesi çok büyük bir hataydı.”
- “Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in dışından seçilmesine taraftar değildim, bugün de değilim.” (Bugün, 30 ocak)
Ben de müsaadenizle ezeli rakibinin üslubuyla sorayım:
- 2002’de erken seçim kararını babam mı aldı? Ya 1977’deki erken seçim kararını?
- Kemal Derviş’i politikaya babam mı soktu?
- 2000’de Ahmet Necdet Sezer’i ‘Meclis dışından’ babam mı seçti? Ya 1973’te Fahri Korutürk’ü?
(Not: Türk demokrasi tarihinde 14 seçimden 7’si erken yapılmıştır. Bunların ikisinde Ecevit imzası vardır, Meclis’teki birinci parti sıfatıyla!)
*
KALPSİZ YAŞAMIŞ
İlginç bir haberdi: Kalbi iflas eden 24 yaşındaki Tamer Kaba, intihar eden bir adamın kalbi yetişene kadar... 24 saat kalpsiz (yani sadece makineye bağlı olarak) yaşamış. (Tercüman, 30 ocak)
*
ÖLÜYE DİRİYE
Aynur Turunçoğlu, 13 yıl önce ölen annesinden kalan maaşı almak için devlete başvurunca inanılmaz gerçekler ortaya çıktı, diyor sürmanşet: “Devlet 13 yıldan beri ölüye maaş ödüyor!” (Hürriyet, 30 ocak)
DİRİYE neden maaş ödeyemediği merak edenlerin bilgisine...
*
KAÇAK VİLLA KARDEŞLİĞİ
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın adı Al-Baraka’daki davasını özel bir yasayla affettirme çabaları, oğlunun tartışmalı mısır ithalatı, kaçak villaları, Galataport olayı, derken Baykal ve CHP hesaplarına ilişkin sözleri ve Üsküdar’daki, çocuklarına ait kaçak villaların özel bir kararla yasal hale getirilmesi ile peşpeşe skandallara karışınca, Kasımpaşalı yigeni ‘abisine’ sahip çıktı: “Dostlarımızı harcatmayız” (Hürriyet, 30 ocak)
Eh o zaman biz de size ‘KAÇAK VİLLA KARDEŞLİĞİ’ deriz...
*
İŞTE BÖYLE ZENGİN OLUNUR…
Bill Gates gece Ulus29’da yemeğe gitmiş, hesabı yanındaki Microsoft Türkiye yöneticisi 4 hanım (dörde bölerek) ödemiş. “Dünyanın en zengin adamı hesabını hanımlara ödetti” diyor Posta. (30 ocak)
Aynı Gates, ertesi sabah bu kez Boğaz’ta tek başına kahvaltı etmiş, garsona sadece 4 lira bahşiş bırakmış. (Akşam, 30 ocak)
Ey gençler, dünyanın en zengin adamı olmanın ilk adımını böylece öğrenmiş oldunuz!
*
NAMIK KEMAL EFSANESİ
Sonsuz Hayat köşesinde okudum. Zamanının bir ‘şehir efsanesi’ tabii ki, ama güzel:
Kralın biri (batılı herhalde) Kuran’ı küçümsemem maksadıyla, şair Nâmık Kemâl’e sormuş:
“Kuran’da herşey var diyorsunuz. Mesela benim başımda saç olmamasını da yazar mı Kuran?”
Nâmık Kemâl, küstah krala Kuran’daki Araf Suresi’nin 58.âyetini okumuş:
“Toprağı daha verimli olan yerden Rabbin’in emriyle güzel bitkiler çıkar ve yetişir; fena ve verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz ve çıkan da bir şeye yaramaz...”
Bugün, 31 ocak
*
TEŞBİHTE HATA OLMUŞ
Mehmet Barlas seçimle gelen AKP iktidarının da seçimle gideceğini şu benzetmeyle anlatıyor:
“Nasıl bozulup sonsuza dek havada kalmış uçak yoksa ve bütün uçaklar şu ya da bu şekilde mutlaka yere inerlerse, bütün seçilmiş iktidarlar da mutlaka bir gün seçilemeyerek muhalefete geçerler...” (Sabah, 31 ocak)
Ama bazen – teknik arıza veya pilot hatasıyla – havadaki uçakların... düştüğü de olur, benim bildiğim...
*
YA CAHİLLİK YA YAĞCILIK
Gazetelerin ekonomi sayfaları (reklamveren ve geziyegötüren) holdingler ve şirketlerle ilgili olumlu haber yapmayı çok sever. Genellikle yaptıklarının gazetecilikle, habercilikle ilgisi yoktur, ya holdinglerin yaptığı ve duyurulmasını istediği ‘memleket hayrına’ (!) işleri duyurur, ya da yöneticileriyle sohbet (!) ederler.
10 büyük holdingden 21 bin kişiye iş fırsatı, diye başlık atmış Akşam.
Büyük holdingler yeni senede ‘istihdam’ yaratacakmış.
Bir tablo, söz konusu holdignlerin 2005’te ‘yarattığı istihdam’ ve 2006 ‘istihdam hedefleri’ gösterilmiş. Mesela, birinci sıradaki Koç Holding’in çalışan sayısı 2005’te 6.300 artışla 83.000’e ulaşmış. (Akşam, 31 ocak)
Az buçuk ekonomiden ve iş dünyasından anlıyoruz ya, ‘Allah Allah!’ dedim kendi kendime (yüksek sesle de söylesem cevap alamıyorum ya!) ‘Koç Holding geçen sene 6.300 iş sahası yaratacak ne iş yapmış, hangi fabrikayı açmış?’
Cevap haberin içinde: “Geçen yıl Tansaş, Yapı Kredi ve Tüpraş’ın Koç Topluluğu’na katılmasıyla çalışan sayısının 83.000’e ulaştığını söyleyen...”
Yahu ona “yaralıtan istihdam” mı derler? Allah bilir Koç, bu üç şirketi satın aldıktan sonra adam bile çıkarmıştır...
*
KAMYON PLAKASI ALTIN GİBİ OLACAK - Taksiler gibi kamyon, kamyonet, otobüs ve minibüslere de plaka sınırlaması geliyor. 2011’e kadar yeni plaka verilmeyecek.
Bugün’ün manşeti böyle diyordu. (1 şubat)
Aaah, ah! Şimdi plaka mafyası olmak vardı, anasını satiim!..
*
CANIIIIM!
Nazlı Ilıcak beni çok güldürdü. Oğlunun gazetesinde, yazısının spotu şöyle diyordu:
“Erdoğan’ı sinirlendirmeye çalışıyorlar; duygusal olduğu için hemen tepki veriyor. Tepkiler aleyhine kullanılıyor.” (Bugün, 1 şubat)
Canım canım, neredeyse ağlayacağız!
*
MİLLETİN DİLİ TORBA DEĞİL…
“Kemal Abi işini bilir! Unakıtan'ın aile şirketi kuş gribi paniğini fırsata çevirdi. Yumurtalar kabuğundan çıkarılıp meyve suyu gibi kutulandı. 1 haftada 1 milyon kutu sattı” diyor Vatan’ın manşeti. (1 şubat)
Spot ise yorum, “Bu talep patlamasında kuş gribinin payı kuşkusuz büyük. Yumurtanın kabuğundan kuş gribi kapmaktan korkan vatandaş, pastörize yumurtaya akın etti” diyor.
Allah muhafaza, Türk milleti komplo teorilerine bayılır. Şimdi haddini bilmezin biri çıkıp ‘Pastörize yumurta satmak için kuş gribi salgını çıkarttılar” demez inşallah!
*
SÖYLEMESİ KOLAY
Başbakan’ın mal varlığı konusunda uyguladığı ‘gürültü edip zeytinyağ gibi üste çıkma’ taktiğini pek çok köşe yazarı Güngör Mengi gibi yorumladı:
“Bir saat konuşup şeffaflık, adalet ve dürüstlük reklâmı yapacak, verilemeyecek tek kuruşluk hesaplan bulunmadığını uzun uzun anlatacak yerde mal varlığını açıklayıverse benzeri az görülmüş bir zafer kazanacaktı.” (Vatan, 1 şubat)
Açıklayabilir miydi, dersiniz?
*
UMUTSUZ VAKA
Los Angeles Times “İslam dünyasında demokrasiyi geliştirmek için, ülkesini Atatürk gibi Batı’ya yönlendirecek güçlü adamlar lazım” diye yazmış. (Milliyet, 2 şubat)
İş ‘birer Atatürk çıkarmaya’ kaldıysa, İslam ülkelerinin demokrasiye geçmek için hiç umudu kalmamış demektir!
*
ALINTI
YA BAŞBAKAN ‘ÖNCE SİZ AÇIKLAYIN’ DERSE...
Ya Başbakan’ın tepesi iyice atar da ‘Madem benim mal varlığımı açıklamamı çok istiyorsunuz... Taman kuruşuna dek açıklayacağım. Ama önce ‘medya mensubu şu şu şu arkadaşlar halkımıza kendi ve kardeşlerinin servetini açıklasın. Nerede neyiniz var, nasıl kazandınız ve nasıl aldınız?’ derse...
Öyle ya maaşlar belli, mallar belli... İstanbul Boğazı’nda yalısı olanlar, üç katlı tarihi apartmanı saray gibi yaptıranlar, atların bile dolaştığı çiftliklerin, kolejlerin, şarap bağlarının sahipleri her şeyi itiraf edecek mi? Gerçi Bodrum, Ayvalık Alibey Adası, Sarıyer, Üsküdar, Kemerburgaz, Bozcaada, Beykoz Belediye Başkanları her şeyi biliyor. İşin ilginç yanı, bu arkadaşların bazıları 20 yıl önce gazeteye belediye otobüsü ile giderdi. 70’li yıllarda Hürriyet Gazetesi, 80’li yıllarda Sabah’ın oto parkında kimin otomobili olduğunu çok net hatırlıyorum. Doğan görünüşlü Şahin aldı diye havalara zıplayanları, döküntü Audi, Taunus ve Renault 12 almak için verilen mücadeleyi de... Küçük kooperatif evinden, Kemerburgaz veya Beykoz konaklarına geçenleri takdirle (!) izliyorum. Ama geçmişlerini de hiç unutmasınlar diyorum. Özellikle komik taksitlerle Bahçeşehir ve Ataköy’deki Emlak Kredi evlerinden kapanlar... Bedrettin Dalan onları çok iyi tanır. Erdal Acar da Acarlar’ın ilk müşterilerini söylese ya...
İnşallah Başbakan Erdoğan işi bu noktaya getirmez. Vatandaşın gazetelere ve TV’lere hiç güveni kalmadı. Tamamen yol olacak. Çok severek okuduğunuz köşe yazarları ve büyük habercilerin demokrasiyi savunurken yara almasını istemem. Son sözüm, Başbakan’a saldıranların önce kendini düşünmesi gerekiyor. Şunu iyi bilin, 4 bin gazeteci yarı aç ve işsiz dolaşırken, 40 gazeteci kral gibi yaşıyor...
Aykut Işıklar – Bugün, 2 şubat
*
Yeni Şafak’ın enigmatik yazarı Taha Kıvanç, “mal varllığı bildirimi” konusunda bir anekdot aktarıyor köşesinde “Hiç unutmadığım olaylardan biri, 3 Kasım 2002 seçiminden önce, bir televizyon kanalının gazetecilerin karşısına çıkardığı Deniz Baykal'ın servetinin, o gün stüdyoda bulunan yazarlar arasında kendisine en yakın meslektaş tarafından merak edilmesiydi” diyor ve ekliyor:
“O meslektaş hatırlayacaktır: Yanında oturuyordum ve cevap uzayınca, cebimden çıkardığım PALM cihazına kayıtlı arşivimden "Deniz Baykal'ın serveti" başlıklı notu önüne uzatıverdim.” (Yeni Şafak, 3 şubat)
Ben Taha Kıvanç’ı televizyonda gördüğümü hiç hatırlamıyorum! J
*
POLİTZER ÖDÜLÜ
Romanya Başbakanı’na “Siz malvarlığınızı açıkladınız mı?” diye soran Türk meslektaşımızı eleştiren İlker Sarıer (Polemik köşesi – Takvim, 3 şubat) “Arkadaşa Politzer verilsin” diyor, tekrarlıyor ileride “Soruyu soran gazeteciye Politzer Ödülü verilmesini teklif ediyorum.”
Bu güzel öneriye de NUbel ödülü verilebilir! J
*
TÜZEL HABER
Baykal mal varlığını MİLLİYET’e açıkladı, diyor birinci sayfadaki haber. (3 şubat)
Galiba Baykal mal varlığını BÜTÜN GAZETELER’e Milliyet’ten açıkladı, çünkü AYNI GÜN hemen her gazetede bu liste vardı! J
*
EN BÜYÜK MİKROP…
Türkiye’nin yarısına yayıldığı halde, kuş gribinden ‘sadece’ 4 kişinin ölmesi üzerine, Newsweek soruyor: “Kuş gribinin yapısı mı değişti yoksa Türkler çok mu dirençli?” (Hürriyet, 3 şubat)
Cevap (b)
Türkler her türlü mikroba, pisliğe o kadar alıştır ki… 1970 yılında mıydı hani İstanbul’da büyük bir kolera salgını başgösterdi? O tarihte ‘yüz binlerce insan ölür’ diye korkulmuştu, salgın birkaç yüz kayıpla atlatıldı.
Niye, biliyor musunuz? Kolera mikrobu pislikten öldü de kurtulduk!
*
SIKI DEDİKODU – DOĞRU MU ACABA?
Ankara Kulisi’nde Şakir Süter şöyle yazdı:
Önceki gün öğleden sonraki saatlerde, Ankara’da kulaktan kulağa fısıldanan bir bilgi, Topkapı’da bize kadar ulaştı:
- Başbakan Erdoğan, Çankaya’daki haftalık olağan kabul sırasında Cumhurbaşkanı Sezer’le fena tartışmış!
- Niçin?
- Tayyip Bey, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’i görevden almak istediğini söyleyince, Sezer itiraz etmiş ve tartışmışlar.
- Sezer ne demiş ki?
- Sezer, Şener’i görevden alıncaya kadar, Maliye Bakanı Unakıtan hakkında bir tasarrufu olup-olmadığını sormuş! Tabii burada Sezer’in “imalı” sözleri, Tayyip Bey’i çok rahatsız etmiş. (Akşam, 4 şubat)
*
LAPSUS
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı Enis Yeter, iş adamlarına bir çağrı yapmış, kaçak işçi sayısı azalırsa, sigorta primlerinde 7 puanlık indirim yapılır, demiş. (Bugün, 4 şubat)
Yani Çalışma Bakanlığı’nın en yüksek yetkilisi itiraf ediyor:
Kaçak işçileri tespit edip prim tahsil edemediğimiz için, ‘tuttuğumuz’ dürüst işveren ve işçiyi ÖPÜYORUZ!
*
SANA NE?
Tiyatrocu Ferhan Şensoy’un “Başbakan Erdoğan’ın 30 IQ’su var. Zaten iki ayak üstüne basan herkeste bu IQ’su var” dediği iddiasıyla açılan “başbakana hakaret” davası düştü, çünkü ifadenin böyle olmadığı ve oyunca, Şensoy’un “Başbakan’ınki de mutlaka 30’un üstündedir. Çünkü biliyorsunuz iki ayağının üzerinde durabildin mi, 30 garanti” dediği anlaşıldı. (Hürriyet, 4 şubat)
İşin bu tarafını bırakın da, “Başbakana hakaret” davasını açan kimmiş? Başbakan mı, ailesinden biri mi, başbakanlıktan bir yetkili mi, bir AKP’li mi? Hayır!
İbrahim Kilimci isimli bir sanayici. Sanayici diyor haber, sanayi dalını söylemiyor, tekstilci mi, oto yedek parçacı mı yoksa zeytinyağı üreticisi filan mi… Neyse bunun da önemi yok zaten.
Ben de Cem Yılmaz’ın sözleriyle sormak istiyorum: Sana ne?
*
AHA MUHALEFET
Meclis’teki partiler ve milletvekilleri, muhalefet görevini yapmıyor diyen kendini bilmezlere Anavatan Partisi’nden tokat gibi bir cevap:
Anavatan Partisi Milletvekili Turan Tüysüz, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun cevaplaması için Meclis’e verdiği soru örengesinde soruyor:
Türk Silahlı Kuvvetleri, DAK arama-kurtarma köpeklerine artık Türkçe isimler veriyor. İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan köpeklere de Türkçe isimler vermeyi düşünüyor musunuz? (Hürriyet, 4 şubat)
Allah’tan muhafelet memleketin önemli meselelerine sahip çıkıyor da…
*
SALÇA
Gazeteci meslektaşlarım haberleri ‘salçalamaya’ bayılır.
7 yaşındaki Mustafa komşuların kapısını çalmış, ‘Annemle babamı uyandıramıyorum’ demiş. Meğer insancıklar sobadan çıkan gazdan zehirlenip ölmüşler. Haber bu haliyle yeterince üzücü. Ama üstelik küçük Mustafa iki aylıkken evlat edinilmişmiş. Yani kader onu anasız babasız bırakmaya and içmiş.
Bu trajik haberi meslektaşım şu spotla veriyor: İki aylıkken evlat edinildi. Tam ‘ailem oldu’ derken annesi-babası sobadan zehirlenip hayatını yitirdi. (Sabah, 5 şubat)
İki aylıkken Çimen çifti onu evlat edinince, ‘tamam bir ailem oldu!’ diye sevinmiş…
Erken gelişmiş bir çocukmuş Mustafa!
*
SAKIN…
İnsanlık ayıbı, diye manşet yaptı Hürriyet.
76 yaşındaki ‘eski genelev kadını’ A.K. malulen emekli olmak için SSK’ya başvurmuş.
Okmeydanı Hastanesi yaşlı kadına … ‘İŞ GÖRÜR’ raporu vermiş. (Hürriyet, 5 şubat)
Komedi gibi… Kadın 76 yaşında henüz genelevde çalışabilirmiş yani!
Sakın Necmettin Erbakan’a ‘İŞ GÖREMEZ’ raporu veren hastane de bu olmasın!