Güncelleme Tarihi:
Önce Güldal Kızıldemir bize Nurgül’ü tanıtsın: “Kibritçi kız diye tanıdık onu. Geçen gün fotoğrafı vardı gazetelerde... Çömelmiş, önünde kibritleri, gözlerimizin içine bakıyordu. Kahverengi, kahverengi... İki hafta önce, 12 yaşında başlamış okula.”
Sonra yazının girişinden bir alıntı.
- On iki yaşında başlamışsın okula Nurgül... İki hafta önce. Bir yandan kibritçilik yapıyor, öte yandan okuyormuşsun. Ve her gün 6 km yürüyormuşsun okuyabilmek için...
- Üç hafta oldu şimdi. Bir de okul müdürü ‘Kıyamam sana’ dedi ve servise yazdırdı beni. Artık yürümüyorum. Çalışmıyorum da. Bir tek kibrit dolduruyorum kutulara. Bin kutu olunca iki milyon lira veriyorlar.
- Ne kadar zamanını alıyor bin kutuyu doldurmak?
- Bir hafta. Ayda sekiz milyon lira kazanıyorum. Anneme veriyorum parayı, alışveriş yapsın diye...
Dedim ya, keşke söyleşinin tamamını okutabilsem size.
Durun bakayım bir deneyeyim yahu...
*
YORUM YAPMAMAYI TERCİH EDERİM !..
Bir alıntı, BENİM gazetemden:
Bir sen, bir ben, bir de Ömer...
Heyet konsey binasından gelen Başbakan’ı karşılamak için otel kapısına çıktı. Ben de aralarındaydım.
Başbakan’ın Audi A8 makam aracından inerken yüzü asıktı.
Kimsede gülecek hal yoktu.
Başbakan otele doğru yürümeye başladı. Yanına gittim. ‘Türkiye’de herkes sizin yüzünüzden gelecek mesajı okuyacak. Her şey bitmiş değil. Asıl görüşmeler yarın başlıyor. Karamsar olacak hiç bir şey yok. Siz ilk gün farklı bir tavır mı bekliyordunuz?’ dedim.
‘Bu kadarını beklemiyorduk’ dedi.
‘Ben daha fazlasını bekliyordum. Kötü durumda değiliz. Yarın bu iş hallolacak’ dedim.
Güldü. ‘Bir sen, bir ben, bir de Ömer böyle düşünüyor galiba’ dedi. Ömer dediği Ömer Çelik’ti. Bakıştık. Ömer Çelik eliyle ‘OK’ işareti yaptı.
Fatih Altaylı - Hürriyet, 21 Aralık
*
İstanbul B.Şehir Belediye Başkanı müjde vermiş: “Hedefimiz İstanbul’u yaşanabilir, aydınlık, güvenli bir dünya şehri haline getirmik.”
Peki bu kapsamda atılacak ilk adım neymiş?
“Tophane’de Amerikan Pazarı olarak bilinen bölgeyi turizme açmak ve bu bölgede bulunan nargilecileri Süleymaniye’ye taşımak.”
Eee, ne demişler, en uzun yürüyüş bile atılan ilk adımla başlar!
Milliyet, 21 Aralık
*
Milliyet kendini övmeye devam ediyor:
Brüksel'deki AB zirvesini, "Yüzde 100 başarı" diye nitelendiren bazı yayın organları zirve sonuçlarına yavaş yavaş vâkıf olmaya başlarken, Milliyet, kriz yaratan konuları yansıtmıştı
Milliyet, 21 Aralık
*
Birgün “KÜBA’DAN ABD’YE KALE GİBİ MESAJ” diye başlık atmaz mı, üstüne üstlük...
“Küba’da ABD karşıtı düzenlenen dev tatbikat tamamlandı. Kale kod adlı son 20 yılın en büyük tatbikatına 100 bin asker, 400 bin yedek ve milyonlarca sivil katıldı. Bir hafta süren tatbikatta Küba ordusu çeşitli hedeflere operasyonlar düzenledi. Toplam 4 milyon kişinin katıldığı tatbikatta Küba savaş uçakları sanal hava taarruzu da gerçekleştirildi.”
Kimbilir George W.Bush nasıl korkmuştur!
Küba’nın sokağa atacak parası var demek ki?
Birgün, 21 Aralık
*
İMAMIN DEDİĞİNİ YAP...
Önce Fatih Altaylı, AB anlaşmasını beğenmeyenlere “Cühela” dedi. Bu sefer de Mehmet Ali Birand, kendisi gibi sevinçten zıplamayanlara “cahil ve ukala” diyor.
Avrupa Birliği’nde farklı düşünenlere saygı gösterilir, terbiyesizlik edilmez benim bildiğim...
Posta, 21 Aralık
*
Hakkı Devrim’in CİHANNÜMA köşesinden apartı...
Nazlı Ilıcak eski Tercüman'da gazetenin diline özen gösterir, bu arada fazla yeni kelimelerin kullanılmasına şiddetle karşı çıkarmış. Tashih servisinde çalışacakları da bizzat seçermiş. Yalçın Kamacıoğlu yazıyor.
Devamı şöyle: Sosyete sayfamızda bankacı Hüsnü Özyeğin'le ilgili bir haber ve adamın fotoğrafı vardı. Resim altında adı yanlışlıkla «Örneğin» diye dizilmiş. Hata görülmüş, Nazlı Hanım'ın örneğin'e olan alerjisi hatırlanmış ve düzeltilmiş. Resim altındaki ad Hüsnü Mesela diye çıktı (Bizim Gazete, 18 aralık).
Radikal, 21 Aralık
*
Hürriyet’in Dünya sayfasından bir haber, haberden bir cümle...
Bir porno skandalı yüzünden, büyük bir şirketin Amerikan vatandaşı ciyosu tutuklanmış. (Ya nasıl okuyacaktım CEO diye yazdıklarını? Ceyosu mu deseydim terlik gibi...)
Haber diyor ki: Bajaj’ın tutuklanması Hindistan’ın patlama yaşanan bilişim sektöründe büyük patırtı yaratırken...
Hürriyet, 22 Aralık
*
İtalya’da bir anket yapılmış, “Türkiye AB’ye girsin mi?” diye sormuşlar, İtalyanların % 34’ü EVET, % 29’u HAYIR, % 37’si de ... İLGİLENMİYORUM (Bana ne!) demiş.
Gırgır bir sonuç... İtalyanların ne kadar ‘cool’ olduğunu gösteriyor.
Ama asıl üzücü olan, bu haberin devamı.
Aynı kitleye “Rusya AB’ye girsin mi?” demişler, EVET diyenlerin oranı % 43.7e çıkmış.
Yani?
Rusya, Türkiye’den her açıdan çok daha geri bir ülke, ekonomi, hukuk, insan hakları... her alanda. Azınlıklara saygı deseniz, Çeçenistan ortada. Serbest dolaşım deseniz, Rus fahişeler Avrupa’nın başına bela. Pislik deseniz, uyuşturucu, adam kaçırma, rüşvet... Rus mafyası Avrupa’nın başına bela.
Hâlâ ... Rusya’yı Türkiye’ye tercih ediyorlar?
Niye? HIRİSTİYAN diye. Mezhebi farklı olsa bile...
Avrupa için ne kadar acı, değil mi!
Hürriyet, 22 Aralık
*
AKP’nin yayın organlarından DB Tercüman “Hayat ucuzlayacak” diye manşet yapmıştı, “Dar gelirliye nefes aldıracak müjdeyi Başbakan verdi... Gıda, eğitim ve sağlıkta KDV % 8’e düşüyor!”
Birinci sayfada bir de tablo yer alıyor, kimi gıda, eğitim ve sağlık kalemleri % 18 KDV ile kaç paraydı, % 8 ile ne kadar olacak...
Mesela:
Sucuk (1 kg) : 18.600 liradan 16.500 liraya inecek MİŞ
Sirke (200 gr) : 800 liradan 700 liraya inecek MİŞ
Çekap (Genel) : 365.000 liradan 323.000’e inecek MİŞ...
Bir küçük hesap yapalım şimdi.
Sucuğun kilosu vergi öncesi 15.763 liraymış demek ki, % 18 KDV ekleyince 18.600 liradan satılıyormuş. Doğru mu? (15.763 x 1.18 = 18.600)
Aynı sucuk % 8 KDV ile satılırsa, satış fiyatı 15.763 x 1.08 = 17.024 YTL olur, Ilıcaklar’ın Tercümanı’nın yazdığı gibi 16.500 değil.
Sirke 732 YTL olur, 700 değil.
Çekap da 334.068 YTL’ye düşer, 323.000 değil.
Şincüüüük...
Ilıcaklar’ın hesabı kuvvetlidir benim bildiğim, yanlışlık olamaz. Ama KDV ve vergi iadesi konusunda kötü alışkanlıkları olabilir! J
DB Tercüman, 22 Aralık
Not: Sabah da birinci sayfadan bir tablo vermiş, ama rakamları hesaplamayı onlar da becerememiş. HÜRRİYET EKONOMİ’Yİ ALKIŞLIYORUM, bir tek benim gazetemdeki rakamlar doğruydu.
*
Susurluk skandalının en karışık ve karanlık isimlerinden Albay Veli Küçük, Sabah’a konuşmuş. Şu lafı çok sevdim: “Çok tehdit alıyorum ama bu benim yaşam tarzım. Örgüt de terör işi yapıyor, onun görevi tehdit etmek...”
Yani, kardeş kardeş herkes görevini yapıyormuş demek ki ! J
Sabah, 25 Aralık
*
YERİNDE BİR UYARI
Faruk Mangırcı’nın cumartesi günkü yazısı, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve özellikle de Erhan Göksel’i tanıyanlar için çok güzel, çok manidardı. Aynen alıyorum:
KKTC Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş önceki gün çok sert açıklamalar yaptı. Gerekirse ‘Filistin Kurtuluş Örgütü’ gibi direnebileceklerini söyledi.
Denktaş’ı bu önemli açıklamayı yaptığı günün gecesi Ankara’da Hoşdere Caddesi’ndeki bir çorbacıda gördüm.
Kalabalık bir grupla işkembe çorbası içiyordu KKTC Başbakan Yardımcısı.
Serdar Bey’in hemen sol yanında oturan ünlü ismi görünce 90’lı yıllara gittim.
Çiller ve Mesut Yılmaz arasındaki kavganın pik yaptığı günlerdi.
Çiller’in halkla ilişkiler danışmanlığını VERSO araştırma şirketinin sahibi Erhan Göksel yapıyordu. Çiller hergün anamuhalefet lideri Mesut Yılmaz’a ağır eleştiriler yöneltiyordu.
Aradan zaman geçti, baktık Erhan Göksel bu kez de Mesut Yılmaz’ın danışmanı. 24 Aralık erken seçimlerine girerken ANAP Genel Başkanı’nın seçim otobüslerinde hemen sol yanında Göksel oturuyordu.
Derken Göksel’in Yılmaz’ın danışmanı olduğu günlerde Göksel’in Özer Çiller’e yazdığı bir mektup gazetelere yansıdı.
Göksel Çiller’e, ‘Ben bu Mesut Yılmaz’ın ruhunu bilirim. Yılmaz’ı ancak benim size vereceğim taktiklerle alt edebilirsiniz.’ diyordu.
Hey gidi günler hey...
Aradan zaman, köprülerin altın sular geçti. Çiller ve Yılmaz’ın dibe vurmaya başladığı günlerde bu kez Erhan Göksel televizyonlarda boy gösterip Melih Gökçek’in parti kurması halinde arkasında %25’lik bir destek olduğunu iddia etmeye başladı. Fakat Gökçek bu dolduruşlara gelecek adam değildi. Arkadaşlarına aldırdığı Demokrat Parti’nin başına geçmekten vazgeçip AK Partiye katıldı.
Tansu Çiller bugün Yeniköyde’ki yalısında oturuyor, Mesut Yılmaz ise Beykoz konaklarındaki lüks villasında. Gökçek ise üçüncü kez seçildiği Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yürütüyor.
Serdar Denktaş’a çorba arkadaşlarını hatırlatmakta yarar var diye düşündüm bir an.
Star, 25 Aralık
*
Honduras’ta bir örgüte mensup militanlar “İdam cezasının kalkması” için bir eylem düzenlemişler: Yoldan geçen bir otobüsün 28 zavallı yolcusunu indirip ... KURŞUNA DİZMİŞLER!
Bizim teröristlerden bile salağı (alçağı) varmış, bu da bir teselli...
Milliyet, 25 Aralık
*
ÜZÜM TADINDA ELMA
Neslinah H. bana şu haberi geçmiş:
“Üzüm tadında elma ürettiler, adına da grape (üzüm) ile apple (elma) karışımı ‘grapple’ dediler.” (Gazeteler, 25 Aralık)
Soruyor: (1) Elma tadında elma yemek varken, niye üzüm tadında elma? Üzümün tadını seven üzüm yese ya? (2) Biz bu hibrit meyveye ne isim vereceğiz?
Sevgili Neslihan,
Hürriyet’in Haber Araştırma Servisi’ni yönettiğim dönemde bu konuyu çok araştırdık, Şenay (Ordu) ile, daha doğrusu bizim araştırma konumuz elma-üzüm-üzma değildi de, kadın-erkek-travesti idi. Şu sualin cevabını aradık o zaman: “Erkekler, mesela 100 doları gözden çıkarıp, parayla cinsel ilişkiye gireceklerse... niye tüğlerine ağda yaptırmış, kafasına peruka takmış, kıllı bir erkeği tercih ederler?” Madem ki bu işi pis bir şekilde, para karşılığı yapmayı göze aldın, o paraya dünya güzeli Rus kızları var mesela, değil mi? O zaman, kendimize göre bir sonuç çıkardık yaptığımız araştırmalardan...
Senin soruna da aynı cevabı vereceğim: 45 numara ayağına ince topuklu rugan ayakkabı giymiş, muhtelif kıllarını traşlamışsa da sakalının gölgesi görünen, kel kafasına sarı perukalı geçirmiş “kadınlarla” kamyon kasasında oynaşmaktan zevk alan “tüketicilerin”, üzüm tadında elma yemesine şaşmamak gerekir.
Bilmem cevabım yeterli oldu mu?
İkinci soruna gelince, aynı mantıkla “üzma” adını verdim bu meyveye... Türkiye’deki yükselen trend “Arap özentisi” olduğuna ve deveyi hamuduyla götürmekte olan İslamcı Sosyete’ye de bu isim tanıdık geleceğine binaen...
*
Yatılı okulda kaçamak skandalı, diye verdi bir gazete. Gaziantep’te bir lisenin erkek öğrenci pansiyonunda iki kız öğrenci yakalanmış. İki genç kız için, yüzlerce delikanlının tıkıldığı bir yatakhanede basılmak çok hoş değil, ayrıca pansiyonda geçirdikleri gece de çok eğlenceli olmayabilir... Ama yine de bu haber bana “gençlik günlerimi” hatırlattı. Aaah, ah, Aix’teki kız yatakhanesinin dili olsa da anlatsa! Belki bir gün gözüm yerse (Gözüm dedim, gözüm, Tokat’ın Z’si yani) ... itiraf ederim. Belki de itiraf.com’a yazar, oradan alıntı yapmış ayağına yatarım...
*
Güneş “HANGİ KOCA ÇILDIRMAZ” diye, cinayeti mazur göstermekten öte, teşvik eden bir başlık atmış.
“Unuttuğu ruhsatını almak için eve dönen kamyoncu, yatakta yakaladığı karısına ve komşusuna kurşun yağdırdı.”
Milliyet de, bir iki gün önce benzer bir yanlış yapmıştı, “NAMUS CİNAYETİ” diye koca bir başlık atmıştı.
Zaten halkımızın namusu iki bacak arasına sıkışmış kalmış, zaten çevre baskısı korkunç... insanları gazetelerin alkışlamasına, gaza getirmesine hiç gerek yok.
Güneş, 26 Aralık
*
İETT TARİH OLUYORMUŞ. Belediye’nin taşımacılık hizmetleri başka türlü organize edilecekmiş.
Hey gidi hey, bir gün “İNEKLİK ETME TAKSİ TUT”u bile özleyebileceğimizi söyleselerdi...
(Ankaralılar da EGO’larına ERKEN GELEN OTURUR derlerdi. İzmirliler ne derdi acaba?)
Takvim, 26 Aralık
*
HANİ AĞAM NERDE, BEN NERDE diye bir laf vardır...
Millet Mars’a yerleşmeye, genetik kodları çözmeye uğraşırken, bizim derdimize bakar mısınız!
Zekeriya Beyaz hocaya bir okur soruyor:
“Araplar, uyuyup kalkıp namaz kılıyor. Bu doğru mu?”
Beyaz Hoca da cevap veriyor:
“Malikiler, "Gaz çıkartmak abdesti bozmaz" diyorlar. Uyku ise abdesti zaten bozmaz. Dolayısıyla, uyuyup tekrar kalkıp manaz kılıyorlar. Hanefiler ise, "Gaz çıkartma abdesti bozar" diyorlar. "İnsan uyuduğu zaman kendisini kontrol edemez, belki gaz çıkartmış olabilir" diyerek, yeniden abdest alıyorlar. Uyuduğu için değil, uyku halinde gaz çıkartmış olabilir diye, tekrar abdest tazeliyorlar.”
2004’te hâlâ osuruktan işlerle uğraşıyoruz!
Takvim, 26 Aralık