Güncelleme Tarihi:
Fatih Altaylı’nın köşe manşeti:
Gündemimiz AB standardında
TÜRKİYE giderek normalleşiyor. Dikkat ediyor musunuz, uzun süredir gazetelerin manşetlerinde siyasi haberler azaldı.
MGK toplantıları, Yüksek Askeri Şûra’lar giderek daha küçük boyutta haber oluyor.
Aynen Avrupa’daki veya Amerika’daki gazeteler gibi toplumsal konular, polis adliye haberleri, sportif meseleler manşetleri süslüyor.
Kanal D’de akşam ana haber bülteninin ilk haberlerini belirlerken siyasetin giderek gerilere düştüğünü görüyoruz.
Bütün bunlar bana Türkiye’nin giderek AB standardını yakaladığını gösteriyor.
Ben kendi adıma bundan memnun oluyorum.
Fatih Altaylı aynı zamanda Kanal D Haber’in Genel Yayın Yönetmeni’dir. Bu yazı da “Kanal D’nin haber bülteni reyting uğruna Reha Muhtar’a döndü” diye eleştiren utanmazlara tokat gibi bir cevaptır!!!
(Hürriyet, 9 Ağustos)
*
ALLAH’I KANDIRMAK...
Şarköy’ün şarap festivali pek meşhurdu, meğer 13 yıldır yapılmazmış. AKP’li belediye başkanı, şehre canlılık getirir diye bu sene yeniden yapmak istiyormuş ama, “fetva makamı” müftü efendi “Müslüman memleketinde şarap festivali mi olur? Şarap festivali yerine üzüm festivali olsun” buyuruyormuş.
Takiyeden maksat, benim bildiğim, kulu kandırmaktır Allah’ı değil...
(DB Tercüman, 9 Ağustos)
*
SOPAYLA HAYIR İŞİ
İlköğretim okullarında yeni programa göre “haftada şu kadar saat hayır işi yapmayan” öğrenciye geçer not verilmeyecekmiş.
Cebren yapılan hayır işinden hayır mı gelir?
(Sabah, 9 Ağustos)
*
ALLAH SİZİ BİRBİRİNİZE BAĞIŞLASIN!
İstanbul’da sel bir evin bodrum kadında 3 çocuğun ölümüne sebep oldu.
Büyük kızı su basacak, evden kaçalım, deyince, annesi “Allah’ın kaderidir” diye çıkmayı reddetti ve 3 çocuğu öldü.
AKP’nin TCDD Genel Müdür Yardımcısı da, 39 kişinin öldüğü kazayı “Allah’ın takdiri” olarak tefekkürle karşılamıştı.
AKP’yi kimin seçtiği ortada...
(Milliyet, 12 Ağustos)
*
TAHRİK EDİYORLAR ÇÜNKÜ TERÖRDEN BESLENİYORLAR...
Tolga Şardan imzalı bir haberdi. Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ve Diyarbakır 4. Kültür ve Sanat Festivali hakkında suç duyurusunda bulunmuş.
Sebep, festivalde kullanılan bir afiş. Afişte Diyarbakır'dan gelip geçen medeniyetlerden söz edilirken, siyah harflerle "...Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere birçok uygarlık egemenlik sürdü" denilmesiymiş.
Bu arada festivalin tüm açılışları, PKK'nın marşı olarak nitelendirilen "Hernepeş"le yapılmış.
Aynı Belediye Başkanı’nın bir PKK’lı teröristin cesedini belediyenin ambülansıyla taşıttığını, polis ve bekçi katili bir diğer PKK’lının ailesine başsağlığına gittiğini de hatırlatalım.
Bu ilkel Kürtçüler, Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımız için büyük bir talihsizliktir.
(Milliyet, 12 Ağustos)
*
BİR FIKRA
İkidir ölümlü tren kazası oluyor, AKP’li yöneticiler “Allah’ın takdiri” deyip çıkıyor.
Hakkı Devrim bir fıkra anlatıyor köşesinde:
Biz, çarpılmayı da denedik
Zaman zaman şu sevimsiz fıkrayı hatırlamamak mümkün değil.
Çocuğundaki doğuştan sakatlıklara çare arayan dertli kadına akıl veren kişi:
- Sen bunu Gazganî Sadi Dede Türbesi'ne götür, demiş.
- Bez bağlamaya mı?
- Bez de bağla istersen. Ama asıl çocuğu, kimse görmeden, dedenin tabutuna işet.
- Aaa! Çarpılır ayol.
- Çarpılırsa düzelir işte, demiş.
(Radikal, 13 Ağustos)
*
İŞİNİZ ZOR, AMA DOKTORSUNUZ
Ağlayan çocuklara, ağlayan yaşlılara dayanamıyorum. Küçük bir kız çocuğu, Hanife, göz yaşlarını silmeye çalışarak ağlıyor fotoğrafta.
Babası, kulak ağrısından yerinde duramayan Hanife’yi Sakarya Devlet Hastanesi’ne götürmüş, ama telaşından sıra numarası almayı unutmuş. Saatle beklemişler acı içinde, sıra kendilerine geldiğinde ‘Numara almamışsın’ diye geri çevirmişler ve kızcağız muayene olamamış.
Hanifecik ağlıyor, “Kulağım çok ağrıyor, ne olur bana bakın” diye, dinleyen yok...
Hani bir laf vardır, Çingeneler’e mal edilir, “Çocuğumun hasta olduğuna üzülmem, huyu bozulur” derlermiş.
Ben de, yetersiz altyapı, yetersiz sağlık görevlisi, düşük ücretler, tahammül edilmez mesai temposu... Bütün bunlara değil de, doktorların doktor olduklarını unutmalarına yanarım, karşılarındakinin insan (çocuk) olduğunu unutmalarına...
Ne olur Hanife’mi sıra numarası almadan baksanız?
Ne olur on dakika daha mesai yapsanız?
(Gözcü, 13 Ağustos)
*
MADEM SATMIYORSUNUZ, NİYE REKLAM YAPIYORSUNUZ
Sadece 13 Ağustos’ta değil, günlerdir... Gazetelerde 3 sütuna, 30 santim bir reklam:
BAŞARI - 199 milyon lira - Philips Xentium 9@9++
Altında cep telefonuyla ilgili teknik bilgiler.
Ve ulaşabileceğiniz adresler: www.basari.com.tr Başarı’nın internet sitesine girdiğinizde, Philips Xentium ’9@9++nin Ürün şu anda stoklarımızda bulunmamaktadır
Ticaret Kanunu bu işe ne der bilmiyorum ama, elinde olmayan malın niye reklamını yapıyorsun?
(Gazeteler, 13 Ağustos)
*
BİNMEK KOLAY, İNMEK ZOR
Gaziantep’te bir asansör faciası ucuz atlatılmış, bir kişi hafif yaralanmış.
Şok, başlığında soruyor: 5 kişilik anansöre 8 kişi biner mi?
Soru yanlış.
Beş kişilik asansöre sekiz kişi biner binmesine de, iner mi?
(Şok, 13 Ağustos)
*
DİNİME DAHLEDEN...
Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın mafya babası Alaattin Çakıcı ile alışverişi olmuş mu, olmamış mı, tatsız bir durum, gazeteler günlerdir yazıyor.
AKP Milletvekilleri demişler ki “İddialar ciddi. İstifa müessesesi çalıştırılmalı.”
Mizah gibi vallahi, bu kadar yüzsüzlük olur.
İstifadan bahsedene bak!
Birisi istifa edecekse, sizin Ulaştırma Bakanınız önden buyursun, arkası gelir...
(Milliyet, 13 Ağustos)
*
DEVLET DEVLETE GÜVENMİYOR Kİ
Melih Aşık yazıyordu köşesinde:
Noter tasdikli...
Üniversite mezunu genç, doktora yapmak için devlet kurumuna başvuruyor... Kendisinden kimi evraklar isteniyor:
Lisans diploması... Not ortalaması... vs. vs.
Ancak bu belgelerin noter onaylı olması şart... Devletin bir kurumu, diğer kurumunun verdiği belgeyi ancak noter onaylı olursa kabul ediyor... Komedi.
Genç mezun notere gidiyor. Noter ne mi yapıyor? Belgelerin orijinallerini şöyle gözle kontrol ediyor. Üzerine bir imza atıp geri veriyor.
Ve 7 sayfayı imzalamanın bedeli olarak 70 milyon lira tahsil ediyor... İyi mi?
Aşık’ın unuttuğu bir husus var. Bazı muamelelerde, devlet, “hukukî tasdik makamı” olan notere bile güvenmiyor. Pasaport tercümesine ihtiyaç oldu diyelim. Notere gidiyorsunuz, noter sizi bir yeminli tercüme bürosuna yönlendiriyor. Tercümesi devletin yetki verdiği yeminli büro tarafından yapılan belgeyi, götürüp (bedeli mukabilinde) notere tasdik ettiriyorsunuz. Bitti mi? Bitmedi. İstanbul Valiliği’nin Cağaloğlu’ndaki (galiba adı böyle) Hukuk Kalemi’ne gidip ... belgede imzası bulunan noterin, gerçekten noter olduğunu tasdik ettiriyorsunuz.
Yani Devlet (İçişleri Bakanlığı), noterin (Adalet Bakanlığı) imzasını bile tanımıyor...
(Milliyet, 13 Ağustos)
*
GENEL YAYIN YÖNETMENİ TAHA KIVANÇ MI ?
Taha Kıvanç köşesinde, Yargıtay Başkanı - MİT ilişkilerinden bahsederken, “genel yayın yönetmenliği yaptığı dönemde çarptırıldığı cezayı” da anlatıyor bizlere.
Ben Taha Kıvanç’ın genel yayın yönetmenliği yaptığını bilmiyordum. Yahut da genel yayın yönetmeninin adı Taha Kıvanç olan bir gazete hatırlamıyorum.
Hangisiydi acaba?
(Yeni Şafak, 14 Ağustos)
*
TE BE BUNLAR BÜLE OLUĞILA...
Sadece Takvim yazdı. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, demiryolu kazasında ölen insanların cenaze merasiminde, tabutlarının önünde, acılı insanların karşısında, eline mikrofonu alıp kendini savunması, siyaset yapması, nutuk atması iğrençti!
Hani hayatlarında ilk kez bir deve gören iki Arnavut şaşırmış. Safça olanı, “Anaa, bu ne ki? Bunun sırtı niye kambur, boynu niye eğri?” deyince, ukala olanı cevap vermiş, “Te be bunlar büle oluğla...”
Aynen!
(Takvim, 14 Ağustos)
*ARŞİMED, ŞENGÜL HAMAMINDA KESECİ OLURMUŞ
Melih Aşık köşesinde yayımladı, Tarihin önemli isimleri günümüz Türkiyesinde yaşasalardı ne olurdu ? Akif Kökçenin hazırladığı bir listeymiş. Güzel bir espri...
Arşimed: Şengül hamamında keseci.
Attila: Moğolistan'ın Roma Büyükelçisi.
Baltacı Mehmet Paşa: Laleli'de derici.
Barbaros Hayrettin Paşa: Mavi yolculukta kaptan.
Bernard Shaw: Minibüs arkalarına özlü sözler yazan metin yazarı.
Brütüs: Dönek köşe yazarı.
Cengiz Han: Cengiz Han Dans Grubu patronu.
Çiçero: Barolar Birliği Başkanı.
Dadaloğlu: Grup Yorum elemanı.
Darwin: Adnan Hoca'nın müridi.
Deli İbrahim: Laila'da etrafa dolar saçan playboy.
Diyojen: Gölge kabinenin, gölge bakanı.
Dostoyevski: Kumarhanede kurupiyer.
Dördüncü Murat: Tekel bayii.
Dracula: Kızılay Kan Merkezi'nde güvenlik görevlisi.
Evliya Çelebi: Turist rehberi.
Ford: Levent Sanayi Sitesi'nde kaportacı.
Ferhat ile Şirin: Caner ile Tülin.
Harry Potter: İHL öğrencisi.
Gutenberg: Korsan kitap yayıncısı.
Büyük İskender: Bursa'da kebapçı.
İngiliz Kemal: Mütercim tercüman.
Kanuni Sultan Süleyman: Yargıtay Başkanı.
Keloğlan: Cem Yılmaz.
Köprülü Mehmet Paşa: Boğaz Köprüsü'nde gişe görevlisi.
Leonardo da Vinci: Leonardo Di Caprio.
Malkoçoğlu: Değnekçi.
Mithat Paşa: BDDK Başkanı.
Lokman Hekim: Korsan ecstasy imalatçısı.
Montaigne: Deneme Lisesi Müdürü.
Mozart: Reklam müziği bestecisi.
Nasrettin Hoca: Yoğurt fabrikatörü.
Neron: Eminönü'de çakmaklara gaz dolduran adam.
Piri Reis: Üsküdar - Beşiktaş arasında motor kaptanı.
Robin Hood: Sülün Osman.
Robinson: Kınalıada'da faytoncu.
Yunus Emre: Türk Dil Kurumu Başkanı
(Milliyet, 15 Ağustos)