Güncelleme Tarihi:
Milliyet, 17 Şubat
Mehmet Y. soruyor (gerçek kişilerle olan isim benzerlği tamamen tesadüf) :
“Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y.Yılmaz, 17 Şubat tarihli yazısında ‘Uzanlar’a var da, banka batıran diğer patronlara yok mu?’ diye soruyordu. Halbuki aynı tarihli Milliyet’in manşetinde Başbakan, ‘Devamı gelecek’ diyordu, ‘Başbakan Erdoğan, daha öncedan bankasına el konulan ve borçlarını ödemeyen patronların akıbetinin de Uzanlar’la aynı olacağını söyledi.”
Okurum Mehmet Bey soruyor: “Manşetteki haberi yapan yazı işleri müdürü Genel Yayın Yönetmeni’nin yazısını mı okumamış, Genel Yayın Yönetmeni, manşetteki haberi mi okumamış?”
Yahu ben Milliyet’in Okur Temsilcisi miyim, niye bana soruyorsunuz bunu?
*
İZİN VERMEZ MİSİN...
Milliyet, 17 Şubat
Türkiye epey cümbüşlü bir memleket.
Eski bir haber ama, benim gözümden kaçmış o tarihte.
F tipi cezaevlirini protesto etmek isteyen tutuklu yakınları Ankara Valiliği’ne başvurarak “8 Eylül’de Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda oturma eylemi yapmak üzere” izin istemişler.
Valilik izin vermemiş.
Tutuklu yakınları ne yapmışlar?
“Ankara Valiliği’nin 8 Eylül’de Abdi İpekçi Parkı’nda oturma eylemi yapmalarına izin vermemesini protesto etmek için” ...
... 8 Eylül’de Abdi İpekçi Parkı’nda oturma eylemi yapmışlar.
*
AY VAZ DED VEN AY VAZ BORN
Milliyet, 17 Şubat
Tarihte Bugün köşesinden. (Tarihte bugün) Ölenler : 1963 - Michael Jordan
Ben doğarken ölmüşüm yani...
*
DOKTOR TURKA
Vatan, 19 Şubat
Vatan’ın Mide Hastalıkları başlıklı sağlık dizisinde bir doktorun sözleri:
“Kolalı içeceklerin bilinenin aksine ne kadar içilirse içilsin mideye doğrudan hiçbir zararı yok!”
Doktor bey bir kola şirketinin “Müessese Doktoru” galiba...
Yoksa Başbakan’a bir maruzatı mı var?
*
İTİNAYLA KAMUOYU KONUŞTURULUR
Gözcü, 19 Şubat
Biliyorsunuz artık, gazeteciliğin en kızdığım ayak oyunlarından biri, gazeteyi yapanın fikrini sanki halkın, sokaktaki adamın yani başkalarının fikriymiş gibi “duyanlar... demekten kendilerini alamadılar” yahut “.. diye tepki gösterdiler” yalanıyla yutturmasıdır.
Gözcü gazetesi diyor ki: Ataman Paşa’ya büyük destek
“Laik sivil toplum örgütleri, ‘İrticaya izin vermeyiz’ diyen Orgeneral Oktar Ataman’ın bu sözlerine destek verdiklerini açıkladılar.”
İki spottan oluşan haberi okuyorum, ne bir sivil toplum örgütünün adı geçiyor, ne de bir sivil toplum örgütü yöneticisinin.
Zaten aynı fikri, gazetenin genel yayın yönetmeni ve başyazarı olan Rahmi Turan, hemen aynı cümlelerle, kendi köşesinde savunuyor. Niye bir de “söylememiş sivil toplum örgütü yöneticilerine” söylettiriyorsunuz ki? Yahut da niye isim vermiyorsunuz, laik sivil toplum ögrütlerinin yöneticileri korkuyorlar mı?
*
SÜREYYA KAÇ OY ALMIŞ?
Sabah, 18 Şubat
Aynı gazetede iki haber.
Süreyya'ya 21 oy, diyor birinin başlığı.
Spor haberi şöyle:
Milli atletimiz Süreyya Ayhan, Yılın Sporcusu oylamasında 50 jüri üyesinin 21'inin oylarını aldı. Ayhan'ın ardından Halil Mutlu ve Neslihan Demir, kürsüyü tamamladı
SABAH Spor Ödülleri'nin en önemli anlarından biri hiç kuşku yok ki Yılın Sporcusu oylamasıydı. 50 kişilik büyük jüri, dallarında 1'inci sırada seçtiği 10 sporcuyu bu kez büyük ödül için bir kez daha oyladı. Süreyya Ayhan 50 oyun 21'ini alarak Yılın Atleti ödülünün yanına bir yenisini daha eklemiş oldu.
Aynı Sabah’ta ikinci bir haber:
İşte en iyiler
YILIN SPORCUSU : SÜREYYA AYHAN
ATLETİZM : SÜREYYA AYHAN (34) Elvan Abeylegesse (9) Eşref Apak (6)
Okurum Ada Arkın (Arkın Ada mı yoksa, bu “internet Türkçesi” başımıza dert oldu) göndermiş bana bu alıntıyı, soruyor: Süreyya Ayhan kaç oy almış? 21 mi, 34 mü?
Ben cevap vereyim, çünkü Sabah’ın haberi biraz karışık olmuş gerçekten. Anladığım kadarıyla 50 kişilik jüri Süreyya’yı 21 oyla Yılın Sporcusu (bütün spor dalları içinde), 34 oyla da Yılın Atleti seçmiş, yani iki ayrı ödül söz konusu.
*
BU SEFERKİ KİMİN FİKRİ ACABA?
Hürriyet, 21 Şubat
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı konusunda eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç Paşa “Abesle iştigal” derken, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu da, Türkiye’nin 7 yahut 17 eyalete bölünmek istemediğini söylemiş ve eklemiş, “Bu hazırlığı şiddetle kınıyoruz.”
Bu Alemdaroğlu’nun kendi fikri mi acaba? Malum “başkalarının fikrinden ve emeğinden faydalanmak” konusunda sabıkalıdır muhterem...
*
UZAN SORUNSALI
Gazeteler, 21 Şubat
Biliyorsunuz, Cem Uzan’ın (1) kendine ait değil ama Uzan Grubu’nun misafirhanesi olan, (2) yok misafirhane olmayan, aslında kirasını Cem Uzan’ın bizzat ödediğini iddia ettiği ama demek ki iki senedir kapısındaki “Misafirhane” yazısı unutulmuş, (3) pardon yahu son olarak da kapısında Genç Parti Lokali yazılı olan villaya polis baskın yaptı.
Evin havuzunu çelik plakalarla örtmüşler, üstüne halı atmışlar, bilardo (pilarda, pilarda...) masasıyla kamufle etmişler ve havuzu zula haline getirmişler. Bu depoda trilyonlarca lira değerinde (100 trilyon diyen oldu, 300 diyen oldu...) Telsim kartı çıktı, tablolar filan bulundu.
Cem Uzan kendini savunmuş, “Telsim benim şirketim, malımı isteğim yere saklarım!”
İnandık!
Bir : Eğer benim evimde, değil 100 trilyon liralık, 100 milyarlık kontür bulunsaydı, anında kelepçeyi takar, içeri atar ve ... canıma okurlardı.
İki : Kimse sormuyor Uzan’a, “Hani benim bu şirketlerle hiç ilgim yok, ortağı değilim, yöneticisi değilim” gibi laflar ediyordu, ne oldu da “Benim şirketim” oldu şimdi?
Üç : Telsim bir “şahıs firması” yahut “adi şirket” değil bir AŞ, onun için kimse “Benim şirketim” diyemez, ayrıca “benim şirketim” olsa bile, malları kendi evinin altında zulaya mı koyarlar?
Hadi canım sen de!...
*
KÜÇÜK YAZARDAN SEVGİLERLE...
Milliyet, 22 Şubat
Yukarıdaki soruma Maliye Bakanlığı, Milliyet gazetesinin ağzından cevap verdi: Cem Uzan, 2003 Temmuz ayında Telsim yönetiminden ayrıldı. Türk Ticaret Kanunu gereği, şirket hakkında tasarrufta bulunma hakkı yönetim kurulu üyelerine ait. Uzan üyelikten istifa ettiğine göre, Telsim ile ilgili olarak bir tasarrufta bulunamaz. Savcıların ‘mal kaçırma’ suçundan dolayı işlem yapması gerekmektedir.
Bu arada...
Hani Hürriyet “İşte Cem Uzan’ın Ürdün pasaportu” diye manşet yaptı, ben de “Ben bu haberi 25 Haziran 2002’de yapmış, pasaportun fotokopisini de yayımlamıştım” diye çıktım ya ortaya... Bir gazeteci arkadaşım seyretmiş, Cem Uzan kürsüde mi, televizyonda mı ne “Hürriyet gazetesi de, Hürriyet’in küçük bir yazarı da yalan söylüyor. Avukatlarım gereğini yapacak” mealinde efelenmiş.
“Küçük yazar” bendenizim zahir.
Yazarın iyisi kötüsü, çok okunanı az okunanı olur, ama “küçük yazar - büyük yazar” diye bir tasnif duymadım bugüne kadar.
“Küçük hırsız - büyük hırsız”, yahut “küçük dolandırıcı - büyük dolandırıcı” dendiğini duydum da, “küçük gazeteci - büyük gazeteci” ... ı-ıh!
*
SON OLARAK BİR GÜZEL HABER
Şok, 22 Şubat
Şok birinci sayfadan küçük ama çok güzel bir haber vermiş.
Bitlis’te Jandarma, vatandaşların ihbarı üzerine Yeşil Kart bürosunda çalışan bir memuru rüşvet alırken yakalamış. Rüşvet alan ölsün, iyi rüşvetçi ölü rüşvetçidir... tamam, hemfikiriz. Ama adamın, adamcağızın (Allah kimseyi bu duruma düşürmesin) biri hasta diğeri “özürlü” iki çocuğu varmış, bu çocuklar açıkta kalmış. Jandarma da babaları hapse düşen iki hasta çocuk için bağış kampanyası başlatmış.