Güncelleme Tarihi:
Gazeteler, 20 Temmuz
Geçen haftanın en gırgır haberlerinden biriydi. Çoğunluğunu AKP’lilerin oluşturduğu TBMM Adalet Komisyonu’nun hazırlayıp Genel Kurul’a gönderdiği yeni Türk Ceza Kanunu tasarısında, “Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair yasa”nın türbanla okula gidenlere 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası öngördüğü ortaya çıktı.
Kendi kalelerine gol atmışlar. Ama asıl gırgırı Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan’ın mazeretiydi: “Tasarı okunmadan Meclis’e gönderilmiş!”
Bizi kimler yönetiyor Yarabbi!
*
ŞEHİTLERE SAYGI GEREĞİ
Hürriyet, 21 Temmuz
Eceabat Asliye Ceza Mahkemesi, Gelibolu Milli Parkı sınırları içinde, yere attığı sönmemiş sigarayla yangına sebep olan bir sanık için istenen cezayı yüksek bularak Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş.
Ceza da ceza yani, 2 yıldan az olmamak üzere hapis ve 800 milyon liraya kadar para cezası.
Yüksek Mahkeme bu başvuruyu reddetmiş, gerekçesi müthiş:
“Yasakoyucu, itiraz konusu kuralla, tarihin en büyük savaşlarından birine sahne olmuş ve savaşta ölen yüzbinlerce insanın anısını ulus ayırımı gözetmeden yaşatan bir bölge olan Gelibolu Milli Parkı’nı korumak amacıyla özel bir düzenleme getirmiştir. Bölgenin tarihsel geçmişi, sert rüzgarlara açık konumu ve buna bağlı olarak korumada genel hükümlerin yetersiz kalması, daha önce büyük bir orman yangını geçirmiş olması, tüm çevresiyle özel bir korumaya alınmasını gerekli kılmıştır. Bu özelliği nedeniyle Gelibolu Milli Parkı’ndan yararlananlarla, bu bölge ile farklı özellikler taşıyan diğer bölgelerden yararlananların ayrı hukuksal kurallara tabi tutulmasında eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez.”
Şehitlerin anısını yaşatmak için özel bir düzenlemeye gidilmiş olmasını bir içtihat gibi kabul ediyor Yüksek Mahkeme, müthiş!
*
ÇOKTAN SEÇENEK NESİLLER
Vatan, 21 Temmuz
Mustafa Mutlu “Ne hissedecekler?” diye soruyordu. Daha doğrusu üniversite imtihanına giden ve sonuç bekleyen 30 öğrenciye sormuşlar, “Diyelim ki sınavı kazanamadınız, ne hissedersiniz?” diye.
Toplu cevaplar şöyle:
12 öğrenci “Utanırım”
7 öğrenci “Yıkılırım”
4 öğrenci “Umursamam”
4 öğrenci “Etkilenmem”
2 öğrenci “Yetenek sınavına girerim”
1 öğrenci “Sevinirim” demiş, Mutlu gençlerin gerekçelerini de veriyor, güzel bir yazı.
Ama asıl çarpıcı olan husus başta.
Öğrencilere, birbirinden etkilenmesinler diye, sorular birlikteyken değil, yalnızken sorulmuş. Ve bu 30 öğrencinin 17’si “Diyelim ki sınavı kazanamadınız, ne hissedersiniz?” sualine önce şu tepkiyi göstermiş:
- Seçenekler nedir?
İşte, “çoktan seçmeli nesillerin” durumu : Ancak ve ancak “kendilerine önerilen cevaplar içinden birini seçmeyi” yahut da önlerine getirilen seçeneklerden biriyle yetinmeyi öğretirsen, sonuç böyle olur. (Siyasî yorum yapmak istemiyorum ama...)
*
BU MUDUR GAZETECİLİK?
Televizyonlar, 20-21 Temmuz
Yorum yapmıyorum, sadece üç meslektaşımdan birer cümle aktarıyorum. Siz, okur olarak, tarafsız bir gözle ve kulakla, istediğimiz gibi yorumlarsınız.
Mehmet Ali Birand, Başbakan’a Chirac’la yaptığı başbaşa görüşme hakkında soruyor: “Türkiye’ye şartlı şurtlu destek mi veriyorlar?”
Mine Kırıkkanat (Fransa’ya 36 tane Airbus almını konusunda taahhütte bulunan) Başbakan’a soruyor, yani “soruyor” denilebilirse: (Mealen) “Airbus’ların alım anlaşması Aralık 2004’ten sonra (yani bize tarih verilip verilmediği belli olduktan sonra) imzalanır inşallah!”
Başbakan bile şaşırıyor bu suale, “Siz gazeteci değil misiniz?” diye soruyor.
Pasaportu Alaattin Çakıcı’da çıkınca “Pasaportumu ofisinde düşürmüş olabilirim” diye çocukça bir yalan uyduran MİT’çi Faik Meral’e, polisler tarafından, elleri zincirli, cezaevine sürüklenirken, bir muhabir sataşıyor: “Faik Bey, bakın pasaportunuzu düşürdünüz!..”
Gazetecilik bu mudur yani?
*
FRANSIZ GAZETECİLER
Milliyet, 22 Temmuz
Başbakan Fransa’ya gitti ikna turlarına. Milliyet’in manşeti, Fransa ‘Oui’ dedi şeklindeydi.
Bir de resimaltı, “... THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin (solda) ve Airbus CEO’su French Noel Fergeard tarafından imzalandı.”
Airbus’un yöneticisinin adındaki o ‘French’ sakın İngilizce’de ‘Fransız’ anlamına gelen ‘French’ olmasın, ey gazeteciliğe Fransız arkadaşlarım!!!
(Adamın adı tabii ki Noel Fergeard, İngilizce resim altında French diye Airbus’ın yöneticisinin milliyeti vurgulanıyor. Gerçi benim böyle takıldığıma bakmayın, Dış Haberler Müdürlüğüm zamanında Hürriyet’in bir haberinde ‘Forensic adlı adli tıp kurumu’ diye yazmıştık!!! Bilmeyenler için söyleyeyim, Forensic zaten Adli Tıp demektir...)
*
TÖRENİZİN İÇİNE...
Hürriyet, 23 Temmuz
Adana’da (ailenin nereli olduğu belli değil, muhtemelen Güneydoğulu’dur) 19 yaşındaki bir genç, fuhuş yaptığı dedikoduları yüzünden annesini 17 yerinden bıçaklayarak öldürdü.
Açıklaması: “Bu işi ailemin namusu için yaptım. Pişmanım. Ama töre gereği annemi öldürmek zorundaydım.”
*
HUKUKÇU GAZETECİLER
Hürriyet, 23 Temmuz
Arka manşet diyor ki “Evladın babaya boşanma davası”
Spot: ABD’de 14 yaşındaki Patrick, 6 yıl önce annesini öldüren ve şimdi de ondan kalan eve göz diken babasına boşanma davası açtı.
Bu haberi yapan Dış Haberler Servisi, arka sayfaya manşet yapan meslektaşlarım acaba açıp bir hukukçuya sordular mı, “evlat babayı boşayabilir mi?” diye?
Hukukta buna “boşanma” denir mi?
*
BRİTANYA’CI GAZETECİLER
Radikal, 24 Temmuz
Radikal gazetesi bin yıllık İngiltere’nin adının Britanya olması gerektiğine karar verdi. Doğru yanlış, tartışılır. Ama Radikal bu inadıyla bazen komik duruma düşüyor hatta - aşağıda olduğu gibi - gazetecilik sınırlarını aşıyor.
24 Temmuz tarihli gazetenin birinci sayfasında şöyle bir anons: “Bağımsız uzman inceleme yapacak - Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’dan sözler: ‘Bakanlık ve Demiryolları’nın yanı sıra, üniversiteden uzmanlar bağımsız inceleme yapacak. Fransa, Japonya ve Britanya’dan uzman gelecek.”
Bakanın İngiltere değil de Britanya demesi garip geldi, açıp diğer gazetelere baktım, hakkım varmış, Binali Yıldırım “İngiltere, Japonya, Hollanda ve Fransa” diyor. Ama Radikal, tutturdu ya Britanya diye, bakanın tırnak içinde verdiği sözlerini bile değiştiriyor.
Doğru mudur bu yaptıkları?
*
ERKEK ELİ DEĞMESİN DE ÖLSÜN GEREKİRSE
Gazeteler, 24 Temmuz
Kuran kursu öğrencilerini otobüse doldurup, erkek gözünden ırak bir yerde denize götürmüşler. Yüzme bilmemelerine rağmen, elbiseleriyle (elbiseyle yüzmek çok daha zordur, onun için vurguluyorum) suya giren kızlardan, 15-16 yaşlarında 5 arkadaş dalgalara kapılıp çırpınmaya, bağırmaya başlamış.
Orada karısıyla denize girmekte olan bir adam koşmuş kızlara yardım etmeye, ama “erkektir” diye kızları kurtarmasını engellemiş yobazlar ve çocuklar birbirlerine sarılarak bağıra bağıra ölmüş...
Sonra da bu örümcek kafalıları bize “insan hakları mağduru” diye yutturuyorlar...
Hakkınız batsın inşallah!
*
AMİN !
Hürriyet, 24 Temmuz
Ertuğrul Özkök köşesinde şöyle bir cümle kullanmış: “Bir kere daha anlıyorum ki, iş hayatında, devlet görevinde veya siyasette liyakata dayalı olmayan tayin uygulaması hem onu yapana, hem de ülkeye büyük zarar veriyor.”
Amin!
*
BİRAZ AYIP OLMAMIŞ MI?
Birgün, 24 Temmuz
Kirpi köşesini hazırlayan komünist eskisi arkadaşlar, Lenin frengiden öldü haberine çok kızmış belli ki, Lenin çok matah bir haltmış gibi. Birgün de vermiş bu haberi ama Kirpi nedense, Dünden Bugüne Tercüman’a sataşarak alıyor hırsını. Hani ‘Ben seni hiç sevmedim Sütoğlan, babanı da sevmezdim’ misali, karşı saldırıya hakaret ederek geçiyorlar. “DB Tercüman ise iddianın gerçekliğinden Lenin’i bizzat toprağa veren kendisiymişcesine emindi. (Lenin hâlâ gömülmedi, mumya şeklinde duruyor ama olsun!) Haberi birinci sayfadan ‘Şok- Komünizmin babası Lenin frengiden ölmüş’ başlığıyla verdi. Kimin babası neden ölmüş konusunu en son karıştırması gerekecek gazete, ballandıra ballandıra iddianın gerçekliğini anlattı.”
Anlarsınız ya, Kemal Ilıcak’ın ölümüne dokunduruyorlar.
Gazetecilere, basın etiği ve mesleki terbiye dersleri veren arkadaşlar!..
*
ADETA GAZETECİLER
Sabah, 24 Temmuz
Meslektaşlarımın böyle diline doladığı, abuk sabuk, yerli yersiz kullandıkları laflar vardır.
Mesela ‘tam’ çok moda şimdi, ‘oldukça’ da öyle.
“Ahmet Bey tam 17 senedir Bebek’te oturuyor...”
Eksik olacak hali yok ya, 17 senedir desen yetmez mi?
Bir gazete diyor ki “Nurgün Yeşilçay, gazetemize oldukça ilginç açıklamalarda bulurdu.”
Yani o kadar da ilginç değilmiş demek ki...
Sabah da, Pamukova’da hızlandırılmış trenin devrildiği yerde yamulmuş rayların fotoğrafını kullanmış, diyor ki “rayların adeta büküldüğü bu nokta...”
Ne adetası, raylar “S” olmuş “S” !
*
O ZAMAN THY’Yİ YAZAYIM
Sabah, 25 Temmuz
Bir okuru, Mehmet Barlas’a yazmış ve köşe yazarlarına sitem etmiş: Kaza olduktan, insanlar öldükten sonra yazmak kolay, madem ki hızlı trenle ilgili sorunlar vardı ve biliniyordu, niye kamuoyunu uyarmak için yazmadınız, diyor.
Okur haklı, ama Türkiye’de o kadar çok aksaklık, ilkellik, kaza ihtimali var ki, köşe yazarları hangi birine yetişsin!
Ama ben, bir kere daha yazayım burada, mesela THY’de işler iyi gitmiyor ve ‘bu kafayla giderlerse’ yakında bir tatsızlık olacak Allah saklasın!
*
STAR HAKLI
Star, 25 Temmuz
Bu rezilliği Star kadar açık yazan, bu kadar açıkça eleştiren olmadı.
Mustafa Bayram isimli Vanlı ‘iş’adamının adı uyuşturucu kaçakçısına çıkmış, bir sürü vukuatı var. ANAP ve RP, Bayram’ın adı üzerindeki şaibeleri görmezden gelip, onu listelerine koymakta, milletvekili seçtirip kanunun elinden kurtarmakta beis görmemişler. Bu işin geçmişi...
İddialara göre, söz konusu Mustafa Bayram, Star’ın manşetinde söylendiği gibi “Önünde Türk Bayrağı dalgalanan karakolu bastı, üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin üniformasını taşıyan polisin burnunu kırdırttı, suçlu oğlunu (karakoldan) kaçırdı...”
İşte bu Mustafa Bayram yakalanıp tutuklandı ve ... 30 milyar lira kefaletle serbest bırakıldı.
Star diyor ki, haklı olarak: DEVLETİN ONURUNU 30 MİLYARA SATIN ALDI!
*
CEVABI İÇİNDE OLAN SORU
Birgün, 25 Temmuz
Diyanet-Sen Sandikası’na bağlı din görevlileri maaşlarına ve çalışma koşullarına isyan etti.
Birgün, haber başlığında soruyor, “İmamlar ayaklandı, cemaat ne yapacak?”
*
BİR TUHAF MEMLEKET
HO Tercüman, 25 Temmuz
Haberin başlığı ‘Ambülans üç kişiye mezar oldu’ diyordu.
Gerçekten, tuhaf (!) bir memlekette yaşıyoruz!
*
MELİH AŞIK’TAN HINCAL ULUÇ’A ‘AĞIR’ İTHAM
Milliyet, 25 Temmuz
Melih Aşık, nedense, Hıncal Uluç’a fena yüklenmiş, diyor ki:
Su Otel
Hıncal Uluç, Antalya'da kaldığı Su Otel'in 9.5 no'lu süitini uzun uzun överken:
- Yazmakla olmaz. İlle de gidip görmek, paranız varsa kalmanız gerek, diyor.
Sevgili Hıncal kaç para bu süit? Sen kaç para ödedin? Bildirirsen bütçemizi gözden geçirip kalıp kalmamaya karar vereceğiz... Malum, bizde yiyip içtiğimizi methiye düzerek ödeme usulü yok... Baki selam...
Yani “Biz senin gibi reklam karşılığı tatil yapmıyoruz!...” demeye getiriyor.
Ağır bir itham!
*
ZATEN ÖLECEKLERDİ...
Hürriyet, 25 Temmuz
Yukarıda el ele boğulan 5 kızdan bahsettim, bu nasıl bir yobazlıktır! diye isyan ettim.
Hürriyet’te bu haberin devamı vardı:
”... boğulan kızların yakınları, olayın ‘Takdiri İlahi’ olduğunu, kimsenin böyle bir acıyı yaşamak istemediğini belirtti. Cenaze töreninde ölenlerin yakılarından biri de ‘Bu çocuklar burada boğulmasa başka bir şekilde ölecekti’ diye yorum yaptı.
Kafayı görüyor musunuz?
Takdiri ilahi deyip çıkıyorlar, ‘Bu çocuklar burada boğulmasa başka bir şekilde ölecekti’ diyorlar. Ve aileler şikayetçi olmadığı için (tarikatlar kedi gibi pisliğini örter tabii ki, ‘laikçi’ mahkemelere güvenecek değiller ya!) dava açılamıyor!
Her yerde ‘böyleleri’ vardır, en gelişmiş ülkelerde bile, ama ‘bunlar’ iktidara gelmez, çünkü gelince, 36 kişinin öldüğü bir hızlandırılmış cinayeti işte ‘Herşey Allah’tan’ diye örterler!