Güncelleme Tarihi:
30 Ocak tarihli Posta’da bir haber vardı. Sertap Erener “Peçe takıyor musun? Deveye bindin mi?” diye soran batılılırdan bıkmış, “Türkiye yurt dışında doğru tanınmıyor” diye isyan ediyordu. Aynı tarihli gazetelerdeki bir diğer habere göre de, ABD Başkanı George W.Bush, Recep T.Erdoğan’a “TÜRKİYE’NİN İMAJINI DEĞİŞTİRDİNİZ” demiş.
Yandaki fotoğrafa baktım da... Bir acı gerçek ancak bu kadar diplomatik bir yolla söylenebilirdi...
*
BUSH’LAR DA NE ENTELEKTÜELDİR YA!
Hürriyet, 30 Ocak
Aynı gezide, Emine Erdoğan, ABD “Först leydisi” Laura Bush’a, içinde Mevlana’dan şiirler de olan üç kitap hediye etmiş. Güya Laura Bush da, Mevlana’dan çok etkilendiğini söylemiş.
Hürriyet de resmin üzerine “Mevlana hayranı” diye yazmış.
Eğer, kitabı eline almadan evvel o Laura Bush da Mevlana’nın varlığından bile haberdar idiyse, ben de şimendiferim.
*
PALAVRASAL BİR LAF
Hürriyet, 30 Ocak
Spor sayfasında şöyle bir başlık: Taktiksel zafer
Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, 1-0’lık Samsun galibiyeti için “Taktiksel anlamda iyi bir oyun ortaya koyduk” demiş.
Taktiksel ne demek Allah aşkına?
*
HIZLI ÜREMEK MARİFET MİDİR? TAVŞANLA FARE GİBİ MESELA...
Milliyet, 30 Ocak
Başlık: Avrupa’da gelecek Türkiye’nin
Bizim için olumlu bir laf değil mi, heyecanla okudum haberi.
Avrupa Konseyi’nin hazırlattığı 2003 yılı Avrupa Nüfus Raporu’na göre “Avrupa’nın nüfusu hızla yaşlanan hatta azalan 46 ülkenin karşısında, neslinin devamlılığı garanti altında olan tek ülke” Türkiye imiş...
Böyle söylenince iltifat gibi geliyor da...
Asıl rakam şu: Avrupa’da doğum oranı en yüksek olan ülkü, % 2,52 ile Türkiye’ymiş.
Yine Türkiye, Rusya (114 milyon) ve Almanya’dan (82 milyon) sonra, 3’üncü en kalabalık ülke imiş.
Genç nüfusun (0-14 yaş) toplak nüfus içindeki payı olarak bakıldığında, yaklaşık % 30’la Türkiye açık ara öndeymiş.
Neremizle övündüğümüzün farkında mısınız?
*
CEZALAR NE ZAMAN TEŞVİK EDİCİ HALE GELİR?
Şok, 30 Ocak
Üst başlık: TCK Yasası’ndaki (Türk Ceza Kanunu Yasası lafı da Şok’a benzemiş) değişiklikle ‘mafya tipi’ suçlara ağır yaptırımlar getirildi.
Başlık: Topuktan vurmanın cezası 12 sene hapis
Bu hesaba göre, madem ki 12 sene yatacaksın, adamı topuğundan vuracağına kafasına sık daha iyi!
*
PORNO CD İZLENECEK, İZLE!
Gazeteler, 30 Ocak
Edirne’de Jandarma 3.051 korsan CD ele geçirmiş. Haber diyor ki “402’sinin porno içerikli olduğu anlaşılan” bu CD’lerden birinde rol alan bir “kız öğrenci” dikkat çekince, genç kız veya ailesi aranmaşa başlanmış.
Benim aklıma takılan konu: Jandarma, oturup bu 3.051 CD’yi tek tek izlemiş mi? Bunların içinden çıkan 402 porno CD’yi kim seyretmiş ki, sevişme esnasında “Benim dersim var” diyen kızın öğrenci olduğunu tahmin edip araştırma başlatmışlar? Bu gibi durumlarda bir heyet mi oluşturuluyor? Yoksa Jandarma’nın, polisin böyle birimleri mi var? Mesela bir Jandarma Albay, iki astsubay ile 4 erbaş ve erden oluşan bir “Porno CD izleme timi” gibi? Bu heyet nasıl çalışıyor?
Ya merak ettim ya, Allah Allah!
*
DEHŞET BİR HABER, DEHŞET BİR TAVSİR
Posta, 30 Ocak
Suzan Kırgız’ın kullandığı cümle, daha doğrusu “tesvir / imge” muhteşemdi...
Dehşetti...
Muhittin (23 yaşındaymış) gece bir de uyanmış ki, kömür sobası tütmüş, anasıyla ölmek üzereler. Mutfağa koşmuş, dolaptan bir kap yoğurt bulmuş, anacığını uyandırıp, yoğurdu elleriyle yedirmiş. Annesi “Sen ye oğlum” diye ısrar etmiş, ama o yememiş, yedirmiş ve başı düşmüş... Akrabaları eve girdiklerinde baygın anayla, Muhittin’in cesedini bulmuşlar.
Suzan Hanım, oğlunun fedakarlığını bakın nasıl ifade ediyor:
OĞLUM CANINI BANA VERDİ!
Doğrusunu yapmış Muhittin. İnsanın en büyük can borcu kime?
*
POWEL BU LAFI HAKARET SAYIP REDDETTİ
Hürriyet, 29 Ocak
Ve Powell’a Kıbrıs görevi, dedi Hürriyet.
Spot: “ABD, Kıbrıs sorununun çozümünde ‘arabulucu’ değil, ‘kolaylaştırıcı’ rolü oynayacak!”
Ben size bu diplomatik cümleyi, günlük dile çevireyim mi?
Yani ABD, Kıbrıs konusunda “muhabbet tellalı” değil, “kıyakçı” olacak...
(Karaköy’de büyümüş bir yazardan da bu beklenirdi...)
*
BİR HIRSIZ VAR AMA, KİM?
Vatan, 26 Ocak
Spor sayfasında ilginç bir haber vardı. İstanbulspor-FB maçına çıktıklarında, Hollandalı oyuncu Hoojdonk hakeme itiraz etmiş, demiş ki “Hocam bu kale, standarttan daha kısa!” Ölçmüşler, hakikaten de kalenin yüksekliği 5 cm kısaymış, düzeltmişler.
Bu haberi okurken, sporla ilgilenen oğlumla aramızda geçen konuşma:
- Baba haberi okudum mu?
- Okudum...
- Bu İstanbulspor takımı kimin?
- Uzanlar’ın...
- Peki kaleyi kim çalmış?
- ...
*
EN ÇOK DOĞUM BİZDEYSE, EN ÇOK SÜNNETİ DE BİZ YAPARIZ
Posta, 26 Ocak
Adana Büyükşehir Belediyesi bir hafta sürecek toplu sünnet töreni düzenlemiş. 7 bin çocuk sünnet edilecekmiş. Şöyle diyor haber: “Sünnet edilen çocuklar noter tarafından tek tek kaydediliyor. Şölen bitince Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesi için başvuruda bulunulacak.”
Allah’a şükür, böyle övünebileceğimiz rekorlarımız da var şu fani dünyada:
- Bir seferde en çok pipi kesme rekoru kimdeymiş, aç bak bakayım şu kitaba...
- Türkler’deymiş, Adana Belediyesi’nde.
- Vay be, helal olsun adamlara.
(Not: En çok biz doğuruyormuşuz. Bu iki haber arasında bir sebep-sonuç ilişkisi var mı acep?)
*
İÇİNE SİNMEYE Mİ BAĞLIDIR BU?
Şok, 28 Ocak
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın türbanlı karısı Zeynep Hanım “Kızıma zorla türban taktırmam” demiş, laik Şok gazetesi aferin diyor, “Ne de olsa okumuş kadın!”
“Okumuş kadın” Zeynep Hanım kullandığı kelimenin anlamını da bilir herhalde; çünkü diyor ki:
“Kızımın erken yaşlarda türban takmasını istemem. Eğer içinden geliyorsa takar. İçine sinmiyorsa başörtü takmasını istemem.”
Demek ki Allah’ın emri içine siniyorsa türban takacaksın, sinmiyorsa takmayacaksın.
Böyle midir?
*
PARANIN PULUN GÖZÜ KÖR OLSUN!
Şok, 28 Ocak
Gözünüzden kaçmış olabilir, Türkiye’de 2 milyon kör (tek gözü gören), sürücü ehliyeti almak için bekliyormuş. Daha doğrusu “tek gözü gören insanların ehliyet almasına izin veren yasayı” bekliyorlarmış. Güya, gazetenin haberine göre diyorlarmış ki (Şok insanları böyle konuşturur biliyorsunuz), “Mevzuata göre tek gözün kaybı % 32 oranında özüre denk geliyor. Bu nedenle tek gözü körlerin vergi muafiyeti yok. Ancak her nedense ehliyet konusunda çifte standart uygulanıyor.”
Yani, vergi açısından körlük “özür” sayılmıyor ama ehliyete mâni.
Tartışılır. Mesela, böyle bir şoförün araba kullanırken “tek gözüne” bir şey kaçsa, ne yapacak?
Neyse, benim asıl dikkatimi haberin devamı çekti.
“Aralarında Zülfü Livaneli, Ferdi Tayfur, Nuri Çolakoğlu, Fikret Bila ve Emre Aygen gibi isimlerin bulunduğu tek gözü gören ünlü sanatçı ve yazarlar ise ... (sıkı durun) sürücü belgesini yurtdışından aldılar.” diyordu.
(1) Kanunlar böyle göz göre göre (kelime oyunu değil bu) delinebiliyor mu? Kanunları herkesten önce gazeteci ve yazarlar mı deliyor?
(2) Parası, çevresi, imkânı olanlar yurtdışından ehliyet alıp, Türkiye’de araç kullanabiliyor demek ki. Bu “çifte standart” değil mi?
(3) “Normal vatandaş” tek gözüyle araba kullansa anasını ağlatırlar, “ünlü sanatçı ve yazarlar” kullanınca kimsenin gık dememesi, asıl “çifte standart” bu değil mi?
*
ÖLDÜRDÜĞÜM ADAM YAŞIYOR
Şok, 28 Ocak
Adam (bir arkadaş kavgasını ayırayım derken) cinayetten 7 sene yatmış, cezası bitmiş ve çıkmış, bir gün sokakta yürürken ... “öldürdüğü adamla” burun buruna gelmiş.
Garip, üç senedir polise, savcıya, yetmedi Cumhurbaşkanı’na başvurmuş, “Ben boş yere yattım, öldürdüm dedikleri adam yaşıyor” diyor, dinletemiyormuş.
Alfred Hitchcock’un Frenzy diye bir dehşet filmi vardı. Ona benziyor.
*
CEM BOYNER’İN EŞİ OLARAK GEÇEN CEM BOYNER’İN EŞİ
Milliyet, 28 Ocak
Cem Boyner’in karısı Ümit Boyner TESEV’in bir oturumunu yönetmiş, bu arada “Türbanı yadırgıyorum” demiş, işte bir haber...
Ben, gazetenin, haberin girişinde Ümit Boyner’i “tanıtma cümlesine” bayıldım.
“Cemiyet hayatında adı sıkça ‘Cem Boyner’in eşi olarak geçen Ümit Boyner...”
Yahu kadıncağızın adı ne olarak geçecek anlamadım, zaten “Cem Boyner’in eşi...” !
(Buradaki “sıkça” zarfı da ayrı bir güzellik...)
*
% 80 MÜSLÜMANSA, GERİSİ?
Vatan, 29 Ocak
Lafı ben kaçırmışım, Ruhat Mengi’nin köşesinde okudum.
Başbakan, bir soru üzerine “Halkının % 80’i Müslüman olan bir ülkede türban bütün kurumların ortak sorunudur” demiş.
Ruhat Hanım rakam hatası yapmadıysa, Başbakan % 80 derken kimi Müslüman’dan saymamış acaba? Benim bildiğim, TC vatandaşlarının % 98’inin nüfus cüzdanının din hanesinde “İslam” yazar.
Acaba başbakan insanların kalbini mi okuyor, kimin inanıp, kimin inanmadığını mı biliyor?
*
BU ADAMLARIN DA BENİM GİBİ BİR OYU VAR
Şok, 31 Ocak
İnsanı dehşete düşüren bir haberdi. İmamlar, Cuma hutbesi sırasında “kaçak elektrikle alınan abdest caiz değildir” deyince, insanlar günaha girmekten korkmuş da, kaçak elektrik kullanımı azalmış.
Kısa vadede sevindirici olabilir, ama Türkiye için çok üzücü bir haberdi...
*
HABERİ YAPAN BİLE ANLAMAMIŞ
Şok, 31 Ocak
Fotoğrafta voltametreye benzer bir alet.
Başlık: Olay kaydedici
Haber: “Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne ‘Olay Kaydedici’ olarak bilinen bir cihaz alındı. Doç.DR.Cemal Tuncer cihazı ‘Cihaz, düğmesine bastığında basılmadan önceki 10 dakikalık süre ile basıldıktan sonraki 10 dakikayı kaydetmekte, çıkan sonuca göre tedavi yöntemi uygulanmaktadır’ şeklinde tanıttı.”
Anlayan beri gelsin! Bu alet ne işe yararmış? Hangi “olayı” kaydediyormuş? Bu ne biçim haber yahu?
*
BAYRAM ZİYARETİ
Sabah, 31 Ocak
CHP 32 günde 32 milyon seçmeni tek tek ziyaret edecekmiş.
Biz evde yokuz, hiç zahmet etmesinler!
*
VE SON OLARAK...
Bekir Coşkun’un yazısı nefisti. (Hürriyet, 29 Ocak) Bütün gönlümle inandığım bir şeyi savunmuş, aynen arak...
Yoksullar...
BEN yoksulları tanırım.
Onlar asla yardım dağıtılan kamyonların peşinden koşup, paketleri kapmak için birbirlerini ezmezler.
Sessiz-ürkek ve çekingendir yoksullar.
Gururları, açlık duygularından büyüktür.
Onları ne yemek çadırlarında görebilirsiniz, ne de yardım istemek için belediyenin kapısında.
Onurları, yoksulluklarını gizleyecek kadar yücedir.
Belki de yoksul oluşlarının nedenidir bu.
Beni bunları yazmaya iten, gazetelerde-televizyonlarda kimi soygun ve yağmaların yoksullara mal edilişi oldu.
Karlı günlerde yola terk edilen otomobillerin camlarını kırıp yağmalayanların ‘‘açlıktan’’ bunu yaptıklarını duyurdu medya.
Ertesi gün Zonguldak'ta ünlü kömür işçisi heykelinin önündeki dekoratif elli kilo kömür çalınmıştı.
Bizim medya yine suçluyu buldu:
‘‘Yoksulluk heykelin kömürünü çaldırdı...’’
Tüm bunlar doğru değil.
Bu yoksullara iftira olur.
Yüzsüzlük, yağmacılık, hırsızlık yoksulların asla yapamadıkları şeylerdir.
Kaçak elektriği en çok mülk sahiplerinin kullandığı, yeşil kartlıların apartman sahibi olduğu, yıkılmayan gecekonduların ‘‘partiye’’ dayandığı ve en büyük yağmaların örgütle yapıldığı bir ülkedir burası.
Yoksul?
O yoksuldur.
Sessiz, küskün, utangaç, hatta beceriksiz...
Kimsenin malına göz dikmez.
Ne çalmayı bilir, ne yağmayı.
Tam tersine kapısını çaldığınızda, yarım yoksul ekmeğini paylaşır sizinle o.
Yüreklerindeki o namus-onur değil midir, bu kadar vurgunun ortasında onları yoksulluğa mahkum eden?
Yüreğine taş basar yoksul.
İsyanları dahi bir gecenin sabahına yakın, karanlık ağarmadan önce, biraz hıçkırıktır.
Gözyaşlarını gizler.
Ağladıklarını göremezsiniz yoksulların.
Yoksul olan ekmekleri-aşlarıdır.
Yürekleri değil...