“İRAN'A HAKSIZLIK..." />“İRAN'A HAKSIZLIK..." />
Güncelleme Tarihi:
*
Kusura bakmayın ama ben, sık söylediğim gibi, parasıyla orantılı boyutta sayfa sayfa ölüm ilanı vermeyi görgüsüzlük olarak buluyorum. Pazartesi günü Hürriyet’i okurken düşündüm, Türkiye’de, taşra eşrafından bir, duayen iki, mümtaz insan üç... olmayacaksın. Dikkat ettim son zamanlarda ölenlerin hepsi bu üç tanıma uyuyor! J
Gazeteler, genelde
*
O DA TEZGAHTIR!
Hücresinde geberen ‘Sırp Kasabı’ lakaplı eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç güya, ölmeden bir günönce, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’a hitaben bir mektup yazarak ‘bana yanlış ilaç veriyorlar’ demişmiş.
Hürriyet mektubun fotoğrafını yayımladı. (13 mart)
Mektup İngilizce. Bir Sırp, Rus Dışışleri Bakanı’na neden Rusça veya Sırpça değil de, İngilizce yazar? Bu da pis bir tezgâhtır mutlaka...
*
NE DRAMATİK YAZIYDI O…
Pakistan’da korkunç bir deprem yaşandı biliyorsunuz. Türkiye anında yardıma koştu ve Kızılay bir mucize yarattı. Kızılay Muzafferabad sorumlusu Banu Üçüncüoğlu, depremden sonra yardıma koştukları bir köyü anlatıyor:
“Bir dağ köyüne gittik. Oraya ulaşmak için önce 1.5 kilometre yokuş indik, sonra nehri geçip, yüzde 70 eğimli bir tepeyi tırmandık. Tepeye vardığımızda dağın arka bölümünün kopup gittiğini, köyün neredeyse yok olduğunu gördük.Köyün başkanının evine ulaştık; ev dediğiniz, yıkılmış evlerin kapılarının çatı yapıldığı dört duvar. Yardım getirdiğimizi, taşımamıza yardımcı olmalarını söyledik. Oraya daha önce kimse gitmemiş; inanmadılar. Geri döneceğimizi düşünerek önümüzü kestiler, içeri davet ettiler. Bize çay yaptılar. Bir de bisküvi getirdiler. Üç-beş bisküvi; ama çok görünsün diye hepsi ikiye bölünmüştü. İşte o bisküviler gözümün önünden hiç gitmiyor.”
Şükrü Küçükşahin’in köşesinden – Hürriyet, 13 mart
*
ASİMİLE ETMEMEK DE Mİ SUÇ?
İstanbul’da yapılan ‘Türkiye’nin Kürt Meselesi’ konferansında konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, “Türkiye Cumhuriyeti, Kürt kadınlarına Türkçe öğretebilmiş olsaydı, bugün bu salonda bulunanlar Kürtçe bilmiyor ve böyle bir sorunu tartışmıyor olacaktı” dedi, diyordu Sefa Kaplan’ın haberi. (Hürriyet, 13 mart)
DEHAP’lı başkan ne demek istiyor yani? Türkiye’yi, Kürtler’e Türkçe öğret(e)mediği için mi suçluyor, asilimasyon politikası uygula(ma)dığı için mi eleştiriyor, keşke Kürt kadınlarına Türkçe öğretseydi, bizler de Kürtçe bilmeseydik, Kürt meselesi olmazdı mı demek istiyor? Yahu ne diyor bu adam?
*
MÜTHİŞ MAZERET
Metehan’ın (Demir) ‘Protokol Yolu’ sayfasında okudum. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım anlatmış. THY uçağında geçen bir hikaye. Uçuş sırasında ön sıralarda oturan bir yolcu kalkıp tuvalete gitmiş, işi biraz uzun sürmüş, döndüğünde bir yolcunun koltuğunda oturduğunu görmüş; adam mazeret bildirmiş:
- Ne bileyim uzun süredir yoktunuz, ben de sizi indi sandım, özür dilerim!
Sabah, 13 mart
*
TÜZEL HABER
Tercüman manşet yapmış: POAŞ BEREKETİ – Aydın Doğan, İş Bankası’ndan 616 milyon dolara hisselerin % 44’ünü aldı. 6 ay sonra % 34’ünü 1 milyar dolara sattı.
Bu haberin üzerinde kocaman kırmızı bır yazı. ÖZEL HABER
O kadar ‘özel’ ki bu haber... bütün gazetelerde vardı neredeye!
Tercüman, 14 mart
*
MAGANDALARA KALDI
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, makam aracına artçı koruma yapan sivil plakalı koruma aracına ceza kesilince, tüm polis araçlarının emniyet şeridine girmesini yasakladı, diyor spot. (Hürriyet, 15 mart)
Eh, polisler de ‘keyfi’ işgal edemeyeceğine göre, bundan böyle trafik magandaları emniyet şeridini daha ‘emniyetli’ kullanacak demektir! J
*
İronik bir şekilde ERBAKAN’A VAR, ERDOĞAN’A YOK diye manşet atmış Sabah.
“Erbakan trilyonluk yolsuzluktan evde; bir gözü kör, bacağı kesik, gırtlak kanseri Erdoğan Bey vergi suçundan hapiste. İnşaat malzemesi şirketi sahibi Erdoğan Işık, 6 bin YTL vergi kaçırmaktan 66 ay hapse mahkûm edildi. Sağlık sorunlarından infazın durdurulması isteği reddedildi ve cezaevine kondu.” (Sabah, 15 mart)
Hadi biz söyleyince inanmadınız, eski Anayasa Mahkemesi Başkan’ı Sayın Cumhurbaşkanı bile söyledi: O çıkan ‘Erbakan’a özel’ bir af yasasıydı...
*
BİZİ BİRBİRİMİZDEN AYIRAN ORTAK YANLARIMIZ
Mehmet Barlas’ın yazısına attığı ‘Bizi birbirimizden ayıran o kadar çok ortak yanımız var ki...’ başlığını okuyunca (Sabah, 15 mart), Fransız edebiyatçı André Gide’in fikir kavgası yaptığı meslektaşı Jacques Rivière hakkında söyledikleri geldi aklıma:
- Netice itibariyle, sadece temel konularda anlaşmazlık içindeyiz...
- Dostluğumuzun bütün gücüyle, rakip kalmaya kararlı ve mahkûm idik...
*
ERDOĞAN VE EZANKAYA
Hıncal Uluç şöyle yazdı:
“Seçimleri yenileyerek, listelere kendisine yeminle itaat edecekleri koyarak, partiyi toparlayabilir, ama kaç milletvekili çıkaracağı belli değil.. Ya Cumhurbaşkanı'nı tek başına seçmeye yetecek çoğunluğun altına düşerlerse.. Recep Tayyip Erdoğan, bu riski göze alamaz.. Alamıyor.. Neden?.. Çünkü Cumhurbaşkanlığı'nı fena halde istiyor.. Elinde yeterli sayıda oyun bulunduğu bu Meclis'ten Cumhurbaşkanı çıkarsa, önünde, rahat, asude, her türlü siyasal mücadeleden uzak, fevkalade prestijli bir 7 sene olacak. Yedi sene uzun zaman.. Ondan sonra.. Ona o zaman bakarız.. Hele bu badireden bir sıyrılalım, yedi sene kazanalım, sonrası Allah kerim.. Peki, Recep Tayyip Erdoğan'ın hem de çok ustalıklı denge manevralarına rağmen bölünme noktasına doğru giden parti, o liderlikten ayrılıp Çankaya'ya çıkarsa ne olur?. Önde örnekler var.. ANAP'a, DYP'ye ne oldu ise o olur!.. Yani parti çöker!.
Recep Tayyip Erdoğan bunun farkında olmayacak kadar deneyimsiz, anlayışsız bir siyasal lider olamaz. Olması düşünülemez.. O zaman bu bile bile ladese niye giriyor?.. Çünkü, AKP umurunda değil.. Benden sonra tufan.. Ben Köşk'e çıkar, yedi yıl keyfime bakarım.. AKP'ye de ne olursa olur!..”
Sabah, 15 mart
*
HÜRRİYET ÇARPTI!
Ahmet Hakan, Sait Halim Paşa Yalısı’nda yapılan ‘İstanbul Belediyesi çalışıyor mu?’ konulu bir yıkama yağlama davetiyle ilgili yazısına şöyle giriyor:
“DAVET sahibi: Nazlı Ilıcak...
Baş konuk: Kadir Topbaş...
Davetliler: Barlas çiftinden Mengi çiftine, Fehmi Koru’dan Şakir Süter’e, Mehmet Ali Birand’dan Ergun Babahan’a, Oral Çalışlar’dan İsmet Berkan’a mühim medyatik şahsiyetler...”
Biraz ileride anlıyoruz ki “mühim medyatik şahsiyetler’ arasında kendileri de vardır.
Hürriyet böyledir işte, fazla oksijen gibi, adamı çarpar, başını döndürür!
Hürriyet, 16 mart
*
FLÖRT EDENLER OROSPUDUR DİYENDEN NE FARKI KALDI?
İlker Sarıer şöyle diyor:
“Aklı başında hiçbir kadın bir düzine erkekle deneyler yaşadıktan sonra evlenmediğine göre, tam tersi hemen birinci erkekle hayatını birleştirdiğine göre, buradan şu sonuç çıkıyor:
Aslında kadınların hiçbiri aradığını bulabilmiş değildir…” (Takvim, 16 mart)
Aklı başında kadınlar hemen birinci erkekle evleniyorsa, ikincisiyle evlenen deli mi, oropsu mu, anlamadım?
*
İTİRAF.COM’DAN…
deepgreeneye; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 23; İl:İstanbul 09.03.2006 Akrabalarım (kadınlar) bir düğüne gidecekleri zaman önce kendi düğün filmlerini seyredip, karşı tarafın neler takmış olduğunu tespit ederler. Ne eksik ne fazla, düğünde aynı değerde takıları takarlar.
*
BELKİ DE HAFTANIN EN GIRGIR HABERİYDİ
Adamın bastırdığı kartvizitte şöyle yazıyor:
HASAN AKIN
AKP Beylikdüzü Halklar İlişkiler Başkanının Kocası
Tel. 0 532 …….
Tercüman, 16 mart
*
TESADÜF MÜDÜR?
Başbakan haklı olarak soruyor: Bu işin siyahı beyazı olur mu?
Bahsettiği, Merkez Bankası’nın başına getirmeyi düşündüğü Erdem Başçı, hani eşinin türbanlı olması sual işaretlerine sebep olmuştu ya…
Merkez Bankası’na atamanın liyakat yani yeterlilik / hak etme / layık olma esasına göre yapılacağını söylüyor Başbakan. ‘Bu işin siyahı beyazı olur mu, liyakat esasına göre atama yapılır…’ diyor. (Hürriyet, 17 mart)
Karşısındaki gazetecilerden soran çıkmıyor:
Laikler arasında layık kalmadı mı Sayın Başbakan?
*
BU DA DRAMATİK BİR YAZIYDI
Ali Kırca’nın yazısı çarpıcıydı. İsveç’te bir ara birlikte kaçak hayatı yaşadığı Ayhan adında bir arkadaşının trajedisinden bahsediyordu. En son 1972’nin sonunda görüşmüşler, ayrılırken, birbirlerine ‘Yine görüşürüz, kim bilir nerede, ne zaman!’ demişler.
Ardından, Ayhan’ın bir gemide iş bulduğunu öğrenmiş. Derken inanamadığı bir haber daha almış arkadaşından: Ayhan denizde kaybolmuş, gemi personeli depresyonda olduğunu, muhtemelen kendini denize attığını söylemiş.
Bu acı haberden beş yıl sonra, abisi bir kelimeye bakmak için, Ayhan’dan kalan bir sözlüğü karıştırırken, arka kapağın içinde kardeşinin eliyle yazdığı şöyle bir nota rast gelmiş:
“Gemide karanlık işler dönüyor. Karşı çıktığım için beni tehdit ediyorlar. Bu yazı, nerede, ne zaman, kimin eline geçerse, bilsin ki başıma geleceklerin sorumlusu mürettebattır”.
Gerçekleri anlamak için mutlaka arka kapağın içine bir göz atmayı ben böyle öğrendim, diyor Ali Kırca… (Sabah, 17 mart)
*
BANA DA ÇOK PAHALIYA MAL OLMUŞTU…
1960’lı yıllarda İngiltere’de Alpine marka sigaranın reklamlarında oynayan John Moore adlı kadın (bugün 67 yaşındaymış) gırtlak kanseri olmuş. “O zamanlar bilmiyordum ama aslında kendi ölümümün reklamını yapmışım” diyor. (Milliyet, 17 mart)
Yıllar önce, dünyanın en büyük sigara üreticilerinden biri benimle temasa geçti, kendilerine (Türkiye’de görev yapacak) bir basın ve halkla ilişkiler danışmanı arıyorlardı. “Niteliklerim yeter mi, uygun mu, bilemem; ama ben şiddetle karşı olduğum bir ürünün satışını artırmak için çalışmam…” demiştim, konu kapandı.
Söz konusu ücret, o tarihte aldığımın beş altı katıydı… ‘Ulan hata mı ettim acaba?’ diye düşünmekten kanser olacağım bu sefer de!.. J
*
BUNLARI KİM BİR ARAYA GETİRDİ?
‘Yurtseverler’ yeni bir siyasi oluşum yolundaymış, Dialog Platformu adı altında. (Diyalog olacak doğrusu ya neyse, ayrıca ‘yurtseverler’ neden iki Fransızca kelimeden oluşan bir isim tercih etmiş acaba? J)
Kimler var kimler! Aydın Menderes, Prof.Mehmet Haberal, Emekli Paşa Hurşit Tolon, Tansu Çiller’in sağ kolu Ufuk Söylemez, Ayfer Yılmaz, Prof. Yaşar Nuri Öztürk, Ömer Büyükhanlı, Canip Karakuş, Turgut Özakman… (Güneş, 17 mart)
Ulan bunları bir araya nasıl getirmişler! J
*
ÇİN’DEN GELEN BİR HABER: TRAJİ-KOMİK
Başlığı yeter: Sincan’da 2 kişilik tekne battı, 27 ölü…
Güneş, 17 mart
*
MEDENİ CESARETİNİZİN…
Cemali Bağcı adında bir vatandaş, Emin Çölaşan’a hakaret ve tehditle dolu bir e-posta göndermiş. “Yazacak hiçbir şeyin kalmayınca sağa sola sataşıp gereksiz, seviyesiz ve mesnetsizce insanları suçlayarak, çağdaşlık ve modernlik adına yazdığını zannedip bu kadar küçülme. İnsanların hür demokratik haklarına dil uzatma. Yeterince uzamış olan dilini bir gün koparırlar. Halk adına konuş, halk adına adam gibi yaz. Eksilere düşmüş olan seviyeni daha da düşürme”, diyor. (Hürriyet, 18 mart)
Bu tehdit ve hakaret dolu e-posta nereden geliyor biliyor musunuz?
… tuik.gov.tr adresinden, yani Türkiye İstatistik Kurumu’ndan, yani bir devlet kurumundan.
Emin Abi hemen TÜİK Başkanı Ömer Demir’i aramış, aldığı cevap: “… (Gülerek) Valla o arkadaşımız medeni cesaret sahibi imiş”.
Eee, imam hatip kökenli AKP’lileri inatla devlet kadrolarına sızdırmalarından maksat bu işte, devlet memurlarını militanlaştırmak…
*
(Y)ALINTI
“ ... Ama, burada şimdi, her türlü önlemekle ilgili, işte, şeyleri, mesela, dünkü şeyde, yok onu alırsanız geri, yok bunu verirseniz, yok bunu... Böyle şey yok.”
Başbakan’ın namus timsali abisi Kemal Unakıtan, Meclis kürsüsünden CHP’lilere ‘açık ve net’ bir şekilde cevap veriyor…
Hürriyet, 18 mart
*
RUHLARI ŞÂD OLSUN!
Çanakkale Savaşı sırasında ağır yaralanan ve öleceğini anlayan Tabip Yüzbaşı Dimitroyati yanındaki Ali Çavuş’a şöyle vasiyet etmiş:
- Bak Ali Çavuş, öldüğümde gâvur mavur deyip başka yere gömmeye kalkarlar. Sakın beni sizden ayırmalarına müsaade etme!
Çatışmalarda yaralanan Ali Çavuş, kucağında son nefesini veren kumandanının vasiyetini unutmamış, ölmeden evvel başında duran sıhhıye erine aktarıp, üstlerine ileteceğine dair yemin ettirmiş de öyle ölmüş. (Hürriyet, 18 mart)
Alay Tabibi Yüzbaşı Dimitroyati, bugün Çanakkale’de, vatanının bağrında, silah arkadaşı diğer şehitlerle yan yana yatıyor.
Ben bu satırları yazarken günlerden cumartesi, 18 mart, Çanakkale mucizesinin 91.yıldönümü. Türk, Kürt, Arap, Rum, Ermeni, Laz, Çerkes, Arnavut, Yahudi… vatan için ölen şehitlerimizin ruhu şâd olsun!
*
ALLAH RIZASI İÇİN BIRAK KURTARMA!
Jeoloji profesörü Ahmet Ercan meğer Türk diline de düşkünmüş. Habere göre ‘kendini Türkçe’yi yabancı kelimelerden kurtarmaya adamış bir dil araştırmacısı’ imiş. Sadece yakın zamanda dilimize girmiş İngilizce vs kelimelerle değil, yüz yıllık Arapça kökenli kelimelere de takmış kafayı. Mesela bazı ‘öztürkçeleştirme’ önerileri şöyle:
Lise yerine bilgitey, dünya yerine yersu, elektrik yerine kıvıl, harita yerine yuruk, politikacı yerine sıvaka, hâkem yerine üstem, terörist yerine yılgıcı, sanat yerine önör ve saat yerine de kurun… (Vatan-Çikolata, 18 mart)
Ahmet Ercan’ın Doğu Anadolu’daki kamu binalarını depremden nasıl ‘uzaktan kurtardığını’ (!) bilirdim de, sürmanşetin dediği gibi ‘TÜRKÇE’Yİ KURTARMA OPERASYONU’nu yeni öğrendim. Ve teklif ettiği karşılıkları okurken aklıma Levent Kırca’nın skeçi geldi: hani trafik kazası geçirmiş bir adam, vatandaşlar ‘kurtarmaya’ koşunca, başına gelecekleri bildiği için içinde sıkışıp kaldığı arabasından yalvarmaya başlıyordu:
- Ablalarım, abilerim, Allah rızası için beni kurtarmayın!
*
TCDD BİN MAKİNİST ALACAK, diyor haber. (Star, 18 mart)
Eh, bin imam-hatipli daha iş bulmuş demektir…
*
KAVGADA BİLE SÖYLENMEZ!
Ben duymamıştım, Güngör Mengi yazdı.
Ankara’da bulunan Kongo Senato Başkanı Bodhd, TBMM Başkanı Bülent Arınç’a ziyareti sırasında nasihat etmiş:
- Atatürk’ün yaptıklarından bir örnek alıyoruz. Siz de alın!
Kavgada bile söylenmez! J
Vatan, 18 mart