“LAİKLİK SLOGANINI..." />“LAİKLİK SLOGANINI..." />

Medyadan çeşitli…

Güncelleme Tarihi:

Medyadan çeşitli…
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2006 21:20

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eb0321f018fbb8f8a541c6
LAİKLİK SLOGANINI KONGREDE YANITLADI... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eski Başbakan Bülent Ecevit'in cenazesinde atılan 'Türkiye Laiktir Laik Kalacak!' sloganını AK Parti Kongresinde yanıtladı." www.acikgazete.com adresindeki AÇIK GAZETE'dendi... (yanda)

 

*

 

Sizi pardon kurtarmaz…

 

İslami yahut Yeşil denilen holdingler kanalıyla ve Erbakan gibilerin icazetiyle halkın, üstelik camilerde soyulması konusuna giren Ahmet Hakan’a “Bunları şimdi öğrenmedin herhalde Ahmet Hakan. Peki bugüne kadar niye sustun?” diye sordum.

Haberin Devamı

 

Tesadüf bu ya, aynı gün günah çıkarıyordu köşesinde:

Suçluyuz


Konya’da 50 metrekarelik bir dükkan kiralayıp kapısına
"holding" tabelası asan madrabazlar, Almanya’da gariban vatandaşlarımızın paralarını "din-iman-cihat" diyerek götürürken ortalığı ayağa kaldırmadığımız için suçluyuz.

Bin markı bir arada görmemiş birtakım açıkgöz adamlara, milyonlarca mark emanet edilirken
"Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak"
diye bağırmadığımız için suçluyuz.

Gariban gurbetçilerin tuvalet temizleyerek kazandıkları paraları, camilerde cihat nutukları atarak tokatlayanlara
"Bu yaptığınız din istismarıdır"
diye haykırmadığımız için suçluyuz.

Mümin banker edasındaki madrabazların,
"Biz daha çok kár payı veriyoruz" yarışına girerek bir tür "mücahit Kastelli"
kesilmeleri karşısında sus pus olduğumuz için suçluyuz.

"İslami edebiyat", "İslami moda", "İslami medya" falan derken bir de "İslami holding"
icat ederek her şeyin ideolojik alternatifini üretme merakına saplanıp kaldığımız için suçluyuz.

Tek bir fizibilite raporu falan okumadan, gariban işçilerden topladığı milyonlarca markı bir uçak şirketine yatırıp safi zarar eden adama,
"Babanın parasını mı harcıyorsun" diye itiraz etmediğimiz için suçluyuz. (Hürriyet, 6 kasım)

Haberin Devamı

 

Bu itiraf da suçunuzu affettirmez Ahmet Hakan!

 


*

 

Tecahülü adi

 

Amerikalılar tarafından oluşturulan sözde mahkeme, Saddam adlı caniyi asılarak idama mahkûm etti. Allah’ın sopası yok, Tevrat ne der ‘Kılıçla yaşayan, kılıçla ölür!’ Saddam da hukuksuz ve gayri-adil bir mahkeme tarafından mahkûm edilip, Washington’dan emir alan hokkabazlar tarafından ipe çekilmeyi çoktan hak etti.

 

Saddam’ın asılması, Irak’ın bölünmesine sebep olur, diyorlar. (Star, 6 kasım mesela)

 

Irak bölünür - bölünmez tartışması aptalca. Tıpkı ‘Amerikalılar Irak’a girerek hata yaptı’ iddiaları gibi.

 

Washington, Irak’a girerken başına gelecekleri çok iyi biliyordu. Sünniler ile Şiiler’in kapışacağını biliyor ve istiyordu. Irak’ın bölüneceğini, kuzeyde bir Kürt devleti kurulacağını biliyor ve istiyordu.

Haberin Devamı

 

Irak’ta yaşanan intihar saldırıları, işlenen cinayetler ve sayılarının 3.000’i bulduğu söylenen (aslında çok daha fazla olup da Bush yönetimi tarafından gizlendiği de iddia edilen) ölen Amerikan askerleri, Washington tarafından ... ‘hesaplanan ve kabul edilen’ risklerdi...

 

Gerisi hepsi yalan!

 


*

 

Van’dan Ercan Demirci’nin haberi:

 

Tecavüze uğrayan kadına işkence yaptılar

 

“Van'da yine töre gereği akıllara durgunluk verecek bir olay yaşandı. Kocası İstanbul'da çalışan 22 yaşında, 3 aylık hamile S.A. 8 Ekim günü silahla gelip, kapısını kırarak evine giren 41 yaşındaki Hüseyin Gürhan'ın tecavüzüne uğradı. Genç kadın, olayı anlattığı akrabası Bahattin Aşga (33) tarafından bir ahıra kapatılarak altı gün boyunca dövüldü. Bu sırada Hüseyin Gürhan'ın ikinci kez tecavüzüne uğrayan S.A.'nın eşi Mehmet A., köye geldiğinde tecavüze uğrayan karısını baba evine gönderirken, tecavüzcünün ailesine "Bana bir kız verin yoksa olay kan davasına dönüşür" dedi ve tecavüzcünün ailesinden bir kız aldı. S.A. durumu savcılığa bildirince tecavüz zanlısı Hüseyin Gürhan tutuklandı, ancak işkenceci Bahattin Aşga serbest bırakıldı.” (Sabah, 6 kasım)

Haberin Devamı

 

Türkiye bu hayvanları sırtında taşımak zorunda mı?



*

 

Çünkü Saddam da evlatlarına pek düşkündü!

 

Mehmet Barlas, Saddam Hüseyin’in idama mahkûm edilişi üzerine yazısını şöyle bitiriyordu:

 

“Saddam da ölmüş olacak. Ama o daha önce iki oğlu Uday ve Kusay öldürülürken "Manen" ölmemiş miydi zaten?” (Sabah, 6 kasım)

 

Acaba, damatlarını öldürürken kılı bile kıpırmadayan Saddam, oğullarının ölümüne üzülmüş müdür gerçekten? Sanmam…

 


*

 

Sınıf birincilerine tecavüz etmeyin!

 

Yunanistan’daki bir lisede, dört erkek öğrenci okul tuvaletinde bir kıza tecavüz etmiş, diğer kızlar da bu sahneyi cep telefonuyla görüntülemiş.

 

Sabah’ın Atina muhabiri Stelyo Berberakis, tecavüze uğrayan kız öğrencinin bir Bulgar göçmeni olduğunu söylüyor ve ekliyor: “... Bulgar göçmeni bir ailenin tek çocuğu. Üstelik sınıf birincisi.” (Sabah, 6 kasım)

Haberin Devamı

 

Sınıf ikincisi olsa daha mı az üzülecektik acaba? J

 

 

*

Bülent Ecevit öldü, haberi haber midir?

 

6 kasım tarihli gazetelerin hepsi, Bülent Ecevit’in ölüm haberini okurlarına duyurdu.

 

Hepsi mi?

 

Hayır, dördü hariç: Radikal, Vakit, Ortadoğu ve Birgün!

 

Niye? Şimdilik bilmiyoruz...

Muhtemelen üçü baskıya erken saatte girdikleri için. Dördüncüsü de Hz.Muhammed’in mesajını iyi anlamış gerçek bir Müslüman olduğundan…

 

 

*

 

Berdel bir tecavüz suçudur!

 

Hürriyet’in haberi “Van'ın Özalp İlçesinde evli bir kadına tecavüz ettiği iddia edilen kişinin 16 yaşındaki kızını, olayın kan davasına dönüşmemesi için, kadının kocasına verdiği ortaya çıktı” diyordu. (7 kasım)

 

Tecavüz ettiği kadının kocasına 16 yaşındaki kızını vermiş. Sus payı olarak…

 

Hürriyet’in başlığı ‘Bir tecavüz iki kurban’ diyor. Oysa ‘İki tecavüz iki kurban’ söz konusu. Tabii ikisi de kadın.

 

Hayvan oğlu hayvan, tecavüz ettiği kadının kocasına 16 yaşındaki kızını ‘tecavüz etsin’ diye vermemiş mi neticede?

 

Bu davarı da vatandaş diye besliyoruz biz Türkiye’de...

 


*


Kaş yapayım derken göz çıkarmak

 

7 kasım tarihli Radikal’in birinci sayfasında sadece Ecevit vardı. TÜRKİYE YASTA diyordu manşet.

 

Yine gazetenin 2, 3, 4, 5, 6, 9, 10, 11, 15 ve 24.sayfaları Ecevit’e ayrılmıştı. Gazetenin 9 yazarı Ecevit’ten bahsediyordu.

 

Ama 6 kasım tarihli gazetede Ecevit’in ölüm haberinden niye tek satır bahsedilmediğini dair bir bilgi yoktu...



*

 

Diplomat parmaklamak…

 

GS mezunu diplomat arkadaşlarının çoğunun kendisinden hoşlanmadığını söylüyor Engin Ardıç:

 

“Genellikle nefret ederler, sorun Ünal'a, sorun Akın'a, döşensinler... Ahmet Ferit ne der bilemem! Celalettin galiba tarafsız kalıyor...”

 

Ama çok da dert etmiyor demek ki:

“Eee, ne yapalım, onlar büyük adam oldular, biz de gazeteci parçası. Bu sene bizim pilava gitsem de birkaç diplomat parmaklasam...”

 

Akşam, 7 kasım

 


*

 

Star böyle verdi…

 

İlişkileri 60 yıllık bir aşkı aşmıştı, biraz patolojik bir durumdu. İnsanda saygı, sevgi ve biraz da hüzün uyandırıyordu.

 

Star’ın haberiydi.

 

Bülent Ecevit hastanede, Rahşan Hanım Oran’daki evlerinde yalnız kalıyormuş. Geçen gece saat 11’de kapı çalmış. Koruma Müdürü Recai Birgün’müş kapıdaki. “Beyefendinin durumu kötüymüş” demiş Birgün, “İsterseniz gidelim...” Hemen anlamış Rahşan Hanım, gelen hayatta en korktuğu haberdir:

 

- Öldü değil mi Recai Bey?
- Maalesef doğru efendim!

“Aldığı haberle yıkılan Rahşan Hanım hemen paltosunu giydi ve GATA’ya doğru yola çıktı.”

Star, 7 kasım


*

Tercüman böyle verdi…


“Rahşan Ecevit, eşinin vefat ettiği haberini Oran Sitesi’ndeki kütüphanede altı. Acı haber Rahşan Ecevit’e önceki gece bir telefonla ulaştırıldı. Bir tek ‘Bülentim’ diyebilen Rahşan Hanım, evdekilerle konuşmadı.”


Tercüman, 7 kasım

Ve Türkiye’de Star ve Tercüman’dan başka on beş yirmi tane günlük gazete daha var!
J



*

 

Geleceğe güvenle bakmak

Sabancı Holding’in siyosu Güler Sabancı ‘Türkiye’nin geleceğine güveniyoruz’ demiş.

 

İlahi Güler Hanım, 5 milyar dolarım olsa, ben de geleceğe güvenle bakardım! J

 


*

 

Mustafa Kemal’i düşünde görmek

Türkiye Yardımseverler Derneği İstanbul’da bir konser düzenlemiş, adı ‘MUSTAFA KEMAL’İ GÖRDÜM DÜŞÜMDE.” Erol Evgin çıkmış sahneye. (Hürriyet, 8 kasım)

 

Eğer İsmet Solak’ı onur konuğu diye çağırmadıysalar, ayıp etmişler.

O rüyanın patenti Solak’tadır çünkü!



*

Devlet zanlıları bile bile linç ettirir mi?

 

İşkence gören 17 aylık bebeğin annesi FB, kaldığı koğuştaki kadın mahkûm ve tutuklular tarafından feci şekilde dövüldü, diyor Hürriyet’in haberi. (8 kasım)

 

Kadını, dövüleceğini hatta öldürüleceğini bile bile o kovuşa koyanlar suçludur.

 

Dayak yiyen kadını tedavi edip (başına bir gardiyan dikerek de olsa) tekrar o koğuşa koyanlar suçludur.

 

Hukuk devletinde kamu vicdanını rahatlatmak için zanlılara işkence edilemez!

 

 

*

 

Yurtsan Atakan yazdı:

 

Yağmur doğal afet mi?

İsteyen herkesin kendi kendinin medya patronu olabildiği
Onpunto.com’un geçen haftaki manşetlerinden biri Tayyip Erdoğan’ın "Sel konusu abartıldı, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile bu doğal afetler oluyor", komik savunmasına cevap niteliğindeydi. Onpunto.com’dan aktarıyorum:

Diyarbakır’da metrekareye 15 kg yağış:
18 ölü
Vietnam
’da metrekareye 33 kg artı tayfun:
14 ölü
Etiyopya
’da metrekareye
20 kg: 1 ölü
Suriye
’de metrekareye 20 kg: 5 ölü

ABD Georgetown’da 23 kg: Ölü yok

 

(Hürriyet-Kelebek, 8 kasım)

 

İnternetin yükselen sitesi onpunto’nun manşetinden anlaşılıyor ki, doğal afet olan yağmur değil... geri kalmışlıktır!

 


*

 

Fransa’dan ahlâksız teklif diyordu Hürriyet-internet.

 

“Avrupa Komisyonu Türkiye ile ilgili ilerleme raporunun ek belgesi olan strateji belgesinin görüşmelerine, Fransızların ‘ahlaksız teklifi’nin gölgesi düştü” diyordu.

 

Fransa, Türkiye üye alınsın mı diye 25 üye ülkede referandum yapılsın, demiş de kabul edilmemiş.

 

Kabul edilmeyeceğini bile bile, sırf şov olsun diye yapıyor onun bunun coçukları.

 

Benim de bir karşı teklifim var:

 

24 AB üyesi ülkede bir referandum yapılsın: Fransa AB üyesi olmaya devam etsin mi, yoksa atılsın mı? Var mısınız?

Hürriyet, 8 kasım

 


*

 

İngiliz The Times gazetesi, Bülent Ecevit için ‘Çağdaşları içinde en solcu liderdi’ demiş.

 

Düşünün Türkiye’de solun halini!

 

Milliyet, 8 kasım

 


*

 

TRT yani Tele-Recep-Tayyip

 

Sabah kahvaltı ederken televizyon açık, haberlere göz atıyorum.

 

Bir özel haber kanalı, sel felaketine maruz kalan Güneydoğulu vatandaşlarla konuşuyor. Hepsi ‘Devlet nerede? Günlerdir tek bir yetkili yok...’ diye bağırıyor.

 

Aynı anda, TRT’nin kameramanı da aynı yerde vatandaşlarla konuşuyor. Hepsi, ağız birliği etmişçesine ‘Görevliler çok başarılıydılar. Çok teşekkür ederiz…’ diyorlar.

 

TRT iyice ÖZERK bir kanal haline geldi artık...

 

TRT, 8 kasım

 

Not: 12 kasım tarihli gazetelerin çoğu (AKP yalakaları hariç) Ecevit’in cenazesindeki TRT rezaletini yazıyordu. Biliyorsunuz ‘olay çıkabilir, provokasyon olabilir’ bahanesiyle TRT hariç cenaze töreninden çekim izni verilmedi. ‘Özerk’ TRT de, Erdoğan, Arınç ve AKP’liler aleyhine atılan sloganları gizlemeye çalıştı, görüntüleri vermedi.

 


*

 

Başbakan çok SAYGILI bir insandır, biliriz!

 

Sabancı Holding’in Başkanı Güler Sabancı, “Sayın Başbakan genç, dinamik ve aktif siyaseti başarıyla yürütüyor. Partisinin başında kalarak Türk siyasi hayatına daha fazla katkısı olacağını düşünüyorum” demişti. Bu diplomatik açıklamanın dilimiz Türkçesi’ne tercümesi ‘Sakın Çankaya’ya çıkacağım diye inat edip Türkiye’yi germesin!’

 

Meclis’te bu konuda görüşünü soran gazetecilere, Başbakan tek kelimeyle cevap vermiş: SAYGILIYIM ! (Vatan, 8 kasım)

 

Dikkat ediyorum, Başbakan işine gelmeyen, sinirlendiği bir konuda konuşmak istemediği zaman ‘Saygılıyım’ diyor.

 

Bu ‘Saygılıyım’ sözü, can düşmanı oldukları günlerde, birbirlerinden “SAYIN Demirel – SAYIN Ecevit” diye bahseden siyasetimizin Karagöz-Hacivat’ını hatırlattı bana!



*

 

Ecevit’e kadın teklif eden otelci…

 

Necati Zincirkıran’ın Vatan’da anlattığı anısı çok gırgırdı:

 

“Abdi İpekçi’nin ısrarı üzerine İstanbul’dan Atina’ya onun Volkswagen (Kaplumbağa tipi) 1960 model arabasıyla gidip gelmiştik.

Gelirken Yunanistan’ın Lamia şehrinde gecelemiştik bir küçük otelde... Ben ve Abdi iki yataklı bir odada kalmıştık. Ecevit’te karşımızdaki bir odayı almıştı.

Biz Abdi İpekçi ile yatağa uzanıp dinlenirken kapımız çalındı. Açtığım da Bülent Ecevit karşımdaydı. Otel katibi de onun kapısında bekliyordu.

- “Sayın Zincirkıran” dedi Bülent Bey, “Bu adam Almanca bir şeyler söylüyor, anlamıyorum, siz biliyorsunuz ne istiyor sorar mısınız?”

Otel katibinin yanına gitti:

- “Ne söylemek istiyorsunuz?”

- “Ha” dedi, “acaba odasına güzel bir kadın istiyor mu? diye kendisine sormuştum.”

Ecevit’e bunu türcüme edince önce güldü, sonra utandı. Bizim odanın kapı içinde duran Abdi İpekçi’nin de gülme krizi tuttu.

- “Ulan, dedi Bülent’i adam bıyıklı, mıyıklı görünce bu nasıl olsa kabul eder diye kadın teklif ediyor, bize sormuyor bile!..

Ertesi sabah Lamia’dan Selanik’e doğru giderken Ecevit bana sormuştu:

- Dünyanın her yerinde otellerde kadın teklif etme gibi bir adet var mıdır? Sayın Zincirkıran..

Bu soru üzerine Abdi’nin gene gülme krizi tuttu. Allah’tan arabayı ben kullanıyordum...”

 

Vatan, 8 kasım

 


*

 

PKK yılda 1 milyon ton kaçak şeker getiriyor-muş!

 

Hadi bu iddiayı ortaya atan Kayseri Şeker Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı hesap yapmayı bilmiyor diyelim, ki bilmediği belli.

 

Bu açıklamayı sekiz sütuna iki satır manşet yapan Tercüman da mı demiyor ki:

 

PKK bu kadar malı nasıl taşıyor, yurda nereden sokuyor?

 

Yılda 1 milyon ton kaçak şekeri taşımak için PKK’nın her gün en az 230 kamyon mal taşıması gerekir!

Mümkün mü?

 

Tercüman, 9 kasım

 

 

*

 

(M) Alıntı

 

“Ertuğrul Özkök beş yıl önce Hürriyet’teki bir yazısında beni Türkiye’nin son on yılın gelmiş geçmiş en iyi köşe yazarlarından biri ilan etti. Daha sonra da ‘Bak başına neler gelecek’ dedi. Dediği çıktı.”

 

Türkiye’nin “son beşi saymazsan ondan evvelki on senesinin ‘gelmiş geçmiş’ en iyi köşe yazarlarından” biri, Ali Atıf Bir- Bugün, 8 kasım

 


Not:
Aynı yazıdan, Hürriyet’ten kovulduktan sonra Bugün’de yazmaya başlayan Bir’e, Aykut Işıklar’ın yanı sıra Mehmet Ali Ilıcak’ın da sahip çıktığını öğrendik. Çok münasiptir!



*

 

Merak edilen soruyu Yeni Şafak sormuş:

 

Bülent Ecevit’in tarihi tepkisi sayesinde TBMM’den atılan türbanlı provokatör Merve Kavakçı’yı bulup, Bülent Ecevit’in ölümü hakkında görüşünü sormuşlar.

 

“Dava en yüce mahkemeye intikal etmiştir. Şu aşamada başka bir şey söylemek uygun değildir” demiş. (Yeni Şafak, 9 kasım)

 

 

*

Belediye sokağın adını değiştirmiş ama…

 

Beşiktaş Belediyesi bir kredi kartı ihraç etmiş, adı BeKart.

 

Beşiktaş ilçesinde oturduğum için olacak, bana da göndermişlerdi. Geçenlerde yenilemişler. Yeni kartımı kapıdan eve teslim etmişler.

 

Ulus’ta Hakkı Şehithan Sokak’ta oturuyordum ben; sokağımızın adını değiştirdiler. Son derece gereksiz bir karardı, işgüzarlık. Sadece 3 apartman için sokağın adı değişti. Şimdi biz 15-20 aile, yüzlerce kredi kartının, sabit ve GSM telefonun, internet abonmanının, elektrik-su-doğalgaz abonmanının, aklınıza ne kadar kimlik kartı, sigorta vs geliyorsa tek tek adresini düzeltmek zorundayız. Bu kararı alan yetkililerin yedi ceddini saygıyla andığımızı söylemeye gerek yok herhalde…

 

“Beşiktaş Belediyesi’nden gelen kredi kartının adresini değiştirmem gerekmez en azından” ... diye umuyordum. Beşiktaş Belediyesi beni muhçap etmedi. Adresi değiştirmişler, değiştirmişler ama…

 

Sn Serdar Devrim

Hakkı Şeytan Sokak No...

 

Allah sizi bildiği gibi yapsın!

 


*

 

Ahmet Hakan 10 kasım’da Hürriyet’te şöyle bir Atatürk yazısı yazdı:

 

Aykırı bir Atatürk yazısı

MEKTEBE gittim...
Bir Atatürk propagandasıyla karşılaştım: Kupkuru ve "insani açı"yı epey ihmal eden bir propagandaydı bu.

Mahrem alana döndüm:
Başka bir Atatürk dinledim: Resmi alanda
"ak" denilen ne varsa hepsine "kara" deniliyordu.
"Mahrem alandaki Atatürk" ile "Mektepteki Atatürk"
arasındaki farklar ne kadar da muazzamdı.
Şaştım kaldım.
Dengeyi tutturmak için o minik omuzlarım yorucu mu yorucu bir telaşın altında ezildikçe ezildi.
Bir tarafta...
İnsaniliği zerre kadar hesaba katılmamış resmi bir Atatürk.
Diğer tarafta...
Bin türlü tezvirata bulanmış bir öcü masalı.
Eyvah!
Bana düşen yine vicdansız bir ikilemdi.
*

Sonra "mektep" ve "mahrem alan"daki bu yaman çelişki, politik alana da sirayet etmesin mi?
Bir taraf...
Eline aldığı korkutucu bir
"Atatürk sopası"
yla diğer tarafa giydiriyor ve adam etmeye çalışıyordu.
Diğer taraf ise...
Karanlık köşelerde kısık sesle
"kötülük çiçeği" şiirini okuyor ve benim gibilere "Sakın aldanma"
diye fısıldayıp duruyordu.
Bir taraf...
"Ankara’nın taşına bak"
diyerek karşı tarafa meydan okuyor ve Gazi Paşa’nın uyanıp herkesi terbiye etmesi için yakarıyordu.
Diğer taraf ise...
Koruma Kanunu’ndan ürktüğü için
"Atatürk yaşasaydı bizden olurdu"
falan diyerek cıvıtma teamülü gösteriyordu.
Ne yapacaktım?
Ben öyle kolayca cıvıklık yapamazdım ki...
Atatürk’ü bir sopa gibi kullanmayı da kendime yakıştıramazdım.
"Atatürk büyük insan" desem, "İşte bak takıyye yapıyor"
diyeceklerdi.
Atatürk’ün işime yarayacak yönlerine sardırsam, bu sefer de benim içime sinmeyecekti.
Bu nedenle kimseye çaktırmadan uzun bir süre defteri kapattım.
*

Sonra...
Yağmurlu bir günde elimde
Falih Rıfkı’nın "Çankaya"sı, yüreğimde tarifsiz bir boşluk duygusu, attım kendimi Pera Palas Oteli
’ne...
İkilemleri, şamataları, cıvıtmaları geride bırakıp, kendi özgür irademle başladım okumaya...
Okudukça tanıdım, tanıdıkça sevdim.
"Tek adam"
olduğu günlerde Beyoğlu’nda bütün korumaları atlatıp, çok eskiden, yani beş parasız genç bir zabitken gittiği izbe birahaneyi aramasını, bulamayınca acayip kederlenmesini sevdim.
Memleketin en umutsuz günlerinde, başta
İsmet Paşa olmak üzere en namlı vatanseverlerin "bir şey çıkmaz"
diye hafiften yan çizdiği en karamsar günlerde, umudu dipdiri tutma ısrarını sevdim.
Yenilgiden yenilgiye koşan bir milletin, tam da yenilgiyi bir kader sanmaya başladığı dönemde bütün ezberi bozmasını sevdim.
Fotoğraf çektirme zaafını, sevdiği şarkıları, geç yatıp geç kalkmasını, Çankaya’da canının sıkılmasını, bazı geceler
"uçarı bir gülümseme"
ile tebdili kıyafet kaçıp felekten bir gece çalmasını falan...
Hepsini ama hepsini sevdim. (Hürriyet, 10 kasım)

 

Ben de bugün Ahmet Hakan’ı daha çok sevdim!

 


*

 

Die Zeit da mı Aydın Doğan’ın yoksa?

 

Alman Die Zeit gazetesi ‘Yimpaş eşi benzeri görülmemiş bir yatırım skandalı’ diye yazdı. Bir de ‘Yeşil Hortum’ karikatürü yayımladı: Namaz takkeli bir Türk’e Türk bayrağını gösterirken cebinden parasını çalan bir dolandırıcı… (Hürriyet, 10 kasım)

 

Başbakan’a sormak lazım, acaba Alman medyası da mı Petrol Ofisi’ne verilen cezayı kaldırtmak için Yimpaş’ı haber yapıyor?



*

 

Bunlar da ‘hukuk adamı’ !

 

Bütün gazeteler büyüttü bu rezil haberi.

Töre kurbanı Güldünya’nın katillerini savunan avukatlar, indirim koparabilmek için töre cinayetlerini savunarak ‘Güldünya’nın eylemi aile şerefini lekelemiş, namusunu iki paralık etmiştir’ dediler. Töre cinayetlerini resmen haklı gösterdiler.

 

Aynı gazetelerde bir haber daha vardı: Danıştay’ı basıp cinayet işleyen yobazın babası hakkında savcılık 2 yıl hapis cezası istemiş. Baba Alparslan, oğlunun saldırısını ve işlediği cinayeti övmüştü. Suçun adı ‘suçu ve suçluyu övme.’ (Hürriyet, 10 kasım)

 

Acaba savcılar, yukarıda sözünü ettiğim avukatlar için de hapis cezası isteyecekler mi?

 

 

*

 

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül çok doğru bir benzetme yapmış:

 

Avrupa Birliği’nden bahisle ‘301’i Geceyarısı Ekspresi gibi kullanıyorlar’ demiş.

 

Gazeteler, 10 kasım

 


*


İlahi Paşam, o nasıl olacak ?

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt gazetecilerin sorularını cevapsız bırakmış. “Bizim iç politikayla alakamız olmaz” demiş. “Ben sadece iki konuda konuşurum. Bunlar terör ve rejim.” (Akşam, 10 kasım)

 

Paşam, iç politikaya girmeden rejim konusunu nasıl konuştuğunuzu da bir açıklasanız!

 

 

*

 

Ali Dibo’ya sorun!

 

İstanbul Belediyesi Hollanda’dan 50 adet ‘metrobüs’ ithal ediyor. 3-4 otobüs uzunluğundaki bir metrobüslerin özelliği yanlamasına yanşabilmesi. Tabii ki bu otobüsler kalabalık İstanbul sokaklarında başımıza bela olacak, dar yollarda virajı alamayacak, yasak yere araba bırakıldığı için duraklara ‘yanlamasına’ filan yanaşamayacak, yolun ortasında yolcu indirip bindirecek ve trafiğin iyice içine edecek.

 

Bu metrobüslerin tanesine 1,3 milyon avro veriyoruz biz İstanbullular.

 

Bu otobüslere 65 milyon euro vermeye değer mi? diye soruyor Akşam. (10 kasım)

 

Ali Dibo’ya ne kadar komisyon verildiğine bağlı tabii ki!



*

 

Atam daima ışığımızsın, diye başlık atmış Akşam. (10 kasım)

 

Doğrudur, ama Türk milleti ışığın değil karanlığın peşinden gitmeye karar verdi!

 

 

*

 

Türban ve ölümle tehdit

 

Tuzla Tersanesi’ndeki işyeri sahiplerinden ölüm tehdidiyle haraç alan bir çete polis tarafından çökertildi. Zanlılar arasında bulunan bir türbanlı kadının evinde yapılan aramada bir de Kalaşnikof bulundu. (Hürriyet ve Sabah, 12 kasım)

 

Saçının telini namahreme göstermek cehennemlik günâh, ama Kalaşnikof’la ölüm tehdidinde bulunup haraç almak caiz!…

 

Bizimkilerin Müslümanlık anlayışı biraz tuhaftır…

 

 

*

 

Dramatik bir hata

 

Enis Berberoğlu ‘İki uzman, (ABD’de) Demokratlar’ın zaferinin Irak politikasında dramatik değişim yaratmayacağı görüşünde’ diyordu. (Hürriyet, 12 kasım)

 

Enis arkadaşım bile böyle yaparsa…

 

 

*

 

İsimleri sıfat olarak kullanma modası yayılıyor!

 

Anlatamadık: mesela ŞOK kelimesi bir isimdir sıfat değil. ‘Şok istifa’ denmez, ‘Şoke eden istifa denir’ diye. (Başlığa sığmazmış!)

 

‘Sır’ da öyle. ‘Bilmem kimin sır ölümü’ denmez. Ama bizde denir!

 

Gazetelerden biriyle dağıtılan, bir inşaat şirketinin reklam broşürü ‘İstanbul’un merkezinde elit ve butik yaşam’ diyordu.

 

Türkiye’de doğrunun ve güzelin yayılma hızı aritmetik, yanlışın ve çirkinin yayılma hızı geometriktir, dediğim budur.

 

Adı lazım değil, 12 Kasım

 

 

*

 

Gericilikte çağdaş ve yenilikçi bir ruh…

 

Yeni Şafak’ın haber sayfası gibi yutturulan reklam sayfasında (bu da bir tür takiye sayılır) bir özel tesettür giyim (mütesettir denir mi acaba?) şirketinin tanıtımı yapılıyordu. (12 kasım)

 

Spottaki bir cümleye çok güldüm:

 

Tesettür giyimine çağdaş, yalın ve yenilikçi bir ruh katmak isteyenlere…

 

Gericilikte ‘çağdaş ve yenilikçi’ bir ruh aramak ancak bizim takiyeci takunyalıların aklına gelir!

 

 

*

 

Enflasyon hedeflemesinde Türkiye, dünyanın en kötüsü… diyor başlık.

 

Tüm dünyada enflasyon hedeflemesi uygulayan 23 ülke arasında Türkiye 2006’nın en kötüsüymüş. Aynı Türkiye faiz artırımında da dünya şampiyonuymuş. (Vatan, 12 kasım)

 

(Bir iki gün önce de dış borç açığında dünya şampiyonu olduğumuz yazılıyordu.)

 

Daha bu enflasyonla mücadele, AKP Hükümeti’nin en başarılı olduğu alan-mış.

 

Gerisini siz hesap edin!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!