MEDYADAN alıntılar – Part tu

Güncelleme Tarihi:

MEDYADAN alıntılar – Part tu
Oluşturulma Tarihi: Haziran 08, 2003 20:07

Sarışın dediysek İsveçli demedik herhalde – Bu ne vicdansızlık – Buna meslekte ‘haberi salçalamak’ derler – Dün fortçuluk, bugün yatağın aldındaki o dergiler, haydi bakalım... – Cenaze ilanlarımız da bir tuhaflaştı – Ya ‘Bina Çingene pembesi olsun’ derlerse – Suratı 150 milyar edermiş...

Haberin Devamı

SARIŞIN DEDİYİSEK..

Milliyet, 5 Haziran

Manşet: Resmen ırkçılık

Sosyal bilgiler kitabındaki bir fotoğraf ‘Sarışın Türk olmaz’ gerekçesiyle çıkarıldı. Bu skandal MEB Talim Terbiye Kurulu’nun eseri
, diyor Milliyet.

Kurulun Gazi Üniversitesi’nden katılan üyesi Hasan Bacanlı kitaptaki fotoğrafa itiraz etmiş. Bunun üzerine yayınevi kitapta değişikliğe gidip “Türk tipi bir aile fotoğrafı” seçmiş.

Milliyet de büyük araştırmacı-gazetecilik yaparak (konuyla ne ilgisi varsa) “Anayasa’da yeri yok. Anayasa, vatandaşlığın herhangi bir ırksal kökene dayanması şartı içermiyor” diyerek “Resmen ırkçılık” diye manşet atmış, Türkler’in sarışın olabileceğini göstermek için de Mustafa Kemal’in bir fotoğrafını kullanmış.

Söz konusu üye “kafatasçı” mıdır, bilmem, tanımam, günahını almam.

Ancak, Hürriyet’te çıkan fotoğrafı gördüm... Bence adam haklı, kimse kusura bakmasın.

Tamam, kara yağız Türk ailesi olsun demiyorum (Biz çocukken, tarih derslerinde “Orta Asyalı Türk” şöyle tarif edilirdi: Geniş omuzlu, dar kalçalı, lüle lüme kumral saçlı!) ama “Sarışın Türk de olur” dediysek, İsveçli demedik herhalde...


*

EVET BİRAZ AYIP OLMUŞ

Milliyet, 6 Haziran

14 yaşındaki bir yavrucuk, 23 yaşındaki erkek arkadaşından hamile kalmış, doğurduğu çocuğunu apartman boşluğuna atmış, ölür de kurtulurum ümidiyle.

Bu ne vicdansızlık, diye başlık atmış Milliyet.

Kız çocuğunun sadece gözleri (hafifçe) bulandırılmış bir fotoğrafı kullanılmış. Adının C.A., annesinin adının Ahagül G., babasının adının Murat G. olduğu söylenmiş (Niye soyadları farklı acaba? Haberde yok.), Avcılar, Cihangir Mahallesi, Şen Şen Sokak’ta oturdukları söylenmiş...

Yani kızcağız resmen teşhir edilmiş...

Hakikaten “Bu ne vicdansızlık!” değil mi...


*

TARİFE GEL TARİFE

Hürriyet, 8 Haziran

Gala Dergisi
’nin birinci sayfadan anonsu:

Türkiye’nin un uzun bacaklı mankeni Ece Gürsel’in nefes kesen pozları.


*

HABER ÜSTÜ AZ SALÇA

Hürriyet, 8 Haziran

Sivas-Erzincan karayolunda korkunç bir kaza oldu. Şehirlerarası otobüs, tüneli tutturamayıp duvara vurdu, 27 kişi öldü, 33 kişi yaralandı. Hürriyet, haberi, Erzincan Valisi’nin ağzından “Fren izinin hiç olmaması şoförün uyuduğunu gösteriyor” diye (varsayım şeklinde bir iddiayla) verdi.

Hürriyet’in haberi şöyle bitiyordu: “Otobüsteki bazı yolcuların Ağrı’nın Merkez Ahmetbey Köyü’ne düğün yapmak için geldikleri belirtildi. Düğün evi yasa girdi, damat Yusuf Şimşek, damatlıklarını çıkararak siyahlara büründü."

Gazetecilikte bu son cümleye “Haberi salçalamak” derler, masum bir “ilave”dir.

(Ayrıca “karalara bürünmek” denir de, “siyahlara bürünmek” ... bilemedim!)


*

ÖZKÖK ÖDÜMÜ KOPARDI

Hürriyet, 8 Haziran

Ertuğrul Özkök bugün yüreğime indiriyordu, az daha.

Geçenlerde, okumuşsunuzdur, “Adi fortçu” diye bir başlık attı. Öğrencilik yıllarında, İzmir’de bir belediye otobüsünde yaşadığı bir şoku anlatıyordu. Genç bir kız, birdenbire, bağıra çağıra genç Ertuğrul’u tacizle, yani bugünkü tabirle “fortçulukla” suçlamış. Utangaç delikanlı da  - böyle bir durumda masumiyetini nasıl ispatlar insan? – ilk durakta otobüsten inip, kaçmış.

Türk medyasında insanın adını çıkarırlar, Ertuğrul Bey’inki cesur bir yazıydı.

Bunun üzerine, bu sabah, Hürriyet’in 25.sayfasını açınca... yüreğime iniyordu az kaldı.

Haberin Devamı

Ertuğrul Bey’in Pazar Yazısı’nın başlığı şöyleydi:

YATAĞIMIN ALTINDAKİ O DERGİLER
!

Geçen hafta fortçuluk yazısı, bu hafta “yatağımın altındaki o dergiler!..”

Neyse ki dergiler “o dergiler” değilmiş. Doğan Kardeş’i anlatıyormuş Ertuğrul Bey...


*

NEYİMİZ DÜZGÜN Kİ...

Hürriyet, 8 Haziran

Bir işadamı vefat etmiş, Allah rahmet eylesin, koca koca cenaze ilanları...

Birincisi, niye “kim daha büyük ilan verecek” yarışına girdik, anlamıyorum. Tamam herkes sevdiğine sevgisini göstermek için ilan büyük olsun istiyor, ama... neyse!

İkincisi, Müslüman örfünde ölenin fotoğrafını koymak yoktu eskiden, galiba gayrimüslümlere özendik.

Üçüncüsü,  cenaze ilanı merhumun, merhumenin annesinin, babasının, karısının, çocuklarının... yani aile fertlerinin adı verilerek başlar, namazın ne zaman nerede kılınacağı, naaşın nereye defnedileceği yazılır, altına da Ailesi diye bir imza atılırdı eskiden. Şimdi, ilanın altına eşi, evlatları, gelini, torunları filan diye tek tek yazılıyor. Bu da bir gayrimüslim adetidir, giderek benimsediğimiz.

Sonuncusu, cenaze ilanlarında “orijinallik” yapmazdık eskiden, bunu da marifet sanmaya başladık. En aykırı ilanı kim verecek, en çarpıcı lafı kim icat edecek...

Soysuzlaşma işaretidir, demek istemiyorum, ama yine de tuhafıma gidiyor doğrusu.


*

SLOGANA BAYILDIM

Posta, 7 Haziran

Masaj salonları fuhuş için kullanılıyor, şöhreti kötü, Volkan Yıldırım adında bir vatandaş, mesleğinin onurunu kurtarmak ve kötü imajını silmek için çok gayret gösteriyormuş.

Dağıttığı el ilanlarında kullandığı slogana bittim:

Ahlâk sınırları içerisende, bay ve bayanlara hizmet verilir!”


*

ALLAH KORUSUN!

Sabah, 7 Haziran

İstanbul’un Ihlamur semtinde yapılan (Türkçe ad koyarlarsa günaha girerler!) Selenium Residence adlı gökdelenin dış yüzey rengine, Ihlamur, Beşiktaş ve Nişantaşı’nda yaşayan vatandaşlar karar verecekmiş. Yani “sınırlı bir referandum” yapılacakmış o bölgede.

“Çevreye ve insanlara duyarlı bir karar” diyor Sabah.

Doğrudur, ama ben İstanbullular’ın zevki konusunda endişeliyim. Daha önce de, Nurettin Sözen döneminde, İstanbul Belediyesi “otobüsler ne renk olsun?” diye halka sormuştu.

“Uyumlu renkler” gözünüzün önünde değil mi?

Mavi ve turuncu!

Ya “Bina Çingene pembesi olsun” derlerse...


*

VE SEREN SERENGİL

Posta, 8 Haziran

Müge Dağıstanlı’nın bir haberi.

Yüzüne 6 kez estetik ameliyat yaptıran Seren Serengil, geçen hafta makyözlerini (Niye makyajcı değil?) kulisten kovmuş, çünkü makyaj malzemesini beğenmemiş. Seren ‘Yüzümün değeri 150 milyar, suratımda (!) servet yatıyor. Ucuz ürün istemiyorum, pahalısını getirin’ demiş.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!