Medikal görüntülemede radyasyon araştırması

Güncelleme Tarihi:

Medikal görüntülemede radyasyon araştırması
Oluşturulma Tarihi: Nisan 08, 2009 13:03

Ankara Üniversitesi (AÜ) Nükleer Bilimler Enstitüsü araştırmacıları, Türkiye'de bazı sağlık kuruluşlarında “medikal görüntüleme cihazları bilgisayarlı tomografi, anjiyografi ve mamografilerde radyasyonun uluslararası standartların üzerinde kullanıldığını” tespit etti.

Bu ölçülerdeki radyasyon değerlerinin, çok düşük olasılıkta da olsa kanser ve bazı hastalıkların riskini artırabileceğini belirten araştırmacılar, cihazların kalibrasyonunun düzenli olarak yapılmasını ve incelemeyi yapan hekimlerin uygulamalı eğitimlerinin arttırılması uyarısında bulundu.
AÜ Nükleer Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Doğan Bor, 3 yıl önce üniversite bünyesinde kurulan enstitünün Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ortaklığıyla çalışmalarını sürdürdüğünü anlattı.

Özellikle “medikal fizik” ve “radyasyon sağlığı” konularında eğitimler düzenleyen ve araştırmalar yapan enstitünün, geriye dönük radyasyon ölçümleri yaptığını dile getiren Bor, “Enstitümüzde herhangi bir radyasyon kazası sonucunda alınacak radyasyonun kişinin diş minesinden bile saptanabiliyor” diye konuştu.

Bor, medikal görüntüleme cihazları arasındaki röntgen, bilgisayarlı tomografi, anjiyografi, momografi gibi X-ışın radyasyonu yayan cihazlar konusunda enstitüde geniş çaplı araştırmalar yaptıklarını kaydetti.

RADYASYON DOZU HASTAYA GÖRE AYARLANMALI”

Türkiye'de çeşitli kuruluşlardaki cihazların görüntü kalitelerini ve radyasyon dozlarını son 8 yıldır araştırdıklarını anlatan Bor, “bazı merkezlerde hasta ve çalışanların aldıkları radyasyon dozlarının uluslararası sınırlara göre 3-5 kat daha fazla olduğu durumlara rastladıklarını, merkezlerde kabul edilemeyecek kalitede film çekimlerinin yapıldığını” söyledi.

Doğan Bor, araştırmanın sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmede bulundu:

“Bu değerler uluslararası referans doz seviyelerinin çok üzerinde. Bu durum, hastanelerde bu cihazların bilinçsiz kullanımından, kalite kontrolü ve gerekli kalibrasyonlarının yapılmamasından, inceleme esnasında radyasyon korunumuna yönelik önlemlerin gerektiği kadar alınmamasından kaynaklanıyor. Bu cihazları yetişmiş teknik elemanlar kullanmıyor. Türkiye de cep telefonu kullanılması nedeniyle bazı hastalıkların riskinin artabileceğini iddia edenler, medikal uygulamalarda çok daha yüksek miktarlardaki radyasyonun olası etkilerini gözardı ediyor.”
Bor, “Türkiye'deki bazı kardiyologların ve radyologların anjiyografi cihazlarının kullanımı konusunda yeterince eğitilmediklerini” dile getirerek, “Avrupa ülkeleri ve ABD'de radyasyonla ilgili yeterli eğitim almayan bir kardiyologun anjiyoya giremeyeceğini” söyledi. Bor, “Türkiye'de bu eğitimlerin başlaması için merkezlerden talep gerekiyor. Biz enstitü olarak bu eğitimleri isteyen kuruluşlara veriyoruz” dedi.
Radyasyon kullanılan görüntüleme cihazlarında “iyi kullanım” ile “kötü kullanım” arasında 10 ya da 20 kata ulaşabilen doz değişiminin bulunduğunu belirten Bor, “Hasta kiloluysa iyi görüntü alabilmek için radyasyon da yüksek veriliyor ama maalesef o doz, bilinçsiz bir şekilde bir çocuğa da verilebiliyor” diye konuştu.

Bor, medikal cihazlar ve dozimetre üzerinde yaptıkları araştırmaların uluslararası bilimsel dergilerde de yayımlandığını bildirdi.

RADYASYON VE KANSER İLİŞKİSİ

Prof. Dr. Bor, “medikal teşhislerde kullanılan radyasyonun, kansere neden olma riskinin günlük hayattaki diğer risklere göre çok daha düşük olduğunu” söyledi.
“Yetişkin bir insanın akciğer filmi çektirmesi durumunda 200 binde bir olan kanser riskinin, kalp anjiyosu ya da tomografi incelemesinde 4-5 binde 1'e çıktığını” anlatan Bor, “Bazı özel hastanelerde hastalar kapıdan girer girmez 'haydi tomografiye' deniyor. Oysa tomografideki etkin doz tüm diğer incelemelerde alınan dozların çok üstünde” dedi.

Uluslararası bilimsel kuruluşlarından biri olan The New England Journal of Medicine'ın iki yıl önceki araştırmasında, “Hiroşima'ya atılan bombanın etkisi altında kalan insanlarda kanser riskinin 50 mSv üzerinde artmaya başladığını” bildirdiğini dile getiren Bor, “Bu doz, yaklaşık olarak peş peşe yapılan 2 ya da 3 bilgisayarlı gövde incelenmesinde alınan dozlara eşdeğerdir” diye konuştu.

Prof. Dr. Doğan Bor, “artan kanser vakalarının nedeni olarak radyasyonun başlı başına bir etken olarak gösterilmesinin de doğru olmadığını” da belirterek, “Halen doğal nedenlerle kanser ölümleri yüzde 25 civarında, sağlık nedeniyle alınan radyasyon incelemelerinin kansere ilave katkısının yüzde 1 dolayında” olduğunu kaydetti.

“TEDBİRLER YETERSİZ”

Bor, “konuyla ilgili Sağlık Bakanlığı'nın tomografilerin belli aralıklarla çekilmesi gibi çeşitli önlemler almaya çalıştığını, ancak bu önlemlerin kolaylıkla aşılabildiğini” söyledi.

Bazı hastanelerde de kalite kontrol uygulamalarının alınması konusunda ciddi adımların atıldığını anlatan Bor, şöyle konuştu:
“Hastanın sağlığı önde gelir. Biz gereksiz yere radyasyona maruz kalınmaması konusunu bir kez daha gündeme getiriyoruz. Hiç şüphesiz ki tanısal radyoloji incelemelerinde önde gelen husus, alınan radyasyonun zararından çok yapılan incelemenin hastanın sağlığına olan yararıdır.
Ancak bir çocuğun başı ağrıyor diye hiçbir tetkik yapılmadan tomografi ya da bir başka X-ışın incelemesi yapılmasına karşı çıkıyoruz. Hasta, bir bebek ya da bir çocuk olabilir. Belki de bu çocuğun, ömrü boyunca 20 kez daha tomografiye girmesi gerekecek, dolayısıyla her bir incelemede hasta dozlarının asgaride tutulması gerekir.”

Doğan Bor, ebeveynlere, “Aileler, 'çocuğuma tomografi çekilmedi' diye de doktora serzenişte bulunabiliyor. Anneler ve babalar tomografi çekilmesinin gerekip gerekmediği konusunda hekimlerinden gerekli bilgiyi alsınlar, böylece çocuklarını korusunlar” uyarısında bulundu.
Kullanıcıların cihazlarının kalibrasyonu ve kalite kontrollerini sürekli yaptırmalarını isteyen Bor, enstitüde Türkiye'deki binlerce kişinin eğitilmesinin mümkün olmadığını, ancak eğitmenleri eğitilebileceklerini söyledi.

“Girişimsel incelemeler yapan radyologlar ve kardiyologlarla ilgili çalışmalarda bu grubun da büyük risk altında olduğunu” ifade eden Prof. Dr. Doğan Bor, şunları kaydetti:

“Bizim yaptığımız çalışmalar, girişimsel anjiyografi ve kardiyoloji incelemelerini gerçekleştiren radyolog ve kardiyologların en fazla doz alan grupta yer aldığını gösteriyor. Uluslar arası doz limitleri dikkate alındığı zaman, bazı kardiyologların günde en fazla 7, yeterli derecede korunanların ise 25 hasta incelemesinde bulunabileceklerini gösterdi. Bu husus bazı kardiyolog ve radyologların kendilerini bile yeterli derecede korumadıklarını gösteriyor.”

Girişimsel anjiyografi incelemelerinde karşılaşılan yüksek hasta dozlarının sadece kanser riskini arttırmakla kalmadığını belirten Prof. Dr. Bor, aynı zamanda cerrahi müdahaleye kadar gidebilecek doku hasarlarına ve cilt rahatsızlıklarına neden olabileceğini sözlerine ekledi.

SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN GÖRÜŞÜ

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. İrfan Şencan, “görüntüleme cihazlarındaki radyasyon değerlerinin hangi seviyede olması gerektiğinin uluslararası alanda da tartışıldığını, bunun bilimsel platformlarda ele alınması gereken bir konu olduğunu” söyledi.

Asıl sorunun, yapılan tetkiklerin saklanmaması olduğunu anlatan Şencan, hastaların gereksiz yere radyasyon almamaları için, hekime yapılan başvurularda bir önceki tetkiklerin hastanın yanında götürülmesi gerektiğini bildirdi.

Şencan, “Bu yapılmadığı zaman hastaların tekrar tekrar tetkikleri yapılmak zorunda kalıyor. Bu da hem ekonomik kayba hem de hastaların fazladan radyasyon almasına yol açıyor” dedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!