Güncelleme Tarihi:
Eski bir gazeteci olan Milletvekili Keşir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2002'den bu yana dünya ölçeğinde büyüyen Türkiye'yi engellemek için farklı yöntem ve mekanizmaların denendiğine vurgu yaptı.
Gezi Parkı odaklı olaylar ve e-Muhtıra ile bir sonuç alınamadığını, her seferinde bu gibi krizlerden çıkılınca "Kendilerine üst akıl" diyen yapının 15 Temmuz'u planladığını söyleyen Keşir, "15 Temmuz sadece Türkiye'de de değil, dünya ölçeğinde çok ağır bir travmadır. Böyle bir travmadan bu şekilde çıkıp da ayakta kalabilecek Türkiye'den başka bir ülke olacağını düşünmüyorum." dedi.
"Çocuklarıma dönmeme ihtimalimin olduğunu söyledim"
Darbe girişimini haber alır almaz milletin emanetine sahip çıkmak gibi bir görevi olduğu bilinciyle farklı siyasi kimliği olan 6-7 mevkidaşıyla TBMM'ye gittiğini belirten Keşir, o gece yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Biz 22.30 gibi işin rengini anladık, öncesinde pek çok kişi gibi ben de İstanbul'da özel bir durum olduğunu sanmıştım. 22.30'da durum netleşmişti, o saatten sonra bizim olmamız gereken yer ya partimizin genel merkezi ya da görev yaptığımız, milletin emanetini aldığımız parlamento binası olmalıydı. Parlamentoya gittik, ilk giden 6-7 milletvekilinden biri benim. Biz oraya sadece 'Milletin emanetine sahip çıkıyoruz ve buradayız.' demek için gittik. Evden çıkarken çocuklarıma dönmeme ihtimalimin olduğunu söyleyerek çıktım. Dönmeme üzerine bir ihtimali kuvvetle düşünerek çıktım evden. Meclis Genel Kurulunun açılması yönünde bir irade oluştu, 25 kişiydik orada. Cumhurbaşkanımız 'Ölümüne' diye milleti sokağa davet ettiğinde biz de üzerimize düşen görevi yerine getirmek zorundayız, milletin görevi varsa vekilinin de bir görevi var."
"Kendimi orada bir gazeteci yerine koydum"
TBMM'de ve oraya gelen tüm arkadaşlarında, "Kurtuluş Savaşı'nda bile çalışan o parlamentonun bir darbe girişimine pabuç bırakmayarak çalışıyor olması" düşüncesinin hakim olduğuna değinen Keşir, orada olanların kamuoyuna aktarılması adına bir vazifesi olduğunu ve bunun için elindeki cep telefonunu kullandığını aktardı.
Keşir, sözlerine şöyle devam etti:
"Genel Kurul açıldı, bunu duyuracağımız araçlar yok. Öyle bir kaos durumu var ki ortada, o an Cumhurbaşkanımızın yayını bana fikir verdi. Meslekten gelmenin de durumu vardı bende. Cumhurbaşkanımızın bağlandığı yayın kuruluşunu arayarak 'Rejide kim varsa benim telefonumu rejiye ver.' dedim. Orada benim üzerimden giden bir yayın değildi, ben kendimi orada bir gazeteci yerine koydum. O atmosferin, diğer siyasi partilerin, Meclis Başkanı ve milletvekillerinin duruşlarının görülmesi üzerine telefonla kameramanlık yaptım. 10-12 dakika yayın kuruluşuna o Mecliste milletvekillerinin nasıl o emanete sahip çıktığıyla ilgili mesajı verme gayretinde oldum. Daha sonra kapattık yayını. "
"Allah o gece hepimizden korkuyu almıştı"
TBMM'nin o gece iki defa bombalandığının fakat hiçbir milletvekilinin endişeye düşmediğinin altını çizen Keşir, Şeref Salonu'na düşen bombayı çok yakın hissettiklerini dile getirdi.
"Bunu şerefle ve iddiayla söylüyorum, ikinci ve kuvvetli bomba deprem şiddetiyle salonu sarstı ama hiçbir milletvekilinde bir siper alma ya da saklanma olmadı. Allah o gece hepimizden korkuyu almıştı." diyen Keşir, "Toz bulutu, barut kokusu oluştu. Yayın kuruluşu tekrar yayına bağlandı, o ortamı tekrar anlattım. Milletvekili arkadaşlarımın duygularını tek tek aktardım. Açıkçası, vekilin, sokaktaki vatandaşla aynı duyguda olduğunu millete hissettirmek, bunu paylaşmak istedim." ifadelerini kullandı.
Dünya tarihinde hiçbir savaşta parlamento binasına saldırı olmadığına işaret eden Keşir, şunları kaydetti:
"Meclisin bombalanacağı hiç aklıma gelmedi. İlk ele geçirilecek yerlerden biri olacağı düşünülebilir ama havadan bombalanacağı hiç aklıma gelmedi. Hiçbir savaşta dahi parlamento binaları bombalanmaz. Bu bambaşka bir şeydi. Ben son ana kadar kamuoyuna bombalanan Meclisi anlatma, oradaki durumu anlatma görevini hissettim üzerimde. Salonu son terk eden milletvekiliyim. Milletimize söylenecek söz yok, milletimiz o gece sadece Türkiye değil, dünya tarihine geçecek bir duruş gösterdi. Birbirini hiç tanımayan insanların yolu o tankların önünde kesişti. Tek bir ruh vardı, Kurtuluş Savaşı'nda dedelerinin taşıdığı ruh ne ise milletimizde o gece o ruh vardı."
Keşir, Türkiye'nin 15 Temmuz gibi bir gecenin ertesi günü yine dimdik ayağa kalktığını ve bunun büyüyen Türkiye'nin de en önemli işaretlerinden biri olduğunu sözlerine ekledi.