Güncelleme Tarihi:
1- Sözlü emirle arama
2007’den beri Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na (PVSK) göre, polis durdurduğu şüpheliden üzerindeki elbiseyi çıkarmasını veya aracının bagaj, torpido gibi kapalı bölümlerinin açılmasını isteyemiyor. TBMM’deki İç Güvenlik Paketi aynen kabul edilirse bu artık mümkün olacak. Söz konusu arama, mülki amirin yetkilendirdiği kolluk amirinin verdiği yazılı emirle, acil durumlarda sözlü emirle yapılabilecek. Kolluk amirinin kararı 24 saat içinde görevli hâkimin onayına sunulacak. Aramaya ilişkin kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilecek.
İTİRAZ
Keyfilik doğacak
Durdurma ve arama kararı savcı ve hakimin yetkisindedir. Düzenleme ile bu yetki 24 saatliğine mülki amire, onun görevlendireceği polislere devrediliyor. CHP’li Rıza Türmen’e göre, böyle bir durumda polisle baş başa kalacak vatandaşın, hakkını arayacağı, itiraz edeceği bir makam bulunmuyor. Yargının devreye gireceği ana dek bir keyfilik söz konusu olabilir. Böylece insan hakkı ihlalleri artabilir. Yargı devreye girdiğinde iş işten geçmiş olur.
Hükümetin savunması: Sıkı denetim var
Düzenleme AB müktesebatına uygun. Düzenlemedeki ‘yazılı emir’ şartı, arama gerekçesini içeren belgenin kişiye verilmesi ve kararın 24 saat içinde hakim onayına sunulması zorunluluğuyla sıkı bir idari denetim sağlanacak. AK Partili Mahir Ünal’a göre gözaltı ve aramayla ilgili polisin yetkileri artmıyor, tersine üstü aranan vatandaşın hakları korunuyor. Polis, ‘kafasına göre’ arama yapamıyor. Vatandaş da mağdur olduğunu iddia ettiğinde alacağı belgeyle hakkını arayabilecek. Ünal, düzenlemenin gerekliliğini anlatırken şu örneği paylaştı: “Bingöl olayında polis savcıdan arama izni alamadığı için, arabadaki adamlar gitti 3 askerimizi şehit ettiler. İhbar var, aracın arkasında silah var ama savcıdan izin alınamadığı için aranamadı.”
2- 48 saat gözaltı yetkisi
Mevcut CMK’nın 91. maddesinde gözaltı yetkisi yargıya bırakılmış. İç Güvenlik Paketi’nde, bu maddeye ‘suçüstü’ halleriyle sınırlı olmak kaydıyla, polise gözaltı yetkisi veriliyor. Düzenleme yasalaşırsa polis, 24 saat (şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda 48 saate kadar) gözaltına alabilecek. Hakim önüne çıkarma süresi 48 saat olacak.
İTİRAZ
Yargı takdir etmeli
Gözaltı yetkisi de yargının yetkisinde. “Polis yakalar, gözaltına alamaz” diyen Türmen’e göre, AİHS gereği güvence altına alınması gereken özgürlük hakkı ancak yargının denetimi altında, ‘avukat ya da akraba arama, karara itiraz edebilme’ hakkı gibi birtakım güvenceler verilerek kısıtlanabilir. “Suç şüphesi” de ancak yargının takdirinde olmalıdır.
Hükümetin savunması: Sadece suçüstü halinde
Gözaltı yetkisi, kanunla belirlenmiş suçları işleyenler hakkında ve sadece mülki amirin belirlediği kolluk amirleri tarafından kullanılabilir. AK Partili Ünal’a göre itiraz edenler “Polis durduk yerde geldi, beni gözaltına aldı” havası yaratıyor. Oysa polisin sadece suçüstü durumunda gözaltı yetkisi olacak. Hali hazırda polisin yakaladığı hırsızı gözaltına alamadığını söyleyen Ünal, “Bütün Avrupa ülkelerinde polisin gözaltı yetkisi var” dedi.
3- Uzaklaştırma tedbiri
PVSK’nun 13. maddesinde polisin kimleri yakalayıp kanuni işlem yapacağı sıralanıyor. Düzenleme ile “Başkalarının can güvenliğini tehlikeye düşürenler” de bu listeye ekleniyor. Ayrıca polise, vatandaşı ‘koruma altına alma, uzaklaştırma’ görevi de veriliyor.
İTİRAZ: İnsan kaçırmaya kılıf
Polisin, toplumsal gösterilerden insanları kaçırmasının yasal kılıfı hazırlanıyor. Türmen yasada; alınacak, uzaklaştırılacak kişilerin nerede nasıl tutulacağına, kötü muamele görmesinin nasıl engelleneceğine dair bir belirsizlik olduğuna dikkat çekerken, “Polisin kimi kimden koruyacağı da belli değil. Bu belirsizlikler net bir şekilde tanımlanmalı” dedi.
Hükümetin savunması: İngiltere, 14. madde
Benzer düzenleme İngiltere Kamu Düzeni Kanunu’nun 14. maddesinde de var. Esas olan önleyici hizmettir. Bu tedbirin yanlış aksettirildiğini anlatan Ünal, Almanya’da tanık olduğu bir olayı şöyle anlattı: “Bir protesto vardı, gruptan bir kadın eğildi ayakkabısını almak istedi. 18 saniyede 8 polis, grubun içine girip kadını aldı ve uzaklaştırdı. Polis durup dururken ‘Şu provokatör’ diyemez. Onun eylemine göre bu tedbiri uygulayacak.”
4- Polise silah yetkisi
PSVK’nın ‘zor ve silah kullanma’ başlıklı 16. maddesinde 7. fıkraya “Molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere” karşı da silah kullanılabileceği hükmü ekleniyor. Bu da ‘saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde’ şartına bağlanıyor.
Hükümetin savunması: 3 polis, 4 sivil öldü
2009’da 472 molotoflu olay yaşanırken 2014’te bu sayı 1994 oldu. Son 6 yıldaki 5 bin 458 molotoflu olayda 3 polis şehit oldu, 4 sivil vatandaş öldü. 407 polis, 1 asker ve 127 vatandaş da yaralandı. Aynı dönemde 2616 araç yakılırken, 2931 bina zarar gördü. Almanya, ABD, İngiltere’de molotof üretmek ve kullanmak suç sayılıyor. Bu değişiklikle molotof Türkiye’de de silah olarak tanımlanıyor. Polis elinde silah bulunan herkese silah kullanmadığı gibi elinde molotof bulunan herkese karşı da silah kullanmayacak. AK Parti Grup Başkanvekili Ünal, bu düzenlemeyi savunurken “Kolluğun silah kullanma yetkisini belirginleştiriyoruz” yorumunu yaptı.
İTİRAZ: Yargısız infaza gider
Mevcut haliyle de tehlikeli olan bu madde, bu ekleme ile ‘yargısız infaz’ olaylarını artıracak. Çünkü bu durumlar için polise yasal güvence getirilmiş olacak. Türmen’e göre, AİHM’in mevcut içtihatlarında silaha karşı meşru müdafa gerekçesiyle silah kullanma yetkisi bile geniş ölçüde kısıtlanıyor. Türmen, “Silah kullanımı son çaredir. Molotofa silah kullanmak orantısızdır” dedi.
5- Üniforma ve ambleme hapis
2911 sayılı kanunun 33. maddesinin ilk fıkrası değiştiriliyor. Gösterilerde havai fişek, molotof, demir bilye ve sapan gibi araçları taşıyanlara veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen örtenlere 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası getiriliyor. Bir başka değişiklikle, yasadışı örgüt amblem, işaret ve üniforması ile gösterilere katılanlar için 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
İTİRAZ: Giysi şiddet içermez
Türmen’e göre, polisin gösteriye ve göstericilere müdahale etmesinin tek şartı ‘şiddet’ olmalı. Yüz kapatmanın bir şiddet unsuru olup olmadığına polisin karar vereceğine dikkat çekerek, bu konudaki ölçütlerin belirsiz olduğuna işaret eden Türmen, örgüt amblemlerini taşımak, üniformayı andıran giysiler giymek gibi unsurların da şiddet içermediğine dikkat çekti.
Hükümetin savunması: Askeri nizamla yürüyorlar
Molotof ile ilgili cezalar, 23. maddede molotofun silah olarak belirlenmesinden kaynaklanıyor. DHKP/C gibi örgütlerin üyelerinin gösteri ve toplantı yürüyüşlerinde üniforma ile geçit yapması, polisin bunlara müdahale edememesi kamu vicdanını yaralıyor. “Cizre’de, Silopi’de terör örgütü üyeleri askeri nizamla yürüyüş yapıyor” diyen Mahir Ünal da valilere ‘engelle’ denildiğinde valinin mevzuata takıldığına işaret ediyor.
6- Ağır ceza
2911 sayılı kanununun 23. maddesine “Havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil” ile “demir bilye ve sapan” ibaresi eklenerek bu araçlar silah sayılıyor.
İTİRAZ: Tutuklayacak mısınız?
CHP’li Türmen, öncelikle “Gibi” ifadesi nedeniyle bu maddeye yeni unsurlar eklenmesinin anlamsız olduğunu savunuyor. Küçükken hep sapanla gezdiğine dikkat çeken Türmen, “Cebinde sapan taşıyan herkesi tutuklayacak mısınız” sorusunu yöneltiyor.
Hükümetin savunması: Mancınık gibi
Demir bilye, sapan veya havai fişeğin kullanımı sonucunda polis ve vatandaş ciddi şekilde yaralanıyor ve uzuv kayıplarına yol açıyor. Eylemler sırasında çekilmiş fotoğrafları gösteren AK Partili Ünal, kullanılan bazı bilyelerin top mermisi, sapanların da ‘mancınık’ gibi olduğuna dikkat çekiyor.
7- El koyma yetkisi
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesine eklenen fıkra ile valilere lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına ‘suçun aydınlatılması’ ve ‘suç faillerinin bulunması’ için emir verme yetkisi getiriliyor. Başka bir değişiklikle de valiler, kamu düzeni ve güvenliği ile kişilerin can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla bütün kamu kurumlarının ambulans, itfaiye, çekici, iş makinesi gibi araçları ve ilgili personeli kullanma yetkisi alıyor. Valilerin bu emirlerini yerine getirmeyen veya geciktiren kamu görevlileri de oluşacak zararlardan sorumlu tutuluyor. Aynı kanunun 66. maddesindeki değişiklikle de valinin tebligatlarına aykırı davrananlar için 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası getiriliyor.
İTİRAZ: TOMA’ya su şiddet
‘Suçun aydınlatılması’ ve ‘Suç faillerinin bulunması için tedbir alma’ cumhuriyet savcılarının görevi. Bunun mülki amire devri Anayasa’ya aykırı. Düzenleme ile valilerin belediyeler üzerindeki yetki ve otoritesi artırılıyor. CHP’li Türmen, bu düzenlemenin bir yetki devri olduğuna işaret ediyor. Türmen, “TOMA’ya su vermek polisin orantısız ve gereksiz şiddetine ortak olmaktır” yorumuyla da belediyelerin TOMA’lara su vermemesinin suç sayılamayacağını savundu.
Hükümetin savunması: İtfaiyeyi engellediler
Düzenleme ile olayları çıkaranları ve sürdürenleri destekleyen kamu görevlilerine yaptırım getiriliyor. 6-8 Ekim olaylarında itfaiyenin yangına müdahalesinin engellenmeye çalışıldığını, Mardin’de kamuya ve vatandaşlara ait yerler yanarken Mardin Belediyesi’nin itfaiye vermediğini örnek gösteren Ünal, amaçlarının bu tür durumların yaşanmasını engellemek olduğunu vurguladı.
8- Önleme dinlemesi yetkisi
PVSK’nın ek 7. maddesine ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 5. maddesinde var olan, hakimin 24 saat içerisinde karar vereceğine dair düzenleme, 48 saat olarak değiştiriliyor. İlgili kararların sadece Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmesi hükme bağlanıyor.
İTİRAZ: 48 saat keyfi olur
Acil durumlarda hakim kararı olmaksızın alınan dinleme kararının hakim tarafından onaylatılması için gereken sürenin 24 saatten 48 saate çıkarılması keyfi uygulamalara neden olur.
Hükümetin savunması: Tek mahkeme denetim için
Tek bir mahkemenin sorumlu olması denetim açısından önemli. Bu değişiklikle dinleme kararlarının düzenli bir şekilde denetlenmesinin de önü açılıyor. Böylece dinlemelerdeki istismarları ve kötü niyetli kullanımları önlenebilir. Denetim bu kadar artırıldığı için keyfiyet de zorlaşacaktır. AK Partili Ünal, denetimlerin ilgili kurumla ya da Başbakanlık Teftiş Kurulu ile sınırlı kalmayacağını, TBMM’de kurulan komisyonun da istihbari dinlemeleri düzenli olarak denetleyeceğini söyledi.
Allah aşkına oturup konuşalım
AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, düzenleme Komisyon’da görüşülürken muhalefetin istediği değişikliklerin büyük bir bölümünü gerçekleştirdiklerini ve tartışma sağlıklı bir şekilde devam ettiği takdirde Genel Kurul aşamasında da değişiklik yapılabileceğini söyledi. Değişen dinamiklerde polisin karşılaştığı güvenlik zaaflarını ortadan kaldırmak için bu düzenlemeyi yaptıklarını söyleyen Ünal, itirazları şöyle değerlendirdi: “Biz özgürlükleri ve kamu düzenini aynı anda korumaya çalıştık. Vatandaşın şiddet içermeyen gösterisini, provoke edilmeden, ortalık yakılıp yıkılmadan nasıl düzenleyebileceğinin yanıtını aradık, arıyoruz. Elbette uygulamada sorunlar çıkıyor. Hiçbir düzenleme yoktur ki yüzde 100 mükemmel olsun.
TRAVMALARLA OLMAZ
İnsanların travmaları var. Darbeler, 12 Eylül, 27 Mayıs, 28 Şubat... Travmalar tetiklenerek oluşturulan korkular nedeniyle kaybediyoruz. Biz bu travmaları iyileştirecek güvenli bir ortam mı oluşturacağız, travma üzerinden siyaset mi yapacağız? Siyasetin görevi korkular üzerinden travma oluşturmak değil. Travması tetiklendiğinden sokağa çıkan vatandaşı, suçludan ayırmamız ve kamu düzenini sağlamamız gerek. Bu düzenleme konuşulurken korkulara hitap etmek doğru değil. Korkuları olan gelip katkı sağlayabilirdi. İnsanların katkı sunmasını istedik. Muhalefetin kaygısı, endişesi ciddiye alındı. Ne yazık ki yapılan düzenlemenin neye hizmet ettiğini tartışmıyoruz. Her şeye karşı çıkıyorlar, Allah aşkına oturup konuşalım.”
İlkeler yerine olaylara bakılıyor
CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen ise esas kriterin AİHM kararları olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: “Esas mesele ilkelerdir. Yapılması gereken özgürlükleri teşvik etmektir ama edilmiyor. İlkeler yerine olaylara bakılarak kanun çıkarılıyor. Güvenlik tedbirleri ile özgürlükler arasında bir denge sorunu var. Verilen kötü örnekler, Avrupa’da olsalar da AİHM kararları açısından sorunlu olurlar.”