Mecburi kamp

Güncelleme Tarihi:

Mecburi kamp
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 19, 1999 00:00

Haberin Devamı

Milyonlarca İstanbullu, önceki gece can havliyle çıktığı sokaktan henüz eve dönemedi. Kimi evine en yakın parkları, bahçeleri, arsaları, kimi açıklık alana çektiği otomobillerinin içini, kimi de otoban kenarlarını mesken tuttu. Böylece, büyük depremden hemen sonra İstanbul, dünyanın en büyük ‘‘çadırkenti’’ görünümüne büründü. Hálá evlerine yerleşmeye cesaret edemeyen, sadece çok gerekli eşyalarını almak, üstlerini değiştirmek, çay için su ısıtmak gibi nedenlerle kısa süreliğine girip çıkan İstanbullular'ın, bu ‘‘mecburi kamp hayatı’’nın ne kadar süreceğine ilişkin bir fikri de yok. Kimi ‘‘En az 24 saat daha buradayız’’ derken, kimi süre veremiyor. Yaşanan şokun, etkilerini daha uzun zaman sürdüreceği anlaşılıyor. Duruma en çabuk ayak uydurmuş görünenler ise çocuklar; olayı hayatlarına gelen yeni bir eğlence olarak kabul edip sokağın keyfini en çok onlar çıkarıyor.

Çaylar demli olsun

Kimi evinden aldığı ‘‘en gerekli’’ eşyanın arasına okey takımını da koymuş; kilimlerin üzerinde, çarşaflardan yapılan derme çatma ‘‘tente’’lerin altında okey partileri düzenleniyor. Bir yanda küçük tüplerin üzerinde, semaverlerde çay demleniyor. Kadınlar henüz dolma sarmak, köfte yapmak için gereken sürelerde evde kalamadıkları için, öğünler, meyve, peynir, ekmek gibi yiyeceklerle geçiştiriliyor. Geceleri pek uyku tutmadığından, gündüz uyuyanların sayısı da hayli fazla. Bir anne, bebeğini uyutmuş, yanına uzanmış otobandan geçen otomobil gürültülerinin, top oynayan çocuk seslerinin arasında belli ki bol kabuslu bir uyku uyuyor. Uyumayan bebekler ayaklarda sallanıyor. Yaşlılar ‘‘kilim ev’’lerin baş köşesinde sessizce bekliyor zamanın geçmesini...

Bağcılar'da can pazarı

Kadıköylüler'in en rağbet ettiği kamp mekanları, Yoğurtçu Parkı, Moda Parkı ve McDonald's havuzunun çevresi. Genellikle akşam saatlerinde tek tük insanın yürüyüş yaptığı Yoğurtçu Parkı, kalabalık konusunda artık Moda Burnu'yla rekabet edebilecek hale gelmiş. Evinden çıkınını, hırkasını alan parka koşuyor. Elden düşmeyen iki alet ise cep telefonu ve pilli radyo. Yeni ‘‘deprem geyikleri’’ oluşturulurken, radyodan gelişmeleri izlemeyi de ihmal etmiyorlar. Fenerbahçe, Suadiye, Erenköy gibi semtlerde de kamp çadırları kurulmuş durumda. Kadıköy'den çevre yoluna çıkışta, daha bariyerler başlar başlamaz çadır mahalleler göze çarpıyor. Aralarında uyku tulumu içinde uykuya dalanlara da rastlanıyor. Nişantaşı, Teşvikiye civarlarında da otomobil içinde uyuyanların sayısı hayli yüksek.

Kentin varoşlarında yaşayan insanlar ise yatak-yorgan sokakta. Bağcılar Ebubekir Camii yanındaki boş arsaya çadır kuran vatandaşların görüntüsü pazar yerlerini andırıyor. Çadır kuranlar kendi hallerini ‘‘Bağcılarda can pazarı kuruldu’’ diye yorumluyorlar.

Son on yıl içinde Bağcılar'da yaptıkları beşer katlı gecekondularda yaşayan insanlar, önceki gece 03.05'ten itibaren de TEM'in iki yanında geçici kondu mahalleler oluşturmuş durumda. Adeta bir nehrin iki kıyısına yerleşmiş pazaryerleri görüntüsü hakim burada. Yüzyıl Mahallesi sakinleri, gayet düzgün bir şekilde sıraladıkları kilimleri, çamaşır ipleriyle duvardan parmaklığa gerdikleri çarşaf tenteleriyle beş katlı evlerindeki komşuluklarını şimdi burada sürdürüyorlar. Otobanın öte yanında tam karşılarına Oruç Reis Mahallesi ve Kırkikievler Mahallesi sakinlerinin kurduğu çadır evler düşüyor. Yüzlerce insan, çoluk çocuk, yaşlı genç, gece gündüz burada. Hemen hiçbirinin evi yıkılmamış; ama çoğunda çatlaklar oluşmuş. ‘‘Kim yaptı bu evleri?’’ diye soruyoruz: ‘‘Biz kendimiz yaptık’’ diyorlar. Şimdi kendi yaptıkları evlere güvenemedikleri için sokakta yaşıyorlar. Hemen tüm mahalle sokağa taşınmış; birbirlerine komşuluğa gidiyor, çay ikram ediyorlar. Kadınlar, ‘‘Eve giriyoruz ama hemen çıkıyoruz, ancak birşey alacağımız zaman gidebiliyoruz, korkuyoruz’’ diyorlar. Erkekler işi gücü bırakmış; ‘‘Şimdilik buradayız, kim iş düşünür şimdi.’’ Bitlisli, Çorumlu, Sinoplu, Yozgatlı, Tuncelili, hepsi bir arada. Biri diyor ki, ‘‘Artık oralı, buralı ayrımı yok. Şimdi hepimiz biraradayız, buralıyız.’’

Devlet babadan haber

Her bir tente eve ondan fazla insan düşüyor. Yanyana sıralandıklarında kilim üzerinde hiç boş yer kalmıyor. On yıl önce Bingöl'den gelen yaşlıca bir kadın, ben sekiz kişiyim, dört de kiracı, iki de misafirim var. 14 kişiyiz, daha yatıya misafir de bekliyoruz’’ diye açıklıyor durumu.

Sokakta ne kadar kalacakları ise meçhul. Kimi ‘‘Bir 24 saat daha buradayız’’ diyor, kimi ‘‘Bilmem ki, korkumuz geçene kadar...’’ Depremin Allah'ın işi olduğunu düşünen yaşlı amca ise kiralık evinin yıkılmadığını ama bunun hiçbir garantisi olmadığını söylüyor:

‘‘Yıkılmadı ama Allah'ın kudreti bu, belli mi olur!’’ Peki ne zaman dönecek evine? ‘‘Tabii Allah'tan haber beklenmez ama, Devlet Baba'dan bekliyoruz. O ne zaman bu iş bitti derse, dönerim...’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!