Güncelleme Tarihi:
Saat 09.50'de başlayan duruşmaya davanın sanıkları dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi katılmadı.
Yerli ve yabancı basın yoğun ilgi gösterdiği davaya Filistin, Belçika,Fransa,İngiltere,Kanada,Cezayir ve Ürdünlü avukatlar da katıldı. Sesli ve görüntülü olarak yapılan davada duruşma salonuna saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, gemide bulunan yabancı ve Türk mağdur ve müştekiler, basın mensupları alındı. Yabancı mağdur ve müştekiler için İngilizce ve Arapça tercümanlar hazır edildi.
Yabancı mağdur ve müştekilerin tercüman aracılığı ile kimlik tespitleri yapıldıktan sonra tanıkların dinlenmesine geçildi.
Duruşmada ifade vermek için kürsüye gelen saldırıda hayatını kaybeden Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan, olayı görmediğini ancak oğlu Furkan ile ilgili bilgi vermek istediğini söyledi. Furkan'ın lise son sınıfta okuduğunu ve ABD'de doğduğu için oranın vatandaşı olduğunu ifade etti.
İsrail'in Filistinliler'e uyguladığı ambargo ve saldırıların Furkan'ı son derece etkilediğini anlatan Doğan, “Furkan, bu insanlık dışı uygulamalara maruz kalan insanlara yardım etmek istemişti. Furkan sembolik de olsa Filistinli çocukların yanında olmak istiyordu. Bu yüzden de İHH tarafından Gazze'ye insani yardım taşıyan gemide olmak için bizden de izin alarak başvurusunu yaptı. Yaşı küçük olduğu için aslında göndermek istemedik ancak bu makul bir talep olduğu için kabul ettik. Ayrıca yaşı küçük olduğu için başvurusu reddedilir diye düşündük” diye konuştu.
Furkan'ın çabaları sonucunda gemiye Kayseri'den katılan 9 kişiden biri olduğunu anlatan Doğan şunları ifade etti:
“Böyle amaçları olan ve gelecekte iyi bir insan olacağını düşündüğümüz evladımız, zevki sefayı bırakıp gitmek istedi. Kendisiyle en son Antalya'da gemiye binmeden görüştük. Gemideyken üniversite sonuçları açıklanmıştı ve tıp fakültesini kazanmıştı, doktor olmak istiyordu. Gemide saldırı olduğunu televizyon öğrendik, annesinin çığlığı ile sarsıldık ve bir daha da Furkan'dan haber alamadık. ABD ve Türkiye büyük elçiliğini bilgi almak istedim ancak Furkan'a yine ulaşamadım. Bu arada sürekli olarak Dışişleri Bakanlığı'nı aradım. Silah seslerini canlı yayında duymuştum. Bir şeylerin kötü gittiğini hissediyordum.”
Saldırıdan bir kaç gün sonra yolcuların getirildiğini anlatan Doğan, “Ben de İstanbul'a geldim. Havaalanında uzun süre bekledim. Ancak Furkan'ın nerede olduğunu kimse bilmiyordu. ABD'ye mi gitti veya denize mi düştü bilinmiyordu. Bir sürü alternatif düşünüyordum. Hiçbir girişimim sonuç vermedi. Sonuçta Furkan uçaktan inmedi. Bana Adli Tıp'ta henüz tespit edilmemiş cesetler olduğunu söylediler. Ben öyle bir ihtimali düşünmüyordum ancak formalite icabı gittiğim Adli Tıp'ta bana gösterdikleri Furkan'dı. Alnından vurulmuştu ve gülüyordu. Furkan 5 kurşun ile öldürüldüğünü otopsi raporunda yazıyordu” dedi.
İHH BAŞKANI: YAHUDİ MİLLETİNE AÇILMIŞ BİR DAVA DEĞİL
Davayla ilgili konuşan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) Başkanı Bülent Yıldırım, “Bu, Yahudi milletine karşı açılmış bir dava değil. Gazze'de Yahudiler olsa ve Müslümanlar aynı zulmü işlese yine giderdik. Bu, katillere, siyonistlere ve adam öldürenlere karşı açılmış bir davadır” dedi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün ilk duruşması yapılan Mavi Marmara gemisine saldırı davasıyla ilgili Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde konuşan Bülent Yıldırım, “hiçbir şekilde yargılanmayacağını” söyleyen İsrail'e rağmen, “Mavi Marmara” davasının bugün ilk duruşmasının yapılmasının büyük bir adım olduğunu ifade etti.
"37 ÜLKEDEN İNSAN HAKKINI ARIYOR"
Yıldırım, şunları söyledi:
“Dünyanın bütün güçleri gelse, İsrail'in zulmüne karşı koyamaz anlayışı vardı. Mavi Marmara ile insanlık için gittik. 37 ülkeden insan vardı gemide. Şu anda Türkiye'de 37 ülkeden insan, hakkını arıyor. Türkiye, nasıl afet ve savaş bölgeleri için merhamete ev sahipliği yaptıysa şimdi de adalete ve özgürlüğe ev sahipliği yapıyor. Türkiye'nin cesur yargıçları ve savcıları bu konuda bu davayı alıp, sürdürülebilir olduğunu da gösterdiler. Bunların 18 bin yıl ceza alması söz konusu. Şu anda 5 tanesinin ismi, anne-baba isimleri tespit edildi. Bunlar yargılanıyor. İsrail bu mahkemeyi tiyatro olarak görüyor. Ben sizin vesilenizle çağrıda bulunuyorum. Madem bu mahkeme tiyatro, niçin Mavi Marmara'da katliam yapan diğer askerlerin isimlerini vermiyorsunuz, onları saklıyorsunuz? Hadi, bu mahkemeden korkmuyorsanız, yiğitçe çıkın deyin ki, 'Mavi Marmara'da Furkan Doğan'ı katleden biziz. İbrahim Bilgen'i ve diğerlerini katleden biziz.' O kadar cesur olun o zaman. O da yok. Ama kendi kendilerine, şu anda İsrail basını ambargo uyguladı. Bu davadan hiç bahsetmiyorum. Ben ne demiştim 2 yıl önce? 'İsrail'i ambargoya tabii tutacağız.' Bakın şimdi ilk planda kendi medyası ambargo uyguluyor. Halkını sağlıklı bilgilendirmekten vazgeçti. Yarın bu genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanları da yurt dışına çıkamayacak. Hiç merak etmeyin.”
Gemiye saldıran bütün askerleri tek tek tespit edeceklerini ve hepsini mahkeme önüne çıkaracaklarını anlatan Yıldırım, “ Hepsi ceza alacak. Ayrıca şu anda bir çalışmamız daha var. Bunun içeriğini açıklamıyoruz. Onu da gerçekleştirebilirsek, İsrailli siyasetçilerin hiçbiri, işgal edilmiş Filistin topraklarında, yani kendilerinin İsrail dedikleri o bölgeden dışarı çıkamayacaklar” dedi.
Yıldırım, “Bu davada herkes bir imtihan veriyor. İsrail, Türk yargı sistemini küçümsedi. Göreceğiz İsrail'e nasıl bir tokat vurulacak. Bu kadar maddi delilleri olan bir davada, geri adım zaten hiçbir hukukçu atamaz. Gerçekten bir hukukçuysa atamaz” diye konuştu.
"BU DAVA EMSAL TEŞKİL EDECEK"
Bülent Yıldırım, Türkiye'de açılan bu davadan sonra dünyanın dört bir yanından da davalar geleceğini ve bu davanın örnek teşkil edeceğini de kaydederek, “Filistin için açılan bütün davaların önü açılacak. Ve göreceksiniz, bütün İsrailliler yargılanacak. Şu anda İsrail, kendi içerisinde halkını kandırdığı için, 'bize hiç kimse dokunamaz' diye, askerleri isyan etmesin diye bu davadan bahsetmiyorlar. Ben buradan İsrail'e sesleniyorum; Biraz yüreğiniz varsa, bu davanın bütün safhalarını İsrail basınında açıklarsınız. Askerleriniz de nelerle karşılaşacaklarını bilirler” ifadesini kullandı.
"KADINLARA YÖNELİK TEK TACİZ..."
Mavi Marmara gemisi ile birlikte Gazze'ye insani yardım götüren Challenger 1 gemisinde bulunan eski Amerikalı albay ve diplomat Mary Ann Wright, “İsrailli askerler sözlü olarak taciz ettiler ancak iki kadının başına çuval geçirilmesinin dışında fiziki taciz olmadı” dedi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde mağdur sıfatıyla ifadesi alınan ve Gazze'ye giden Challenger 1 gemisinde bulunan eski Amerikalı albay ve diplomat Mary Ann Wright, Irak'ta savaşa karşı olduğu için 2003'de ABD ordusundan istifa ettiğini söyledi.
Wright, 2009'da Gazze'ye yapılan saldırının ardından Gazze'ye “Yasa dışı ambargoyu ve Amerika'nın bu konudaki yaklaşımına tepki göstermek amacıyla gittim” dedi.
Saldırı anında yaşananları Wright şöyle anlattı:
“Bulunduğum gemi Mavi Marmara gemisinden 100 metre kadar uzaktaydı. Bulunduğum yerden Mavi Marmara gemisinde olanları görebiliyordum. İsrail botlarının geldiğini flaş bombalarının atıldığını gördüm ve seslerini duyduk. O an ne olduğunu anlayamadık. Daha sonra gerçek mermi ile ateş edildiğini ve insanların öldüğünü öğrendik. Challenger1'in kaptanı ile Mavi Marmara'nın kaptanı konuşarak plan yaptı. Plan gereği İsrail askerlerinin bir kısmının bizim bulunduğumuz gemiyi takip etmesi için hızla oradan uzaklaştık. 15 dakika kadar gittik. 4 İsrail komando botu arkamızdan hızlı bir şekilde bizi takip etti. Bizi şok bombaları ile vurmaya başladılar. Elektrikli silahlar da kullandılar. Büyük bir İsrail gemisi de önümüze doğru geldi. Kaptan, yavaşlamak için gemiyi durdurdu.”
Askerlerin, geminin kenarında bulunanlara paintball (boya topu) ile ateş etmeye başladıklarını söyleyen Wright, “Bir tane kadının gözü, paintball'un patlaması nedeniyle çıkacak gibi oldu. Gemiye gelen iki tane İsrailli komando gemide bulunan iki kadını yere yatırdı. Kadınların yüzleri yerdeki cam kırıkları nedeniyle yaralandı. Kadınları yerden kaldırarak başlarına çuval geçirip ellerini arkalarından bağlayarak geminin ön tarafına götürdüler. Diğer yolcuları da geminin kabin kısmına indirdiler.”
"İNSANLARIN CÜZDANLARINDAN PARALARI ALINDI"
Daha sonra geminin Aşdot limanına götürdüklerini söyleyen Wright, “Limana gitmemiz 6 saat sürdü. Bu süre içinde tuvaleti kullanmamıza izin verilmedi. Cep telefonlarımız bilgisayarlarımız alındı. Gemide 17 kişi vardık. Alınan eşyaların listesini yapmış olmalarına rağmen hiçbiri iade edilmedi. Gemiden aldıkları bazı malzemeleri sattıkları için İsrailli 4 askerin cezalandırıldığını öğrendim. İnsanların cüzdanlarından paraları da alındı” dedi.
Gemide kesinlikle silahın olmadığını ve Yunanistan'dan ayrılırken geminin kontrol edildiğini anlatan Wright, yaklaşık 20 İsrail gemisinin orada olduğunu belirterek, “Sanki bütün İsrail ordusu donanması oradaydı. Şiddet kullanmadan da durdurmanın yolları vardı. İsrailli askerler sözlü olarak taciz ettiler ancak iki kadının başına çuval geçirilmesinin dışında fiziki taciz olmadı” diye konuştu.
Wright, davaya katılmak istediğini belirterek, sanıklardan şikayetçi olduğunu ve cezalandırılmasını talep etti.
SP GENEL BAŞKANI DA KATILDI
Davaya, müşteki Ramazan Yaldız'ın avukatı olarak katılan Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak duruşmada söz alarak, davaya katılmak istediklerini ve sanıklardan şikayetçi olduklarını belirtti. Kamalak daha sonra duruşmadan ayrılmak için mazeret bildirdi.
ADLİYE ÖNÜNDE FİLİSTİN BAYRAKLARI
Bu arada, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bugün ilk duruşması yapılan “Mavi Marmara gemisine saldırı” davası nedeniyle Çağalayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde, İsrail'i kınamak ve davaya destek vermek için çok sayıda kişi toplandı. Adliye önündeki meydanda, Filistin bayrakları ile İngilizce, Arapça, Türkçe ve İbranice yazıların olduğu flamalar açıldı. Dövizler arasında, “aranıyor” anlamına gelen, İngilizce “Wanted. 1 TL” yazısı da dikkat çekti.
Meydanda toplananlar, “imza duvarı”na yazdıkları notlarla İsrail'i protesto ettiler. Yine Mavi Marmara saldırısı ve bu saldırıda hayatını kaybedenlerin fotoğrafları yere konularak sergilendi, Türk ve Filistin bayrakları da dalgalandırıldı.