Manastır'da tarih dirildi

Güncelleme Tarihi:

Manastırda tarih dirildi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 1998 00:00

Haberin Devamı

Makedonya'nın Manastır kenti Mustafa Kemal'in askeri eğitim aldığı yer.

Manastır İdadisi'nde, ‘‘Atatürk Müzesi’’ olarak ayrılan bölüm kısa bir süre önce restore edildi. Müzeye yeniden hayat verilmesinde Türk-Makedon Dostluk Derneği yöneticilerinin büyük emeği geçti.

Manastır, İttihat Terakki'nin doğduğu ve Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri eğitim aldığı kent. Türkiye Cumhuriyeti'nin köklerinin uzandığı topraklar...

Şimdi tarih canlandı, ayağa kalktı. Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal'in okuduğu Manastır Askeri İdadi binasını yeniledi. Restore edilen binada, Mustafa Kemal'in anısına bir salon müzeye dönüştürüldü; giysileri ve kullandığı bazı eşyalar burada sergileniyor. Mustafa Kemal'in, o yıllardaki halini gösteren bir mumyası da müzeye yerleştirilmiş. Müze, askeri idadi öğrencilerinin yattığı 80'er kişilik koğuşlara bakıyor.

Mustafa Kemal, o koğuşlara 1896 yılında ilk adımını attığı sırada 15 yaşındaydı. Selanik Askeri Rüştiyesi'ni başarılı bir dereceyle bitirmişti. 40 arkadaşı arasında dördüncülüğü almıştı. Selanik'ten Manastır'a gidişi, yaşamında yeni ufuklar açmıştı. Manastır, dönemin önemli politik merkezlerinden biriydi. Askeri İdadi ise Osmanlı'daki 14 askeri lise içinde Kuleli'den sonra en çok dikkat çekeniydi.

İdadi, aynı zamanda, İmparatorluğun sık değişen politik rüzgarlarının dikkatle izlendiği bir merkezdi. 11 ay süren 1. Meşrutiyet denemesinden sonra Mebusan Meclisi'ni kapatan Sultan Abdülhamid padişahtı. İmparatorluk'ta çalkantılar dinmemişti. Mustafa Kemal, İdadi'de askeri eğitim almakla kalmadı; bu gelişmeleri öğrendi, hürriyetçi akımlarla tanıştı...

Mustafa Kemal, Askeri İdadi'de geniş bir çevre edinmişti. Yakın arkadaşlarından biri olan Ömer Naci'ye fen derslerinde yardımcı oluyor; ondan edebiyat kitapları alıyordu. Ömer Naci ve tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bey'in aracılığıyla vatansever ve ihtilalci şair Namık Kemal'i ve hümanist lirik Tevfik Fikret'i sevmeyi öğrendi. Bir süre sonra edebiyatla yoğunlaşmaya başladı. Ancak idadi, aşırı disiplinli bir asker okuluydu. Bir gün askeri yazı öğretmeni Mehmet Asım Efendi, onu edebiyat kitapları okurken yakaladı:

- Bunlar senin asker olmana engel olur, at bu kitapları, kendini askerliğe ver.

Zaten çalışkan bir öğrenciydi. 20-30 kişilik sınıfta, ‘sınıf başı’ olmak için inatla çalışıyor; öbür derslerini ihmal etmiyordu.

İKİNCİ SINIFTAKİ HEYECAN

İkinci sınıftayken, bir olaydan çok etkilendi. Seferberlik nedeniyle delikanlılar davul zurna eşliğinde ellerinde bayraklarla cepheye gidiyordu. Mustafa Kemal de bu gençleri seyrederken içi içine sığmıyor, o da askeri eğitimi bırakıp gönüllü gitmek istiyordu. Ama bu isteğini bir türlü gerçekleştiremedi. Savaş da kısa sürdü. Ethem Paşa komutasındaki ordu, Yunanlıları önüne katıp kovaladı.

Böylece Mustafa Kemal de kendini rahatça derslerine verebildi. Matematikte sınıfın en başarılı öğrencisiydi, ancak yabancı dili zayıftı. O nedenle yaz tatillerinde Selanik'e annesinin yanına döndüğünde, Fransızcasını ilerletmek için özel kurslara gidiyordu.

Sınıflar yükseldikçe Mustafa Kemal'in bütün derslerde aldığı notlar da artıyordu. 1898'de ikincilikle mezun oldu. Mustafa Kemal'e edebiyat ilhamını vermiş olan Ömer Naci ise sınıfının onuncusu olabilmişti. Ömer Naci, daha sonra İttihatçıların ünlü hatiplerinden biri oldu ve genç yaşta öldü. Mustafa Kemal ise İdadi'den sonra İstanbul'a gitti. Harp Okulu'na, o zamanki adı ile ‘‘Mektebi Harbiyei Şahanen’’e kaydedildi...

Manastır, Osmanlı'da yıllarca önemli rol oynamaya devam etti. İttihat Terakki'nin doğumuna beşiklik etti. Ünlü İttihatçı kolağası Resneli Niyazi, İkinci Abdülhamit'in yakın adamı Şemsi Paşa'yı Manastır Postanesi önünde vurdu. Resneli Niyazi, daha sonra da Enver Paşa ile birlikte dağa çıktı. O günlerde binbaşı olan Enver, Manastır Askeri Rüştiyesi'nde okumuştu ve bölgeyi iyi biliyordu... Mustafa Kemal ise İstanbul'daki Harp Akademisi'ni bitirdikten sonra merkezi Şam olan 5. Ordu'da görevlendirilmesine tepki gösterdi. O, merkezi Selanik olan 3. Ordu'da görev almak, Makedonya topraklarına geri dönmek istiyordu. Manastır ve Selanik'e bağlanmıştı, kökleri oradaydı...

Atatürk Müzesi'ni yenileyen adam

Manastır İdadisi'nde, ‘‘Atatürk Müzesi’’ olarak ayrılan bölümün yenilenmesinde, Türk-Makedon Dostluk Derneği yöneticilerinden Memduh Şen'in büyük emeği geçti. Makedonya'nın Ohrid kazasında doğan ve 1956 yılında ailesiyle birlikte Türkiye'ye göç eden Şen, İdadi binasındaki çalışmaları şöyle anlattı: ‘‘Makedonların halen müze olarak kullandıkları Manastır İdadisi'nde, Atatürk için ayrılan mekan, ne Atamızın ne de ülkemizin şanına yakışır durumda değildi. Dışişleri Bakanlığımızın girişimleri ile aynı binada daha geniş bir alanın tahsis edildiğini öğrenince harekete geçtim. Bir mobilya şirketinin sahibi ve yöneticisi olarak, bu yeni mekanı, tüm ekibim ve imkanlarımla uygun bir hale getirebilirdim. Doğduğum topraklara, anavatanıma anlamlı bir armağan verebilmek için değerli bir fırsattı bu.

Proje hazırlıkları, geliştirilen proje hakkında Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları ve Makedonya Kültür Bakanlığı yetkilileri ile yapılan görüş alışverişlerinin ardından imalata geçildi. Tüm malzeme 11 Eylül'de Ankara'dan Manastır'a sevk edildi. Malzeme, nakliyat şirketinin yol açtığı 10 günlük gecikmeden sonra ancak 22 Eylül'de yerine ulaştı; oluşturulan ekibin inançlı çalışmasıyla müze altı gün içinde açılışa hazır hale getirildi. Müzenin, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov ve eşlerinin onurlandırdığı bir törenle açılması bizleri sevindirdi.’’

Manastır'da ilk aşk...

Mustafa Kemal, çalışkanlığı ve ağırbaşlılığıyla öğretmenlerin gözdesiyken, yakışıklı ve sempatik tavırlarıyla da Makedon kızlarının yüreğini hoplatıyordu.

Bu kızlardan biri de idadinin hemen yanında bulunan büyük caddede oturan Makedon kızı Eleni idi. Eleni, Mustafa Kemal'e öyle aşık olmuş ki, hafta sonları İdadi'nin kapısında Mustafa Kemal'i bekler, onun mavi gözlerine vurulduğunu her fırsatta etrafındaki arkadaşlarına söylermiş. Hatta Mustafa Kemal okulu bitirdiğinde Eleni onunla birlikte gitmek istemiş, ama o bunu kabul etmemiş.

Arjantin'in başkenti Buenos Aires geniş yeşil alanları, pahalı kulüpleri, çok büyük ve geniş yolları, dev gökdelenleri, dünyanın belki de başka hiç bir yerinde olmayan köpek gezdiriciliği gibi meslekleri ve dünyayı bir dönem saran tangonun romantizmiyle çarpıcı bir şehir. Mini etekli hanımlar, lüks arabaların boy gösterdiği geniş caddelerde, şıklıkta birbirleriyle yarışıyorlar.

1516 yılında Portekizli denizci Juan Diaz'ın ilk kez ayak bastığı fakat, insan eti yiyen yerliler tarafından öldürüldüğü 34 milyon nüfuslu Arjantin'in 10 milyonuk başkenti Buenes Aires, Rio del Plata'nın ağzında yer alıyor. Yaşayanların çoğunu İspanyol ve İtalyan asıllıların oluşturduğu, geçmişin kötü izlerini silmeyi başaran bu Latin ülkesi, Avrupalı izler taşıyor.

Karmaşık duygular uyandıran bir dans tango. Dans, Arjantin'in burjuva kesiminin dışladığı dönemde, serseri takımının, fahişelerin ve liman işçilerinin tek eğlencesi, neredeyse yaşam tarzını oluşturmuş. Tango, Akdenizli göçmenlerin ilk ulaştıkları Buenos Aires'in en eski liman semti olan La Boca'nın çamurlu sokaklarında ortaya çıkmış. Rio del Plata Nehri'nin okyanusa döküldüğü yerde kurulan bu tarihi semt, bugün sokak sanatçılarının eserlerini sergiledikleri ve daha çok sanatçıların tercih ettiği turistik bir bölge.

Arjantin'de Buneos Aires batakhanelerinde doğduktan sonra başta Paris olmak üzere Avrupa şehirlerinin seçkin gece kulüplerine sıçrayarak sınıf atlayan ve oradan da tüm dünayaya yayılan tutkunun ve cinselliğin dansı tango yaşam tarzı olmuş. Arjantin'de yaşamın olduğu her noktada, tangonun izleri var. Sokaklarda, gece kulüplerinde ve lüks salonlarda.

Toplumun alt kesiminden çıkan tango, başlangıçta aşağılanmış hatta yasaklanmış. Ama Paris başta olmak üzere Avrupa şehirlerinde ilgi ve beğeni toplayınca, Buenos Aires'e sınıf atlayarak ‘‘soylu bir kültür’’ün dansı olarak geri dönmüş. Arjantin sosyetesi tarafından da bir anda sahiplenilmiş ve böylece tango, liman mahallesi La Boca'nın çamurlu sokaklarından kentin görkemli salonlarına ve kulüplerine taşınmış. Buenos Aires halkı Tango ile bütünleşmenin ve onunla yüzyılı geride bırakmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyor.

KÖPEK TUTKUSU

Belki de dünyanın hiç bir yerinde olmayan bir mesleğin doğduğu yer Buenos Aires. Çalışan kentliler için köpek beslemenin bir bedeli var. Bu yüzden Buenos Aires'te köpek gezdiriciliği bir meslek olmuş. Bir köpeğin bir ay boyunca yarım gün gezdirilmesinin bedeli tam 50 dolar. (Yaklaşık 15 milyon lira) Bir seferde 10 - 15 köpeği gezdiren bir kişi, günde iki ayrı grubu dolaştırabiliyor. Bu da ayda yaklaşık bin ile bin beşyüz dolar arasında bir parayı buluyor.

Arjantin ekonomisinin kalbi Buenos Aires'te Microcentro denilen bölgede atıyor. Tüm finans kuruluşlarının toplandığı bu merkez, her adımda ekonomik canlılığı yansıtıyor. Bu bölgede gökyüzüne yükselen ve bulutların arasında kaybolan dev gökdelenler bulunuyor. Dünyanın en geniş bulvarı sayılan 140 metre genişliğindeki ‘‘9 Temmuz Bulvarı’’nın ortasında, kentin sembolü sayılan bir dikilitaş yer alıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!