Mahyalar 450 yıldır minareleri süslüyor

Güncelleme Tarihi:

Mahyalar 450 yıldır minareleri süslüyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 04, 2011 10:18

Osmanlı'da ilk olarak Sultan 1. Ahmet döneminde Sultanahmet Camii'ne dini sözlerin yazılı olduğu kandillerin asılmasıyla başlayan mahya geleneği yaklaşık 450 yıldır her Ramazan ayında minareleri süslüyor.

Haberin Devamı

İstanbul'daki Sultanahmet, Süleymaniye ve Eyüp Sultan camileriyle, Edirne'deki Selimiye Camii'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda caminin minarelerine mahyalar kuran Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğüne bağlı mahya ekibi, “Osmanlı Payitahtı” Bursa'da da tarihi Ulucamii'nin iki minaresi arasına “Merhaba Ya Şehri Ramazan” mahyasını yaptı.
Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü'ne bağlı mahya ekibi sorumlusu Kahraman Yıldız (56), AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de klasik mahya kuran tek ekibin kendileri olduğunu belirterek, mahyaların yapımından asılmasına kadar tüm aşamaları elleriyle yaptıklarını söyledi.
Yıldız, Osmanlı dönemine kadar yağ kandiliyle yapılan mahyaların, Cumhuriyetin ilk yıllarında elektrikli ampuller kullanılarak yapılmaya başlandığını hatırlatarak, İstanbul'dan Bursa'ya Ulu Camii'ne mahya kurmak için geldiklerini belirtti.
Ünlü mahya ustası Hacı Ali Ceyhan'ın hocası olduğunu ve kendisinden öğrendikleriyle 1975 yılından beri mahya ustalığı yaptığını anlatan Yıldız, sadece “Selatin” camilere (sultanların yaptırdıkları camiler) mahya taktıklarını belirtti.
Yıldız, mahya yapımının, son yıllarda kullanılan malzemelerin üretimlerinin azalmasından dolayı oldukça zorlaştığını vurgulayarak, “Önemli olan mahya takımını yapabilmek. Ama o takımı yapabilecek malzemeyi bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Fişler, farklı duylar, onları bulmak zorlaştı. Eskiden rahat buluyorduk ama şimdi bunları bulmak zorlaştı. Elyaf kablolar, dişi fişler, topraklı fişler, şapkalı yağmur duyları, 15 Watt'lık akkor ampul gibi malzemeleri bulmakta zorlanıyoruz” diye konuştu.

TÜM AŞAMALARI AYNI ELLERDEN

Ekibiyle birlikte mahyaların yapımından, yazısının yazılmasına kadar tüm işleri elleriyle yaptıklarını anlatan Yıldız, şöyle devam etti:
“Minarelerin arasına iki çelik halat çekiyoruz. Bunun üstünde 'boncuk' diye tabir ettiğimiz halkalı ipler var, onları koyuyoruz. Bunların üstünde de 'ip' diye tabir ettiğimiz kablolar var. Kabloların muhtelif yerlerinde fişler var. Bu fişlerin belirli yerlerine duyları taktığımız zaman yazıları oluşturmuş oluyoruz. Minarelerin arasındaki mesafe farklı olduğu için her caminin farklı mahya takımı vardır. Bu mahyayı yapmak, malzemeyi bulduktan sonra iki ay gibi bir süre tutuyor. Nakış gibi işleniyor, mahya takımı. Milimetrik işleme yapılıyor. Bu takımı bulduktan sonra sıkıntı yok. O takımın üzerine istediğiniz yazıyı yazıp, silip, bir daha yazabiliyorsunuz.”

ULUCAMİİ'NDE İKİ MİNARE ARASI 70 METRE

Yıldız, her caminin mahyasına Ramazan boyunca 4 farklı yazı yazdıklarına da değinerek, “Bursa'ya geldik, Ulu Camii'nde iki minare arası 70 metre. “Merhaba Ya şehri Ramazan” yazan mahyayı takıp gideceğiz. Bir mahyaya 4 farklı yazı yazıyoruz. Bir süre sonra tekrar gelip yazıyı değiştireceğiz” dedi.
Ramazan bittikten sonra mahyaları topladıklarını belirten Yıldız, şunları kaydetti:
“Mahyaları topladıktan sonra İstanbul'daki atölyemde muhafaza altına alıyorum. Ufak tefek bakımları oluyor, onları yapıyoruz. Bir daha ki Ramazana kadar da orada duruyor. Çok zevk alıyorum bu işi yaparken. Gökyüzüne ışıklarla yazı yazıyorum. Osmanlı döneminde televizyon olmadığı için tek görsel araç olarak mahyalar vardı. İnsanlar mahyalardaki yazıları okumak için camileri dolaşıyordu.”

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!