Güncelleme Tarihi:
Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle konferans salonunda görüldü. Duruşmaya, Fırat Sarı ve İlker Gönenin de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 14 tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Altıncı günde duruşma saat 10.35 itibarıyla kimlik tespitlerinin ardından Yenidoğan Çetesi lideri, Medisense Sağlık Hizmetleri şirketinin sahibi doktor Fırat Sarı'nın savunması ile başladı. İşte dakika dakika duruşmadan detaylar...
Mahkeme heyeti duruşmanın 26 Kasım Salı gününe ertelenmesine, tutukluların tutukluluk hallerinin devamına, tüm celseler bittikten sonra tutukluluk durumunun tekrar değerlendirilmesine ve SEGBİS kayıtlarının çözümlenmesi için bilirkişiye gönderilmesinde karar verdi. Bir sonraki duruşmada 24 tutuksuz dinlenecek. Dinlenecek ilk tutuksuz sanık ise Bahar Kanık olacak.
Duruşmada üye hakim tarafından, “Sizin hastaneler ile anlaşmanız tam olarak neydi?" sorusu soruldu. Fırat Sarı soruya “Bize başvuran hastane yöneticileri oluyor. Bir aksaklık, sorun vardır bana bunun için ulaşırlar. Hemşire eksikliği vardır, doktor eksikliği vardır. Bunun için beni ararlar” dedi. Savcının “Bir konuşmanda ‘bu sistemden herkes nasipleniyor’ diyorsun, bu sistem nedir?” sorusuna ise Fırat Sarı, “Ticari bir ilişkiden bahsediyorum” diye cevap verdi. Cumhuriyet savcısı sanık Sarı’ya “Bir süre epikrizleri aynı yazacağız, ciddi zararımız var diyorsun, bu konuşman dahilinde cevap verir misin?” şeklinde soru sordu. Sanık, “Ben konuşmayı hatırlamıyorum. Ama epikrizler aynı yazılır zaten” cevabını verdi. Savcının, “Hasta diye bahsettiğimiz kişiler yeni doğan yoğun bakım hastaları, benim mantığımda bu artırılacak bir şey değil ki. Estetik gibi bir alan değil. Nasıl bir artırım olabilir?” sorusuna ise Fırat Sarı, “Tıp merkezlerinden hastaların alınması gerekiyor. Size gelmezse başka bir hastaneye gidiyor” yanıtını verdi.
“BEN GENEL OLARAK BİR İHMAL, EKSİKLİK OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"
Savcının “Neden çalışanlarının üzerine şirket kuruyorsun ve kurmaya çalışıyorsun? Her şeyim legal diyorsun neden başkasının üzerine şirket kuruyorsun?” sorusuna sanık Sarı, “Çalışan doktorlarımızı ortak edecektim o şirkete. Medisense benimdi, oraya ortak almak istemedim. Diğer şirkete arkadaşları alıp ortak yapmak istedim” dedi. “Sanık Hasan Basri ‘biz hocanın illegal kısmıyız’ diyor, illegal kısım nedir?” sorusuna ise Fırat Sarı, “Hasan Basri’nin değişik konuşmaları oluyordu. Bence bir anlamı yok” cevabını verdi. Cumhuriyet savcısının, “Sanık Hakan Doğukan ‘ben çocuk öldürmem Fırat Hocanın dediği gibi ilacını kesmem’ diyor açıklar mısın?” sorusuna ise örgüt lideri Sarı, “Ben çocuğun ilacını neden keseyim, kabul etmiyorum” yanıtını verdi. Fırat Sarı savunmasının devamında, “Ben genel olarak bir ihmal, eksiklik olduğunu düşünmüyorum. Biz elimizden geleni yaptık. Genel olarak bir eksiklik yaşandığını söyleyemem” dedi.
Fırat Sarı, Hasan Basri Gök Ve Hakan Doğukan Taşçı hakkında, "Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı İlker Gönen ile aramı bozan kişilerdir. Bu iki çocuk beni sistematik olarak zehirledi" dedi.
'BU ŞAKA, VALLAHİ ŞAKA'
Mahkeme başkanın, diploma kullanma ve mesaiye gitmeme üzerine yapılan telefon konuşmalarını okuması üzerine, Sarı gülerek, "Bu şaka, vallahi şaka. Kimsenin diplomasını kullanmadık. Nasıl böyle bir şey olabilir?" şeklinde konuştu.
'YOĞUN BAKIM İŞLETİYORLAR GİDERLERİ VAR'
Fırat Sarı, "Hastane yönetimleri beni sıkıştırıyordu hasta bulmak için. Çünkü onlarda yoğun bakım işletiyorlar giderleri var" dedi. Mahkeme başkanının "Ceren Hatice Kırım diyor ki, 'Her türlü usulsüzlüğü ortaya çıkardılar, çomak soktular' Ne diyorsun?" sorusuna Fırat Sarı "bilmiyorum" cevabını verdi.
'HASAN VE HAKAN İLAÇ ÇALIYORDU'
Mahkeme başkanının, "Hasan Basri Gök ile bir konuşmanız var. 'Bugün ilaç düştük' diyor. Siz de 'İlaçları kontrol edin, bütün yerlere gidiyorsun' diyorsunuz. Buna ne diyeceksin?" sorusuna Fırat Sarı, "İlaçlar çalınıyordu. İlk başta Hüseyin Günerhan çalıyor dediler. Sümeyye Nur Arslan gitti, kontrol etti, eksik yoktu. Meğer Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı, kendileri ilaçları çalmak için böyle söylentiler çıkarıp zemin hazırlamışlar" dedi.
'İLAÇ SATTIKLARINI TAPELERDEN ÖĞRENDİM'
Mahkeme Başkanı, Sarı'ya, "Hakan Doğukan Taşçı ile bir konuşmanız var. 'Önceki partiden satış yazıldığından haberiniz yok muydu?' diyor. Siz de cevap olarak, 'Yok' diyorsunuz. Hatırlıyor musunuz?" sorusunu sordu. Sarı ise, "Gerçekten hiç haberim yoktu. Ben onlara baskı kurmadım; bu olaylar açığa çıksın diye esnek davrandım. Gerçekten ilaç sattıklarını tapelerden öğrendim" şeklinde cevap verdi.
Duruşmada mahkeme başkanı tarafından sanığa tape kayıtlarında yer alan Çorlu Reyap Hastanesi’nin yenidoğan yoğun bakım servisinin sorumlu hemşiresi sanık Bahar Kanık ile Fırat Sarı arasında geçen bir bebeğin fişini çekme konuşması soruldu.
Konuşmada Fırat Sarı’nın bir bebek ile ilgili ‘ölmesin ha’ dediği, Bahar Kanık’ın ‘Sarıkaya’nın da fişini çekeceğim ha gelmezseniz’ dediği, Fırat Sarı’nın ise ‘haha dedemin fişi’ cevabı üzerine Bahar Kanık’ın ‘haha çekeceğim fişi’ şeklinde cevap verdiği görüldü.
FIRAT SARI'DAN SAVCIYA: SİZ KENDİ ARANIZDA KONUŞMUYOR MUSUNUZ 'BİRİNİN KELLESİNİ ALDIM' DİYE
Fırat Sarı bu tape kaydına ilişkin “O bebek için çok mücadele ettik. Durumu kötü bir bebekti. Öyle bir şey yok ama. Niye fişini çeksin. Şimdi bunu siz duyunca irrite oluyorsunuz ama bunlar muhabbet. Bir hastanın fişini neden çekelim? Ben hastaların uzun yatışı ile para kazanıyorsam neden fişini çekeyim? Yapılmaması gereken bir şey. Tape olmuş dinlenmiş. Keşke yayınlanmasaydı. Siz kendi aranızda konuşmuyor musunuz ‘birinin kellesini aldım’ diye. Keşke konuşmasaydım. Espri yapılmış ama yapılmaması lazımdı” dedi.
SAVCI: BİZİM ÜZERİMİZDEN ÖRNEK VERME
Bunun üzerine duruşma savcısı, “Bizim üzerimizden örnek vermeden savunma yap” dedi.
DURUŞMAYA ARA VERİLDİ
Duruşmaya 30 dakika ara verildi.
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık örgüt lideri doktor Fırat Sarı, "Yaklaşık 2 ay önce bu savcı tehdidi olayından sonra kamuoyunda yoğun tepki artınca avukatlarım işten ayrıldılar. Bir süre önce memleketimden avukat akrabam geldi. Onlar katılmak istediler savunma için ertelemek istediler. Ben onlara katılmadım çünkü buraya çıkıp maddi gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyordum. Savcı tehdidinden sonra kamuoyunda gelişen infial nedeniyle herkesin etkilendiği bir durum oldu. Buraya gelmeyi çok istedim. Çünkü artık hayata karşı bir umudum kalmadı. Bütün hesaplarıma bakılsın istiyorum, öyle bir param yok. Olayların ortaya çıkması için her şeyi anlatmak istiyorum. 17-18 yaşında Tıp Fakültesine başladım. Üniversitede bir gösteriye katıldım ve terör örgütü üyeliğinden ceza aldım, cezaevinde yattım. Olduğum örgütte var olmaktan çok pişman oldum çıktım. Bu yaşananları herkesten gizlemek istedim. Devletle bağım koptu. Ben mesleğimi çok seviyorum, hekim olmayı çok seviyorum. O dönemlerde her şeyimi kaybettim. Bütün insani değerlerimi kaybettim, bir hiç kaldım. O yüzden burada konuşmak içtenlikle anlatmak istiyorum. Tıp fakültesini bitirdim. Zorunlu hizmeti Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Orada yoğun bakım düzeyini arttırdım. Mekanik anlamda geliştirdim. Orada başarılı işlere imza atıp medyaya çıktım, daha sonra Reyap Hastanesi'nde işe başladım. Zaten orada Esenyurt Devlet Hastanesi'nde tanıdığım arkadaşlarım vardı. Esenyurt'un sosyo ekonomik durumu düşüktü. Hastanenin ekibi çok yetersiz, oradan sevk ediliyordu. Orada Medihouse Tıp Merkezi, Avrupa Tıp Merkezi, aklıma gelmeyen bir sürü tıp merkezi var. Bebek kötüyse oradan sevk hatta ben kendim bile götürürdüm. Orada da çok iyi çalışınca bana oradan iş teklifi geldi. İşletmeci olmam için. Beni aradıklarında işletme nedir diye inceledim. Yapabilir miyim diye düşündüm. Reyap'taki görevlerimi aksatmadan kabul ettim. İşletmede benim tıbbi yüküm çok yoktu. Ama oradaki çalışanlar bana nöbetçi hekimlerden daha çok güveniyordu. Bana soruyorlardı. Daha sonra İlker ile tanıştım. Kafamız uyuştu. İlker ile birlikte işletmelerimizin sayısını artırdık, herkesten teklif geliyordu. İşimizi iyi yaptığımızı düşünüyorlardı" dedi.
'İNSANLAR BANA GÜVENDİĞİ İÇİN HASTALAR BANA SEVK EDİLİYORDU'
Sarı, "112 dışı sevk denilen olay şudur ki, biz sevkleri tıp merkezlerinden aldık. İnsanlar bana güvendiği için hastalar bana sevk ediliyordu. 112'den kimseye rüşvet vererek hasta almadık. Siz bile 112 komiteyi arasanız 1 tuşla hangi hastaneye kaç hasta gönderildiğini söylerler. 112 ile uygunsuz sevk gibi bir durum yok. Yenidoğan yoğun bakımında personel bulmak çok zor, çünkü maaşlar oldukça düşük. Nitelikli bir hemşire bile asgari ücretin biraz üzerinde çalışıyor. Ben özel işletmelerden yanayım. Her ne kadar özel işletmelerin insan sağlığı açısından daha iyi olduğunu düşünsem de aynı zamanda maddi açıdan da daha iyi kazanç elde etmeleri gerekiyor. Yaptığımız sözleşmelere göre ilaçlar, hemşireler ve doktorlar gibi her şey hastaneye aittir. Bunun dışında tüm ödemeler hastane kasalarına yapılır. Bizim mali birimler, insan kaynakları gibi diğer birimlere müdahalemiz olmaz" diye konuştu.
'SADECE BİR RAPORLA SUÇ ÜZERİMİZE ATILDI'
Sarı, "Ölümlere gelecek olursak, sadece bir raporla suç üzerimize atıldı, adeta ateşe atıldık. 10 hastane kapatıldı. O hastanelerde birçok çalışan vardı; insanlar işsiz kaldı, sağlık sistemi sekteye uğradı. Eğer Sağlık Bakanlığı ekipleri buradaysa, onlardan bizden önce Beylikdüzü, Esenyurt ve Avcılar'daki ölüm oranlarını karşılaştırmalarını istiyorum. Bakalım, önceki dönemle kıyaslandığında durum daha mı kötü?" şeklinde konuştu.
'KADAN BEBEKLE İLİŞKİLENDİRİLMEM SKANDAL'
Sarı'ya bebeklerin ölümleri sorulduğunda, "Kadan bebekle ilişkilendirilmem zaten bir skandal. Bebek ölüyor ve fark edilmemiş. Ertesi gün, doğal olarak bebek hakkında tartışıyoruz. Bu bebeğin geldikten bir saat sonra öldüğü söyleniyor. Deniyor ki, bu bebek epikrizleri yanlış yazıldığı için ya da uzun süre yenidoğan ünitesinde kaldığı için öldü. Böyle bir şey olabilir mi? Gerçek, yaratanın mührüdür; gerçek, kanıtlardır. Bir saat sonra ölen bir bebeği nasıl uzun süre yatırmış olabiliriz?" ifadelerini kullandı.
Sarı, Karakoç Bebek hakkında, "Bebek 3 kilo 200 gram doğmuş 2 kiloyken hayatını kaybetmiş diyorlar. Bebeğin midesi şişmişti. Ayrıca Yeni doğan bebekler zaten ilk hafta kilo kaybeder, ancak 2. haftada doğum tartısına geri dönerler" dedi.
'CİMER ŞİKAYETLERİNDE BİR ŞEY BULAMAYINCA BENİ BUNUNLA İLİŞKİLENDİRDİLER'
Sarı Opara bebek hakkında ise, "Ölümünde, raporda hastane ismi bile karıştırılmış. Benim geçmişe dönük hastalarımı ve tüm CİMER şikayetlerini incelediler. Onlarda bir şey bulamayınca beni bununla ilişkilendirdiler" dedi
Fırat Sarı'ya Halime bebek sorulduğunda, "Bebek öldü, 1 saat içinde geri getirdik. Daha sonra Çorlu Reyap Hastanesi'ne sevk ettik, ama çocuğun yaşamayacağı ortadaydı. Ailesiyle bile konuştum; yaşasa bile ciddi şekilde özürlü kalacaktı. Daha sonra babayla konuşmak istedim ve ölüm haberini verdim. Ardından denetim geldi" ifadelerini kullandı.
'SAVCI TEHDİT OLAYLARINDAN SONRA OLAYIN RENGİ DEĞİŞTİ'
Sarı savunmasında, "Ben savcıyla konuştum. Bana, 'Fırat, seni bebek ölümleriyle suçlamıyorum' dedi. Tabii, bu savcı tehdit olaylarından sonra olayın rengi değişti" dedi.
Sarı, Deniz Korkmaz hakkında, "CİMER şikayetini yapan adam, evladım gibi yanımda taşıdığım biriydi. Benim yanımda çalışıyordu, hatta CİMER şikayetini yaptıktan sonra da Duygu Hastanesi'nde çalışmaya devam etti. Beni en çok şaşırtan şey, Deniz Korkmaz'ın bu şikayeti yapmış olmasıydı. Üslup, Deniz'in üslubu değildi. Deniz Korkmaz, Deniz Gezmiş parkası giyerdi. Şikayetinde 'Aziz milletim' diyerek başlamış. Ama Deniz böyle bir şeyi bilmez; o aşırı solcudur. Deniz, vatan millet kaygısı taşımaz. 'Bir sürü bebek öldü' demiş. Madem böyleydi, neden bizim yanımızda çalışmaya devam etti?' ifadelerini kullandı.
OĞLUNDAN MEKTUP ALDIĞINI ANLATTI
Sarı, "Bugün oğlumun mektubunu aldım, Oğlum 15 yaşında. Mektubunda, 'Telefon geldi, korktum' diyor. Telefonda, 'Baban iyi bir doktor' demişler. Okula gitmekten korktuğunu söylemiş. 'Biz kimseye bir şey diyemiyoruz, babam hep hastalarına giderdi, bizimle ilgilenmedi' diyemezdi" şeklinde konuştu.
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı davanın duruşmasında bugün örgüt lideri Fırat Sarı savunma yapacak.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede vurgulanıyor.
CEZA İSTEMLERİ
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis isteniyor.
Diğer sanıklar hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.
Bu soruşturma ise devam ediyor.