Güncelleme Tarihi:
Şölen Sofrası, Leyla İpekçi'nin üçüncü kitabı. Başlangıçta bunu köşe yazılarından oluşan bir derleme olarak düşündü. Hatta bu yazıları yayınevine teslim etti. Ama kitabın provası eline geçtiğinde yazdıkları onu tatmin etmedi! Oturdu, çoğunu yeniden yazdı, yeni yazılar ekledi. Zevkle okunan, pürüzsüz akan, insanı gülümseten, düşündüren, hüzünlendiren bu denemeler kitabı ortaya çıktı.
Eski Yunanlılar için şölen sofrası, sadece bedenin değil, ruhun da beslendiği, tartışmaların yapıldığı, fikirlerin yeşerdiği bir törendi.
Leyla İpekçi yeni yayımlanan denemeler kitabına ‘‘Şölen Sofrası’’ adını vermiş. Denemecilerin atası Montaigne Usta'dan bir alıntıyla başlıyor kitap: ‘‘Bizi mutlu eden sahip olmak değil, tadına varmaktır.’’
Leyla için de yazarlık böyle; kitap yazmaktan aldığı zevk, kitap sahibi olmaktan aldığı zevkten daha fazla.
Bunu biliyorum, çünkü GazetePazar'da birlikte çalışıp ter döktüğümüz zamanlarda her hafta yazdığı köşe yazılarını okudukça, daha da önemlisi yazıya nasıl yoğunlaştığını gördükçe, ‘‘bir yazar olmalıydı’’ diye düşünürdüm. Gerçekten de öyle oldu. Hem de gizli gizli! En yakın arkadaşları bile, Milliyet'in düzenlediği bir roman yarışmasına katıldığını ancak ‘‘Maya’’ adlı bu romanıyla büyük ödülü kazandığı zaman öğrendi.
Leyla bu kitabı Ocak 1997-Ağustos 1998 arasında GazetePazar'da çıkan köşe yazılarından oluşan bir derleme olarak düşündü. Hatta bunları yayınevine teslim etti. Ama kitabın provası eline geçtiğinde yazdığı yazıları beğenmedi! Çoğunu yeniden yazdı, bir bölümünü çıkardı, yazarlığı gazeteciliğe tercih ettikten sonra kaleme aldığı başka yazılar da ekledi.
Ortaya büyük bir zevkle okunan, pürüzsüz akan, insanı gülümseten, düşündüren, hüzünlendiren bu denemeler kitabı çıktı.
SOYUNMA ODASI
‘‘Şölen Sofrası’’, üç bölümden oluşuyor:
Hayat Ağacı, Kadın-Erkek, Benlik.
Her biri için Zeynep Arman bir vinyet çizdi. Hayat Ağacı için kökleri ve dalları aynı bir ağaç; Kadın-Erkek için birbirini tamamlayan biri kesik öbürü düz iki çizgi; Benlik için de bir kara yuvarlak, dünya ya da yüzümüzdeki ‘‘ben’’ gibi...
Ne anlatıyor bu denemeler bize?
‘‘Kadınların duygularını ifade etmedeki becerilerinin bir nedeni de eskiden günlük tutmalarıdır. Erkeklerin kadınlara oranla çok daha geç yazıp yayınladıkları günlükleri her şeyden önce okunmak içindir. Kadınların günlükleri ise önce birer soyunma odasıdır. Ve bir kadın, erkeğin aksine, üzerindekileri çıkarmayı öğrenmeden yazmaya soyunduğunda, dallarından birkaç kuru yaprağın habire dökülüp durduğu müptezel bir ağacı andırır...’’
Bu satırlar, kitabın anahtarı. Bu, önce üzerindekileri çıkarmayı öğrenmiş, sonra yazmaya soyunmuş bir yazarın kitabı.
Hem kendisini, hem insanları, insanlararası bütün ilişkileri merak ediyor, üzerindekileri çıkarmaya çalışıyor. Günlük hayatı, yani asıl hayatı didik ediyor.
Melankolik çocuk
Ama Leyla'nın asıl özelliği çocukları yazması. Ne yaparsa yapsın bu böyle! Onun ‘‘Maya’’ ve ‘‘Sinan'ın Mayası’’ adlı romanlarını okuyanlar, bu genç yazarın girilmesi zor bir alanda at koşturduğunu biliyorlar.
‘‘Geleceğim yoktu. Ve daha çok küçüktüm. Yataktan kalktığımda beni bir gündüzün beklediğinden hiçbir zaman emin olmadım.’’
Şölen Sofrası'ndaki pekçok yazı, insanın içindeki çocuğu, çocuğun içindeki insanı, büyümek denilen yıpratıcı mücadeleyi nasıl iyi dillendirdiğini gösteren ayrıntılar, cümlelerle dolu.
CESUR VE İYİ
‘‘Ihlamur yoluna geldiğimde dört buçuk yaşındaydım. Annemi yeni kaybetmiştim. O, daha önce yaşadığımız Kalıpçı sokaktaki evde kalacaktı sonsuza dek. Annem tabuydu bundan böyle. Rüyalarımdan çıkmıştı. Kaybolmuş değildi, hiç olmamıştı.’’
Bu denemeleri okuyunca insan merak ediyor: Türkiye'de çocukluğu, büyümeyi yazan niçin bu kadar az yazar var? Biz Türkler hiç yaralanmadan berelenmeden mi büyüyoruz? Yoksa içimizi deşecek cesaretimiz mi eksik?
Leyla'nın cesareti var ve yazdı mı iyi yazıyor.
Varlık'tan üç yeni kitap
Kitapseverlerin beğenisine sunulan üç yeni kitap çıktı. Bunlar'dan 'Başka Dillerin Şarkısı' ve 'Korugan' Varlık Yayınları, 'Afganistan' ise Cep Yayınları tarafından yayımlandı.
Varlık Yayınları'ndan çıkan Karin Karakaşlı'nın 'Başka Dillerin Şarkısı' adlı eseri yaşamın kırılma noktalarında kendisiyle yüzleşenlerin öykülerinden oluşuyor. Yaşamın hakkını verenlerin, her anın ve anının sorumluluğunu yüklenenlerin, başka dillerin şarkılarını anlayanların öyküleri bunlar.
Başka Dillerin Şarkısı Varlık/Öykü
126 sayfa
Yine Varlık Yayınları'ndan okuyuculara sunulan 'Korugan', Sulhi Dölek imzalı. İstanbul'un fakir semtlerinden birinde, baba, anne, anneanne ve üç erkek kardeşiyle yaşayan Vedat'ın çocukluk anılarından oluşuyor Korugan. Gözden kaçırdığımız ayrıntıları görünür kılan bir üslupla, hüzünlerden gülümsemeyi damıtan, okuyanı yüreğinden yakalayan usta bir dili var kitabın ve kendine özgü bir mizah anlayışı.
Korugan
Sulhi Dölek
144 sayfa
1996 yılında çıkan 'Türkmenistan' adlı eserinden sonra Esedullah Oğuz'un kaleminden okuyacağınız 'Afganistan' adlı kitap, yazarın ana vatanı olan bu ülkenin 19. Yüzyıl'da başlayan ve günümüze kadar süren dış müdahaleler ve iç çekişmeler tarihini kısaca anlatıyor. Süper güçler, bölgesel müttefikleri aracılığıyla kendi çıkarlarına hizmet eden taraflara milyarlarca dolar akıtırken; Afganistan'ın bir arada yaşayabilen farklı etnik grupları dış baskı ve çatışmalardan bir türlü kurtulamıyor. 'Filler tepişirken ezilen daima karıncalar olur,' sözünü hatırlatan bu oyunun son sahnesinde 'saf İslam' fantazilerini zorbalıkla yürütmeye çalışan Taliban'ın rolü gözler önüne seriliyor.
Afganistan
Esedullah Oğuz
Cep Kitapları
269 sayfa
MAYA VE SİNAN
Leyla İpekçi, ‘‘Maya’’ adlı ilk romanıyla Milliyet Sanat Dergisi ve Tekofaks'ın 1998 ‘‘İlk Kitap İlk Baskı’’ ödülünü aldı. Ardından ‘‘Sinan'ın Mayası’’ yayımlandı. Bu romanlar, bir üçlemenin ilk iki bölümüydü. Biri kız, biri erkek, iki gencin kozalarından binbir güçlükle çıkıp büyümesini anlatıyordu. Şimdi üçlemenin son bölümünü yazıyor. ‘‘Roman öyle yazıp bitirmekle olmuyor! İki kere yazdım, birkaç kere okudum, gördüm ki malzeme var, ama yemeği henüz yapamamışım’’ diyor. Üçüncü romanı kasımda bitirebileceğini tahmin ediyor.