Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Ocak 28, 2002 01:59
Hatırlayacaksınız, Nazım Hikmet'in Türkiye'den kaçışının tek tanığı olan kızkardeşi Melda Kalyoncu, geçtiğimiz hafta kendisiyle yaptığımız söyleşide, ‘‘Laz İsmail, Nazım abimi öldürtmek istedi’’ demişti.
Bunun üzerine Hürriyet'i arayan Zeki Baştımar'ın (Türkiye Komünist Partisi eski Genel Sekreteri) ailesinden bir kişi, Baştımar'ı da Laz İsmail'in öldürdüğü veya öldürttüğü yönündeki kuşkularının giderek derinleştiğini ifade etmiş, ‘‘Türkiye'de Sol Akımlar’’ kitabının yazarı tarihçi Prof. Dr. Mete Tunçay da, Baştımar'ın Laz İsmail tarafından zehirlendiğine dair iddialar bulunduğunu söylemişti. Söz konusu iddiaları, TKP'nin son genel sekreteri ve Laz İsmail'in halefi Nabi Yağcı ya da örgüt içindeki ismiyle Haydar Kutlu'ya sorduk.
Türkiye Komünist Partisi (TKP)'nin son Genel Sekreteri olarak ne diyorsunuz Melda Kalyoncu'nun söylediklerine? Laz İsmail gerçekten de Názım Hikmet'i öldürtmek istemiş olabilir mi? Bu iddia, daha önce de kulağınıza geldi mi sizin?
- Tabii ki. Özellikle Stalin döneminde, Sovyetler Birliği'ndeki Türkiyeli komünistlerden de Stalin'in kurbanları arasına katılanlar oldu. Yani Stalin'in öldürttüğü insanlar oldu. O dönemlerde İsmail Bilen yani Laz İsmail de oralardaydı ama ona bir şey olmadı. Buradan yola çıkarak ortaya atılan, Bilen'in Stalin'in uygulamalarına ses çıkartmayarak kendini koruduğuydu. Dolayısıyla, Názım'la ilgili olarak böyle iddialar da duydum. Ama çok ciddi ağızlardan duyduğumu söyleyemem.
NÁZIM ÖZGÜRLÜKÇÜ KALDI
Bu sözlerinizin Zeki Baştımar'ın ölümü için de geçerli mi?
- Hayır. Baştımar için böyle bir şey söz konusu olamaz. Onun nasıl öldüğü belli. Bir gecede durup dururken ölmüş değil. Uzun süren bir hastalık sonucunda öldü.
Zaten iddia da, Laz İsmail tarafından yavaş yavaş zehirlendiği yolunda...
- Bunu duymadım.
Popüler Tarih'in son sayısında Refik Erduran, ‘‘Laz İsmail Názım'a da çok yakın dostu maskesiyle, büyük kötülükler yapmıştır' diyor. Erduran da Názım'ı kaçıran kişi...
- İsmail Bilen'in Názım'a ilişkin bir kaygısı olduğunu söyleyebilirim.
Názım Hikmet'in Stalin rejimine muhalif olması dolayısıyla mı?
- Evet, muhalifliği dolayısıyla. Çünkü Názım hep özgürlükçü bir insan olarak kaldı. Düşündüklerini söylemekten çekinmedi. Zaten parti içerisinde bir muhalefet hareketi örgütlediği için TKP'den atılmıştı. Dolayısıyla, Názım'la Bilen'in arasının iyi olmadığı kesin olarak ortada. Burada bir kuşku yok zaten. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Siz genel sekreter olduktan sonra Laz İsmail'le ilgili iddialar hakkında bir soruşturma açma gereğini hissetmediniz mi hiç?
- Bu tarz iddialar çok ciddi ağızlar tarafından ortaya atılmış iddialar değildi. Ama mesela Zeki Baştımar'ın ailesi daha önceden böyle bir şey düşünüyor idiyse, söylemesi gerekirdi. Benim anladığım kadarıyla, Melda Kalyoncu'nun sözlerinden sonra onlar da kuşkularını dile getiriyorlar. Benim bu iddialar için evet veya hayır diyecek ciddi dayanaklarım yok.
BELGE VARSA AÇIKLARIZ
TKP'nin son genel sekreteri olarak değil de, Laz İsmail'i yakından tanımış bir insan olarak, elinizi vicdanınıza koyduğunuzda böyle bir şeyi yapmış olabileceği düşüncesine yakın hissediyor musunuz kendinizi?
- Hayır, böyle bir his gelmiyor. Şu nedenle gelmiyor: Názım için böyle bir şeyi kendisinin yapması için bir neden yoktu. Názım, Stalin'e karşı olduğu için böyle bir şey olacak idiyse, bunu Stalin yapardı zaten. Kaldı ki Názım'ın, Stalin'in şerrinden yakasını zor kurtardığı söylenir. Bu doğrudur da. İşte burada İsmail Bilen'in rolünden söz edilir. Stalin'e karşı Názım'ı korumadığı, tersine, Názım'ın muhalefetini Stalin'e çok daha olumsuz bir biçimde yansıttığı söylenebilir. Ama doğrudan öldürtme farklı bir şey.
Laz İsmail öldüğü zaman, ondan kalanlar arasında hatırat türünden bir şey çıktı mı ortaya?
- Bir kısmı Bulgaristan'da kaldı. Biz de şimdi onu almaya çalışıyoruz zaten. Ama hatırat tarzında bir çalışması yok.
Peki Bulgaristan'dan almayı düşündüğünüz evrak arasında, gerek Názım Hikmet, gerekse Zeki Baştımar konusundaki iddiaları doğrulayacak bir şeyler çıkarsa bunları yayınlar mısınız?
- Hiç çekinmeyiz. Zaten Türkiye Sosyal Tarih Araştırmaları Vakfı'nı, bütün bunlar ortaya çıksın diye kurduk biz. Benim çabam da yanlışların ortaya çıkması yönünde. Gelecek kuşakların ders alması için gerekli bu.
Názım Hikmet Yılı kutlamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Yıllardır vatan haini olarak görülen bir şairin devlet düzeyinde onurlandırılması anlamlı ama bu zaten Názım'ın hak ettiği bir şeydi.
Laz İsmail zeki, hırslı ve sinirliydi
Siz ne zaman tanıdınız Laz İsmail'i?
- İlk kez 1974'de tanıdım.
Neydi sizin ilk izleniminiz, nasıl bir kişiliğe sahipti?
- Tabii ilk izlenimim hiç olumsuz değildi. Müthiş heyecanlı birisiydi. İddia sahibi olduğu ortadaydı. 1973'te Zeki Baştımar'ın ölümünden önce TKP'yi devraldı ve etkin hale getirdi.
Daha sonra ne zaman karşılaştınız?
- Daha sonra aralıklarla yine karşılaştık. Ama esas 12 Eylül'den sonra, ben yurt dışına çıkmak zorunda kalınca, 1983'te de TKP'nin yardımcı genel sekreteri olunca beraber çalıştım. Beşinci Kongre'de İsmail Bilen'in yerine genel sekreter oldum.
İlk izleniminizle sonraki izleniminiz arasında fark var mı?
- Elbette. Bir insanı ancak yanında uzun süre kalırsanız tanırsınız. Zeki birisi olduğu ortadaydı. Hırslı, çok sinirli biriydi ve Stalinci bir çizgideydi. Daha önce çok yakın olduğu birçok partili arkadaşı da dışarıda bırakmıştı zaten. Halbuki o yıllarda Avrupa'nın hiçbir yerinde Stalinci bir çizgi veya grup kalmamıştı.
Bilen'in bu tavrı eleştirildi mi?
- 83'e kadar değil. Çünkü bilmiyorduk ama 83'ten sonra en başta ben kendim eleştirdim. TKP de parti olarak, 80'den önce izlediği politikanın sol sekter bir politika olduğunu kabul etti zaten. Bu politikanın gerisinde de İsmail Bilen vardı.
TKP'nin Stalin'i denilebilir yani..
- TKP'nin Stalin'i denilebilir rahatlıkla ve sanırım bundan da rahatsız olmazdı.
Názım’ın şairliğini kıskanırdı
Laz İsmail'in Názım Hikmet'in Sovyetler Birliği'ndeki hal ve hareketlerini kontrol etmekle görevli olduğunu düşünüyor musunuz?
- O kadarını bilemem. Ama sürekli beraber olmasında da şaşılacak bir şey yok. Çünkü Názım Türkiye'den yeni çıkmış, Sovyetler Birliği'ne gelmiş. Bu nedenle birlikte olmaları doğal geliyor bana. Ama sekter bir hareket için bu tür iddialar çok normaldir. Bir de tabii şunu ifade etmek gerekiyor. İsmail Bilen, Názım Hikmet'in ünlü bir şair olmasını, edebiyatçılığını kıskanıyordu. Çünkü o da kendisini edebiyatçı olarak görüyordu. Hatta iyi edebiyatçı olarak görüyordu. Dolayısıyla Názım'ı kıskanması anlaşılır bir şey.
Nabi Yağcı, TKP’nin 1980 öncesi sekter politikasının arkasındaki ismin Laz İsmail (solda) olduğunu söylüyor.