Güncelleme Tarihi:
Ve çok ibret verici bir konu…
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 550 insan dünyanın önünde, namus ve şereflerini (yemin metnindeki kelimeler bunlar) ortaya koyarak bir kavrama yemin ediyor.
Sonra?
Yemin töreni biter bitmez, Türkiye'de curcuna başlıyor. Laiklik nedir? Laiklik o mudur, bu mudur? Gerçek laik kimdir? Sen misin, ben mi? Sen değilsin, benim...
Ve nihayet iş, bilim ve düşünce erbabına havale ediliyor. Konuşun, tartışın da şu laiklik kavramının ne olup olmadığını anlatın mealinde istekler yoğunlaşıyor.
Gelin bakalım Ahmet, Mehmet, falan, filan... Nedir bu laiklik?
O ekranlarda saatlerini harcayanlar sormaz mı:
“Yahu, siz bizimle alay mı ediyorsunuz? Koca koca adamlar, milletin vekili sıfatıyla, milletin önünde şeref ve namusunuzu ortaya koyarak, bir kavrama yemin ediyorsunuz, sonra da kalkıp bu kavramın bir ‘meçhul’ olduğu yolunda tavırlar içine giriyorsunuz.”
Bu nasıl iştir?
“Bilmediğiniz bir şeye, yani meçhule nasıl yemin ettiniz?”
Bu soruyu sadece ilim ve fikir ustaları sormuyor, halk kitleleri de soruyor.
Halkın sorduğu sorular uzayıp gidiyor. Hariçten gazel okumuyoruz; yaşadık, gördük. İşte halktan birkaç soru daha:
“Meçhule yemin etmek size yakışıyor mu?”
“Meçhule yemin edebilenlerin malumlarına nasıl güveneceğiz?”
“Meçhul idiyse neden yemin ettiniz, malum idiyse şimdi neden tartışıyorsunuz?”
“Yani siz, yemin ettiğiniz şeyin ne olduğunu bilmeden mi bu yemini yaptınız? Bilmeden yaptınızsa niye yaptınız?”
“Bir adam bilmediği bir kavrama şeref ve namusunu devreye sokarak yemin eder mi? Niye yaptınız bunu?”
“Biliyor idiyseniz şimdi neden bilmezlik içine giriyorsunuz? Bu ikiyüzlülükle bu ülkenin sokaklarında nasıl dolaşıyorsunuz?”
Bu ülkede, samimi aydın ve dürüst halk kitlesi ne üretirse üretsin, siyasetteki ikiyüzlülük, üretilen değerlerin üstüne bir katran döküyor, her şeyi perişan ediyor.
Bunların bir sandıktan dört oy daha fazla çıksın diye, çiğnemeyecekleri ilke yok mu?
LAİKLİK HOŞGÖRÜDEN İBARET Mİ?
Laiklik denince tutturmuşlar bir ‘hoşgörü.’
Hoşgörü edebiyatıyla laiklik anlatmaya kalkanlar, sonunda kafalarını duvara çarpar.
Ne demek hoşgörü?
Hoşgörü, herkese göre başka türlü tanımlanabilecek kaypak bir kavram.
İkincisi, laiklik anayasalara girmeden, Fransız Devrimi olmadan önce dünyada hoşgörü yok muydu? Bununla neyi izah edeceksiniz?
Birbirinizi aldatmayın, yalan söylemeyin.
Laiklik hiç olmaz, hoşgörü en ileri boyutta olabilir. Bırakın bunu, sadede gelin.
Bir de şunu dillerine dolamışlar:
Laiklik, devletle din işlerinin ayrılmasıymış...
Bu da evlere şenlik bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşımın laikliği anlamada bir payı olabilir ama her şey bu değil ki...
İşte Türkiye.
Büyük Millet Meclisi ortada. Neredeyse tarikatlar konfederasyonuna dönmüş.
Dünya ile din işleri nerede ayrılmış birbirinden?
Türkiye’de mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, namaz kıldırmaktan başka görevleri olmayan 80 küsur bin kişiye dağıttığı iki katrilyon, din ile dünya işlerinin ayrılmasının göstergesi mi?
Yoksa ne?
Laiklikle ilgili bu söylenenler, laikliği çıkmaza sokmanın ötesinde hiçbir şey kazandırmaz; kazandırmamıştır.
Peki, işin sadet noktası nedir?
Onu yarın göreceğiz.