Güncelleme Tarihi:
Yönetim erkinin arkasına kutsalı koyduğunuz anda yolunuz teokrasiye, despotizme ve engizisyona çıkar.
Bunun istisnası ve tedbiri yok. Olmamıştır, olamaz. Böyle bir istisna, böyle bir tedbir eşyanın tabiatına aykırıdır.
Meseleyi, İslam içine çekersek şöyle diyeceğiz:
Laiklik, dine Arap Emevı hanedanının yaptığını yapmamanın garantisidir, güvencesidir.
Peki,o nedir?
İşte, bu ülke onu anladığı zaman mesele çözülecek, herkes rahat edecek...
Hiç kimse kitlenin yönetimini, ülkenin yönetimini, dinine, mezhebine uyarlamayacak. Yani iktidar erkinin arkasına dini koymayacaksınız. Zaten bu yolu bizzat Kur'an kapatmıştır.
İktidar erkinin arkasına dini koymak ne demektir?
Allah adına birinin veya bir kadronun kitleyi yönetmesi demektir. Kur'an bunu kapatmış, bu devri bitirmiş. Nasıl bitirmiş? Onu da bilmiyor bu millet.
Ama bu millet şunu biliyor:
Son Peygamber, bizim peygamberimizdir.
Niye Son Peygamber bizim peygamberimizdir, hiç düşündünüz mü? Cenabı Hak, neden peygamberliği Hz. Muhammed’le bitirdi? Adam bulmakta zorluk mu çekti? Öyle bir şey mi var? Bin beş yüz, iki bin, üç bin yıl önce adam vardı da, şimdi yok mu? Niye bitirdi? Birkaç hikmeti var. Bir tanesi de şu:
Artık, Allah adına insanları yönetecek kişiler devri bitti. Kur’an bunu bitiriyor. Çünkü böyle bir sıfat olsa olsa peygamber unvanı taşıyan bir insanın olur. Kaldı ki, Kur'an o peygambere bile, kitleyi devlet başkanı veya yönetici sıfatıyla yönetmeye kalktığı anda hemen sosyal mukavele (bey’at) ve şûra emri veriyor. Onlarla mukavele yap ve şûrayı, yani karşılıklı denetimi işleterek öyle yönet diyor.
Peygamberliğin bittiğini ilan edip teokrasi devrini kapatan Kur’an onun yerine şunu koymuştur: Hâkimiyet erkinin, yönetim erkinin arkasına kitlenin iradesi oturacak.
Mutlak hâkim Allah'tır.
Tamam, ama o sosyolojik-hukuksal bir kavram değil, ontolojik bir kavramdır.
Egemenlik Tanrı’nındır sözünün anlamı teokrasi değil. Bu işleri bilmeyen bunu teokrasi diye yutturuyorlar.
Mutlak hâkim olan Cenabı Hak kendine iman etmiş olanlara şöyle diyor:
“Kitle, yönetimde, kaderi konusunda söz sahibi olsun!”
İşte şûra ve bey'at ilkesi bu emrin yerine getirilişini gösteriyor.
Siyasal İslam denen, esasında ise İslam’ın başının en büyük derdi olan saltanat dinciliği “Söz Allah'ındır, hüküm Allah'ındır!” diyerek ortaya fırlıyor. Dediği, ilke olarak doğrudur. Ama onun Kur’ansal pencereden açıklanması gerekir. Onu yapmıyor. Sözü söylüyor, açıklama işini, Arap- Emevî saltanatçılarının yaptığı gibi yapıyor.
Bu Emevî siyasetçileri için Hz. Ali'nin kullandığı bir söz var ki, bugün, Allah ile aldatan siyaset dinciliğinin de ciğer röntgenini vermektedir. Şöyle diyor Emevî dincileri için Hz. Ali:
“Hak bir sözü (Kur’an’ı), bâtılı murat ederek kullanıyorlar.”
Siyasal İslamcıların bugün yaptıkları da budur.
Peygamberlik bitmemiş, Kur’an bey’at ve şûra emri getirmemiş, ilk Müslüman devlet başkanları seçimle iş başına gelmemiş gibi, İslam’ı bir hanedanlık ve padişahlık ideolojisi halinde tanıtıp buna din diyenler ve bu sahte dini geçerli kılmak için de laiklik düşmanlığı yapanlar var.
Bunlar Müslümanı geri götürmek, Cahiliye devrine döndürmek, Kur’an’ın yıktığı örflerin zindanına tıkmak istiyorlar.
Niçin?
Kendi çıkarları için.
Kendilerini Allah’ın vekili yerine koydurup kitleyi egemenlikleri altında tutmak için.