Güncelleme Tarihi:
- Son dönemde laiklik üzerine yürüttüğünüz araştırmalardan biraz bahseder misiniz?
- İlk başta Türkiye’de laikliğe dair kavramsal çerçeveyi netleştirmek için laikliğin siyasal düşüncede ne gibi farklı şekillerde anlaşılabileceğini inceledim. Charles Taylor’ın çalışmalarından yola çıktım. Aydınlanma çağı öncesi dindar toplumlarda, farklı kültürlerden insanlar arasında siyasal kurumlar üzerinde bir anlaşmayı mümkün kılmak için herkesin dini öğretisinin ortak taraflarını alalım ve devlet kurumlarını bu perspektiften meşrulaştıralım denmiş. Laiklik, dinsel çeşitlilik arz eden herhangi bir toplum için tarafsız bir zemin kurma gerekliliğinden çıkmış. Devlet, teolojik açıdan çok derinliği bulunmayan, ama herkes dindar olduğu için herkesin dini öğretisinin en genellenebilir ahlaki özünü yansıtan bir din öğretimi geliştiriyor. Bu ortak zemindeki din tarafsız gibi görünüyor.
- Bunun ortaya çıkışı nasıl olmuş?
- Roma’da Numa, ikinci kral, çıkıyor ve Roma’da dinin temel prensibinin tanrıların varlığı ve onlara ibadet etmenin gerekli olduğunu söylüyor. “Kimse din üzerinden başkasını zorlayamaz” diyor ve bu cumhuriyetçi gelenekte de devam ediyor. Aydınlanmaya gelindiğinde, Avrupa’da aklın insan durumunu açıklamakta yeterli olduğu fikriyle beraber bu sefer herkesin öğretisinin dışında noktaya temellensin deniyor. Evrensel ve akılcı ilkeler ortaya çıkıyor. Devletin ortaya çıkmasının ilahi olup olmaması ortak zeminde önemli değil. Hobbes dönemindeyse insan hakları, ulusal egemenlik ve hukukun tarafsızlığı öne çıkıyor.
- Peki bu tek tip anlayış sorun çıkarmıyor mu?
- Evet, bugün bu yaklaşımlar sorunlu hale geldi. Türkiye’ye baktığımızda, dindarlar kadar dindar olmayanlar da var. Dolayısıyla ortak zemin, ille de ateistleri, gayrimüslimleri ya da farklı düşünen Müslümanları dışlayacak kaçınılmaz biçimde. Öte yandan bağımsız etik perspektifinden bakarsak, bağımsız etik herkese eşit mesafeden bakarken, bugün belli bir kesimin kendi dünya görüşünü ifade etmeye başladı. Laikler kamusal ve özel alanı ayıran çizgiyi polis gibi ayırmaya başladılar. Bunun sıkıntısını çektik. Tekil bir görüşü dayatır hale geldi bağımsız etik.
- Bugün Türkiye için bir ortak ve tarafsız zemin mümkün mü?
- Bunun için iki tarafın da avantajlarını alıp dezavantajlarından kaçınabilir miyiz diye sormak gerek. O noktada, laiklik hakikaten AKP’lilerin önerdiği gibi sadece dini özgürlüklerin korunması dediğiniz zaman, o zaman devletin toplumsal gelişimi sağlayacak rolü olduğunu yadsımak durumundasınız. Devlet kurumlarının dini bir kimlik kazanması ve dini azınlıkları dışlaması AKP’nin önerdiği perspektiften olabilecek bir şey. Öte yandan, geleneksel Kemalist öğreti de herkesi Kemalizm’i benimsemeye çağırıyor. Bunun da mümkün olmadığını gördük.
- Peki Türkiye’de son dönemde ortak zemin için bir altyapı oluşumu görüyor musunuz?
- Buna dair bir irade var çünkü halk artık kaba tabiriyle kavga istemiyor. AKP de kısmen buna söz verdiği için bu kadar başarı kazandı. Ön çalışmalar yapıldı ama sistematik bir biçimde yapılmadı. Tarafsız bölgeyi kendi başınıza tanımlayamazsınız. Farklı kesimlerin ortak muhakemesiyle mümkün olabilecek bir şey. Anayasa taslağı hazırlanırken bu denendi fakat daha geniş bir kesime yayılması gerekiyor. Herkesin farklı nedenlerle aynı prensibi benimsemesinin önünü açmak lazım.