Güncelleme Tarihi:
İDLİB BİR PARÇA RAHATLAYACAK
“Bekamızı ilgilendiren kritik konularda çok önemli mesafeler kat ediyoruz. Ankara Zirvesi’nde yapılan ikili ve üçlü görüşmelerde Suriye’deki insani ve siyasi krizin çözümü konusunda önemli kararlar aldık. Zirvenin en önemli kazanımlarından birisi, siyasi sürece yeni bir dinamizm kazandıracak olan Anayasa Komitesi üyelerinin onaylanmasıdır. Böylece komitenin oluşumundaki tüm pürüzler giderilmiştir. Büyük bir göç dalgası potansiyelini de içinde barındıran İdlib’deki sıkıntılı durumun en azından bir parça rahatlamasını sağlayacak görüş birliğine varılmış olmasıdır. Suriye topraklarını işgal eden Fırat’ın doğusundaki bölücü terör örgütüyle ilgili endişelerimizin muhataplarımız tarafından da önemli ölçüde paylaşıldığını gördük. Bu durum Amerika ile yürüttüğümüz güvenli bölge çalışmalarının bir an önce sonuçlanmasını özellikle güçlendirdi.
İki hafta içinde buradan bir sonuç çıkmazsa kendi harekât planlarımızı devreye sokacağız. Avrupa ülkelerinden hem İdlib hem Fırat’ın doğusu konusunda çok daha güçlü bir destek bekliyoruz. Artık laf bizi doyurmuyor, laf ola beri gele yok, icraat bekliyoruz. Bizler 3 milyon 600 bin mülteciyi ülkemizde ağırlıyoruz. Öyleyse Batı da bunun benzerini yapması lazım. Şayet İdlib’de sükûneti hızla sağlamazsak bu bölgede yaşayan 4 milyon insanın yükünü kaldıramayacağımızı açıkça söylüyoruz. Fırat’ın doğusunu güvenli hale getirmek suretiyle güvenli bölgenin derinliğine bağlı olarak 2 ile 3 milyon arasında halen ülkemizde ve Avrupa’da yaşayan Suriyeli sığınmacıyı iskân edebiliriz.
GELİŞMELER BELİRLEYİCİ OLACAK
Her iki husus bizim kadar Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin mücadelesine verilen desteğin samimiyeti ve boyutu bu sorunların çözümüne veya derinleşmesine yol açacaktır. Biz kendi sınır güvenliğimizi garantiye alma yanında özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği temelinde bir çözüm için samimi çaba göstermekten asla vazgeçmedik. Buna karşılık bölgede etkinlik gösteren her ülkenin aynı tavır içinde olmadığı da bir gerçektir. Ülkemizin yaklaşımı böylesine insani ve çözüm odaklıyken hâlâ önümüze külfet paylaşımından terör örgütleriyle dirsek temaslarına kadar her konuda engeller çıkartılmasını kabul edemeyiz. Önümüzdeki aylarda yaşanacak gelişmeler Suriye krizinin suhuletle mi çözüleceği yoksa derinleşeceği mi hususunda belirleyici olacaktır. Türkiye olarak hem kendi güvenliğimiz hem de Suriyeli kardeşlerimizin geleceği için ilkeli ve aktif tutumumuzu sonuna kadar devam ettirmekte kararlıyız. Yürüttüğümüz bu tarihi mücadelede tüm kesimler gibi akademi dünyamızdan da destek bekliyoruz.”
VAKIF OLMAKTAN ÇIKIP TAMAMEN TİCARİLEŞMİŞLER
İlköğretimden itibaren tüm eğitim-öğretim sistemini adeta bir huni biçiminde yükseköğrenime doğru aktığı bir iklimde Türkiye’nin bilim kalitesini düşürebilmesi mümkün değildir. Bizim lise çağlarında üniversiteye girmedeki oran 10’da 1. Şimdi neredeyse tamamı girebiliyor. Birileri şunu diyor; ‘Girecek de ne olacak?’ Çok şey olacak. 8 milyon üniversiteli işi tam manasıyla kavradığı zaman, ‘Efendim işsizlik var’. Olabilir. Her üniversiteli bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye bir şey yok, dünyanın hiçbir yerinde bunu bulamazsınız, bunu kendisi üretecek. Şırnak’tan ilk derecede öğrenci çıkabiliyor. İmkânlar hazırlanırsa Şırnak’tan da Iğdır’dan da Hakkâri’den de çıkar.
REKTÖRLERE SIKI İNCELEME
Üniversitede de iyi bir yönetici 4 yılda kurumunu çeyrek asır ileriye taşıyabilir. Bazı üniversitelerimiz hâlâ kendilerinden beklediğimiz yere ulaşamamış durumda. Önümüzdeki dönemde rektör atamalarımızın kriterlerini çok daha yükseğe çıkartacağımızı ve adayları akademik ve idari bakımdan çok sıkı bir inceleme sürecinden geçireceğimizi de belirtmek istiyorum.
PATRONLARIN GAYRETİ
Öğrencilerimizin evlerde, dairelerde yüksek kiralarla oturmasının da bir maliyet analizi gerektirdiğini söylüyorum, ondan dolayı bu maliyetleri düşürmenin gayreti içinde olacağız. Kredi veya burs olarak aylık lisans öğrencilerimize 500 lira ödüyoruz. Yeni bir zam daha gelecek. Kendi imkânlarıyla çeşitli üniversitelerimize gelen öğrenci sayısındaki büyük yükseliş ülkemizin yükseköğrenimdeki cazibesinin arttığını da gösteriyor. Beklentimiz, ülkemizin yabancı öğretim elemanları için de cazip hale gelmesi, bir başka ifadeyle beyin göçünün çekim merkezlerinden biri durumuna dönüşmesidir. Vakıf üniversitelerinin üzerlerine giderek daha çok yapışan ticari kurum algısının önüne geçmek için bilimsel araştırmalara daha çok yönelmelerini özellikle sağlamalıyız. Bilhassa kalite odaklı gelişme için, adı vakıf ama kusura bakmasınlar vakıf olmaktan çıkmışlar tamamen ticari çalışıyorlar. Vakıf dediğimiz zaman farklı şeyler biz anlıyoruz. Öğrencisinin cebinden ne çıkacak o değil, tam aksine vakıfta ecdat nasıl tanımlıyor, ‘cebi hümayunundan ödemek suretiyle’ diyor. Şimdi de bizim vakıf üniversitelerinin patronları kendi cebi hümayunlarından değil, orayı doldurmak için gayret ediyorlar.”
KİTABINI HEDİYE ETTİ
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kendisinin yazdığı ‘Klasik Edebiyat Bilgisi’ kitabını hediye etti.