Güncelleme Tarihi:
Öncelikle; Lady Gaga kimdir?
Günümüzde medyayı biraz takip eden biri bile herhalde bu soruyu yanıtlayabilir.
En azından, “Amerikalı ünlü bir şarkıcı,” diye cevap verir.
Medyayı biraz daha yakından takip eden biri ise Lady Gaga’nın bugün dünyanın en çok kazanan “sanatçılarından” olduğunu, müzik tarihinin gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından biri haline geldiğini ekleyecektir.
Peki, Lady Gaga hangi şartlarda küresel bir pop ikonu haline gelmiş, geçen asır sonunda Madonna’nın yıllar süren çabalarla yapabildiğini nasıl olup da sadece iki yıl içinde başarabilmiştir?
Bu soruyu yanıtlamak için, bizi daha derinlere götürecek bir başka soruya odaklanmamız gerekiyor:
Lady Gaga, kültürel açıdan ne anlama gelmektedir?
İşte bu son soruya verilecek yanıt, müziğin ötesinde, siyasal ve toplumsal açıdan dünyanın bugün bulunduğu yeri de daha berrak görmemizi sağlayabilir.
* * *
ABD’de 2003’ten beri sahneye çıkan 1986 doğumlu İtalyan asıllı Amerikalı müzisyen Lady Gaga (veya gerçek ismiyle Stefani Joanne Angelina Germanotta), 2008’de “Fame” albümünü yayınlayarak dünya çapında üne kavuştu, onlarca ödül kazandı.
Bir şarkı yazarı olarak tanınsa da, uluslararası üne kavuşmasını sağlayan ve bugün de yapmaya devam ettiği şarkılarının söz ve müziğini, “RedOne” olarak tanınan Fas asıllı İsveçli müzik yapımcısı Nadir Khayat ile birlikte hazırlıyor.
Yani aslında Lady Gaga’nın, sesi dışında şarkıların üretimine tam olarak ne kadar katkıda bulunduğu meçhul. (Elektronik ortamda düzeltiliyor olması muhtemel sesinin ham kayıtları da yayınlanmış değil, o yüzden yeni bir Banu Alkan fenomeniyle bile karşı karşıya olabiliriz).
Öyle ya da böyle, Lady Gaga’nın elektronik müziği pop kitlelerine taşıyan şarkıları, belki de teknik açıdan mükemmel birer “karma” oluşturdukları için bu kadar çok seviliyor. Nitekim Madonna’dan David Bowie’ye dek farklı müzik efsanelerini hatırlatan tınılar, metalden Rock’n Roll’a uzanan apayrı müzik türlerine özgü çalgılar eşliğinde, bazen 80’lerin, bazen 90’ların ‘sound’uyla bugüne ulaşıyor. Sonuçta hiçbir unsuru özgün olmayan, ama bir bütün olarak özgün şarkılar sunuyor Lady Gaga...
Elbette buraya kadar bahsi geçen konular, müzik eleştirmenlerinin uzmanlık alanında. Ancak Lady Gaga’nın içerikten çok biçime ve sunuma dayalı tarzının şarkıları aştığını, o şarkıların “taşıyıcısı” olan video kliplerde ve daha genel anlamda ünlü şarkıcının –tıpkı müziğinde olduğu gibi geçmişteki Grace Jones ve diğer başarılı örneklerden apartılarak yaratılmış- imajında gözlendiği açık. Bu durum, daha genel bir eleştiriyi mümkün ve gerekli kılıyor.
* * *
Transeksüel, hatta erkek olduğu söylentileri–muhtemelen kendi şirketi tarafından reklam amaçlı olarak- yayılan, okul yıllarında yaşıtları tarafından ezildiğini söyleyip durmasına karşın tanıklarca yalanlanan Lady Gaga son günlerde bir “eşcinsel ikonu” olarak iyice sivrildi.
Lady Gaga, geçen yıldan beri ABD’de cinsel kimlik eşitliği için kampanyalar yapıyor. Son olarak geçen ay ABD’nin Maine şehrinde kalabalık bir hayran kitlesine, Amerikan bayrağı önünde yaptığı konuşma (resimde), ABD ordusundaki eşcinsel yasağının kaldırılması çağrısı yaptığı etkili bir siyasi mitinge dönüştü.
Verdiği toplumsal mesajlarda eşcinsel savucunuluğunun da ötesine geçen Lady Gaga, MTV müzik ödüllerine tamamı hayvan etinden yapılmış bir giysiyle geldiğinde, bunun “kadın bedeninin metalaştırılmasına karşı kışkırtıcı bir protesto” olduğu yorumu yapıldı. Böylece Lady Gaga “feminist ikonu” imajını da pekiştirdi.
Bir pop yıldızı olarak toplumsal meselelere böylesine bodoslama dalarken, söz konusu meselelerin özüne dair hiçbir mesaj vermemesi, onu tartışmalı bir pozisyona soktu. Bu nedenle artık Lady Gaga, akademisyenlerin ve toplumsal eleştirmenlerin de ilgi odağı.
Susan Sontag öldüğüne göre, hayattaki en ünlü ve etkili Amerikalı feminist akademisyen olarak tanımlayabileceğimiz Camille Paglia bile geçen ay The Sunday Times Gazetesi’ne yazdığı “Lady Gaga ve Seksin Ölümü” adlı makalade konuya değindi.
20 yıl önce Madonna’yı “feminizmin geleceği” diye öven Paglia, Lady Gaga hakkında ise özetle şu eleştirileri yapıyor: “Lady Gaga’nın geçmişteki başarılı müzisyenlere bakılarak dikkatle inşa edilmiş yapay bir imajı var. Kamusal alandaki her hareketi önceden bir senaryo gibi yazılmış. Ancak kör gözüne parmak kabilinden aşırı cinselliği aslında hakiki erotizmi yok ediyor. Böylece ortaya asılsız bir ‘mağdur’ edebiyatına sığınan, oysa özünde tamamen dekoratif, yüzeysel ve aseksüel olan bir kopyacı çıkıyor.”
* * *
Paglia’nın sert eleştirisi şu sosyopolitik gözlemi yapabileceğimiz bir pencere de açıyor bize:
Aslında Lady Gaga, 1980’lerde ABD’de Ronald Reagan, İngiltere’de Margaret Thatcher ve Türkiye’de Turgut Özal ile iktidara gelen “Yeni Sağ” söylemin çok seveceği türden bir “21. yüzyıl muhalefetini” besliyor.
Kadın-erkek eşitliği ve eşcinsel hakları gibi ciddi siyasi/toplumsal konuların bir pop ikonu tarafından yüzeyleştirilerek içlerinin boşaltılması, özellikle de gençlerin yıllar sonra ilk kez kitlesel olarak siyaseten seferber olup (Internet’in de yardımıyla) ABD Başkanı Barack Obama’yı iktidara taşıdıkları ABD’de, kurulu düzen yandaşlarını memnun edecek “uysal bir karşıtlık” yaratılmasını sağlıyor.
Lady Gaga ile somutlaşan bu gidişatın elbette Türkiye’de de karşılıkları var. “Özal gençliği” diye nitelenen apolitikleştirilmiş kuşak artık orta yaşlara ulaştı; fakat egemen söylem, gelecek kuşakların da siyasi bilinç arayışından uzak tutulması için gerekenleri yapmayı sürdürüyor.
Bu şartlar altında siyasi meseleler hakkındaki toplumsal diyalog, AKP cephesinde örneğin Nihat Doğan’ın ve karşısında –mesela- Gülben Ergen’in katılımıyla gerçekleşebildiğinden, Türk popunun “derinliği” ne kadarsa, ancak o kadar derinleşebiliyor. Bu durum, ABD’de olduğu gibi Türkiye’de de, düzenin sürmesini isteyenlerin işine geliyor en çok...
* * *
Lady Gaga’nın müzik kliplerini izleyin, hepsinin uzun birer reklamdan farksız olduğunu göreceksiniz. “Love Game” şarkısında “ürün yerleştirmesi” denen yöntemle reklamı yapılan –benim görebildiğim- iki marka var: Bwin ve Campari.
“Telephone” şarkısının klibinde görülen markalar ise Virgin Mobile marka cep telefonu, Coca Cola, tasarımını Gaga’nın yaptığı söylenen Heartbeats marka kulaklıklar, Hewlett-Packard Envy marka bilgisayar, PlentyOfFish.com internet sitesi, Chanel, iki gıda ürünü olan Wonder Bread ve Miracle Whip ile son model Polaroid fotoğraf makinesi...
“Bad Romance” şarkısının klibinde ise bu gizli reklam olayı iyice abartılmış: Bu klipte, Telephone’da göze çarpan bazı ürünlere ek olarak siyah bir iPod, Philippe Starck Parrot marka kablosuz hoparlörler, Nemiroff marka votka, Carrera güneş gözlükleri, Nintendo Wii taşınabilir oyun konsolu, Burberry marka bir palto, Alexander McQueen tasarımı topuklu ayakkabı ve La Perla marka iç çamaşırları da görülüyor.
Şimdi bu gözlemi, sanatın ticarileştirilmesini eleştirirken bir delil olarak kullanmayacağım. Bence burada daha tehlikeli bir başka gösterge gizli:
Internet ile birlikte ortaya çıkan “sosyal medya” araçlarını mükemmel kullanan Lady Gaga’nın bir sanatçı olmaktan çok, etkin bir pazarlama platformu haline gelmesi –ki bizzat kendisinin de endüstriyel süreçler sonunda yaratılmış bir ürün olduğu söylenebilir-, onun ve onun gibi figürlerin küreselleşen piyasa sistemi için uzun vâdede de kilit bir anlam teşkil edeceğini kanıtlıyor. Çünkü artık hayatı dönüştüren, sanattan çok reklam...
Madonna’nın “feminizmin geleceği” olduğunu söyleyen Paglia’ya daha önce değinmiştim. Bense, Paglia’nın eleştirdiği Lady Gaga’nın “dünya siyasetinin geleceği” olduğunu düşünüyorum. Gelecekte miting meydanlarında, kendisinin ve bir takım başka “ürünlerin” reklamını yapmaktan başka hiçbir şey söylemeden siyaset icra eden daha çok “ikon” göreceğiz.
Lady Gaga’nın allayıp pulladığı tüketim dünyası içinde yetişen kuşaklar, hiç şüphesiz Türkiye’de de bir “neo-Özal gençliği” yaratacak. Youtube’da veya Türk video paylaşım sitelerinde bulunan Lady Gaga kliplerine Türkiye’deki gençlerden gelen yorumlara baksanız veya üşenmeyip bir ortaokula, liseye gitseniz; bunun şimdiden gerçekleştiğini görebilirsiniz.
Sonuçta, Baudrillard’ın henüz 1998’de tespit ettiği gibi, artık medyanın ilgisi, toplumun “üretim kahramanlarından” (Edison gibi girişimci mucitlerden), “tüketim kahramanlarına” kaymıştır. Lady Gaga -veya üretimden daha da vahim bir biçimde uzak kalıp sadece ve sadece tüketimi teşvik eden Paris Hilton- gibi isimler, işte bu tür “kahramanlardır.”
Bu küresel gidişattan “ulusal” olarak ne şekilde sıyrılıp, “dünyanın ürettiğini tüketen” değil, “dünyanın tüketeceğini üreten” ve bunu yaparken bireyleri “siyasi gerçeklikten” koparmayan bir toplum haline nasıl gelebileceğimizi tartışmamız gerekir.
Ancak bu sorunu çözebilirsek gerçekten “bağımsız” bir demokrasi olabiliriz.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun.