OCAK ayının ortasına gelindiğinde Türkiye ile ABD arasındaki Irak pazarlığının geldiği nokta şuydu:
ABD ile keşif faaliyetine ilişkin anlaşma 11 Ocak tarihinde imzalanmış ve 150 kişilik bir ABD heyeti hemen ertesi günü üslerde, limanlarda, demiryolu hatlarında teknik incelemeye başlamak üzere Türkiye'nin dört bir tarafına dağılmıştı.
Başbakan
Gül'ün soruna barışçı bir çözüm bulmak amacıyla Mısır, Suudi Arabistan, Suriye gibi bölge ülkelerine giderek yürüttüğü bölge diplomasisi hiçbir sonuç getirmemişti. Washington, üslerin yenilenmesi amacıyla Türkiye'deki saha çalışmasının başlamasından memnundu. Ancak, modernizasyonun başlaması ve ardından asker gelişine izin verecek tezkerelerin bir an önce TBMM'ye getirilmesi için Ankara üzerindeki baskısını bütün kanallardan sürdürüyordu.
Ama, siyasi düzeyde iki taraf arasında uzun süredir bir kopukluk vardı. Başbakan
Gül, konuyu Bush yönetimi ile siyasi bir çerçeveye çekebilmek için 16 Ocak'ta Başkan
Bush'a yazılı bir mesaj gönderdi.
Bu, Türkiye ile ABD arasında 50 yıldır süren dostluğun derin köklerinden söz eden, bu ilişkinin zamanla sınanmış olduğunu anlatan, Kore ve Körfez savaşı örneklerini hatırlatarak başlayan bir mektuptu.
Gül, ardından
‘‘Hükümetimiz geçen yılın sonunda güvenoyunu alır almaz yetkisi olan alanlar dahilinde yönetiminizin taleplerine süratle ve olumlu bir şekilde yanıt vermiştir’’ dedi.
Başbakan, Türk ve ABD askeri makamlarının
‘‘özlü’’ bir şekilde görüşmeleri için gerekli çerçevenin oluşturulduğunu anlattı.
Gül, U-2 uçuşlarının sürdüğünü, NILE (CIA) timlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak'a'a giriş yaptıklarını, ayrıca Irak'taki muhalif unsurların Türkiye'den geçişlerine izin verildiğini, üslerdeki keşif faaliyetinin bitmek üzere olduğunu anlattı.
KUZEY İÇİN TAAHHÜT VE BİR KOŞUL: KIBRIS
Gül'ün mesajındaki en kritik cümle sonra geliyordu:
‘‘Hükümetimiz, yaptığı uzun değerlendirmelerden sonra ABD'yi kuzey seçeneğinden yoksun bırakmayacak bir harekát tarzı için uygun gördüğü bir zamanda TBMM'nin onayını almak için gerekli adımları atacaktır.’’
‘‘Bunun kolay olmayacağını biliyorum’’ diye devam etti
Gül ve önemli bir koşul getirdi:
‘‘Kuşkusuz, uluslararası meşruiyet ve konsensüs, alınacak sonucun şekillenmesinde ağırlıklı bir rol oynayacaktır. Ayrıca NATO'nun desteği de bu sürece yardımcı olacaktır.’’
Gül'ün ilginç bir ifadesi de
‘‘Bizim koşullarımızla sizin taleplerinizi harmonize etmek için elimizden geleni yapıyoruz’’ sözleriydi.
Gül, bu mesajıyla bir taraftan kuzey cephesi için kapıyı aralıyor, ancak kapının açılmasını
‘‘uluslararası meşruiyet’’ koşuluna bağlıyor, ayrıca nihai söz hakkının Meclis'e ait olduğuna dikkat çekiyordu.
Mektubun daha sonraki bölümleri
‘‘harmonizasyon’’ için gerekli koşulların sıralanmasıydı.
Gül, Türk ekonomisinin sıkıntılarına dikkat çekerek, Körfez Savaşı sonrasında uygulanan ambargonun 12 yıl süreyle Türk ekonomisi üzerinde yarattığı olumsuzlukları aktardı ve
‘‘Ambargonun bedeli, sosyal dengelerimizin olumsuz yönde etkilenmesi olmuşur’’ dedi.
Gül'ün mektubunda
Bush'a getirdiği bir başka koşul daha vardı: Kıbrıs...
Başbakan, mektubunun sonunda açık ifadelerle
Bush'tan BM Genel Sekreteri
Kofi Annan'ın getirdiği çözüm planında
‘‘iyileştirmeler yapılması’’ için ABD yönetiminin desteğini istedi.
BUSH'TAN GÜL'E: TEŞEKKÜRLERİMLE
Gül'ün bu mektubuna ABD Başkanı'nın yanıtı 22 Ocak'ta geldi. Bu mektup Ankara'da hayal kırıklığına yol açtı. Bir kere, mektup son derece kısaydı ve
Gül'ün dile getirdiği koşul ve beklentilere dönük olumlu bir yanıt yoktu.
Bush, önce Türkiye'yi Kuzey Irak'ta tek taraflı hareketlere girişmemeleri konusunda uyardı:
‘‘Askerlerimizin Irak'ın kuzeyindeki ortak bir şekilde hareket etmeleri son derece önemlidir. Koordine edilmemiş hareketlerin yaratabileceği güçlükleri önlemenin tek yolu budur.’’
Bush, Gül'ün konuyu TBMM'ye götürme niyetinden de son derece memnundu:
‘‘Irak'la muhtemel bir çatışma halinde kuzey seçeneği için desteğinizi takdirle karşılıyorum.’’
KIBRIS'TA DA BİRAZ ESNEKLİK GÖSTERSENİZ
Bush, ayrıca Türkiye ile ABD arasında yürütülen askeri hazırlıklara atıf yaparak, bu alanda sağlanan ilerlemeden memnuniyetini de ifade etti ve şu beklentiyi aktardı:
‘‘Sizden beklentim, bu konuların mümkün olan en kısa süre içinde sonuçlandırılmasıdır.’’
Bush, Gül'ün uluslararası meşruiyet konusundaki koşuluna herhangi bir karşılık vermedi. Mektubun
Gül'ü rahatsız eden en önemli yönü,
Bush'un Kıbrıs konusunda yardımcı olunması yolundaki beklentisine hiçbir karşılık vermemesi, tam aksine
‘‘Türk hükümetinden BM planı konusunda esneklik göstermesini bekliyoruz. Yanıtın bildirilmesi için konmuş olan 28 Şubat tarihi bize göre makul bir süredir’’ demesiydi.
Bush, yalnızca Irak için
‘‘bir an önce TBMM'ye gidin’’ demiyor, bir taraftan da Kıbrıs'ta esneklik istiyordu.
Davos’ta bedava liman inşaatı gerginliği
BAŞKAN Bush'un Başbakan
Gül'ün mektubunu yanıtlamasından tam üç gün sonra 25 Ocak'ta Davos'taki Dünya Ekonomi Forumu toplantıları sırasında ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powell ile Başbakan
Abdullah Gül ve AKP Genel Başkanı
Recep Tayyip Erdoğan arasındaki üçlü görüşme gerçekleşti.
ABD Dışişleri Bakanı
Powell'ın görüşmede ısrarla yanıtını aradığı soru Türk hükümetinin üslerin modernizasyonu ve Amerikan askerlerinin gelişi için ne zaman Meclis'e gideceği konusuydu.
‘‘Askeri hazırlıklarımıza bir an önce başlamak durumundayız. Zaman baskısı altındayız’’ diyen
Powell, ‘‘Ne zaman parlamentoya gideceksiniz?’’ sorusunu tam üç kez yöneltti.
Gül, kendisini bağlamak istemiyordu. Şöyle yanıtladı:
KANITLAR ORTADA YOK
‘‘Kamuoyumuzda sıkıntılar var, uluslararası kamuoyunda da olumsuz bir hava var. Henüz BM denetçisi Hans Blix kitlesel imha silahlarıyla ilgili raporunu BM'ye sunmadı. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi'nden de alınmış bir yetki yok. Bu şartlarda tezkereyi parlamentodan geçirebilmemizde güçlük olacaktır. Bize zaman tanıyın. Özellikle kitle imha silahlarıyla ilgili kanıtların ortaya çıkması bizim işimizi kolaylaştırır.’’
AKP Lideri
Erdoğan da söz alarak, içteki güçlükleri anlattı,
‘‘Bu gibi hassas konularda süratli hareket edilemez’’ dedi.
Erdoğan, ayrıca
‘‘Türkiye'nin tek başına ortaya çıkması bizi sıkıntıya sokar’’ dedi ve Washington'un Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin de içinde yer alacağı toplu bir strateji oluşturmasını önerdi.
Powell, Gül ve
Erdoğan'ın endişelerini dinledikten sonra karşılık verdi:
‘‘Sizin endişelerinizi anlıyorum, ancak Başkan Bush bu konuda sabırsız.’’
BM KARARI OLMADAN GİDERİZ
Powell, ardından görüşmenin belki de en can acılı cümlesini sarf etti:
‘‘BM kararı olmadan da hareket etmek durumunda kalabiliriz.’’
Gül, ‘‘BM kararı işimizi kolaylaştırdı’’ dedi.
Gül, ardından ekledi:
‘‘Ancak BM kararı olmadığı takdirde de Irak'taki gelişmelere seyirci kalamayız.’’
Powell, bir an önce üslerdeki modernizasyon faaliyetini başlatmak arzusundaydı:
‘‘Harekátın iklim koşulları nedeniyle mart ayı sonrasına bırakılmaması gerekiyor. Üslerdeki keşif faaliyetinin bitimiyle birlikte modernizasyon aşamasına bir an an önce başlamamız bizim işimizi kolaylaştırabilir.’’
AMERİKALI AMİRALE DANIŞMANDAN UYARI
Görüşmenin bu noktasında
Gül'ün dış politika danışmanı Prof.
Ahmet Davudoğlu, Başbakan'dan izin alarak söze girdi ve şu soruyu yöneltti:
‘‘Üslerdeki hazırlık çalışmalarının bittiğini varsayalım. TBMM'de askerlerin gelişi için yine bir oylama yapılması gerekecektir. Üslerdeki hazırlıklar biter ve Meclis'in kararı da 'hayır' olursa, o zaman sizin tarafınızda büyük bir hayal kırıklığı olmayacak mıdır?’’
Powell, ‘‘Hayır, hayal kırıklığı yaşamayız. Bu Meclis'in kararı olur, onu kabulleniriz’’ diye karşılık verdi.
Bu noktada Amerikan heyetinde yer alan bir amiralin şu sözleri Türk tarafında ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. Şöyle dedi Pentagon temsilcisi:
‘‘Bu konunun üzerinde bu kadar durmanız için bir neden yok. Başka bir ülke gelip bizim North Carolina'daki limanlarımızı yenilese, bundan ancak memnuniyet duyarız. Meclis kararı 'hayır' olursa, o takdirde havaalanlarınız ve limanlarınız yenilenmiş olur.’’
ÜSLUBUNUZ DOĞRU DEĞİL
Pentagon yetkilisi,
‘‘üslerin yenilenmesi yanınıza kár kalır’’ demeye getiriyordu.
Görüşme bittiğinde salondan çıkarken
Davudoğlu, Amerikalı amiralin yanına giderek rahatsızlığını şu sözlerle ifade edecekti:
‘‘Üslubunuz doğru olmadı. Türkiye ciddi bir devlettir. Havaalanlarını ve limanlarını kendi imkánlarıyla yapabilecek güçtedir.’’
Gül ve
Erdoğan, Davos'tan üslerin modernizasyonu için harekete geçmeleri gerektiği konusunda
Powell'dan kuvvetli bir mesaj alarak ayrıldılar.
Tüzmen’den kurtulmak mı istiyorsun?
BAŞBAKAN Gül, ocak ayının ilk iki haftasının sonunu bölge ülkeleriyle temaslara ayırdı. Sırasıyla Şam, Kahire, Amman, Riyad ve Tahran'ı ziyaret etti. Kafasında şekillenen düşünce,
Saddam Hüseyin'e bir mesaj göndererek, işin ciddiyeti konusunda kendisini kuvvetli dille uyarmaktı. Temsilci olarak Irak rejimiyle iyi ilişkileri olan
Kürşad Tüzmen seçildi.
Gül, Tüzmen'i Irak'a gönderme düşüncesini 5 Ocak günü Kahire'de görüştüğü Mısır Devlet Başkanı
Hüsnü Mübarek'e de açtı.
Mübarek'in verdiği şu yanıt, salonda bulunanların kahkahalarına yol açacaktı:
‘‘Sizin Irak'a yollayacağınız bakanınıza kastınız mı var? Kendisinden kurtulmak için mi Saddam'a yolluyorsunuz. Son olarak Arap Birliği adına kendisine gönderilen özel temsilciye ne yaptığını duymadınız mı?’’
Gül, ‘‘Ne yapmış?’’ diye sorduğunda
Mübarek şu yanıtı verdi:
‘‘Bir saat içinde Bağdat'ı terk etmezsen, can güvenliğini garanti edemem.’’ Irak halkı kahraman ve savaşçıdır
Mübarek'in bu uyarısına rağmen
Gül'ün
Tüzmen aracılığıyla gönderdiği mesaj yine de
Sadam Hüseyin'i memnun eden bir içerik taşımıyordu. Bu mesajda
Gül, Saddam Hüseyin'i BM kararlarının tümüne uymaya davet ediyor, ayrıca Başkan
Bush'un Irak'ı vurma niyetinin ciddiyetini anlatıyordu. Mesajın şu bölümü dikkat çekiciydi:
‘‘Geçmişte Bağdat, Moğolların istilası altında büyük bir yıkım yaşamıştır. Eğer Bağdat'ın aynı kaderi yaşamasını istemiyorsanız, hem BM kararlarına uymalı, hem de ülkenizde demokrasiye geçişin adımlarını atmalısınız. ABD henüz savaş yığınağını bitirmiş değildir. Savaşı önlemek için hálá zaman vardır.’’
Gül'ün Ortadoğu gezisinin önemli bir amacı,
Saddam'a onurlu bir çıkış yolunun bulunup bulunamayacağını araştırmaktı. Gelgelelim, bu geziden hiçbir somut çıkmayacaktı.
Gül, 3 Şubat'ta Irak rejiminin iki numaralı ismi
Taha Yasin Ramazan'ı Ankara'da kabul ettiğinde savaşı önleyebilmek için
Saddam’ın çekilmesinden başka hiçbir çıkış yolu olmadığını söyleyecekti.
Taha Yasin Ramazan ise
Gül'e şu karşılığı verdi:
‘‘Siz Irak halkının kahraman, savaşçı bir halk olduğunu bilmiyor musunuz?’’