Güncelleme Tarihi:
Türkiye'de kitap okunmuyor! Bu yargıyı içeren yazılar, yorumlar son günlerde çoğaldı. Oysa büyük kentlerde kitap piyasası son derece hareketli. Birbiri ardına büyük kitabevleri açılıyor; her saat kitap meraklılarıyla hıncahınç doluyor. Ama ya Anadolu? Koca fabrikalar, dev alışveriş mağazalarıyla bezenen ‘Anadolu kaplanları’nın kitaba ilgisi ne alemde? Maalesef, evet maalesef içler acısı bir düzeyde. Gaziantep'ten iyi örnek olur mu? Yollar pırıl pırıl, mega süper marketler cıvıl cıvıl, ekonomide işler tıkırında. Kültürel cephe ise durgun. En büyük kitapçının günlük cirosu 10-25 milyon lira! Beş bin öğrencinin bulunduğu üniversite kampusünde satılan günlük gazete sayısı 20. Evet sadece 20. Bu iki rakam bile yeterli ipuçlarını veriyor. Büyük kentlerdeki kitap ilgisi, henüz Anadolu'ya yansımamış! O zaman da Batıyla yapılan kıyaslamalar, Türkiye'nin okur fakiri olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. İllerdeki duruma tek tek bakılarak kıyaslamalar yapılması ise mümkün değil. Çünkü ne Kültür Bakanlığı'nda, ne de Devlet İstatistik Enstitüsü'nde bu tür istatistikler var! DİE'nin kültür istatistikleri, sadece müzeler ve kütüphanelere gidenlerin sayılarını içeriyor. Bu da gösteriyor ki, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, il düzeyindeki kitap dostluğunu bilebilecek tek kurum. Genel Müdür Gökçin Yalçın'a sorduk; gerçekten kitap okunmuyor mu?
Türkiye'de kitap okunmadığı yorumları son günlerde yoğunlaştı. Durum, kütüphaneler penceresinden nasıl görünüyor?
- Bu yorumları çok doğru bulmuyorum. Okuma düzeyi yeterli değil ama bir artış olduğunu gözlemliyorum. Kitap fuarları özellikle TÜYAP yüksek okuyucu kitlesine sahip. Her ne kadar ‘‘İnsanlar bakıyor, kitap almıyorlar’’ denilse de, bu fuarlar yayınevlerine gelir getiriyor. Öyle olmasa bu fuarlar yıllardır devam edemezdi. Onun dışında zaman zaman kitabevlerine gidiyorum ve gayet iyi kitap satışı yapıldığını görüyorum.
Bu hareketliliğin tüm kentlerdeki kitapçılar için geçerli olduğu söylenebilir mi?
- Hayır, hayır. Tüm Türkiye için geçerli değil. Ankara, İstanbul ve İzmir gibi yerlerde bunu gözlüyorum. Anadolu için sadece kütüphane istatistiklerine bakarak konuşuyorum. Bizim kütüphanelerimizde özellikle gezici kütüphanelerde ders kitabı dışında okunan roman, şiir, sanat, çocuk kitaplarının sayıları bayağı yüksek. Yeterli düzeyde mi? Değil kesinlikle.
Başka ülkelerle kıyasladığımızda nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
- Kıyaslayacağınız diğer konulara paralel bir durum sözkonusu. Gelişmişlik düzeyi, insan hakları, demokratik uygulamalar, sanat, kitap ve dergi sayısı gibi birçok konuda onlar bizden çok yukarda. Örneğin İngiltere'deki kütüphane sayısı beş bine yakın, Türkiye'de ise sadece 1350. İngiltere'de iki bin kişiye, Türkiye'de 20 bin kişiye bir kütüphaneci düşüyor. Ülkemizde kütüphanecilik tanınmış, kabul edilmiş bir meslek bile değil. Oysa kütüphaneler demokrasinin kapılarıdır. Okuyan insanlardan oluşan bir toplum bugünkünden daha farklı olacaktır.
Ama bunun için kitabın yaşamımızın başköşesine kurulması gerekli galiba.
- Haklısınız. Bakın yerli filmlerde, televizyon dizilerinde kesinlikle kitap okuyan bir insana rastlayamazsınız. Sigara, içki içen insanlar vardır ama asla kitap, dergi okuyan göremezsiniz. Ancak dışardan gelen filmlerde kitap okuyanlara, evlerdeki kütüphanelere rastlıyorsunuz.
Peki sorunun kaynağı nerede? Bu ülkenin insanlarının kitapla tanışıklığında, geçmişinde problem olduğu söylenebilir mi?
- Cumhuriyet'in ilk yıllarında okuyucu ve kitap sayısı çok yüksek. Bu ilgi zamanla gerilemiş. Belki nüfus artışının, eğitim sisteminin, kütüphane sayısının, okul sayısının etkisi var bunda.
Ya devletin kültür politikalarının katkısı?
- Evet, Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı zamanında ilk tayin olan öğretmenin yanına, klasiklerden 150 kitap verilir, öğretmen atandığı yere o kitaplarla gidermiş. Öğretmen o kitapları okur ve okuturmuş. O öğretmenlerle bugünkülerin idealizme arasında büyük fark var. Bunda devletin eğitim ve kültür politikalarının rolü çok önemli. Bakın 8 yıllık eğitim güzel bir hareket. Başarıya ulaşmasını istiyoruz ama bu hareketin içerisinde kütüphane yok! Oysa laboratuvar, bilgisayar, spor salonları var.
Bu inanılmaz yaklaşıma Milli Eğitim yetkilileri ne diyorlar?
- Milli Eğitim'den üst düzey bir yetkiliyle bir görüşmemiz oldu. ‘‘Öğrenciler artık ezbere dayanmıyor, laboratuvarlarımız, bilgisayarlarımız var’’ diyordu. Araya girdim, ‘‘Kütüphanelerimiz de var, diyebiliyor musunuz?’’ dedim. ‘‘Bir gün onlar da olacak’’ dedi. Demek ki, kütüphane hala hedefler arasına alınmamış! İkincisi okul binaları projelerinde kütüphane yok. Bunun için birçok yazışmamız oldu. Geçen sene kütüphane haftasına Milli Eğitim'den bir müsteşar yardımcısı geldi, ‘‘Size müjde veriyorum, okul binalarının projelerine kütüphane de alınacaktır’’ dedi. O karar alınmış. Ama henüz görmedik. Oysa çocuklardaki okuma zevkinin geliştirilmesinde okulun rolü büyük. Asıl görev öğretmenlere düşüyor.
KÜTÜPHANEDE OKEY SESLERİ
Peki öğretmenler bu görevi yerine getirebiliyor mu? Ya da hiç olmazsa son yıllarda kitaba karşı olumlu yönde bir değişim var mı?
- Maalesef hayır. Ben öğretmen okulu mezunuyum. Sonra kütüphanecilik tahsili yaptım. Benim okulumun çok güzel bir kütüphanesi vardı. Öğretmenlerimiz ders dışında okumamıza çok önem verirlerdi. Şimdi böyle olduğunu zannetmiyorum. Kendisi okumayan öğretmenlerin öğrenciye ne verebildiğini merak ediyorum. 1970'lerin sonlarında öğretmen okulları öğretmen lisesine dönüştürülüp öğretmen yetiştirme sistemi değişince okuma alışkanlığı da iyice düştü.
Okullar kütüphane yoksunu mu şimdi?
- Mesela Bingöl, Malatya'ya gittim. Buralarda okulların kütüphanelerini gezmek istedim. Hepsinin kütüphanesi vardı ama kitaplar kilitli odalarda, kilitli dolaplardaydı. Anahtarlar da öğretmenin cebindeydi. O kitapları öğrenciye sunacak bir eleman yoktu. Zaten kitapların da çoğu öğretmen yayınıydı, eskiydi. Belki Özel okullarda, Anadolu liselerinde çok iyi kolleksiyona sahip kütüphaneler de vardır. Onlar da çok fonksiyonel değil.
Anadolu'daki kütüphaneleri gezerken karşılaştığınız ilginç olaylardan örnekler verebilir misiniz?
- İllerde, ilçelerde kütüphaneler hala nüfus müdürlüğü ya da okey oynanan lokaller kadar ilgi görmüyor. Güneydoğu'daki bir ilçemizde kütüphane yapılmıştı. Kaymakam, ‘‘Bana izin verirseniz öğretmen lokalini kütüphanenin bir yerine taşımak istiyorum’’ dedi. Halbuki öğretmenevi vardı, öğretmenleri kütüphaneye yaklaştırmak için bu çareyi düşünmüştü. ‘‘İlk kaymakam olduğunda öğretmenleri toplayıp, ‘En son ne zaman kitap okudunuz' diye sordum. En yenisi 15 yıl önce kitap okumuştu’’ dedi.
Bu tür çabalar etkili oluyor mu?
- Oluyor tabii. Kitabı seven yerel yöneticilerin dışında bir de yerel radyo ve televizyonların büyük faydasını görüyoruz. Kütüphane yöneticilerimiz onlarla çok güzel ilişki kuruyorlar. Gelen yeni kitapların tanıtılmasıyla ilgili programlar yapıyorlar. Kitaplar, dergiler duyuruluyor; anonslar yapılıyor. Çok yararlı oluyor.
FİYAT ARTIŞLARI ETKİLİYOR
Kütüphaneleri ziyaret edenlerin sayısı artıyor mu?
- Hala kütüphanelerimizin okuyucusunun büyük kısmı ders çalışmaya gelen öğrenciler. Rakamları bunlar kabartıyor. O kütüphanelerde çalışanların çoğu mesleki eğitim görmediği için, bir ölçüde de başarılarının göstergesi olacağı için rakamları böyle düzenliyorlar. Bunun düzelmesi için genelgeler yayınlıyoruz, anlatıyoruz. Kütüphanelerin çehresini değiştirmeye çalışıyoruz. Kütüphanelerdeki oturma takımlarını, aydınlanma sistemlerini, perdelerini, zeminlerini modernleştirdik. Kitapların eskiyinceye kadar ciltlenmeden okuyucuya sunulmasını kararlaştırdık. Kitaplar uzun zaman ciltlenmek için bekliyor, sonra raflara konuyordu. Yazılım programı hazırlandı; otomasyon projesi hızlandı. Son 5-6 yıl içerisinde hizmette çeşitlilik yaşanmaya başlandı. Okul öncesi bölümler arttı, gezici kütüphanelere kaset ve CD kondu.
Bu girişimleriniz hükümetlerin tasarruf kararlarından etkileniyor mu?
- Nasibini alıyor. Kültür Bakanlığı bütçesi biliyorsunuz genel bütçe içinde çok düşük bir orana sahip. Bütçenin miktarından öte fiyat artışları bizi çok etkiliyor. Sizce kitap okunmasını artırmak için ne yapmak gerekir?
- Okuma, ailede başlayan, okulda süren ve kütüphanelerle desteklenen bir olay. Bu düzeyi yükseltmek için bir kültür seferberliği başlatılmalı. Sadece Kültür Bakanlığı ve kütüphaneler değil, kültürle ilgili her kuruluş bu seferberliğe katılmalı. Tabii yayıncılara ve yazarlara da görev düşüyor. Mesela korsan kitap kadar olmasa bile kitapların fiyatının herkesin alabileceği bir düzeye indirilmesi sağlanabilir.