Kütahya'dan siyanür açıklaması

Güncelleme Tarihi:

Kütahyadan siyanür açıklaması
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2011 11:08

Kütahya'da gümüş üretilen tesisteki siyanürlü suyun bulunduğu barajdaki çökmenin atık barajının iç kısmında meydana geldiği, bu nedenle dışarıya siyanür salımının, çevreyi ya da insan sağlığını tehdit edecek bir durum oluşmasının mümkün olmadığı bildirildi.

Haberin Devamı

Konuya ilişkin bilgi veren Yurt Madenciliğini Geliştirme Vakfı Başkanı ve Maden Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güven Önal, tesisten dışarıya siyanür sızıntısının meydana gelmesi için barajın en son kademesinin çökmesi gerektiğini, oysa buradaki çökmenin atık barajının iç kademelerinde, yani ara kademede yaşandığını vurguladı.

Önal, “Çevredeki sulara bulaşması söz konusu olamaz, çünkü dışarıya sızma ya da akma yok. Bütün olay atık barajı alanında olmuş. 'Şurada bu kadar siyanür var, dışarı sızdı' şeklindeki açıklamalar tamamen spekülasyon. Çökmelerden dolayı çevreye bir tehlike arz etmesi söz konusu değil” dedi.

Tesisin 25 yıldır faaliyette olduğunu hatırlatan Önal, “Eğer son set çöküp de çevreye bu çamur ve siyanürlü sular gitseydi o zaman başkaydı. Ama şu anda hiçbir şekilde çevreyi etkileyecek bir şey yoktur, 25 yıldır nasılsa şimdi de öyledir” diye konuştu.

Bölgedeki içme suyunda tehlike bulunduğu yönündeki açıklamaların gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Önal, atık barajındaki siyanürün yer altı sularına karışmasının da imkansız olduğunu dile getirerek, “Bu nedenle 'Halk tehlikeyle karşı karşıya' söylemleri spekülasyondur. Çevreye bir yayılım olsa tamam, ama böyle bir durum söz konusu değil” dedi.

Güven Önal, siyanürün havaya karışması için de belli şartların oluşması, yani havadaki hidrojen iyonu konsantrasyonunun çok düşmesi veya OH konsantrasyonunun artması gerektiğini ifade ederek, dolayısıyla havaya siyanür buharının çıkması işinin özel bir asit işlemi olduğunu, bu asidin konulmasıyla siyanür çıkışının sağlanabileceğini, durup dururken havaya karışması gibi bir olayın yaşanmayacağını bildirdi.

Prof. Dr. Önal, “Atık barajına gelen siyanür düzeyi de çok düşüktür. Çünkü atık barajına gelen siyanür güneş ışınlarıyla bozuşuyor. Bozuşmayla birlikte karbondioksit ve amonyağa dönüşüyor. Yani atık barajına geldiği şekliyle kalmıyor. Böylece atık barajındaki çamurlu sudaki siyanür oranı devamlı düşer, her daim güneşle temasta olduğu için” dedi.

“SİYANÜR KANSER YAPMAZ, BELLİ BİR LİMİTTE ALINIRSA ÖLDÜRÜR”

Siyanürün kanser yapma etkisinin olmadığını ifade eden Önal, “Siyanür bir zehir. Belirli bir limitte alınırsa öldürür. İnsan kilosu başına bir miligram alırsa ölür. Yani 80 kilo birinin siyanürden ölmesi için 70-80 miligram siyanür alması lazım. Bunun yarısı kadar alırsa bunu vücut atabiliyor. Dolayısıyla söylenenler gerçeği yansıtmıyor” dedi.

Önal, siyanürün altın aramada değil, üretiminde kullanıldığını, Türkiye'de kullanılan siyanürün yüzde 1'inin, yani yılda 3 bin tonunun madencilikte kullanıldığını ifade ederek, “Geri kalan 300 bin ton siyanür elyaf sanayinden tutun da fotoğrafçılığa, metal sanayine, eczacılığa kadar çok sayıda alanda kullanılıyor. Bugün dünyada altın üretiminde çalışan tesislerin tümü siyanür kullanır. Amerika'da, Rusya'da da böyle Avustralya'da böyle. Dünyanın 6 kıtasında üretilen altın siyanür yoluyla oluyor. Bugüne kadar insana zarar veren öldüren bir kaza olmadı madenlerde. Bir tek en son dönemde Romanya'da bir kaza oldu. Orada, siyanür nehrin bir koluna karıştı sadece bir miktar balık ölümüne neden oldu. Yazılı bilgiler arasında bugüne kadar siyanürle çalışan tesislerde siyanür zehirlenmesinden ölen bir kişi bile yok.”

Prof. Dr. Önal, insan yaşamında siyanürün, belki bin yıldır bulunduğunu, Osmanlı döneminde de yüzüklerin içinde zehir olarak kullanıldığını, “Zaten halkımızın kafasında da oradan şekilleniyor. 'Siyanür zehirdir, bu zehir bizi götürür' diye düşünülüyor. Ama kontrol altında kullanıldığı ve dozajı belli bir seviyeyi geçmediği zaman hiçbir şey değildir” diye konuştu.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!