Kuştepe’yi yaratan adam!

Güncelleme Tarihi:

Kuştepe’yi yaratan adam
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 2000 00:00

Haberin Devamı

Naim Tanyeri'ye 'Kuştepe'yi yaratan adam' demek yanlış sayılmaz. 1950'li yıllardan itibaren kurduğu dernekler aracılığıyla semtin gecekonducuların yasal mekanı olmasını sağlayan, ilk suyu, elektriği, telefonu getirten, ilk mescidini, ilkokulunu yaptıran, ilk pazarını kuran O. Anlattıkları, kendisinin ve Kuştepe'nin olduğu kadar İstanbul'daki gecekondulaşmanın da sözlü tarihi... Hatta günışığına çıkmamış yazılı tarihi; çünkü elinde, yedi ciltte topladığı, tam 2587 belge var! Burada ise sadece özeti...

Şişli'nin, şimdi koca koca binalarıyla şehir içinde şehir olan Kuştepe'sini, O 1954'te, daha bir dutlukken tanıdı. Buldukları boş araziye ya da gördükleri bir gecekondunun yanına bir gecede derme çatma odalar kuran insanlara devletin İstanbul'da gösterdiği ilk yerdi Kuştepe. Çamurdan doğmuştu; 1950'lerde çamurun üzerinde ayrılmış 12 sokağın yanlarına kurulan, çoğu bir kat, muşamba çatılı evlerden oluşmuştu.

Onlar, deyim yerindeyse ilk ‘‘masum’’ gecekonduculardı. Başlarını sokacak tek ya da iki göz bir yer arıyorlardı, buldular. O tarihte İstanbul'daki gecekonduların sayısı beş bin civarındaydı; üstelik dağ taş da bomboştu.

Aradan yıllar geçti; zamanın masum gecekonducuları, hızla çoğalan ve yükselen binalar gibi; giderek zorlaşan ve karmaşıklaşan hayat gibi; alabildiğine çirkinleşen kent gibi değiştiler. Ufak tefek üçkağıtların yerini çeteler ve büyük vurgunlar aldı. Kuştepe gibi yasal mesken edindirme semtlerinin yerine ise kaçak bir şekilde doğan ve sonra yasal hale getiriliveren dev mahalleler, hatta ilçeler kondu. Hiç de tek göz değildiler; hiçbir zaman da masum olmadılar.

İşte Naim Tanyeri, bu yarım asırlık geçmişin, canlı bir tanığı. ‘‘Ben yıllar önce Karkuyusu'nda gecekondu yaptığımda, bu 124. gecekonduydu. İstanbul'da gecekondulaşma aslında Balkan harbi sırasında başladı. Şu anda Kuştepe'de bana tahsis edilen evin tapusunu aldım, yerin vergilerini ödüyorum. Biz gecekondu yaptık. Şimdikiler kaçak bina. Arada çok fark var. Eğer ben suçluysam, en az benim kad r politikacılar, belediyeciler de suçludur’’ diyor. Hikayesi 1925 yılında Gümüşhane'nin Kelkit ilçesinin Salördek köyünde başlıyor. Onun da bütün gecekonducular gibi önce büyük kente göç etmesi gerekiyor...

Tek seçenek vardı: Göçmek!

1935 yılında neredeyse Salördek köyünün tamamıyla birlikte Vakfıkebir'e göçmüşlerdi; ‘‘Köyde eğleşmek ilkbahara bilem varmadan gış ortasında aç kalmak dimek’’ olduğu için. Denizle ilk kez orada, on yaşındayken tanıştı, karşısında nefessiz kalıp taş kesildi.

Vakfıkebir'in sokaklarını dolaşıp 'şehri' de tanımaya çalışırken, bir köşkün bahçesinde Misli Hanım'la karşılaştı. Çamaşır asmakta olan Misli Hanım, ‘‘Gel yardım et bana’’ diye seslendi. Kısa bir süre sonra, Kemalettin Tuğcu hikayelerine taş çıkartır bir şekilde, Vakfıkebir Kaymakamı olan Fehmi Kayar ile eşi Misli Hanım'ın evlatlığı olacaktı: Çamaşır sepetini vücuduna yapıştırmadan taşıdığı, her söze 'efendim'le cevap verdiği ve yüzbaşılarla ebe hanıma götürdüğü birer sahan köftenin kapağını bile açmadığı için!

Herkesin göç hikayesi farklıdır belki. Naim Tanyeri'yi ve sonra -asıl- ailesini İstanbul'a getiren güç ise onun içindeki 'zabit' olma hevesiydi. Samsun'da girdiği sınavları, kulağında hasar olduğu için kazanamamıştı. Trabzon'daki Deniz Gedikli Ortaokulu'na yazıldı. Hamidiye Mektep Gemisi'ndeki ön muayeneleri kazanınca, bahriye elbiselerini giyip bir ay süren İstanbul yolculuğuna çıktı. Hatta, o sıralar hasta olan Atatürk'ü Dolmabahçe Sarayı önünde 22 pare top atışı ile selamlayanlar arasındaydı. Yaşı 13'tü. Zabit olma hayali yeni muayenede sonsuza kadar suya düştü ama O İstanbul'daydı artık.

Yine tek seçenek: Konmak!

Gazete satıcılığı, tezgahtarlık, sıvacılık, dokumacılık gibi işlerden sonra, Tekel Bira Fabrikası'ndan emekli olacaktı. Bir dönem ise Son Saat gazetesinin polis adliye muhabiriydi. İşte o zaman almıştı ailesini köyden İstanbul'a. Annesi, babası, iki kızkardeşiyle birlikte Şişli'de tek göz bir eve sığışmışlardı. Üstelik annesi, gelirken kaşla göz arası onu nişanlamıştı. Kara kara düşündü: ‘‘Evlenip gelini bu tek göz odaya mı getireceğim?’’

Yıl 1951'di ve tek seçenek vardı: Gecekondu yapmak.

O sırada yaklaşık 250 bin kişi gecekondularda yaşamaktaydı.

Mecidiyeköy Karkuyusu mevkiindeki gecekondu mahallesinin bitişiğine, briketten, iki odalı, 60 metrekarelik bir ev kondurdular. O gece 11 aile daha aynı yere 'konmuş'tu. Ne var ki ev sahibi olmanın müthiş zevkine varamadılar. Bira İşçileri Yapı Kooperatifi'nin şikayeti üzerine evleri başlarına yıkıldı. Karın, yağmurun, çamurun ortasında kaldılar.

Şanslarını bir daha denemeye karar verdiler. Enkazdan topladıkları malzeme ile bu defa Bulgar Hastanesi arkasındaki gecekondu bölgesine taşındılar (Şimdi orada Kağıthane Vergi Dairesi var). Ancak bir gecede yaptıkları bu zemini toprak, çatısı muşamba tek odada oturmaya hiçbirinin içi elvermedi. Pek beğenmediler yani. Bir aileye, kira almadan, sırf bekçilik etmesi karşılığında verdiler.

Denebilir ki, bugün 30 bin nüfusu, manzarasına giren yeni kuşak gökdelenlere öykünen yedi sekiz katlı apartmanları ve bünyesinde barındırdığı kocaman üniversitesiyle Kuştepe, doğumunu, bu ikinci gecekondunun beğenilmemesine borçluydu.

Hálá uğraşıyor

Tanyeri'nin geçmişte yönetiminde olduğu dernekler: Şişli Gecekondularını İhya ve Güzelleştirme Derneği, (Kapandıktan bir yıl sonra) Şişli Gecekondularını Güzelleştirme Derneği, İmara Muhtaç Muhitleri Güzelleştirme Derneği, İstanbul Gecekondularını Güzelleştirme Derneği, Kuştepe ve Civarını Güzelleştirme Derneği, Anadolu Mahallesini Güzelleştirme Derneği, (Mahalleye bu adın verilmesini sağlayamayınca tekrar) Kuştepe ve Civarını Güzelleştirme Derneği, (Kuştepe'ye Atatürk heykeli diktirebilmek için) Anıt Yaptırma Derneği... Bugün 75 yaşında, dört çocuk, beş torun sahibi Tanyeri'nin birlikte dernek kurduğu, mitingler yaptığı, dilekçeler yazdığı insanların çoğu gibi, o kadar emek verdiği Kuştepe'den eser yok artık. Yaşıtları bu dünyayı terketmiş, yeni gelen kuşak başka bir kültürde! O ise son 13 yılını, evinin karşısındaki parka bir Atatürk heykeli diktirmeye adamış. Dört belediye başkanını göndermiş, şimdi beşincisiyle uğraşıyor. ‘‘Bu iş de bitince ne olacak?’’ diyorum. Gülüyor: ‘‘Öleceğim.’’

Peki yıllar önce ağaç fidanlarını, çimento torbalarını tek tek dağıtır, kapı numaralarını eliyle takarken Kuştepe'nin bugünkü halini hayal etmiş miydi? ‘‘Aslında istediğim gibi olmadı’’ diyor 50 yıl sonra. O Tarsus gibi olmasını istemiş; Tarsus'u Paris'e benzetiyor çünkü! Ama Paris gibi düz bir yeri değil, Kuştepe'yi vermişler; bunca bayır olan yerde de Paris kurmak mümkün olmamış tabii...

Naim Tanyeri’nin anlattıklarından

1950'lerde gecekondu

İstanbul'da şehir planı namıyla birşey kalmamış, gayrı muntazam mahalleler sağa sola serpiştirilmiştir. Belediyenin takatı 30 bine yakın gecekonduya ve yüz bini aşkın sakinlerine yol, ışık, su, mektep, kanal, doktor, hamam, cami, nakil vasıtası temin etmekten uzaktır (...) Sari hastalık tehkilesi vardır. Şişli'de yazın görülen kara sinek afetinin sebebi de budur.

Gecekondu işi asgari bir hesapla 45-50 milyon liralık milli servetin yok olmasıyla neticelenmiştir. Evlerin yüzde 80'i çürüktür.

Gecekondular resmi makamların haberi olmadan kurulmamışlardır (...) Öte yandan gecekondu inşaasına göz yuman resmi vazifelilerin tecziyelerine dair TCK.'nın 240. maddesi hiç kimseye tatbik edilmemiştir.

1950'lerde gecekonducu

Gecekondu yapanlar sadece ayakkabı boyacısı, çöpçü, bulaşıkçı, hizmetçi, tramvay ve otobüs biletçisi, yol amelesi vs. gibi mütevazı meslek sahibi vatandaşlar değildir. Mevcut resmi, gayri resmi meslek sahiplerinin hepsinin gecekonduları vardır. Bu arada arazi spekülasyonu yapanlar, 15-20 gecekondu inşa ederek kiraya verenler, masrafı ödeyip perde arkasında kalarak gecekundu kurdurup kurdurup satanlar, bile bile tapulu araziye tacavüze kalkışanlar görülmüştür. Bunlar esaslı bir mesken politikasının yokluğundan ileri gelmekle beraber, İstanbul belediyesinin yuva ihtiyacı ile kıvranan halka kucağını açmaması, hatta sırtını dönmesinden doğmuştur.

Birincisi hakikaten ihtiyacı olandır. Kira ödemeye takati kalmadığı veyahut bezdiği için bu yuva benimdir diyebileceği bir kulübecik inşa edip başını sokar. Elinde avucundakı üç beş kuruşu bu işe yatırır. Ekserle tuğla, kereste, çimento, kum vs. malzemeyi borca girerek tedarik eder. Gecekondunun kurulmasında bizzat çalışır. Beş yaşındaki kızı gece yarıları babasına çivi, tuğla taşır.

İkincisi sekiz-on bin lira sahibidir. Kredisi vardır. Kanuni formaliteleri yerine getirmekten kaçındığı, uğraşmadan bir ev sahibi olmak istediği için bir gecekondu yaptırır. Ekseriya sağlam, mazbut bir bina meydana getirir. Arada basbayağı köşk konduranlara, iki üç katlı apartman inşa ettirenlere rastlanır. Aylarca süren inşaatı ilgililer hiç mi hiç görmezler.

Üçüncüsü işin vurgunculuğunu, ticaretini yapanlardır. Kendileri çoğu zaman perde arkasında kalır, ücretle tuttukları şahıslara gecekondu yaptırıp yaptırıp satarlar. Kazanç büyüktür. Senede 30-40 bin lira vurmaları işten bile değildir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!