Güncelleme Tarihi:
ANAYASA Mahkemesi’nin (AYM) ‘kurusıkı silahların’ son derece ciddi sonuçları olabileceğine yönelik kararını doğuran olay, Aydın’ın Didim ilçesinde 2005’te yaşandı.
Polis ekipleri, hırsızlık şüphesiyle takip ettikleri araca, “Dur” ihtarı yaptı. Şüpheliler ihtara uymadıkları gibi aracı polislerin üzerine sürüp, kurusıkı tabancayla ateş etti. Polisin silahla karşılık vermesi üzerine iki kişi yaralandı, 20 yaşındaki A.D. öldü. Mahkeme, iki sanık polis hakkında, ‘silah kullanma yetkileri çerçevesinde kanun hükmünü yerine getirdikleri’ gerekçesiyle beraat kararı verdi. Temyizde karar Yargıtay’da, ‘meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığından beraatlarına’ denilerek usul yönünden bozuldu. Mahkeme bozmaya uydu ve polislerin beraat kararı kesinleşti.
AYM’YE BİREYSEL BAŞVURU
Bunun üzerine ölen gencin ailesi, AYM’ye bireysel başvuru yaptı. Başvuruyu inceleyen AYM, 8 yıl 4 aya varan soruşturma sürecinin makul süratle yürütülmediği gerekçesiyle, ölen gencin anne, baba ve kardeşine 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine oybirliği ile karar verse de sanık polislerin ‘meşru savunmadan beraatlarını’, yaşam hakkının maddi yönden ihlali olarak görmedi.
UYARI ATEŞİYLE DURMADILAR
Benzer davalara ışık tutacak AYM’nin gerekçeli kararı, satırbaşları ile şöyle: “A.D. (ölen) ve yanındakiler, polis kontrol noktalarında durmaları konusunda uyarılmalarına rağmen süratlerini artırarak araçlarını polis memurları ve ekip araçlarının üzerilerine sürdü. Bununla da yetinmeyip gece karanlığında ve o anki kargaşa ortamında gerçeğinden ayırt edilebilmesi mümkün olmayan, ses fişeği atabilen tabancayla memurlara birden fazla ateş ederek saldırıda bulundu. Memurların havaya uyarı atışına rağmen durmamaları dikkate alındığında, saldırının, polisler ve çevredekilerin yaşamları açısından ciddi bir tehlike arz ettiğinin kabulü gerekmektedir.”
POLİS ATIŞLARI ÖLÇÜLÜ
“Polis memurlarının atışları uzak mesafeli ve kendilerine yönelik saldırıyı bertarafa yönelik, otomobilin arka bölümü ve tekerleklerini hedef alan atışlar olup, saldırının sona ermesinden ve saldırıyı gerçekleştiren kişilerin etkisiz hâle getirilmesinden sonra onları öldürmeye yönelik doğrudan öldürücü bölgelerini hedef alan atışlar yapıldığını gösteren herhangi bir bulguya rastlanılmamıştır. Sonuç olarak bu şartlar altında gerçekleşen silah kullanımının, meşru savunma halinde kanunun cevaz verdiği ‘zorunlu bir durum’dan kaynaklandığı ve kullanılan silah gücünün ‘ölçüsüz’ olmadığının kabulü gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, meşru savunma nedeniyle silah kullanımı sonucu gerçekleşen ölümün, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlalini doğurmadığına karar
verilmesi gerekir.”