Güncelleme Tarihi:
Geçen hafta toplanan Kurultay’da MHP’nin ‘İktidar zaferi’ kutlandı
Aracımız, ovadan Erciyes'e doğru kıvrıla büküle yol alırken metre metre iklimin değiştiğini fark ediyoruz. Tekir Yaylası'na vardığımızda mevsimlerden ilkbaharla karşılaşıyoruz. Üç kademeli bir üst aramasından geçtikten sonra, kurultay, daha doğrusu panayır alanına avdet ediyoruz. Geçen yıl yapılan 9. kurultayda Devlet Bahçeli, ‘‘Bir yıl sonraki kurultayda, burada buluştuğumuzda iktidarda olacak ve zaferimizi kutlayacağız’’ demişti. Dediği gibi oldu ve bu yılki kurultayın adına ‘‘10. Zafer Kurultayı’’ deniliyor. Platonun dört bir yanına dağılmış, yüzlerce rengarenk çadır, mavili kırmızılı üç hilalli bayrakla süslenmiş.
Güneş yavaş yavaş tepelerin ardında kaybolmaya başladığında, yaylanın her yanını mangal dumanları kaplıyor. Dört bir yandan yükselen et kokuları yükseliyor. Çok sayıda ülkücü, kurultay başlamadan on onbeş gün önce Tekir Yaylası'na gelip çadırını kurmuş. Tatilini burada, ailesiyle birlikte geçiriyor. Bu yüzden olsa gerek, çadırların bir kısmı tam teşekküllü. Bazılarında akülü buzdolapları ve televizyonlar bile var. Çadırların cinsi de ülkücünün geldiği yöreye göre değişiyor. Örneğin MHP Urfa teşkilatının konakladığı büyük çadır keçi kılından örülmüş. Erzincanlılar, kenevir lifi ve yün karışımı bir çadıra yerleşmiş.
Çadırlarda günlerce kalan ülkücüler, mevcut koşullara hızla ayak uyduruyor. Ambalaj kartonlarından, tentelerden ve tahtalardan yapılan derme çatma tuvaletlerde dakikalarca sıra bekleniyor. Tabaklar derede yıkanıyor.
Kurultay alanının ortasında kurulan pazar yerinde hediyelik eşyalar satılıyor. Çeşitli malzemelerden yapılmış, üç hilal ve bozkurt simgelerinin yüzlerce versiyonu, yine bu simgelerin işlendiği tişörtler çok rağbet görüyor. Harley Davidson'ın ünlü çakal sembollü taklit tişörtleri de tezgahlarda yerini almış.
DEVE GÜREŞİ YOK
Tezgahlarda en çok rağbet gören mallardan biri de siperlikli şapkalar. Yaylanın rüzgarıyla birleşen yumuşak güneş ışınları, ovaya oranla yüzleri daha fazla yaktığından bu şapkalar yok satıyor. Kovboy ve Bavyera tipi kumaştan yapılanları yanında, Meksika ve Tayland tipi hasır şapkalara da rastlanıyor.
Daha önceki kurultaylar sırasında yaylada yapılan deve güreşleri bu sene yasak. Nedeni, Hayvan Hakları Yasası...
Eski kurultaylara oranla bu kurultay çok daha kalabalık. Bir de öncekilere oranla çok daha fazla kadın ve çocuğun kurultay alanına geldiği dikkatimizi çekiyor. Ülkücülerin yarısından çoğu, aileleriyle birlikte gelmiş. Haremlik - selamlık yok. Birlikte yiyip içiyor, halaylara hep beraber katılıyorlar.
Yaylada dikkatimizi çeken noktalardan biri de Türkiye'nin neresinden gelirlerse gelsinler ülkücülerin Orta Anadolu şivesiyle konuşuyor olması. Urfalı, İzmirli hatta Edirneli ve Rizeliler bile Yozgat-Sivas-Tokat-Kayseri harmanı bir şiveyle konuşuyor. Böylece Tekir Yaylası, ülkemizdeki tüm ülkücülerin Orta Anadolu kültürünce asimile edilmesi sürecinde merkez oluyor.
Ülkücü türkücüler
Tören alanında kurulan platformdan eğlencenin başlayacağı anons ediliyor. Türkücülerden Esat Kabaklı, şehit türküleri, mehter marşı benzeri eserler okuyor. Arada bir de ajitasyon çekiyor: ‘‘Ülkücüden sanatçı, solcudan polis olmaz derler ya. Görsünler biz ne sanatçılar yetiştirdik. Ama solcular vatan haini olduklarından onlar polis olamazlar!’’
BİNLERCE MERMİ
Ondan sonra sahneye çıkan Aşık Sefai'de ajitasyonun dozunu artırıyor. Aşık İhsani'nin ülkücü versiyonunu andıran Sefai, türkü söylemekten çok şiir okuyor. Özellikle, ‘‘Apo denen köpektennnn’’ nakaratıyla biten türkü-şiiri çok alkış alıyor. Şiddet ölçeği yüksek bir hamasetle coşan ülkücüler, yasağa rağmen yaylanın her yanından tetiğe basıyor. Silah sesleri gece yarısına kadar devam ediyor. Binlerce mermi yakılıyor.
Çadırların bulunduğu alandan gece 00.03'te ayrılıyoruz. Sabah, binlerce arabanın oluşturduğu konvoyun arkasından dağa tırmanıyoruz. Kurultayın son günü pazara denk geldiğinden katılım gittikçe artıyor. Devlet Bahçeli'nin törenin açış konuşmasını yapmasından sonra, şenlik devam ediyor. Çoğu sadece ülkücüler içinde popüler olan, başka kimsenin tanımadığı ‘‘ünlü sanatçılar’’ sahnedeki yerlerini almayı sürdürüyorlar.
GECELER SOĞUK
Her uğradığımız çadırda, sıcak ilgiyle karşılaşıyoruz. Obadaki aileler bizi misafir etmek için adeta birbiriyle yarışıyor. Hava karardığında, obalarda büyük ateşler yakılıyor. Minik çocuklar annelerinin ayaklarında sallanarak uyumaya başladığında, babaları ateşlerin çevresine toplanıp meşveret yapmaya başlıyor. Sert dağ gecesinde, yazlık giysilerle oturmak mümkün olmuyor. Çantalardan kazaklar, kabanlar ve ceketler çıkarılıyor.