Kurthan Fişek: Kuğu Gölü'nü 97 kere seyrettim

Güncelleme Tarihi:

Kurthan Fişek: Kuğu Gölünü 97 kere seyrettim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 11, 1997 00:00

Haberin Devamı

Kurthan Hoca'yı aslında daha çok Hürriyet Ankara Bürosu tanır. Biz onu yıllık izninin bir bölümünü kullandığı İstanbul günlerinde görürüz. O herkesin hocasıdır gerçekten. Akıllarda herhangi bir soru işareti olduğu zaman ona danışılır, ondan fikir alınır. Zamanında milli atletti. Hatta daha sonra Atletizm Federasyonu Başkanlığı bile yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde uzun zaman öğretim üyesiydi. Ancak kader onu gazeteci yaptı!. Şu an Hürriyet'te ve Tempo'da yazıyor. Okurları onu sıfırcı hoca olarak tanıyor. Bir de anagram uzmanı. Yani isimlerden farklı kelimeler yaratır. En büyük merakı polisiye roman okumak. ‘‘Abdülhamit'ten sonra polisiye roman arşivinde ben gelirim'' diyor. Tam yedi bin ikiyüz kitabı var. Neyse, hocayı daha yakından tanımak istiyorsanız siz en iyisi röportajı okuyun.

Herkes size Hocam diyor. Kimlerin hocasısınız?

- Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 1965 yılında asistan olduğum tarihten itibaren kimisinin hocası oldum, kimisinin imtihanında değnekçilik yaptım. Murat Karayalçın, Hasan Celal Güzel, Mehmet Ağar, Abdullah Öcalan, Mehmet Keçeciler, Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Mesut Yılmaz, benim mülkiyeden asistan, doçent ve profesör olduğum dönemden. Bu insanların hepsiyle statü bakımından hoca-talebe ilişkisi içine girdim.

Sorumluluk kabul ediyor musunuz?

- Mekteb-i mülkiyenin çok ilginç bir özelliği var. Yetiştirdikleriyle gurur duyar, ama ondan sonra da vallahi onları ben yetiştirmedim der. Ne diyim? Bunların sorumluluğuna sahip çıkmaya kalksam, bunları ben yetiştirdim desem kimisiyle iftihar ederim, kimisinden utanırım.

Öğretim üyesiyken de sıfırcı hoca mıydınız?

- Abdullah Öcalan'a bile 1972 yılında geçer not verecektim ama imtihan kağıdı boştu. Hayatta kimseye sıfır vermedim. Hayatta benim dersimden sınıfta kalmış bir adam yoktur. Gidin kahvede pişpirik oynayın, benden öğreneceğiniz bir halt yok, benden öğreneceğiniz şey yazdığım kitaplarda var derdim. Kimseyi sınıfta çaktırmadım. Aman Hakkı Devrim duymasın sınıfta çaktırmak olmaz, sınıfta bırakmak.

7'SİNDE ANTİ EMPERYALİSTTİ

Hep Ankara'da yaşadınız. Nedir sizi oraya bağlayan?

- Ben Ankara'da doğdum, Ankara'da yaşıyorum. Sadece bir talihsizliğim oldu, 1945'de Amerika'ya gittim. Babam oraya Harvard'da doktora yapmaya gitti. Daha Türkçeyi öğrenmeden doğru dürüst, bir Amerikan ortamına girdim ve o sırada Marshall yardımı başlamıştı. Standart ebleh bir Amerikalı öğretmenin sözlerine maruz kaldım. Benim Türk olduğumu bilmiyordu. ‘‘Türklere ve Yunanlılara bizden kesilen vergilerle yardım yapılıyor. Bu aptalları beslemek zorunda mıyız'' diye konuşuyordu. Bu kompleks yüzünden ortalama bir Amerikalı'nın çok üzerinde İngilizce öğrenmeye mecbur hissettim kendimi. Anti emperyalizmim 1948 yılında Marshall planıyla başlar.

Yedi yaşındayken yani.

- Yani ne yapayım herkesin bir şuuraltısı var. Kimisini annesi babası döver, ödipus kompleksi denir, kimisi yabancı bir ülkede üç beş sene yaşar, kazma muamelesi görür, sonunda anti emperyalist olur.

Muteris yönünüz buradan mı kaynaklanıyor?

- Hayatta hiç kimseye itiraz etmedim, sadece protest yaptım. Şimdi artık Türkiye yükselen değerlerin ülkesi olduğu için protest yapana muteris diyorlar.

Size aksi diyen oldu mu?

- Yahu hayatta bana kimse aksi olduğumu söyleyemez. Çünkü gayet munis, gayet sakin bir insanımdır. Hayatta aksiliğim yoktur ama hayatta haksızlığa karşı tahammülüm yoktur. Bana Hürriyet gazetesi bir köşe verdi, istediğim herkese küfretmek hakkına sahibim. Onlar da beni mahkemeye verme hakkına sahipler. Devam eden 17 tane dava var.

Kaç kere mahkemelik oldunuz?

- Vallahi tam hesap etmeye kalkarsam 43.

Sosyal Demokratlarla ne alıp veremediğiniz var? Nefret ediyor gibisiniz.

- Şöyle söyliyeyim. 12 Mart cuntasında işkence gördüm, 12 Eylül cuntasında üniversiteden kovuldum. Bu dönemde Sosyal Demokratların fellik fellik nasıl kaçtıklarını gördüm. Kullandığım bir tabir vardır. Ben hayatımın hiçbir döneminde Sosyal Demokrat olacak kadar sağcı olmadım. Sosyal Demokratlara kızıyorum çünkü bir bölümünü tenzih ederek söylüyorum, hepsi dangalak. Yani işçiye, fakir fukaraya yönelik, milli gelir seviyesini yükseltmeye dair bir programları yok, Refah'a kızmak dışında somut bir eylemleri yok, bir örgütlenmeleri yok.. Sabahtan akşama kadar laik, laik..

Yeni hükümetten umudunuz var mı peki?

- Var var. Bu yeni hükümetin yapacağı, yapması gereken dört beş şey var. Bir düşünce suçlarının affı. Belli sınırlar dahilinde veya popoları sıkarsa genel af, nüfus sayımı, seçmen kütüklerinin yenilenmesi, gurbetçilere oy hakkı verilmesi ve bir önceki dönemde Tansu Çiller denen profesörlük ünvanını kimden edindiğini henüz bilemediğim bir hatunun hem mal varlığını, hem akademik geçmişini soruşturması. Beni neden siyaset konuşturuyorsunuz allahaşkınıza, zaten her gün Hürriyet'te yazıyorum.

Telefonlarınızı ‘‘buyrun ben Kenan Evren'' diye açıyorsunuz. Çok mu seviyorsunuz.

- Doğru. Paşam Türkiye'yi kurtardı. En çok onun zamanında İmam Hatip okulları açıldı. Şimdi laikliğin aslan savunucusu. En çok demokrat olduğunu söylüyor. Breehh. Paşam resim yapmayı yeni keşfetti. Sevmiyorum tabii. Seviyorum, Özal'ı icat etti. Sevmiyorum resim yapıyor ve resimlerini anlamak mümkün değil. Ve Türkiye'de bazı lümpen burjuva kesim onun resimlerini alıyor.

UZUNUM, ÇOK YAKIŞIKLIYIM

Siz eski bir atlet olarak ne kadar sağlıklı yaşıyorsunuz?

- Aşağı yukarı yirmi otuz senedir yürümedim. Bütün yürümelerim evimden asansöre, asansörden arabaya ve oradan gazeteye şeklinde. Yüce rabbim yürümemi isteseydi asansörün, içten patlamalı motorun, arabanın icat edilmesine izin vermezdi. Tertilyanus -olimpiyatları yasaklayan adam- her türlü beden hareketi şeytan işidir diyor.

Peki ne yer ne içersiniz?

- Sabah kahvaltısında dört kahve içiyorum. Yarım çay bardağına iki çay kaşığı kahve ile yapılmış dört neskafe. Kahvaltı etmiyorum, öğlen yemeği yemiyorum. Akşamları da 250 gram, 400 gram arası çeşitli peynirler ve 400 gram et yiyorum. O karaciğeri kurtarıyor.

Eşiniz balerin. Sizin bale ile aranız nasıl?

- E şimdi temsil bittikten sonra eşimi gidip almam lazım. Dolayısıyla hazır gelmişken izleyeyim dediğim için 97 kere Kuğu Gölü'nü, 67 kere Şımarık Kızı, 37 kere Anna Karenina'yı izledim. Şu anda Kuğu Gölü'ndeki Zigfried'i gözüm kapalı oynarım.

(Dedikten sonra koca gövdesiyle bize gerçekten Kuğu Gölü'nden bir bölüm oyandı. Hopladı zıpladı, kuşları oklarıyla vurdu ve nefese nefese yerine oturdu) Zevki olduğu kadar ıstırabı da var.

Eşiniz sizin neyinizi seviyor?

- Niye? Uzun boyluyum, çok yakışıklıyım, üç lisan konuşirem.

GENÇ STAJYER SAPIK!

Erkekçe ve Playmen'de isimsiz olarak yazılar yazdığınızı duyduk. Bir yandan profesörlük bir yandan..

- Sapıklık! Ne yapayım hocalıktan 18 bin lira kazanıyordum bana oradan 35 bin lira teklif ettiler ben de kabul ettim. O sırada ev borcumu ödüyorum. Sonra üniversiteden kovulunca Playmen dergisini çıkartmaya çalıştık. Artık benim anladığım anlamda düz seks boyutlarını aştığım için, o sırada genç bir arkadaş vardı, onu stajyer sapık olarak görevlendirdik, o yazıyordu

Kimdi bu stajyer?

- Serdar Turgut! Çok yetenekliydi. 1946 - 1950 Türk Tarımının Konjonktürel Değişimi isimli doktora tezini yazan adamdır aynı zamanda. Bunu söylememem için çok yalvardı ama işte söylüyorum. Herkes onu o sapık yazılarıyla tanıyor.

Spora siyaseti sokan adam olarak da namınız var. Yetmezmiş gibi bir de 141'den yargılandınız.

- Kalktım bir tahlil yaptım. Aman Türkiye birbirine girdi. Beşiktaş Türkiye'nin proletaryasını temsil ediyor. Galatasaray alkışlamaktan aciz rafine yavrular, aristokrat. Fenerbahçe de görgüsüz burjuva. Spor akademisine girdim polisler beni bekliyor. Avni Akyol benim hakkımda sözlü soru önergesi vermiş Spor Bakanı Yüksel Çakmur'a. Savcı da 141'den dava açtı. TRT kameramanı, programcı ve ben çete kurmuşuz. Sonra beraat.

Hakkında kötü yazdığınız insanlarla yüzyüze geldiğinizde ne yapıyorsunuz?

- Öpüşüyorum. Bana küfreden adamlarla karşı karşıya geldiğim zaman sağdan geliyorsa hürmetler diyeceksin, soldan geliyorsa saygılar diyeceksin.

Bu nedir?

- Bu yalakalık. Bunun Türkçesi sen benim sırtımı kaşı, ben senin sırtını kaşıyım.

KURTHAN HOCA USULÜ NİKAH!

1970 yılının Mart ayında Türkiye İşçi Partisini genel idare kurulu toplantı halinde. Behice Boran yönetiyor, Sadun bey (Aren) orda. O gün de evleneceğim. Altı'da nikahım var saat dört olmuş, Behice Hanım acaba gidebilir miyim dedim. ‘‘Sayın Fişek, 12 Mart darbesine karşı muhtemel bir darbeye karşı faşizme karşı tepki halindeyiz, siz gitmek istiyorsunuz. Ne var?'' dedi. ‘‘Behice Hanım, iki saat sonra nikahım var'' dedim. Behice Hanım'ın yüzünde güller açtı. ‘‘Sayın Fişek çok mutlu oldum. Devrimci bir kız mı?'' dedi. ‘‘Saçmalamayın, devrimci kızlarla niye evleneyim'' dedim. İş tırmanmaya başladı. ‘‘Necidir hanfendi'' dedi. ‘‘Balerin'' dedim ‘‘devlet opera ve balesinde''. Oradan bir dangalak, ismini vermeyeyim ‘‘ah, ah, burjuva alışkanlığı'' dedi. Kalktım üstüne gittim, ulan ben senin diyerek yakasına yapıştım adamın. Oradan Sadun bey ‘‘sakin ol Kurthan'' dedi. ‘‘Burjuva alışkanlığı değil, ayı'' dedi, adama ‘‘bu prezidyum geleneğidir. Bolşoy sanatçılarını ya metres tutarlar ya da nikahlarına alırlar'' dedi. Sonra da toplantıyı bitirip hep beraber benim nikaha gidildi. O da bir ayrı rezillik. Mit'in, siyasi polisin araba konvoylarıyla bir alay komünist nikaha gittik. Rezil olduk oralarda. Bu olayları da yaşadım...

Neyran Fişek: Onunla olmaktan mutluyum

Hocayı nasıl bilirsiniz?

- Kurthan çok sevdiğim bir insan. Çok iyi büyütülmüş, çok medeni... Onunla birlikte olmaktan çok mutluyum.

Uyumlu musunuzdur?

- Tabii öyle oldu ki birbirimize benzemeye başladık zaten. Yani ne diyeceğimizi hissedebiliyoruz, ne yapmak istediğimiz biliyoruz.

Peki bir gazeteciyle bir balerinin evliliği nasıl oluyor?

- Zor. Çünkü Kurthan hiçbir zaman tatil yapmayan bir insan. Bazen ciddi şekilde tatile ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Siz tek başınıza mı çıkıyorsunuz tatile?

- Hayır ben tek başıma hiçbir yere gitmem. Kurthan İstanbul'a gelecekse İstanbul'a veya herhangi bir yere giderim. Onsuz zevk almıyorum aslında.

Hiç ayrı kaldınız mı?

- Tanıştıktan sonra bir üç aylık ayrılığımız oldu. O üç ay zor geçti. Nihayet dayanamadım, bir telefon ettim. Hep merak ettiğim bir şeydi aslında acaba ben telefon etmeseydim bana evlenme teklif eder miydi?

Hiç sormadınız mı?

- Sordum ama hep kaçamak yanıtlar aldım.

Kurthan Hoca uğrunuza 97 kez Kuğu Gölü Balesi'ni seyretmiş ama...

- Aslında baleyi çok seviyor, özellikle beni sahnede görmeyi çok seviyor. Bilmiyorum son zamanlarda nasıl görünüyorum sahnede ama beni seyretmeyi çok seviyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!