Güncelleme Tarihi:
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve Yardımcısı Mikdat Alpay, Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Star gazetelerinin Ankara temsilcilerine, ilginç açıklamalarda bulundular. Teşkilat Sözcüsü Cem Koca'nın da hazır bulunduğu sohbette, MİT'in, Güneydoğu'daki vatandaşa ulaşabilmek için devletin Kürtçe TV'yi kullanması düşüncesinde olduğu vurgulandı.
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ve teşkilatın ‘‘iki numarası’’ Mikdat Alpay, söz birliği etmişcesine aynı ihtiyacı vurguluyorlar:
‘‘Türkiye, PKK'nın Öcalan'ın yakalanmasından sonra girdiği eylemsizlik dönemini iyi değerlendirmelidir...’’
‘‘Peki değerlendirilebiliyor mu?’’ sorusuna MİT Müsteşarı, olumlu bir yanıt vermekten uzak duruyor:
‘‘Özellikle Silahlı Kuvvetler büyük gayret gösteriyor. Ama zaman da kaybediliyor. Adam (Öcalan) iki senedir burada. Ama yapılmış olması gerekenlerin çoğu hala yapılamadı.’’ Atasagun, bu noktada, ‘‘Hatalarımızının nedenlerini hep dışarıda, başkalarında aramak alışkanlığımızdan artık vazgeçmeliyiz. Hatalarımızın nedenlerini biraz da kendimizde aramalıyız’’ diyerek, Türkiye'deki sisteme dönük bir eleştiri getiriyor.
MEDYA TV'DEN İYİDİR
MİT, Öcalan'ın yakalanmasından sonra 25 Şubat 1999 tarihinde düzenlenen Milli Güvenlik Kurulu toplantısına yeni dönemde neler yapılması gerektiğine ilikin ayrıntılı bir rapor sunmuş. Kültürel alanda önlemlerin de öngörüldüğü rapor MGK'da sıkıntı yaratmış, MİT temsilcileri ‘‘Bunları nasıl söylersiniz?’’ tepkisiyle karşılaşmışlar.
Bu rapor gibi, Atasagun ve Alpay'ın önceki günkü açıklamaları da, MİT'in Güneydoğu sorununa oldukça kapsamlı ve esnek bir açıdan yaklaştığını ortaya koyuyor. Nitekim, Kürtçe TV serbestisine ilişkin sürmekte olan tartışma karşısında da bu esnek ve liberal yaklaşımın izlerini görmek mümkün oluyor.
Atasagun, bu konudaki bir soruya şu karşılığı veriyor:
‘‘Bu öncelikle hükümetin alacağı bir karar. PKK çizgisindeki Medya-TV Güneydoğu'da çok rahat seyrediliyor. Olayları kendi açılarından aktarıyorlar, bir sürü yalan söylüyorlar. Herkes de çanaklar üzerinden bu yayınları izliyor... ’’
DERDİMİZİ ANLATALIM
Bu noktada söze Mikdat Alpay giriyor ve önce şu soruyu yöneltiyor: ‘‘Oradaki vatandaşı kazanmak istiyor musunuz? İstemiyor musunuz?’’ Alpay, 1965'te Urfa'da stajyer hakimlik yaparken vatandaşla anlaşabilmek için Arapça ve Kürtçe çevirmen kullanmak zorunda kaldıklarını hatırlattıktan sonra, şöyle konuşuyor: ‘‘Bugün de böyle, eğer vatandaşı kazanmak istiyorsanız, ona derdinizi anlatmanız lazım. Derdinizi neyle anlatacaksınız? İşaretle mi anlatacaksınız? Onu kazanmak istiyorsanız, ona ulaşmanız lazım. Adamın anadili Kürtçe. Türkiye'nin doğrularını onlara neyle anlatacaksınız? Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarı için Apo'yu nasıl kullanırsak, Kürtçeyi de kullanabilmeliyiz. Bunu da başkalarının bizden istediği şekilde değil, kendi istediğimiz şekilde yapabiliriz. Bakın, bir tiyatro grubunun Kürtçe oyun oynayıp Kürtçülük yapması başka birşeydir, devletin vatandaşıyla anlaşması için Kürtçe kullanması başka birşeydir.’’
Alpay, sözlerine şöyle devam ediyor:
‘‘Sözcükler iyilik için de, kötülük için de kullanılabilir. Türkiye Cumhuriyeti akıllılık edip, sözcükleri iyilik için de kullanmanın altyapısını kurabilmelidir. Ama bu iş bizim değil, hükümetin işidir.’’
ANALARI KAZANAMADIK
MİT'in iki numaralı yetkilisi, ardından sohbetin belki de en can alıcı değerlendirmesini yapıyor:
‘‘Türkiye Cumhuriyeti anaları kazanamadı. Bazı araştırmalara göre, bölgedeki anaların yüzde 60'ı Türkçe bilmiyor. Anaları kazanacak sistemi kuramadık. Bu devlet analara hitap etmesini bilemedi. Anaları kazanabilseydik mesele zaten bugüne kalmazdı. Bunu yıllarca yazdık, ama bir sonuç alamadık.’’
Peki, MİT Kürtçe TV konusunda daha esnek bir bakış içeren bu görüşünü devletin diğer birimlerine aktardı mı? Hükümet bu konuda MİT'in görüşünü sordu mu? Atasagun, ‘‘Soruldu. Biz de size şimdi açıkladığımız bu kanaatimizi kendilerine bildirdik. Benzer şekilde Apo'nun idamına da karşı çıktık, bu görüşümüzü de hükümete bildirdik. Buna Türkiye'nin çıkarları için karşı çıktık. ’’ diye yanıtlıyor. Atasagun ve Alpay'ın bu açıklamalarıyla aslında MİT'in uzun bir zamandan beri Kürtçe TV'ye esnek baktığı, üstelik bu görüşünü hükümete ve devletin diğer katmanlarına da aktardığını ortaya çıkıyor.
Peki, MİT'in bu görüşlerinin yaşama geçirilmesi önündeki engel nedir?
MİT Müsteşarı, şu karşılığı veriyor:
‘‘Tabii, bizim bürokrat olarak oy sorunumuz olmadığı için daha rahat konuşuyoruz. Politikacının belli bir tabanı var. Bir de bazı şeylerde çok süratli gidilemiyor. Bir söylemden diğerine geçiş o kadar kolay olmuyor. Burada örgütün tutumu da önemli. Bu benim şartım derse, buna karşı çıkılır. O zaman biz de karşıçıkarız. Şantaj olmaması lazım.’’
Atasagun, konuyu şöyle toparlıyor:
‘‘Mesele sahayı bölücülere bırakmamak meselesidir...’’
PKK'YI KÜÇÜMSEMEYİN
MİT Müsteşarı, ayrıca PKK'nın hafife alınmaması gerektiği yolundaki görüşünü de kuvvetli ifadelerle kayda geçiriyor:
‘‘Biz PKK'yı hafife almıyoruz. Hala yurtdışında 4 bin-4 bin 500 kadar silahlı adamları var. Bu güç ortada kaldıkça PKK silahlı bir tehdit olarak devam edecektir.’’
İNTİFADA UYARISI
Atasagun, ayrıca sayım günü Adana'da Kürt göçmenlerin yaşadığı varoşlarda küçük çocukların sayım memurlarını engellediklerini hatırlatarak, ‘‘intifada’’ tehlikesini gündeme getiriyor: ‘‘Medya TV'de sayım günü Adana'da çıkan olayları intifada olarak takdim etmeye çalıştılar. Şimdi Filistin modelini uygulama gibi bir niyetleri var. PKK bunu bir şantaj silahı olarak elinde tutmak istiyor.’’ Atasagun, bölgedeki esen havayı değerlendirirken de ‘‘Apo'nun 20 senede orada bir etkisi olmadı dersek yalan söylemiş oluruz’’ diyor. Alpay ise PKK'nın feodaliteyi kırdığını, ayrıca bir milli duyguyu yerleştirmeye çalıştığını anlatıyor ve ‘‘Apo şimdi Türk Dil Kurumu gibi bir Kürt Dil Kurumu kurma fikrinde. Atatürk'ü taklit ediyor’’ diye konuşuyor
Televole adamı komünist yapar
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun sorunu daha çok ekonomik boyutları içinde görme eğiliminde; ‘‘Bizce sorunun özü ekonomik’’ diyor. Bu bağlamda Türkiye'de çok geniş bir kesiminde rahatsızlık yaratan ‘‘televole’’ türü TV yayınlarının, doğuracağı sosyal tepkiler ve huzursuzluk bakımından MİT tarafından da bir sorun olarak algılandığı bizzat MİT Müsteşarı'nın ağzından telaffuz ediliyor. Atasagun, bu konuda şöyle konuşuylor: ‘‘Bırakın Doğu'yu... Varsayalım, Ankara'nın varoşlarında yaşayan, altı çocuğu olan ve akşam evine ekmek götüremeyen birisiniz. Akşam televizyonunuzu açtığınızda televole programlarında 60 kişinin nasıl yaşadığını görüyorsunuz. Siz olsanız ne düşünürsünüz? Ben bu durumda olsam, belki de komünist olurdum.’’
• DYP: Siyaset MİT'i yıpratır