Kurtarıcı İsa Kilisesi küllerinden yeniden doğdu

Güncelleme Tarihi:

Kurtarıcı İsa Kilisesi küllerinden yeniden doğdu
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2011 11:36

Kent merkezinde, Moskova Irmağı’na bakan geniş alanın ortasında eski tarz yapılmış yeni bir kilise var. İçi pırıl pırıl mermer, tavanda freskler duvarlarda ikonalar rengârenk. Haç çıkarıp Kurtarıcı İsa’ya mum yakanlar bir hayli kalabalık. Kilisenin adı da “Kurtarıcı İsa” zaten, benzerlerinden farkı, hem yeni olması hem de Engels’in nasılsa hâlâ kaldırılmamış devasa heykeline meydan okur gibi yukardan bakması. Doğanın Diyalektiği’nin yazarından bir tür öcalış mı bu, yoksa yöneticilerin Marksizmden değilse bile materyalizmden hâlâ tümüyle vazgeçmediklerinin bir göstergesi mi?

Haberin Devamı

Boris Pilniak, Akaju adlı kitabında Ekim Devrimi’nden sonra sökülen kilise çanlarının eritilip demir döküm sanayiinde kullanıldığını yazar. Bulundukları yerden vinçlerle indirilen çanların yere yuvarlanırken çıkardıkları sesleri can çekişenlerin haykırışlarına benzetir:

“Çelik tellerin üzerinde kayarken hıçkırıyordu çanlar, haykırışları kentin derin göğünde yankılanıyordu.”

 

O zamandan bu yana çok şey değişti buralarda, artık çanlar değil devrim liderlerinin heykelleri yerlerinden sökülüyor. Engels’inkine nasılsa dokunmamışlar ama şöyle okkalı, doğru dürüst bir Marx heykeli göremediğimi de itiraf etmeliyim. Yalnızca Kurtarıcı İsa Kilisesi değil Moskova’nın 800 kilisesinden neredeyse yarısı komünizm döneminde yok edilmiş. Peki sonra ne olmuş? Kurtarıcı İsa başta olmak üzere bu kiliselerden bazıları yeniden yapılmış. Moskova’nın orta yerinde, çok geniş bir alanı kaplayan bu kilisenin tarihi de, küllerinden doğan Anka kuşunun öyküsü kadar ilginç.

 

Haberin Devamı

Napolyon güçlü ordusuyla Moskova önlerine kadar gelmiş, hatta kenti ele geçirmişti biliyorsunuz. Moskovalılar evlerini,barklarını bırakıp gitmişti. Derken bir yangın çıktı. Moskova’nın neredeyse tümü, Fransız ordusunun erzak stokuyla birlikte yanıp kül oldu. Peki kim çıkarmıştı bu yangını? Ruslara sorarsanız “vahşi Fransızlar,” Fransızlara sorarsanız aşırı vatansever Ruslar. Tolstoy, Savaş ve Barış’ta yangının ahşap evlerde, yanan ocaklar ve içilen pipolardan çıktığını yazar. Şöyle ya da böyle, kent tarihinde bir dönüm noktası sayılan yangın nedeniyle Napolyon geri çekilmek zorunda kaldı. Kış bastırınca da askerleri açlık ve yorgunluktan eridi gitti. Bu zaferin anısına, Avrupa’yı titreten, kralların taçlarını başlarından düşüren Napolyon’un zorbalığına boyun eğmeyen Rus halkı ve onun kurtarıcısı İsa için, Çar Birinci Aleksandr’ın buyruğuyla yapımına başlandı Kurtarıcı İsa Kilisesi’nin (1837), nice emek ve gözyaşından sonra ancak 1883 yılında bitirilebildi. Tam 300 metre çapındaki altın kubbesiyle uzun süre Moskova semalarında parıldamaya devam etti. Devrim ertesinde bazı manastırlarla kiliseler kapatılırken o bulunduğu tepeden kente meydan okuyordu. Pasternak, Doktor Jivago’da, o

Haberin Devamı

yıllarda hâlâ Moskova’nın simgesi olan bu görkemli anıtı şöyle anlatıyor:

 

“Jivago ve Vassia, NEP’in (Yeni İktisat Politikası) başlarında, 1922 yılı ilkbaharında Moskova’ya geldi. Hava yumuşak ve aydınlıktı. Kurtarıcı İsa Kilisesi’nin kubbelerinden yansıyan güneş ışığı yer yer taştan fışkıran otlarla kaplı geniş alana düşüyordu.” Ne var ki 1931 yılında Stalin yıktırdı bu kiliseyi, biliyorsunuz o dönem “Bıyıklı”nın, üzerlerinde soğan kubbeler değil kızıl yıldızlar parıldayan gökdelenler diktirdiği bir dönemdi ve Moskova piramitleriyle övünüyordu. Bugün hâlâ ayakta o piramitler, kentin ayrılmaz bir parçası. Ama Kurtarıcı İsa’yı Stalin’in hışmından kurtaramadı Moskovalılar. Yerine, tepesindeki 100 metrelik Lenin heykeliyle dünyanın en yüksek binası olması öngörülen Sovyetler Sarayı’nın yapılmasını da boşuna beklediler. Savaş patlak verince bir türlü gerçekleşmedi bu proje. Berlin Duvarı’nın yıkılıp Sovyetler Birliği’nin dağılmasını izleyen yıllarda kentin yeni belediye başkanı Youri Lujkov çok masraflı olacağı gerekçesiyle muhalefetin ve halkın büyük çoğunluğunun itirazlarına rağmen, devletin kasasından tam 200 milyon dolar harcayarak Kurtarıcı İsa Kilisesi’ni eski konumuna kavuşturdu. O da, “Bıyıklı”nın piramitleri gibi ya da onlara inat, Moskova’nın ayrılmaz bir parçası artık.

 

Haberin Devamı

VİZENİN KALMASINA SEVİNMEYİN BÜROKRASİ HAVAALANINDA SİZİ BEKLİYOR

 

Bu yolculuğumda az kalsın Moskova Havalimanı’ndan geri çevriliyordum. Bir süre önce Türk vatandaşlarına vize uygulaması kaldırıldığı için gönül rahatlığıyla uzattığım T.C pasaportumu incelemeye başladı kadın polis. Önce evirdi çevirdi, sonra bir bana bir pasaporttaki fotoğrafa baktı defalarca, derken makineye sokup çıkardı, tekrar inceledi. Kenarda beklememi söyleyip işine devam etti. Bir açıklama yapmasını boşuna rica ettim, T.C pasaportlarına vize gerekmediğini bildiğim tüm dillerde söylemeye çalışarak. Hiç oralı olmadı. Israrıma rağmen amirini de çağırmadı. Uzunca bir süre geçti aradan, gişenin önündeki kuyruk azaldı, giderek kimse kalmadı. Bense ayakta bekliyor, sorularımın hiçbirine yanıt alamıyordum. Mavi gözlü, sarışın, genç ve güzel bir kadın polis memuruyla değil bir duvarla karşı karşıyaydım sanki. Oysa Berlin Duvarı yıkılalı çok olmuş, nice sular akmıştı köprülerin altından. Sonunda bir başka görevliye verdi el koyduğu pasaportumu, o da beklememi buyurdu. Neyse uzatmayayım, meğer kabı eskiymiş pasaportumun, elden ele gezerken yıpranmış biraz, bu nedenle Rusya Federasyonu’na giriş yapamazmışım. Geri gönderileceğim bildirildiğinde hani ne derler, “başımdan kaynar sular döküldü” mü, “tepem attı” mı yoksa, öyle bir şey işte. Araya kadim dostum, Moskova Büyükelçimiz Aydın Sezgin girmeseydi Moskova’yı hayalimde bile göremeyecektim bu kez. Altı saatlik bekleyişten sonra, konsolosluk yetkilileri yardımıma yetişerek pasoportuma gerekli mühürleri vurduktan, yani benim ben olduğumu kanıtladıktan sonra giriş yapabildim. Kıssadan hisse: Rusya’da komünizm çöktü ama bürokrasi hâlâ duruyor eski yerinde.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!