Güncelleme Tarihi:
Kürkçü, BDP'nin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 21 Şubat'ın BM'nin "Dünya Anadili Günü" olarak kutlandığını ifade ederek, "Anadilim kimliğimdir" dedi.
Son derece kısıtlı koşullar ve dar bir zamanda girecekleri seçimden yüzlerinin akıyla çıkacaklarını belirten Kürkçü, "Düzen partilerinin karşısında halkların partisi başarısını, zaferini 30 Mart günü ilan edecek. AK Parti'nin diktatörlüğünü de onunla rekabet halindeki Fethullahçı, ırkçı ittifakını toprağa, sandıklara gömecek" diye konuştu.
Barış ve müzakere sürecine değinen Kürkçü, barış treninin yol almadığını, trenin henüz bulundukları istasyona yaklaşmadığını söyledi.
AK Parti'nin müzakere ve çözüm sürecinin ilk aşamasında takılıp kaldığını iddia eden Kürkçü, "Bunu sırf 'retorik olsun' diye söylemiyoruz. Sade ve sadece şu an elde çatışmasızlık var" dedi.
Hükümetin şu ana kadar hasta tutsakların salınması için hiçbir yapıcı adım atmadığını ileri süren Kürkçü, cezaevlerinde 163'ü ağır 554 hasta tutsak bulunduğunu söyledi.
HDP'NİN MECLİS'TE GRUBU YOK AMA...
Türkiye'de siyaset, sürekli macera demek; Birbiri ardına kapatılan siyasi partiler, yasaklanan siyasetçiler, iptal edilen milletvekilleri... Siyasetin kalbi TBMM de, elbette bu "maceradan" nasibini alıyor. Zaman zaman ortaya ilginç görüntüler çıkıyor. BDP'nin bugünkü grup toplantısında olduğu gibi...
Kürsüde Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü. Kendisi, Halkların Demokrasi Partisi eşbaşkanı. Kürsünün önünde, temsil ettiği partinin harfleri; HDP. Ancak arkasında BDP renkleri, sembolü ve bayrağı... Dinleyenler de BDP'li vekiller.
Zaten Kürkçü'nün kendisi de kısa bir süre öncesine kadar BDP'liydi.
30 Mart seçimlerine hazırlık çerçevesinde, üç vekil arkadaşıyla birlikte BDP'den ayrılıp, HDP'yi kurmuştu. TBMM'de Meclis grubu kurmak için bir siyasi partinin en az 20 milletvekiline sahip olması gerekiyor.
BDP'nin 26 milletvekili, dolayısıyla grubu var. HDP ise Meclis'te 4 sandalyesi var. Ama "kardeş BDP" sayesinde, Ertuğrul Kürkçü de "grup konuşması" yapma şansına sahip... (Zeynep GÜRCANLI / ANKARA)
''ADALET DEDİĞİ SAVCILARI ADALET BAKANI'NA BAĞLAMAK''
Tayyip Erdoğan'ın partisinin grup konuşmasında "adalet diye bağırdığını" ifade eden Kürkçü, " Adalet dediği şey bütün savcı ve yargıçları kendi Adalet Bakanı'na bağlamak ve kendi emriyle hukukun, mahkemelerin yürütülmesini sağlamak" şeklinde konuştu.
Kürkçü, bu adaletin sonucunun barışa hizmet etmediğini, barış için gerekli olan hiçbir adımın atılmadığını, AK Parti'nin kendini koruma güdüsünün barış ve adaletin önüne geçmiş olduğunu iddia etti. Kürkçü, "Barış son derece kritik, pamuk ipliğine bağlı bir biçimde durmaktadır. İlk büyük uyumsuzluktan sonra neler olacağını kimse bilmiyor. Ama buna karşın hükümet son derece rahat bir biçimde önüne gelene saldırmaya devam ediyor" dedi.
''BORCUNUZ BATSIN''
Milli Savunma Bakanı'nın son 12 yılda bin 36 kişinin zorunlu askerlik yaparken intihar ettiğini açıklamasını anımsatan Kürkçü, şöyle devam etti:
"Niçin insanlar askerde bu kadar mutlu, gururlu yaşadıkları söylenen yerde hayatlarına kıymaya razı olsunlar. Herkesin çocuğu özgür yaşamayı ve hayatın tadını çıkarmayı bilmez ve istemezler miydi? Askerliği böyle olan bu ülkenin askeri adaleti de şöyle: Asla ispat edilemeyen ve kendini vurduğu, intihar ettiği iddasıyla cenazesi tabuta konulup, evine gönderilen askerin ailesine askeri mahkeme ardından bir kağıt gönderiyor. 'Oğlun intihar etmek için bizim fişeğimizi kullandı. 1 lira 11 kuruş bize borçlusunuz' diyor. Borcunuz batsın sizin."
''ÜNİVERSİTELER KIŞLAYA DÖNDÜ''
Kürkçü, AK Parti döneminde üniversitelerin kışlaya döndüğünü, öğrencilerin ifade, söz, örgütlenme, bilimsel gelişme, araştırma haklarının bir ilkokul kadar sınırlı olduğunu öne sürdü.
Bu öğrencilerin tek tek özel hayatlarına varıncaya kadar fişlendiğini iddia eden Kürkçü, "Kim kimi seviyor, kim kime ilgi duyuyor. Hangi kafeye gidiyorlar, kimle kolkola geziyorlar? Kim hangi mitinge gidiyor? Bunların hepsi fişleniyor" diye konuştu.
''CAMİDE İÇKİ İÇİLMEDİĞİNİ AÇIKLADILAR''
Kürkçü, Gezi eylemleri sırasında camide içki içildiği yönündeki iddialara ilişkin, "Camide içki içilmediği o içki kutularının camiye kendileri tarafından konulduğu Zaman Gazetesi İstihbarat Şefi İbrahim Doğan tarafından açıklandı. Dolmabahçe'deki Bezmialem Valide Sultan Camisi'nde bulunan bira kutularının oraya sonradan konulduğunu açıkladı. Caminin müezzini burada asla içki içilmediğini söyledi. Ama Tayyip Erdoğan hala aynı yalanı Meclis kürsüsünden söylemeye devam ediyor" dedi.
''ŞİMDİ KABATAŞ'TA BÖYLE BİR OLAY YOK DİYEMİYOR''
Kabataş İskelesi'ndeki'deki görüntülere değinen Kürkçü, şunları söyledi:
"Tayyip Erdoğan'ın ikinci büyük yalanı Gezi direnişcilerinin, isyancılarının başı örtülü kadınlara karşı taciz, tecavüz ve saldırılara giriştiklerine dair bugüne kadar asla doğrulanamamış, herhangi bir maddi kanıtla desteklenememiş olan bir beyanı ısıtıp ısıtıp piyasaya sürmesiydi. Böyle bir şey olmadığı Kabataş'ta o gün, o dakikalarda çekilen görüntülerden açıkça ortaya çıktı. Ne olduğu net olarak görülemese bile ne olmadığını herkes gördü günlerdir. Şimdi diyemiyorlar 'bu videolar gerçek dışıdır, burada öyle bir şey yoktur.' Beyana bakıyoruz. Beyan soruşturmaya başlamak için yeterliydi. Hükümet bu soruşturmayı tamamlamayarak o kadını da istismar etti. O kadını da kendi hakları karşısında elsiz, kolsuz, dilsiz bıraktı. Bu henüz sonuçlanmamış olan bir soruşturmayı kamuoyunun önüne atarak, henüz sonuçlanmamış olan bir soruşturmadan ötürü binlerce insanı, onbinlerce insanı suçlayarak bu işin içinden çıkabileceğini zannetti. Ama hakikat ortada. Böyle bir taciz, böyle bir tecavüz olmadığı, olduğuna dair hiçbir somut verinin bulunmadığı, elde beyandan başka bir şey olmadığı ortada. Beyanı değerlendirdiğiniz zaman da fiziki gerçekleşmelerle bu beyan arasındaki açık, bir açıklamayı gerektiriyor. Biz elbetteki bu kadının iddiasının peşinde sonuna kadar gidebilmesinin destekçisi oluruz. Ama henüz iddia halinde olan bir şeyin Gezi direnişine karşı bir silah olarak kullanılmasına elbette izin vermeyiz. Geziciler'in onuru bizim de onurumuzdur. O onuru sonuna kadar korumaya hazırız ve koruyacağız."
''GÜLEN CEMAATİYLE İTTİFAKINI BOZMANIN CEZASINI ÖDEYECEK''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "belki de hayatının en büyük hatasını çoğul bir toplumda herhangi bir ittifaka dayanmaksızın mutlak iktidar kurmaya çabalayarak yaptığını" savunan Kürkçü, "Şimdi bunun cezasını ödeyecek. Fethullah Gülen cemaatiyle ittifakını bozmuş olmasının cezasını ödeyecek. Uluslararası alemde ittifakını bozmuş olmasının cezasını ödeyecek. Biz Erdoğan'ın bu kavgasının herhangi bir tarafından değiliz. Ne onun kendi iktidarının ne de onun eski müttefikleriyle kavgasının yanındayız. Biz hepsine karşıyız, hepsiyle mücadele halindeyiz" dedi.
Kürkçü, yerel yönetimleri döneminde ağaç ve hayvan katliamlarının son bulacağını ifade ederek, "Biz Gezi'den beri diyoruz ki; ağaçların da vekiliyiz, kedinin, köpeğin de vekiliyiz" şeklinde konuştu.