Güncelleme Tarihi:
Bu yılın 17 Temmuz'u. Saat sabahın biri; Kuriş'lerin küçük beyaz minibüsleri Mersin'deki apartmanlarının önünde durdu. Her zamanki gibi Konca sürüyordu minibüsü. Kocası Orhan sağ taraftan çıktı, minibüsün arka kapısına yürüdü. Konca'nın kendisi için yeni aldığı giysiler vardı, onları alacaktı. Derken sokağın ucundan iki kişi göründü; koşuyorlardı. Orhan onları polis sandı; yan sokaktaki tekel deposunda yine hırsızlık olmuştu, siviller de operasyona gelmişlerdi besbelli. O da ne? Adamlar Orhan'ın yanına yaklaşır yaklaşmaz kafasına silahı dayadılar, yere yatırdılar. Soğuk demirin başına değmediğini anladığı anda ‘‘Yetişin, arabamı kaçırıyorlar’’ diye feryat etti Orhan Kuriş. Sonra birden minibüste, iki erkeğin arasında uzaklaşan renkli başörtüsünü seçti, anladı. Kaçırılan eşi Konca'ydı; çıkışlarıyla Müslümanları düşündüren, sarsan hatta silkeleyen ‘‘İslamcı feminist’’ Konca Kuriş.
Kaçırılmasıyla ilgili sorular, en az onun İslamiyet hakkında sorduğu sorular kadar fazla ve şaşırtıcı.
Konca Kuriş kaçırılırken hiç bağırmadı. Eşi, ‘‘mücadele bile etmedi sanki’’ dedi.
Onu götürenleri tanıyor muydu?
Evlerinin önündelerdi, tam da sokak lambasının altında.
Nasıl oldu da polisten çekinmeyebildi kaçıranlar?
-Balkonda oturan iki komşu vardı, hemen 155'i aradılar, dosyaya tanık oldular.
Kim bu kadar göstere göstere kaçırır?
- Eşi, ‘‘Ben birini haklardım ama gafil avlandım’’ diye dövünüyor.
Niye hafife aldılar o güne kadar aldıkları tehditleri?
HİÇ HABER YOK
Soruların ucu beş aydır açık. İhtimallere gelince: Belki küçük bir örgüt, hatta bir fraksiyon korkutmak için kaçırdı. İşin boyutu amaçlarını aşınca onlar korktular, öldürdüler. Belki politik bir hareket için kullanılmak istendi, hala uygun zaman bekleniyor. Belki onun fikirlerinin değişimini kaldıramayan eski dava arkadaşlarından biri, diyelim X ya da Ali kaçırdı. Allah adına kendince ona bir ceza veriyor. Belki de adıyla sanıyla Hizbullah kaçırdı. Güneydoğu illerinden birinde bir yeraltı sığınağında saklıyor. Ekmek ve su verip yalnızca yaşatıyor. Yani Konca Kuriş Terörle Mücadele ekiplerinin takibi, tespiti ve operasyonuyla kurtarılabilecek.
Mersin Emniyeti'nde Terörle Mücadele, Cinayet masası ve İstihbarat'ın oluşturduğu üç ekip sürekli dosyanın üstünde. İlginçtir; kaçıranlar ne eve ne de polise bir işaret yolladılar bugüne dek. Bu durum tanıdık örgütlerin kaçırma alışkanlıkları ya da tahmin edilebilir eylemleriyle hiç bağdaşmıyor. Sorular kuşkularla büyüyor; acaba meşru bir politik güç mü kullanacak Konca'yı? İçişleri Bakanlığı beş aydır çözülemeyen konuya Başbakan'ın emriyle geçen hafta el attı. Ankara'dan müfettişler gitti Mersin'e, tüm ifadeler yenibaştan alındı.
KARA ÇARŞAFLI GÜNLER
Konca Kuriş'i Hizbullah'ın kaçırmış olabileceğini söylemek akla yakın geliyor. Neden mi? Kuriş bu örgütün eğitim birimlerinde aktif bir kadındı bir zamanlar. Ancak kara çarşaflı günlerinden İslamcı feministliğe uzanan yolunu çizerken fikirleri değişti durdu. Aklın ve Kuran'ın yolunu kullanarak bir uçtan diğerine geçmekte tereddüt etmediğini anlatmıştı kaçırılmadan önce. Hizbullah da birgün düsüncelerinin karşı kıyısında kaldı. Tıpkı önce girdiği sonra reddettiği tarikatlar ve defterinden sildiği ‘‘Hoca’’lar gibi...
Hizbullah gibi radikal dinci bir örgüt bir üyesinin böyle kökten değişimini kabullenebilir mi? Ya da İslam'ı ‘‘gelenekleriyle’’ yaşayanlar; haizli (regl dönemindeki) kadınların namaz kılması, kadınların safta cenaze namazı kılması gibi düşünceleri hayatlarına geçirmeye hazırlar mıdır? Konca Kuriş bazı İslamcıları rahatsız etti. Çünkü onların gelenekleriyle yaşattıkları düzeni sözleriyle sarsabilecek yapıdaydı. Sözü eyleme dönüştürebiliyordu, üstelik Kuran'ı birebir kullanarak... ‘‘Bana uzatılacak her kurşun Kuran'a uzatılmıştır’’ dedi birgün. Dedi ve İslamcı kesimi irkiltti. Dikbaşlı ve yenilikçiydi. Politik İslamcılar arasındaki karşıt düşüncelerin çoğunu da tecrübe etmişti. Bu tesettürlü İslamcı feminist kadın televizyonda din konusundaki tartışmaları alevlendirdikçe evinde tehdit telefonları çınladı durdu.
İste Konca Kuriş'in telefonda başetmeye çalıştığı tehdit-tartışmalara bir örnek:
Yeni bir din mi çıkartıyorsun sen?
- Ben yeni bir din çıkartmıyorum. Kuran ortadadır, istediğiniz yerde, istediğiniz zaman Kuran'ın ışığı altında tartışmaya hazırım. Hatam varsa da düzeltmeye hazırım. Ama Kuran bir hoca kitabı değildir, yaşam kitabıdır. Maalesef bugün yaşayanlar Kuran'ı kendi hayatlarına geçiremiyorlar'
Sus, sen Yahudi misin?
Kuriş bu tartışmalarda ayet ayet Kuran'ı kullanarak verdi cevaplarını. Kaçıranlar ise herhalde ikna olmayanlar ya da kendileri ikna olmanın ucundan dönüp başkalarının ikna olmasını istemeyenler olmalı.
BİR GÜN GELECEK
Konca Kuriş genç yaşında beş çocuğun annesi. Tekstil alanında çalışmayı seçti, kendi atölyesini kurdu. Ticarette başarılı bir kadın oldu. Geçtiği tartışmalı yollardan çıkardığı derslerle iki kavramı yerleştirmeye çalıştı çocuklarının kafasına; eşitlik ve özgürlük. Yaşantılarına bakınca görürdünüz: ailede namazı bilen bilir, kılan pek yoktur. Yahya üniversitede; Sırma başsörtüsü falan takmaz; Muzaffer arkadaşları dalga geçtiği halde yemek yapmayı, annesinin mutfakta başyardımcısı olmayı erdem sayar. Üstelik babasının itirazlarına rağmen yüzük takardı; Celal yemek yerken çatal kullanmaz, bir de laz damarı vardır, kafasının dikine gitmesine izin verilir; üç yaşındaki Sena ise anne-babasına isimleriyle hitap edebilir. Konca kara çarşaflardan feministliğe açılan yolu her hareketlerinde değişim ve açıklık hissedilen bu aileyle katetti. Şimdi mi?
Baba Orhan Kuriş; ‘‘Bizim borcumuz çocuklarımla birlikte sağ olduğumuz sürece takip etmek’’ diyor. En büyük korkusu bir gün çocuklarının, kaçırılma anında yanında olduğu ve engelleyemediği için onu itham etmeleri. Umudu kaybolmamış; ‘‘Bugün evin kapısını çalacak gibi bekliyorum.’’
İlk nerede görmeyi hayal ediyorsunuz?
- Atölyeye geleceğini düşünüyorum. Gündüz gelecek, kapıyı açacak, aaa bu atölye benim değil deyip geri gidecek. Atölye o kadar değişti işte. Konca'nın hayalindeki gibi yaptım. Allah nasip ederse o büyük atölyeyi kuracağım, gelecek başına oturacak.
18 yaşındaki Sırma kardeşleri karşısında anne rolünü tamamiyle üstlenmiyor; ‘‘Annemin yeri doldurulamaz.’’ Konca'nın mutlaka geleceğine inanıyor: ‘‘İki hayalim var. Biri; Emniyet'ten haber gelecek; gelin annenizi bulduk diye. Annemi Emniyet'in koridorunda göreceğim. İkincisi de; annem hep İstanbul'dan sabah uçağıyla gelir. Altı gibi kapı çalınır. Biz uyuyor oluruz o saatte. Birden megafondan annemin sesi 'aç ben geldim' demesi kulağımda çınlıyor.’’ Sırma babasının çok hassaslaştığını düşünüyor. Herşeyini, gönlünden geçen genç yakışıklıyı bile onunla paylaşıyor şimdi. En küçük kardeşi Sena'nın sözleri onu vuruyor. Üç yaşındaki Sena annesinin İstanbul'a mal almaya gittiğini sanıyor. Sırma beş ayın sonunda daha fazla yalan bulamıyor ona söyleyecek. Sekiz yaşındaki Cemal'in davranışlarını da dikkatle inceliyor; ‘‘Neşeli davranmaya çalışıyor ama ben gizli gizli ağladığını çok gördüm. Kapıyı geri kapattım. Belli etmek istemedim gördüğümü.’’
Muzaffer Mayıs'da 15 yaşında olacak. Güvendiği şey annesinin geri geleceği düşüncesi. Tam da abiliğe soyunma yaşında.
Odadaki fotoğrafı görünce ne düşünüyorsun?
- Bakıyorum, düşünüyorum, üzülüyorum. Ders çalışırken annemi gördüğümde daha da hırslanıyorum. Annem yok, kendime çeki düzen vermek zorundayım, dersimi iyi yapmalıyım diye düşünüyorum. Özlüyorum, artık gelse de sıkıntılar bitse. Okulu bile asarım gelince.
Herkesin içinde gizli bir çatışma var evde. Kaçırılma olayından konuşmuyorlar. Tek bir şeyi istiyorlar; anne gelsin, geldiğinde de evi tam bıraktığı gibi bulsun; neşeli, derli-toplu ve geleceği birlikte yaşamaya hazır bir ev gibi...
Dönüşü kolay olur mu?
Cemal büyük umudu yazın taşıyordu. Yaz bitti. Anne gelmedi. Odasında, basketbol posterlerinin yanında annesi için hazırlanan afiş duruyor:
Konuşuyor musun o resimle arada bir?
- Evet. (Nasıl da utangaç söylüyor o evet'i)
Ne diyorsun?
- Bir gel, o adamları geberteceğim diyorum hep.
Kim o adamlar?
- Mafyaymış... Kaçırınca ellerinize ne geçiyor diyeceğim onlara. Annemi bulup sarılacağım, sonra beş getireceğim karneme. Bu sene yaşgünümü onunla kutlayacağım.
Yaşgünü ağustosun birindeydi. Annesinin kaçırılmasının üstünden bir ay geçmişti. Cemal hafızasında annesini üzeceğini düşündüğü ne kaldıysa tam tersini yapıyor, sanki böyle yaparak annesinin dönüşünü kolaylaştırmak ister gibi...