Güncelleme Tarihi:
Sadece bir kitabın değil, bir anlayışın, bir tavrın, bir karşı çıkışın ve nihayet, dünyanın birkaç ülkesinde hâlâ devam eden bir konferanslar dizisinin adı oldu Kur'an'daki İslam...
Bir kitap olarak Kur'an'daki İslam, Ekim 1992'de yayınlandı ve bir ayda bitti. Hürriyet Gazetesi’nin üç yüz küsur bin dağıtılan promosyonunu bir kenara koyarsak şu anda kırk birinci baskısı vitrinlerde.
Kitapla ilgili olarak bugüne kadar bize ulaşan mektup ve e-maillerin sayısı binlerle ölçülmelidir. Bunların hemen tamamı, kitapta sunulan ve Kur'an dininin hurafelerle örtülmüş herhangi bir yanını aydınlığa çıkaran tespitlerle ilgilidir.
Kitabın yayınından bugüne değin verdiğimiz konferanslardan seksen altı tanesinin başlığı da Kur'an'daki İslam'dır. Bu konferansların yarıya yakını ABD ve AB ülkelerinde verilmiştir.
Ne getirmiştir Kur'an'daki İslam?
Bu sorunun en açık ve anlamlı cevabı, dosyalarımızda, belge olarak değerlendirileceği günü bekleyen yüzlerce mektubun içindedir. Ancak o mektuplar bizim dışımızda bir el tarafından değerlendirilecektir. Çünkü onların hemen her satırında, Kur'an'daki İslam yanında biz de varız. Bizim işimiz ve gayemiz ise kendimizi anlatmak değildir.
İşte bu şuur ve niyetle ve insanımız açısından çok kritik bir devrede bir hayatî zorunluluk ve iman borcu olarak şunu bir kez daha ifade edeceğiz:
Kur'an'daki İslam “kader noktasına, olmak ya da olmamak noktasına parmak basmaktadır.”
Şunu bilmek borcundayız:
İslam diye bir gerçek varsa -ki kuşkusuz vardır- bunun esası, olması gerekeni tüm çıplaklığıyla ortaya konmalıdır. İnsanlık onurundan nasibi olanlar, çağların önümüze yığdığı Arap-Acem-Şaman karışımı bir hurafe yığınını ‘İslam’ diyerek övgülerine veya yergilerine konu edinmemelidir. Ne yazık ki, dünyada ve özellikle ülkemizde yapılan budur. O halde, samimi ve onurlu insanlar, gerçek İslam'ı ortaya koymak, tanımak borcundadır. Bunu yapmak, mucizeler yaratmaya bağlı bulunmuyor. Kur'an'a başvurmak yeterlidir. Bu başvurunun beklenen sonucu vermesi için şu üç şeye muhtacız: İyi niyet, yeterli gayret ve bilgi.
Kur'an'daki İslam, bu ‘üç kaçınılmaz’ın birlikteliğinden doğmuştur. Kırk yılın birikimi, uzun gecelerin uykusuzluğu, gözyaşları, yakarışlar, çileler kucaklaşmıştır böyle bir ürün vücut bulsun diye...
Geçmiş yılların ıstırabıyla gelecek yıllara uzanan ümitleri barıştıran gönlümüz istemiştir ki, insanoğlunun sahip olabileceği en güzel din, insan yaradılışının asla ısınamayacağı karanlık, yalan, hurafe, inat, kin ve egoizmden arındırılsın.
Bu arındırma yapılsın ki, saf ve berrak benlikler Yaratıcı'nın yolunda sevinç, direnç ve coşkuyla kanatlanabilsinler.
İslam'a fatura edilen ilkelliğe bakarak İslam'a sırt dönen insanların şeytan ellerde telef olmasına isyan ediyor ve insanımıza şunu söylüyoruz:
Kur'an'daki İslam, yarınları oluşturacak kaderin belirlenmesi için mutlaka tanınması ve tanıtılması gereken bir eserdir, bir olgudur. İslam diye bir meselesi olanlar bu olguya kayıtsız kalamazlar.
Yıllar ve yıllar, İslam patenti altında sergilenen şuculuk-buculukla, ümitlerimiz ve alın terimiz heder edilmiştir. Şimdi insanımız, bir ‘gerçek din mutluluğu’ aramaktadır. Bu mutluluğun biricik yolu ise Kur’an’daki İslam’ı tanımaktır, şucu bucu olmak değil.
Eğer din meselesinde mutlaka ‘bir şeyci’ olacaksak, neden Kur'ancı olmayalım?
Ondan daha emin sığınak, onu gönderen kudretten daha güvenilir dost mu var?