Güncelleme Tarihi:
İklim değişikliği, dünyanın birçok yerinde artan su kıtlığına ve kuraklığa neden oluyor. Türkiye ise bunu en derinden yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle son iki yılda yaşananlara baktığımızda durumun hiç de iyiye gitmediği gözle görülüyor.
Örneğin 2020’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün ortaya koyduğu haritada, Türkiye Aralık 2020’yi ‘şiddetli kuraklık’ riskiyle karşıladı. Ülkemizin batısı, ortası ve Doğu Anadolu Bölgesi ‘acil durum’ gerektirecek şekilde kış mevsimini, şiddetli kuraklıkla geçirdi. Tablo 2021’de de değişmedi.
Türkiye'nin doğusu, Ege'nin güneyi ve Akdeniz, olağanüstü kurak günler yaşadı. Zaten Ege ve Akdeniz’de yaşadığımız orman yangınları ile bu durumu, en derinden ve sarsıcı bir şekilde hissettik. Kurak geçen 2020-2021 yıllarında doğal olarak barajlardaki su seviyesi de önemli ölçüde düştü ve büyük bir su sorununu ortaya çıkardı.
Birçok barajımızda su seviyesi ortalamaların oldukça altına indi. Barajlardaki bu sorun ise en çok İstanbul’u etkiledi ve ‘Su kıtlığı yaşanır mı?’ korkusunu gündeme getirdi. Hatta İstanbul’da son 10-20 yıla kıyasla yağışlar bir türlü yüksek düzeyde gelmedi ve aksine her yıl giderek daha da azaldı.
2022, İSTANBUL BARAJLARININ YÜZÜNÜ GÜLDÜRDÜ AMA YETERLİ Mİ?
Fakat 2022’de işler biraz olsun tersine dönmüşe benziyor. Ocak ayında başlayan kar yağışı ve yağmur tüm yurdu etkisi altına aldı. Doğal olarak bu durum İstanbul’un barajlarının da yüzünü güldürdü. Trakya'nın Istranca Dağları'ndan İstanbul'a su taşıyan en önemli barajlardan, Kırklareli'nin Vize ilçesi Aksicim Köyü yakınlarındaki Kazandere ile Pabuçdere barajları, bölgedeki yağmur ve karlar ile doldu. Hatta taşma tehlikesi yaşadı.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi'nin resmi internet sitesi verilerine göre, geçen yılın Ekim ayında yüzde 8,02'ye düşen Kazandere'nin doluluk oranı, şimdilerde yüzde 95,51'e, 3,19 olan Pabuçdere'nin doluluk oranı ise yüzde 95,83'e yükseldi.
İstanbul'a su sağlayan Istrancalar Barajı'nın 22,34 olan doluluk oranı da 84,63'e çıktı. Şehirdeki 10 barajın ortalama doluluk oranı da yüzde 80,37 olarak ölçülerek, yüzlerde biraz olsun tebessüme neden oldu.
- Örneğin aşırı yağışları bırakın, ortalama şiddette bir yağmur yağdığında bile İstanbul’un giderek betonlaşması ve yeşil alanlarını kaybetmesi dolayısıyla su havzalarında yeterince su toplanamıyor.
- Bu yoğun yapılaşma aynı zamanda sellere de neden olup, su altyapılarına zarar verebiliyor veya kanalizasyon sistemini tıkayabiliyor. Kurak dönemlerde ve sıcak dalgası yaşanan günlerde ise barajlarımızdan buharlaşma yoluyla kaybettiğimiz su arttığı için depoladığımız suyun bir kısmını da kaybediyoruz.
MELEN HAVZASI’NDAN SU TRANSFERİ DURDURULDU
‘Ne ‘Melen Sistemi’ ne de gelecekte inşa edilmesi planlanan barajlar şehre yetmez’
İstanbul’un günlük içme ve kullanma suyu ihtiyacı ortalama 3 milyon 200 bin metreküp. Bu ihtiyacın önemli bir miktarı ise şehrin barajları dışında Melen Havzası’ndan karşılanıyor. Ocak ve Şubat döneminde yağışlar fazla olunca ve bazı barajlarda taşma tehlikesi gündeme gelince Melen’den su transferi şimdilik durduruldu. Peki bu durum Melen’e biraz olsun nefes aldırır mı? Ya da Melen şehrin su yüküne ne kadar daha destek olabilir?
Melen için “Şu anda ve gelecek yıllarda İstanbul’un içme suyu ihtiyacının karşılanmasında önemli bir yer tutuyor” diyen Prof. Dr. Meriç Albay, “Melen Barajı hazır olmamasına rağmen İstanbul’un içme suyu ihtiyacının yaklaşık yüzde 50’si Melen’den sağlanıyor. Bu nedenle gelecek yıllarda da Melen Çayı İstanbul’un içme suyu ihtiyacını sağlayacak ana kaynak olarak gösterilecek” dedi ve yine de kuraklığa yenilebilir uyarısında bulundu:
“Ülkemizin gelecek yıllarda iklim değişimi gibi önemli bir sorunla daha fazla yüzleşecek olması endişe yaratıcı bir durum. Uzun süreli kuraklık sorununun yaşanması halinde akarsuyun debisinin kayda değer oranda düşmesi beklenmesi gereken bir süreç. Bu yüzden ülkemizin İstanbul gibi büyük bir metropolünün içme suyu ihtiyacının önemli bir kısmını bir kaynaktan sağlanması gelecek yıllarda önemli sorunların ortaya çıkmasına yol açacak. Bir su bilimci olarak bu durum beni de oldukça korkutuyor.”
Gelen yağışlarla birlikte sürekli gündeme gelen Pabuçdere Barajı'ndaki toprak üzerinde duran, 'Can güvenliği bakımından göle girmek tehlikelidir' yazısı da suların içinde kaldı. Ayrıca Pabuçdere ve Istrancalar barajlarının doluluk oranı son yılların en yüksek seviyesine ulaştı.
Gelen yağışlarla birlikte sürekli gündeme gelen Pabuçdere Barajı'ndaki toprak üzerinde duran, 'Can güvenliği bakımından göle girmek tehlikelidir' yazısı da suların içinde kaldı. Ayrıca Pabuçdere ve Istrancalar barajlarının doluluk oranı son yılların en yüksek seviyesine ulaştı.
“Ne Büyük Melen Sistemi ne de gelecekte inşa edilmesi planlanan Sungurlu ve İsaköy gibi başka barajlar ve sutaşıma sistemleri bize yetemez” diyen Dr. Akgün İlhan ise konuyu şu şekilde özetledi:
- Her yeni barajın su altyapısının ve tesisin yerel yönetimler için ek maliyet olduğu unutulmamalı. Bu maliyetler ister istemez su faturalarına yansımak zorunda. Aksi takdirde su hizmetlerinin devamı sağlanamaz. Bu durumda içme kullanma suyu artan bir hızla pahalanır ve suya ekonomik erişimde sorunlar ortaya çıkar.
- Su desteğini bize verecek en sürdürülebilir ve emin destek, başka bir baraj değil. Su kullanımımızda tasarrufa neden olacak davranış değişiklikleri… Yani gri suyun yerinde ve yeniden kullanımı ve yağmur suyu hasadı gibi… Yani, artık tek çare, su talebini küçülterek su arzını büyütmek.
‘TUZLU SU ARITIMI ÖNEMLİ AMA SIKINTILAR YARATABİLİR’
Su kıtlığına karşı tuzlu su arıtma seçeneği de bazen gündeme geliyor. Özellikle Desalinasyon (Suda mevcut tuzu, mineralleri ve diğer maddeleri gidererek; içme, sulama, kullanma amaçlı su elde edilmesi) tesisleri de çare olarak seçenekler arasında duruyor. Ama bunun uzun vadede ne gibi zararları olabilir, nasıl sorunlar doğurabilir?
Prof. Dr. Meriç Albay, “Uzun yıllardan beri Singapur, Malezya, İspanya ve İsrail de deniz suyu arıtılarak tatlı su ihtiyacı karşılanmaya çalışılıyor” dedi ve İstanbul özelinde şu bilgileri paylaştı:
- Tuzlu sudan tatlı su elde edilmesinin su krizinden kurtulmak için en ideal çözüm olarak takdim ediliyor. Fakat tuzlu suyu arıtırken nehir ve göllerdeki suyu arıtmaktan çok, daha fazla enerji tüketildiği de unutulmamalı.
- Tuzlu su arıtımında tatlı suların arıtımına göre üç kat daha fazla karbondioksit üretildiği de akılda tutulmalı. Hem arıtım sürecinde ortaya çıkan büyük tuz kütlelerin tekrar denize iade edilmesi sürecinde ekosisteme vereceği potansiyel zarar, hem tüketicinin birim miktardaki suya ödeyeceği ücretin yüksekliği, hem de yüksek enerji tüketimi nedeniyle denizden su arıtımı konusu çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli. İstanbul özelinde ise Marmara Denizi’nin su kalitesi düşünüldüğünde bu yöntemin başka sıkıntılar yaratacağı da unutulmamalı.
Dr. Akgün İlhan ise “Ayağımızı suyumuza göre uzatmalıyız” diyerek, desalinasyon tesislerinden önce üzerinde durulup doğru adımlar atılması gereken durumun nüfus olduğunun altını çizdi:
“Türkiye’nin kentleşme ve nüfus politikaları, nüfusun büyük çoğunluğunun İstanbul başta olmak üzere birkaç büyük şehirde toplanmasının önüne geçecek şekilde yeniden düzenlenmeli. Bu kolay değil ama artık bıçak kemiğe dayandı da kesiyor. Bu kadar nüfusa ve yapılaşmaya ne su ve iklim ne de toprak dayanabilir. İş, eğitim ve sağlık gibi temel alanlarda eşit olanaklar diğer kentler ve kırsal alanlar için de sağlanabilse, İstanbul’un nüfusu böyle sürdürülemez şekilde artmayacaktır”
Dr. İlhan’ın nüfus detayına katılan Prof. Dr. Albay ise “2021 yılında sadece İstanbul’un nüfusu yaklaşık 400 bin kişi arttı. Bir kişinin çeşitli ihtiyaçlar için günde 200 litre su tükettiği düşünülürse yılda yaklaşık 75 milyon litre daha fazla tüketileceği anlamına gelir. Bu durum sürdürülebilir değildir” dedi ve konuyu şu şekilde özetledi:
- Bireylerin yapacağı tasarruf kadar kamunun ve özel sektörün su tüketimini azaltacak önlemler alması büyük önem taşıyor. Örneğin 2000’li yıllarda kabul edilebilir nüfus artışıyla büyüyen Paris’in kişi başına düşen su tüketimini azalttığı biliniyor. İstanbul’un hızlı nüfus artışı ile büyümesi ise bütün planlamaların önüne geçecektir.
- Bu konuda şehir plancıları, harita mühendisleri, mimarlar, su bilimciler, çevre mühendisleri, sosyologlar, ilgili STK’lar ve bakanlıklar ile özel sektör bir araya gelmeli ve şehrin daha rasyonel büyümesi için planlar yapmalı.
- Su kalitesi ve yönetimi üzerine çalışan bir uzman olarak sadece İstanbul için değil ülkemiz su kaynaklarının kısıtlı olması nedeniyle ülkemizin birçok bölgesi için büyük endişe taşıyorum. Su yönetiminde yeni bir yaklaşımlara ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum.
İstanbul dışında diğer illerdeki barajlarda da doluluk oldukça iyi durumda. İzmir’de barajların toplam aktif doluluk oranı yüzde 25 seviyelerinde… Geçen yıl bu oran yüzde 20 seviyesindeydi. Bursa’da barajlar son yağışlarla oldukça artmış durumda. Geçen yıl ocak ayında barajların aktif doluluk oranı yüzde 16 seviyesindeyken, bu yıl yüzde 27 seviyesine ulaştı. Adana'da da yüzler gülüyor. Son iki ayda Seyhan Barajı’ndaki doluluk oranı yüzde 36’dan yüzde 75’e, Çatalan Barajı’nda yüzde 68’den yüzde 81’e, Nergizlik Barajı’nda yüzde 13’ten yüzde 31’e, Kozan Barajı’nda yüzde 17’den yüzde 30’a, Yedigöze Barajı’nda yüzde 70’ten yüzde 75’e yükseldi. Ankara’da ise Ocak ayında yüzde 8,9 olan doluluk oranı 21 Şubat itibariyle yüzde 10.08'e yükselmiş durumda...
Fotoğraf: DHA