Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2007 00:00
1997 yılında bizim de imzaladığımız Ramsar Sözleşmesi’ne yani Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’ne rağmen Türkiye su kaynaklarının yarısını kaybetti. Bugün o imzayı attığımız günden bu yana 10 yıl geçti. Göller, sazlıklar, ırmaklar, dereler kurudu. Birkaç yıl öncesine kadar 4 bin metreküp olan kişi başına su miktarı 1430’a düştü.
BUGÜN 2 Şubat, Dünya Sulak Alanlar Günü. Kısaca imzaya açıldığı kentin adı ile bilinen Ramsar Sözleşmesi’nin (SULAK ALANLARIN KORUNMASI SÖZLEŞMESİ) imzaya açıldığı gün olan 2 Şubat Günü, 1997 yılından bu yana tüm dünyada sulakalanların korunmasına yönelik kamuoyunun bilinçlendirilmesi amacıyla değişik etkinliklerle kutlanıyor. Ancak Türkiye’de neredeyse "Kurak Alanlar Günü" olmuş durumda. Doğa Derneği’ne göre, Türkiye, 135’i uluslararası öneme sahip irili ufaklı yüzlerce sulak alanı ile bu konuda Avrupa ve Ortadoğu’nun "şanslı ülkeleri" arasında yer alıyor. Ancak Türkiye 20. yüzyıl boyunca özellikle 1960’tan sonra, yaklaşık 1 milyon 400 bin hektar sulak alan habitatını geri dönüşü olmayacak biçimde kaybetti. Bu da Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yüzde 1.7’sine tekabül ediyor. Son 20 yılda kişi başına düşen su miktarımız da 4 bin metreküpten 1430 metreküpe düştü. Yani Türkiye’nin son 40 yılda, su kaynaklarının yüzde 50’sini kaybetti.
YANLIŞA DEVAM
Kuş Araştırmaları Derneği Genel Koordinatörü Osman Erdem’in verdiği bilgiye göre; Türkiye 1997 yılında Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’ne taraf oldu. Sözleşmeye taraf olurken Kayseri’deki Sultan Sazlığını, Kırşehir’deki Seyfe Gölü’nü, Göksu Deltasını, Kuş (Manyas) Gölü’nü ve Burdur Gölü’nü, 1998 yılında Uluabat Gölü’nü, Seyhan Deltası’nda yer alan Akyatan Lagünü’nü, Gediz Deltası’nı, Kızılırmak Deltası’nı, 2005 yılında ise Yumurtalık Lagünleri ile yeryüzünde bir başka benzeri bulunmayan Konya ilimizdeki Kızoren obruğu ve Meke Gölü’nü Sözleşme Listesine dahil ettirdi. Tüm dünyaya, özellikle Sözleşme Listesine dahil ettirdiği alanlar olmak üzere sınırları dahilindeki tüm sulakalanlarını koruyacağını taahhüt etti. Ancak, daha aradan 5 yıl geçmeden sadece ülkemizin değil Avrupa ve Ortadoğu’nun da en önemli sulakalanlarından biri olan Sultan Sazlığı kurutuldu. Uluslararası sözleşmelere atılan imzalara ve taahhütlere rağmen maalesef tüm dünyada terk edilen yanlış politika ve uygulamalara devam ediliyor, göllerimiz birer birer kuruyor.
İÇMEYE BİLE YOK
Akarsularımızın durumu da farklı değil, Büyük Menderes, Gediz, Ergene, Seyhan, Ceyhan gibi önemli akarsularımız her geçen gün biraz daha kirleniyor ve kullanılamaz hale geliyor. Yeraltı sularımız her yıl biraz daha azalıyor. Orta Anadolu’da yer altı su seviyesi son 15 yılda aşırı kullanım nedeniyle 17-18 metre düştü ve bu düşüş artarak devam ediyor. Yakın gelecekte kaçak kuyuların kapatılması ve suyun daha tasarruflu kullanılması gibi radikal tedbirler alınmadığı takdirde tüm Orta Anadolu’da bırakın sulama suyunu, içme suyu bulmak dahi sorun olacak.
Hayati ve ekonomik değerler
YETKİLİLER, bulundukları bölgenin su rejimini dengelemekte katkıları bulunan sulak alanların diğer işlevlerini şöyle sıraladılar:
Bulundukları yörenin iklimini stabilize ederler.
Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini kullanarak suyu temizlerler.
Çok zengin biyolojik çeşitliliğe sahiptirler.
Balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz üretimi ve rekreasyonel kullanımlar açısından yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar.