Kulaksız’a çok dost gömdük

Güncelleme Tarihi:

Kulaksız’a çok dost gömdük
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

Oktay Güzeloğlu, kitabıyla Beyoğlu'na ışık tutuyor.

Fahişeler, bitirimler, çıraklar, tinerciler, konsomatrisler, gaspçılar, evsiz garibanlar... 'Sokak Mobilyaları' diyor onlara Oktay Güzeloğlu. Dertlerine ortak oluyor, öykülerini anlatıyor ve çoğunlukla Kulaksız Kimsesizler Mezarlığı'nda nihayet bulan serüvenlerini birlikte yaşıyor. Öküz dergisindeki röportajları, belgesel, roman ve senaryolarıyla 'en diptekilerin' sesi olan Güzeloğlu'nun 'Beyoğlunda Garibanın Otopsisi Yapılmaz' ve 'Sokak Mobilyaları' adlı kitapları bugünlerde ikinci baskılarını yapıyor. Yakında yazı, fotoğraf ve filmlerinden oluşan bir İnternet galerisi kurmaya hazırlanıyor.

Sizin gibi 'façası' düzgün biri, postu deldirmeden 'Beyoğlu Devleti'nin karanlık dehlizlerinde nasıl hayatta kalabiliyor, korkmuyor musunuz?

- Korku insana ait birşey. Bazen gerçekten çok korkuyorum. Defalarca hastaneye götürdüğüm, başında beklediğim, hayatını yazdığım adam bıçak çekti bana. 'Roşçu'ydu. Hapı yuttu mu babasını bile vurur. Bir arkadaşla içiyorduk. Geldi, zorla para istedi. Bir kez verdin mi gerisi gelir. Vermedim. Az kalsın delik deşik ediyordu beni.

HERŞEYİ YAZAMAZSIN

Hazineyi kim keşfetti?

- Üç yıl önce Metin Üstündağ, 'Bilen, bilmeyen bu hayatı yazıyor, sen neden yazdıklarını yayımlamıyorsun,' diye sordu. Gece gündüz anlatıyor, yazdıklarımı okuyordum: Orospuları, pezevenkleri, hırsızları, Beyoğlu'nun girdabına kapılıp kurtulamayanları. Yaz, yayımlayalım dedi. Çoğu sansürsüz basıldı.

Neden?

- Öyle şeyler var ki, yazamazsın. Travesti düğününe davet ediyor seni. Eşi işçi. Geleneksel aileden geliyor. Damat biraz gecikince endişeleniyor, ağlıyor. Yazılması gereken şeyler bunlar. Ama damadın ailesi duyarsa herşey mahvolur. 13 yaşında kızı satıyor babası. Anasıyla yatan oğlanlar, babasıyla yaşayan kızlar var. Bana hayatlarını, dertlerini anlatıyorlar. Yazsam onlar da hedef olur, ben de.

Jorge Amado'yu, Charles Bukowski'yi okurken 'Tüh, bunu ben yazmıştım' dediğiniz oluyor mu?

- ‘‘Örümcek Kadının Öpücüğü’’nü izlediğimde beynimden vurulmuşa döndüm. Yıllar önce böyle bir öykü yazmıştım. İki cinsin, özellikle erkeklerin birbirine duyduğu aşk çok güçlüdür. Bu tema üzerine epey yazdım.

Türkiye'de sokak kültürü üzerine yazılanların 'sahici' olmadığını söylüyorsunuz, neden?

- Beyoğlu'nun arka sokaklarında, batakhanelerinde turist gibi gezersen bu insanları gerçek yüzleriyle tanıyamazsın. Ben onlarla günlük hayatta birlikteyim. Kalbimle dinliyorum anlattıklarını. Yıllarca evimin kapısı bu insanlara açık oldu. Evde 13 pamuk yatak vardı. Garibanlar birbirlerinin üstünden atlayarak yer bulurlardı. Bir gün gözüm döndü, yatakların hepsini camdan attım. Yine bir şey değişmedi. Bu hayatın parçası olamazsanız yazdıklarınız 'sahici' olmaz.

Kahramanlarınız üzerine kalem oynatmaktan neden kaçınıyorsunuz? Öyküleriniz röportaj gibi.

- Özel duygularımı kaleme almıyorum. Anlatılanları mümkün olduğunca bozmadan, ilave yapmadan yansıtırım. Araya şairane laflar karıştırmak, yorum yapmak olayın özünü zedeler. Acı zaten ortada. Vurgulamaya, süsleme yapmaya gerek yok ki. Bunları yazma sebebim tecavüze uğrayanların hiçbir yere başvuramaması, eşcinsellerin çaresizliği, sokakta yaşayanın zavallılığı, sahipsizliği... Sistemin tortuları onlar, 'en diptekiler' buraya isteyerek gelmedi ki...

Kahramanlarınız, dostlarınız birbirine kazık atıyor, yaralıyor, öldürüyor ya da bu koşullara dayanamayıp ölüyor. 'Tanık' kalmayı başarabiliyor musunuz?

- Çoğunlukla tanığım, hayatlarına ayna tutuyorum. Karıştığım da oluyor. Mesela, bazen kendimi ölü kaldırıcısı gibi hissediyorum. Üçer beşer ölüyorlar. Dipteki hayata dayanmak zor. Para yok, sinyal (dilencilik) bile gittikçe zorlaşıyor. Rakı, şarap alamayınca liköre başlıyorlar. Liköre başlayan gidicidir. Alkol ve şeker karaciğeri yıkar. Bir hafta görmeyince morga gidiyorum. Bir sürü cesedin arasında buluyorum onları. Cerrahpaşa, Adli Tıp... Morgcular, mezarcılarla ahbap olduk. Yıllardır Kulaksız'daki Kimsesizler Mezarlığı'na kadar çok dost gömdük ki...

ESKİ TAS, ESKİ HAMAM

Eroin, Beyoğlu'nda vahşetin dozunu arttırdı mı?

- 1994'te eroinin fiyatı birden düştü. Baktık esrar gibi satılıyor. Susurluk Çetesi devreye girmiş, Avrupa'ya uzanan trafiği yöneten adamlar ortadan kalkınca mal ellerinde kalmıştı. İç pazara sürdüler. Ucuzladı, müşterisi arttı. Gençler kahve köşelerinde ölmeye başladı. Ama eroinin vahşeti arttırdığı söylenemez. Eroinmanlar en fazla 150 kişilik küçük bir grup. Aralarında küçük kızlar var.

SOKAK KÜLTÜRÜ

Peki, travestiler sokak kültürünü değiştirdi mi?

- Eskiden kadınların çalıştığı yerlerde şimdi travestiler var. Değirmen aynı değirmen. İnsanlar değişti sadece. Birçok travesti arkadaşım var. Evlerine giderim, oturur konuşuruz. Bir zamanlar kadınların yaşadığı batakta şimdi onlar debeleniyor.

‘‘Hiç dergisi’’ neden yaşamadı?

- Hiç'i kurarken bir hayalim vardı: Alt katmanların sesini duyurmak. Sultanbeyli'den çırak kızlar, Gültepe gecekondularından gençler, pavyondaki konsomatrisler, orospular yazdı Hiç'e. Derginin bürosu uğrak yerleriydi. Bazen komşular bile isyan ederdi. Okuyucularımız da bu kesimdendi. Bir ara 10 binin üzerinde sattık. Amacım 100 hatta 150 bindi. Londra'daki Big İssue bizi kardeş yayın ilan etmişti. Fakat dağıtımcı paramızı vermedi ve yayına ara verdik. Ben de Öküz Dergisi'ne geri döndüm.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!