Güncelleme Tarihi:
Başbakan Binali Yıldırım, ‘Göç ve Uyum Sempozyumu’nda konuştu. 191 değişik ülkeden 3,7 milyon kişi uluslararası koruma statüsü ile Türkiye’de ikamet ettiğini belirterek, “Bu insanların birçoğu memleketlerinden hicret etmek zorunda kaldı. Doğdukları, acı tatlı hatıraları olduğu vatanlarından koparıldılar ve bir bilinmeze göç etmek zorunda kaldılar. Göç, hicret. Hicreti bizim kadar kimse bilmez. Bugün bu anlayışla yeryüzünün en merhametli, en şefkatli ülkesinin adı Türkiye. Ne en gelişmiş ülkeler ne de uluslararası kuruluşlar Türkiye kadar ihtiyaç sahiplerine kucak açıyor ne de gerekli yardımı yapıyor. Gönlümüzü açtığımız mazlumlar sayesinde de dünyanın en itibarlı ülkelerinin başında Türkiye geliyor” ifadelerini kullandı.
İslam İşbirliği Teşkilatının (İTT) İstanbul’da gerçekleştirdiği zirveye değinen Yıldırım, "Bu kararla birlikte bölgede işgal faaliyetleriyle alan geliştiren, Filistin’de Kudüs’te fiili durum yapan İsrail ödüllendirilmiştir. İsrail zulmü adı altındaki mazlum Filistin halkı ise bir kez daha cezalandırılmıştır. Biz, bu durumu kabul etmeyeceğimizi ve Kudüs’ün bizim için kırmızı çizgi olduğunu bütün dünyaya açık ve seçik şekilde ilan ettik. Bu karar bizim için yok hükmündedir” dedi.
İİT toplantısında alınan karara değinen Yıldırım, “Bölgede barış için bu karar tarihi bir karardır. Hiç kimsenin bölge üzerinde tek taraflı, keyfi birtakım kararlar almaya hakkı ve haddi de yoktur. Bu zirvede İslam dünyası en açık şekilde bunu ilan etmiştir” diye konuştu.
Mülteci ve sığınmacı sorununun insanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli meselelerden birisi olduğuna dikkati çeken Yıldırım, “Göç olgusu, nedenleri, sorunları, toplumları, onların ortaya koyduğu politikaları etkiler. BM verilerine göre 300 milyona yakın insan, dünya nüfusunun yüzde 3’ü kendi ülkelerinin dışında yaşıyor. Göçmenlerin sayısı 60 milyonu aşmış. Dünyanın 21. büyük ülkesi göçmenler ülkesi, eğer bir devlet olarak tanımlarsak böyle bir boyuta geçmiş. Bu, dünyanın sosyal ve toplumsal sorunu haline gelmiştir. Buna gözümüzü kapayarak, kulağımızı tıkayarak bir yere varamayız. Tehlike büyüktür ve mutlaka tedbir alınmalıdır. Tedbir de sadece ülkelerin tek başına almasıyla olmaz. Bu küresel soruna karşı göç olgusunu ortaya çıkaran sebeplerin üzerinde çalışmamız lazım. Bu nedir? Küresel terör, otorite boşluğu, adil olmayan yönetimler, zulümdür, baskıdır, insanlara yapılan büyük haksızlıklardır. İhtiras, rekabet uğruna ülkesindeki vatandaşların geleceğini karartan yöneticiler bu işin en büyük sorumlularıdır. Sonuçları değil, sebepleriyle de göç olgusunun ele alınması lazım” açıklamasında bulundu.
Konuya ‘insan ve hayat’ merkezli bakılması gerektiğini anlatan Yıldırım, “Bazıları diyor ki bu kadar göçmen var, bizim sorunlarımız ortadayken bunlara niye bu kadar yer veriyoruz’ gibi. Popülist, kısa vadeli siyasi hesaplar için söylenen laflar bizim kültürümüze yakışıksız sözler olarak değerlendiriyorum. Empati kuralım. O durumda sizin yavrularınız olsaydı ne yapardınız? Onun için geçmişinde, tarihinde hiçbir şekilde esaret merakı olmayan, kimseyi esaret altına almamış, gittiği ülkelerde insanları dili, dini, kültürüyle serbest bırakmış bir medeniyetin torunları olarak biz Suriye’de, Irak’ta, bölgemizde yaşanan iç savaşta, krizde, terör meselesiyle memleketlerini terk etmek zorunda kalanlara kucağımızı açmak zorundaydık. Açtık. Biz, bize yakışanı yaptık. Milletimize yakışanı yaptık. Göç, dünyada özellikle Avrupa’da maalesef güvenlik meselesi olarak algılanıyor. Göçmenleri potansiyel güvenlik sorunu oluşturduğu kaygısıyla kararlar alınıyor. ‘Biz, duvarlarımızı yükseltelim, hiç kimse içeriye girmesin, bize ulaşmasında kime ulaşırsa ulaşsın’, olaya böyle yaklaşırsanız insanı göremezseniz. Yapmamız gereken onların hayallerini, geleceğini karartmak değil, gelecek heyecanını aşılamaktır” şeklinde konuştu.
“Göçmenlerin daha az suça katıldıkları bugün istatistiklerle ortada”
“Göçmenlerin toplumsal huzuru bozduğu, ekonomiyi gerilettiği ve suça bulaştıkları kanaati yaygınlaştırılıyor” diyen Yıldırım, “Halbuki araştırmalar bunu doğrulamıyor. Göçmenlerin daha az suça katıldıkları bugün istatistiklerle ortada. İyi planla yönetildiği zaman bu toplumsal olay, size bazı imkanlar da sağlayabilir. Unutmayalım, Amerika ve Avrupa kıtasının göçlerle şekillendiği bir tarihi gerçek var. Amerika, dünyanın bugün ekonomi olarak, diğer birçok alanda en önde gelen ülkesidir" ifadelerini kullandı.
Yıldırım, göçün bugün engellenemeyen bir süreç olduğunu belirterek, “Artan sınır kontrolleri, yüksek yüksek duvarlar sığınmacı sayısı yahut da göçü azaltmıyor. Bu çalışmalar düzensiz göçü daha da teşvik ediyor, artırıyor. Birçok insanların denizlerde boğulmasına ve ağır bedeller ödemesine de sebep oluyor. O halde ülkelerin, yönetimlerin, göçü engellemek için harcadıkları enerjiyi daha çok kaynak yani buralara harcanan kaynağın daha çok ülkelerindeki sorunları çözmeye harcaması gerekiyor. Son yıllarda maalesef Akdeniz’de onbinlerce insan geleceğe yürürken umutla giderken o soğuk sularda hayatını kaybetti. Dünyada insani yardım ve sığınmacı haklarıyla süreçler artık kırmızı alarm vermeye başladı. Bu konuda ülkeler daha sağlıklı ve yapıcı yaklaşımlarla imkanlarını birleştirmeli” diye konuştu.
Türkiye’nin göç acısından artık sadece bir transit ülke olmadığını, aynı zamanda hedef ülke olduğunu anlatan Yıldırım, “Daha iyi bir gelecek için hedef ülke haline gelmiştir. Bu da Türkiye’nin gelişmesinde, kalkınmasıyla ilgili bir durum. İnsanların daha iyi bir gelecek arayışında olması fıtratından kaynaklı bir şey” dedi.
Türkiye’nin zorda ve darda kalanlara kapısını açan bir ülke olduğunu söyleyen Yıldırım, “15. yüzyılda İspanya’da Yahudilere karşı yapılan zulüm hepimizin malumudur. Bunlara kucak açan Osmanlı olmuştur. Biz, zorda darda kalanlara kapımızı açan ülkeyiz. Rahmetli Özal döneminde Irak’tan, Bulgaristan’dan ülkemize göçmen akınının olduğu günleri hatırlayalım. O gün de aynısını yaptık. Suriye’de de ölümle yüzleşen milyonlara da yine kapımızı açtık. Son yıllarda ülke olarak göçü herkesin yararına yönetme konusunda da önemli yasal ve kurumsal çalışmaları başlatmış bulunuyoruz” şeklinde konuştu.
“Alo 157’ye bir yılda 2 milyonun üzerinde çağrı gelmiş”
Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü göçü yönetme adına kurulmuş uzman bir kuruluştur. Bundan böyle bu göçmen, mülteci konularının daha verimli sürdürülmesi için bütün mülteci ve göçmenlerle ilgili yetkiyi Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne devrediyoruz. AFAD geçici imkanları sağlayacak, hemen sonra bütün yetkiler İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Gene Müdürlüğüne devredilecek ve oradan takip edilecek. Böylece bunların mesele ve ihtiyaçları daha sonraki süreçte yapılması gereken işler tek merkezden koordine edilmiş olacak. Bu çalışmalarla birlikte göçmenleri, mültecilerin 7 gün 24 saat bilgi alacakları ‘Alo 157’ iletişim merkezi hayata geçti. Bu iletişim merkezinde 7 gün 27 saat 7 dilde anında cevap alabiliyorsunuz. Her konuda bilgilendiriliyorsunuz. Konularınızı takip ediyorsunuz, bu sayede göçmenler ihtiyacı olan hizmetleri alabiliyorlar. Bir yılda 2 milyonun üzerinde bu merkeze çağrı gelmiş, bu merkezden hizmet alınmış. Güvenlik güçlerine tercüme hizmeti vererek, 8 binden fazla insanın da Ege’de boğulmasının önüne geçtik. Elimizdeki imkanları bu insanlık dramının ortaya çıkardığı yaraları iyileştirmek için kullanıyoruz, kullanmaya devam ediyoruz.”
Türkiye’ye giriş yapan Suriyelilerin kayıt altına alındığını belirten Yıldırım, “Savaş mağdurlarının sadece günlük barınma ihtiyaçlarını değil, her türlü ihtiyaçlarını da karşılamaktan imtina etmiyoruz. Bugün barınma merkezlerinde yaklaşık 300 sağlık çalışanımız hizmet vermeye devam ediyor. Bugüne kadar 31 milyon 500 bin poliklinik muayenesi gerçekleştirildi. 1 milyon 400 bin sığınmacı yatakta, hastanelerde tedavi gördü. 276 bin yavru gözlerini dünyaya Türkiye'de açmış. Aralık 2017 itibarıyla ülkemizdeki Suriyelilerin 276 bini okul, 976 bini okul çağındaki yavrularımızdan oluşuyor. Bugün devlet okullarında geçici eğitim ve barınma merkezlerinde 612 bin yavrumuza eğitim ve öğretim veriyoruz. Bu çerçevede 2016 yılında yüzde 30 düzeyinde seyreden okullaşma oranı, 2017-2018 eğitim yılında yüzde 65 seviyesine ulaşmış durumda. Sadece çocuklar değil, yetişkinlerin de eğitimine önem veriyoruz" açıklamasında bulundu.
Mart 2016’da Avrupa Birliği ile varılan mutabakatı hatırlatan Yıldırım, “Buna göre sığınmacılar, göçmenler için maddi yardımlar yapılacaktır. 3 milyar euro, 2016-2017, takip eden yıllarda da tekrar 3 milyar euro verilecekti. Bugüne kadar bu 3 milyarın bitmiş olması gerekirken şu anda 899 milyon euro tutarında bir kaynak aktarılmıştır. 2017’nin sonuna kadar geri kalan miktarın da sözleşmeye bağlanması, 2018 sonuna kadar da diğer 3 milyar euronun tahsisi öngörülüyor. Bu hızla giderse seneye değil, önümüzdeki 6-7 sene içerisinde bu kaynağın gelmesi söz konusu olmayacak. İster gelsin ister gelmesin Türkiye kendi imkan ve kabiliyetleriyle darda ve zorda olanlara her zaman kucak açmaya devam edecek. Ekmeğimizi, aşımızı böleriz ama Türkiye’yi böldürtmeyiz. Bugün doğrudan bu göç hareketlerinden etkilenmeyenler de şunu bilsin ki, bir zaman gelir onların da başına gelebilir. Türkiye olarak misafir ettiğimiz kardeşlerimiz de elbette vatan hasreti çekiyor. Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım vatanım demiş. Hiç kimse doğduğu büyüdüğü hatıralarının olduğu yeri terk edip bilinmeyene yolculuk yapmaz" diye konuştu.
Suriye’de işlerin yavaş yavaş rayına girmeye başladığını belirten Yıldırım, 75 bin Suriyelinin normal hayatına döndüğünü, barış atmosferinin Suriye’nin geneline yayılmasıyla dönüşlerin de hızlanacağını söyledi. Uyum politikalarının yürütüldüğünü kaydeden Yıldırım, “Asimilasyon, kimliklerini unutturma politikası bizim kültürümüzde de inancımızda da devlet geleneğimizde de yok. Bizim insanlarımız mazlumlara gönüllerini açtığı için bu güzelliği yaşıyor. İnşallah bu meziyetimizle de dünyaya örnek olmaya devam edeceğiz. Tarih bu ülkenin, milletin hakkını mutlaka teslim edecek. Tabii göçmenlere de düşen görev var, bu ülkede bütünleşmeyi sağlamak, toplumla bütünleşmeyi sağlamak, ülkemizin kanunlarına, nizamlarına uygun hal ve hareketlerine riayet etmek. Bu da toplum huzuru ve ülkemizin güvenliği için olmazsa olmazıdır. Bunun da bu ülkenin dışına çıkmaması lazım. Eğer çıkarsa tabii karşısında olacaktır” diye konuştu.