Kimseye eller yukarı yapılmadı. Soyguncular da farklıydı, çünkü her iki olayın kahramanları 13-15 yaşlarındaki kız çocuklarıydı. Soygunlardan biri Ümraniye'de diğeri Eyüp'te olmuştu ama her iki olayın mekanı da Ziraat Bankası'ydı. Bu şubelerin rastgele seçilmediği sonradan anlaşıldı. Çünkü iki şubede de güvenlik kamerası yoktu. Soygunlarda toplam 60 milyar çalındı. Bu paranın 32 milyarı polis operasyonları sonrasında banka kasasına geri döndü. Kalan 28 milyar lira ise, soyguncularla birlikte sırra kadem bastı. Bu iki küçük kızın soygunu aslında İstanbul'a hiç de yabancı olmayan kaldırımcı kızlar hikayelerinin en son iki örneği.
İlk olay 18 Şubat 2003'te Ümraniye'de meydana geldi. Kasa görevlisinin yanına gelen 14-15 yaşlarındaki bir kız çocuğu havale kağıdını nasıl dolduracağına ilişkin bir dizi soru sorup gitti. Bunun bir oyalama taktiği olduğu sonradan anlaşıldı. Çünkü banka görevlisinin yanında bulunan ve içi dövizle dolu olan mini seyyar kasası yok olmuştu. Kasada 28 milyar lira tutarında döviz bulunuyordu.
Polis olay yerine geldiğinde önce banka şubesinde güvenlik kamerası olup olmadığını sordu. Hayır yoktu. Bazı görevliler eskiden bir kamera olduğunu ama bozulduktan sonra ortadan kalktığını söylediler. Ortada ne bir kanıt ne de doğru dürüst bir eşkal tarifi vardı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi arşivinde, banka görevlisinin tarifine uyan bir eşkal bulunamadı. İş rastlantıya ve şansa kalmıştı. Dosya ancak başka bir suçtan yakalanan kızlar, tarif edilen eşkale uyar ve banka görevlisi teşhis ederse kapanacak.
BİR HAFTA SONRA 2. SOYGUNÜmraniye'deki olaydan tam bir hafta sonra, 25 Şubat'ta ikinci soygun gerçekleşti. Ziraat Bankası Eyüp Şubesi'ne ait ATM'de para bitmişti. Görevliler para kasasını doldurup ATM'nin önüne geldiklerinde 14 yaşında bir kız yanlarına sokuldu; ‘‘Babamın kumbarası doldu onu açtırmak istiyorum.’’ Banka görevlisi, kumbara kime aitse o kişinin bankaya gelmesi gerektiğini söyledi.
Kız itiraz ederek konuşmayı sürdürdü ve bir müddet sonra ikna olmuş gibi ‘‘peki o zaman ben de babamı çağırırım’’ diyerek oradan uzaklaştı. Banka görevlisi yere koyduğu ATM kasasını almak istediğinde dehşet içinde kasanın yerinde yeller estiğini gördü. 32 milyar lira uçmuştu.
Olay yerine gelen polis yine sadece belli belirsiz çizilebilen bir eşkal siluetiyle kalakaldı. Çünkü ne hikmetse bu şubede de güvenlik kamerası yoktu. Polis süratle çevre araştırmasına geçip kızların beyaz bir Şahin'le olay yerinden uzaklaştığını belirledi. Ama kimse aracın plakasını hatırlamıyordu.
Eldeki tek ipucu olan beyaz Şahin'den yola çıkan polis, arşiv kayıtlarını inceledi. Listede görünen ‘‘zanlı beyaz Şahin’’ sayısı dörttü ve polis bu araçların sahiplerinin bulunduğu dört noktaya birden operasyon düzenledi.
Bu noktaladan biri de Hacıhüsrev Mahallesi'ydi. Tekin Ç. adındaki şoför bulundu ve hemen suçunu itiraf etti ve kızların adreslerini verdi. Küçük kızların evlerinde yapılan aramada bankadan çaldıkları 32 milyar lira ele geçirildi. Bütün bunlar bilgisayar marifetiyle yapıldığı için tüm operasyon yedi-sekiz saat içinde olup bitti.
OYUNCU SOYGUNCULARYakalanan Mihriban T. 15, Yaprak K. ise henüz 14 yaşındaydı. Sorgu sırasında herşeyi açık seçik anlattılar. Kızlar soygundan günler önce banka şubesinde titiz bir araştırma yapmış ve güvenlik kamerasının olmadığını, çevredeki çıkış noktalarını belirlemişlerdi.
O günkü mizansende kullandıkları kumbarayı da başka bir Ziraat Bankası şubesinden almışlardı. Lojistik desteği sağlayan Mihriban T.'nin annesi ise şoför Tekin Ç. ile günlüğü 60 milyondan anlaşma yapmıştı. Artık, dekor, kostüm ve replikler tamamlanmış iş sadece oyunu sahnelemeye kalmıştı. Bundan sonraki gelişmeleri siz de biliyorsunuz.
Çocukların sahne performansları oldukça yüksekti, çünkü benzer oyunları defalarca sergilemişlerdi. 15 yaşındaki Mihriban T.'nin poliste 42 dosyası var. Dosyalardaki işlediği suçlar hanesinde kaldırımcılık, yankesicilik maddeleri ağırlıkta.
Mihriban T., bundan iki yıl kadar önce Hava Kuvvetleri eski Komutanı İlhan Kılıç'ın kızı Ebru Kılıç Çerezci'nin kaldırımcılık yoluyla çantasını çalmıştı. Dedeman Oteli'nde meydana gelen olaydan kısa bir süre sonra Mihriban T. yakalanıp adalete teslim edilmişti. Ama adalet yaşı küçük olduğu için onu tekrar sokaklara salmıştı.
Mihriban ve Yaprak, 8 Ağustos 2001'de bir sünnet düğününe davetliymiş gibi girip, Ebru Tütüncü'ye ait içinde iki milyar lira ve takılar olan çantayı çalmışlardı. Polis, videoya çekilen düğün törenini görüntülerden yararlanarak Hacıhüsrev'deki evlerinde ikisini de yakaladı. O sırada Mihriban 13, Yaprak ise 12 yaşındaydı. Yaprak 12 yaşındaydı ama adı 28 farklı olaya karışmıştı. Kısa bir süre sonra ikisi de yeniden sokaklardaydı.
ANNELERİN YAPTIĞIBu çocukların ne Hacıhüsrev'den başka gidecek bir yerleri, ne de ailelerinden başka sığınacak yakınları var. Hırsızlık masası dedektifleri çocukların aileleri üzerine yaptıkları bir araştırmada ilginç sonuçlara ulaşmış.
Kızların babalarının adı ufak tefek bir iki olay dışında suça çok fazla karışmamış. Bu babaların çoğu gündüz kahvede akşam meyhanede vakit geçiriyor. Evin geçimini çocuklar anneleriyle birlikte ve kaldırımcılık yoluyla temin ediyor. Babalar sadece parayı alıp afiyetle yeme zahmetine katlanıyor.
Anneler de tıpkı kızlar gibi tam bir suç makinesi. Mihriban T.'nin annesi Nuray T.'nin 62, Yapral K.'nın annesi Sevilay K.'nın ise tam 59 suç dosyası var. Durum bu olunca çocukların başka bir seçeneği yok gibi gözüküyor. Daha kundaktayken, annelerinin kucağında bir minik figüran olarak suç sahnesindeki yerlerini alıyorlar. Anneler, bebekli bir kadın olma konumundan yararlanarak bu dönemde daha randımanlı çalışıyor.
Minik kızlar ayağa kalkıp tay tay yaptıkları günden itibaren işe koşuluyor. Anneleri girdikleri dükkanlarda mekan sahibini oyalarken onlar ağızlarında emzikleriyle çantaları kaldırıp kapıda bekleyen diğer kadına götürüyorlar. Asayiş Şube'de böyle yüzlerce olayın kayıtları mevcut. Bu çocukların çoğu doğduklarından birkaç yıl sonra nüfus kağıdı sahibi oluyor. Çünkü aileleri, çocukların yaşlarının küçük gözükmesinin hukuk karşısında bir avantaj teşkil ettiğinin farkında. Savcılar ve polis ise bu olaylar karşısında çaresiz kalıyor.
ÇETE SUÇU SAYILIYORİstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü bir yıl kadar önce yeni bir uygulama başlattı. Kaldırımcılık işinin üç ayaklı olduğunu saptayan polis, anneyi, çocuğu ve şoförü çete suçuyla hakim karşısına çıkarıyor. Önceleri hakimler bu yönde gelen talepleri kabul etmiyor, sadece çocukları sorumlu tutuyordu. Çocuklar annelerinden alınıp yetiştirme yurduna gönderiliyordu. Kızlar da, ilk fırsatta gönderildikleri yurttan kaçıp annelerinin yanında kaldıkları yerden staja devam ediyorlardı. Bir asayiş şube yetkilisi çok bilinen kısırdöngüyü bıkkınlıkla dillendiriyor: ‘‘Biz yakalıyoruz ama mahkemeden bize nanik yaparak çıkıp gidiyorlar. Birkaç hafta sonra aynı filmi tekrar görüyoruz.’’ Son birkaç aydır savcılar ve hakimler asayiş şubenin çete ısrarında haklı olduğunu kabul etmeye başlamış ve kaldırımcılık yapan yaklaşık 20 aile etkisiz hale getirilmiş.
25 Şubat'ta meydana gelen Ziaraat Bankası soygunu sonrasındaki gelişmeler de benzer bir seyir izledi. Mahkeme olayı çete suçları kapsamına aldı. Bu suçtan yargılanmaları mümkün olmayan çocukları yetiştirme yurduna gönderdi. Olaya karışan şoförü tutukladı. Halen firarda olan Mihriban T. ve Nuray T.'nin anneleri hakkında da yakalama emri çıkardı. Babalar hakkında ise bir soruşturma açılmadı. İki anne yakalanabilirse şoförle birlikte üç kişilik bir çete davası başlayacak.
ÇOCUKLAR FİRARDAYaprak yaşı küçük olduğu için Küçükyalı Çocuk Yuvası'na, Mihriban ise Bahçelievler'deki
Atatürk Kız Yurdu’na gönderilmişti. Zaten çocuklar daha önceden bu yurtlara kayıtlı. Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, Yaprak'la Mihriban'ın yaklaşık 20 kez yurda geldiklerini ve birkaç gün içinde ortadan kaybolduklarını söyledi. Çünkü burası bir gözlemevi değil, yetiştirme yurdu.
Yaprak'la Mihriban'ı ziyaret etmek istediğimizi söylediğimizde, yetkililer bunun mümkün olmadığını çünkü kızların 27 Şubat'ta, yani içinde 32 milyar lira olan bir ATM kutusunu çaldıktan 2 gün sonra, yurttan kaçtıklarını söylediler. Eskiye ilişkin bir de öykü anlattılar; Yaprak bir yıl önce Yakacık'taki Emrullah Turhanlı Çocuk Yuvası'nda kalıyormuş. Anlatılanlara göre bu yuva daha korunaklı olduğu için kaçma olanağı bulamamış. Ertesi akşam ‘‘yuvada bomba var’’ ihbarı gelince çocuklar bahçeye çıkarılmış. Bomba ihbarı asılsız çıkmış, Yaprak ise çıkan kargaşadan yararlanarak ortadan kaybolmuş. Yaprak o kargaşa içinde yurt bahçesinden kaçarken diğer çocuklara, ‘‘Bunu bizimkiler tezgahladı’’ demiş.
KAHRAMAN EROĞLU (İstanbul Sosyal Hizmetler İl Müdürü)
Böyle yaşayan 90 aile var
İstanbul'da benzer bir yaşam sürdüren 90 aile var. Çözüm bu çocukların ailelerin elinden alınıp özel bir gözlemevinde barındırılması. Bu kızların fiziki yaşı daha yüksek. Yetiştirme yurtlarına yerleştirildiklerinde diğer çocuklara da bu işi nasıl yaptıklarını, ne denli çok para kazandıklarını anlatıyorlar. Onlara mesleğin inceliklerini öğretmeye koyuluyorlar. Biz onları normal çocuklar arasında ıslah edelim diye düşünürken bu kızlar diğerlerini asimile etmeye başlıyor. Yetiştikleri koşullar gereği daha saldırgan ve şiddete eğilimliler. Diğer kızlar üzerine baskı uyguluyorlar. Bu yüzden ayrı tutulmaları ve 20 kişiyi geçmeyen gözlemevlerinde eğitimden ve rehabilitasyondan geçirilmeleri gerekiyor.
Bir saniyeye sığıyorİstanbul Asayiş Şubesi, kaldırımcılığı şöyle tarif ediyor: ‘‘Kişi veya kişilerin başka bir kişiye ait para veya ziynet eşyasını bulunduğu yerden habersiz olarak almalarıdır. Kuyumcular, döviz büroları ve bankalar da aynı risk altındadır.
Kaldırımcılığın iki türü vardır.
Açık Kaldırım: Pazardaki seyyar satıcı tezgahından veya piknik yerlerinde eşyaların alınması gibi.
Kapalı Kaldırım: Mağazadan, kuyumcudan, otodan eşyaların alınması. Bir hırsızın değerli eşyalarınızla ortadan kaybolması için sadece bir saniyeye ihtiyacı vardır. Restoranda asılı duran mantonuz, koltuğunuzun yanında duran el çantanız, hatta hesap öderken kasaya koyduğunuz çek defteriniz bile anında yok olabilir.