Küçük bir polaroid dersi

Güncelleme Tarihi:

Küçük bir polaroid dersi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2003 00:00

KENDİMCE bir klasik haline getirdiğim ‘‘Tahtakale-Sirkeci-Sultanahmet’’ parkurunu yürümek için hava şartlarına pek aldırış etmiyorum.Kar yağışının neredeyse çığ formatında gerçekleştiği günleri saymazsak, yağmur çamur aldırmadan o turu yapıyorum.Salı günü, güneş ‘‘Abi vallahi bu sefer kandırmıyorum; bütün gün böyle parlayacağım... Güneş sistemi gözü’’ gibilerden ortaya çıktı ya; işte o günün sabahı Topesto aradı.Ben işi kırmak için zaten bahane arıyorum o dakikalarda. Topesto biraderim ‘‘Hava çok güzel, acaba Sulanahmet...’’ derken ‘‘Aynen güzel insan...’’ cevabını verdim.Mahalle kahvesinde buluştuk. Karaköy'e kadar yürümek, oradan Sultanahmet'e taksiyle gitmek ve dönüşte de yolun tamamını yürümek üzere anlaştık.Bir yandan laflıyoruz, bir yandan şuursuzca istediğimiz yere girip çıkarak ilerliyoruz. Bu arada Yapı Kredi'deki ‘‘Sanatçı Defterleri Sergisi'ni bile gezdik. Çok güzeldi tavsiye ederim...Neyse uzatmayalım... Bankalar Caddesi üzerinden Karaköy'e indik ve bir taksi çevirdik.‘‘Nereye?’’ dedi, ‘‘Sultanahmet’’ cevabını verdik.Köprü'yü geçerken ‘‘Dönüşte burada bir soluklanırız, bir bira filan içeriz Köprüaltı'nda’’ dedik. Tam Sirkeci'ye geldik ki otomobil aksıra tıksıra, bohum bohum gibi sesler çıkararak durdu.Şoför, ‘‘Abi hararet yaptı, ben sizi başka arabaya vereyim’’ dedi. Biz ‘‘Gerek yok, hallederiz’’ dedik ve indik.Şimdi, mesleğe Cağaloğlu'nda başlamış biri olarak, taksicilerin Sirkeci'den Sultanahmet'e (veya Cağaloğlu'na) çıkmaya pek hevesli olmadıklarını bilirim.Ama otomobile binmesek, Ankara Caddesi'ni tırmanacağız. Benim için problem yok da, Topesto çok mızmızlanacak...Bir taksi çevirdik. ‘‘Sultanahmet’’ dedim biraz da 'usta kusura bakma' tonundan ve devam ettim: ‘‘Taksici arkadaşın aracı hararetten kesildi.’’Yeni şoförümüz, asabi bir insan olduğunun sinyalini o dakika çaktı: ‘‘Sultanahmet deyince hararet yapar bunlar...’’Buyur burdan yak!.. Bu arada bindiğimiz otomobil tam bir uzman taksici çalışması. Emniyet kemeri Rover, vites kolu BMW... İçeride yok yok. Kapı kilitlerine gümüş efekti verilmiş, koltuklar vinleks filan...Tam Vilayet'i geçmişken ‘‘Sola mı, düz mü?’’ dedi. Topesto ‘‘Fark etmez’’ diyerek aklınca ortamı yumuşatmaya çalıştı. Şoför dik dik bakınca, ‘‘Eeeee, düz gidelim o zaman’’ dedi.Eskiden Tay Yayınları'nın bulunduğu noktada indik. Daha doğrusu önce Topesto indi, ben para üstü bekliyorum. Bu arada şoför ‘‘Siz hakikaten salakmışsınız’’ gibilerden suratıma bakarak, ‘‘Ne o, arkadaş geri mi dönecek?’’ dedi.Ben cümlenin manasını çözmeye çalışırken uzanıp kapıyı sertçe çekti. Meğer Topesto inerken kapıyı kendi haline bırakmış, kapatmadan inmiş...* * *Bu sarsıcı yolculuğun etkilerini bir Sultanahmet Köftecisi seansıyla tamamen üzerimizden attık. Lezzetli köftelerin kurbanı olarak, Hipodrom'da bir tur atalım dedik.Baktık kesmedi, bir tur daha attık. Bu arada Topesto, başlangıç noktasına yaklaştığımız sırada birden koşmaya başladı. ‘‘Ne oldu genç, niye heyecanlandın?’’ dedim.‘‘Geçtim, ben kazandım oğlum’’ dedi. Sanırsın Veliefendi'de yarışan Arap atıyız...Sultan Pub'ta oturup birer bir şey içme kararı aldık. Dışarıda oturduk. Ortalık sakin, turistler filan henüz sökün etmemiş. Bu arada Topesto ‘‘Aaa! Vatman aynayı düzeltiyor’’ dedi.Bir gün içinde yeterince saçma cümle duymuş biri olarak önce dikkate almayayım dedim ama baktım hakikaten vatman ayna düzeltiyor.Belli bir ray üzerinde gidip gelen tramvay gibi bir aracın aynasını düzeltmek bize komik geldi. Fakat sonra gördük ki; her vatman aynı noktada aynı hareketi tekrarlıyor.İkimizin zekasını topladığında ancak bir ortalama zeka elde edildiğinden dördüncü seferde filan fark ettik. Oralarda bir çıkıntı, bir ağaç, bir direk var ki, adamlar ayna çarpmasın diye kapatıyor.Eh, biraz ezik hissettik tabii kendimizi.Köprüaltı'nda soluklanacağımızdan Mavi Papağan'a veya Gar Birahanesi'ne uğramadık. Direkt Tahtakale'ye daldık. Ben çok güzel bir Türkiye haritası puzzle'ı aldım. Kuzey doğu komşumuz hálá SSCB gözüküyor. Kitsch bir puzzle.Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama zaten Tahtakale'den ne yapacağını bildiğim kaç şey aldım ki bugüne kadar.Topesto, caminin önüne gelen kuşlara ekmek içi filan veriyor. ‘‘Hazır Mısır Çarşısı civarına gelmişken şunları besin manyağı yapayım’’ dedi ve vitaminli kuş yemi aldı. Var mı öyle bir şey demeyin, gözlerimle gördüm, vitamin katkılısı da varmış...Tam Köprü'ye yönelecekken, bu manalı günü taçlandırmak için Yeni Cami önünde hatıra fotoğrafı çektirme kararı aldık.Fotoğrafçı arkadaş iki adet polaroid çekti. Biz tam fotoğrafları sallayacakken de ‘‘Sallamayın abi. Renklerin oturması için 7 dakika beklemeniz lazım’’ dedi.Biz ukalayız ya ‘‘Olur mu, bu polaroid hep sallanmaz mı kardeşim’’ dedik.Meğer polaroid fotoğrafçısı, Yeni Cami önünde fotoğraf çekenlere seminer filan veriyormuş. Polaroid-Man bize hadise hakkında kapsamlı sayılabilecek bir ders verdi.Sonra fark ettik ki; adam haklı. Ben bu kadar parlak polaroid hiç görmemiştim.Siz siz olun, sallamayın polaroid fotoğraflarınızı, 7 dakika bekleyin. Yaaa, gördünüz mü? Bu yazıdan bile bir kıssadan hisse çıktı. Ne işinize yarar bilmem ama, sallamayacakmışsınız polaroidi öyle. Kimyasal madde eşit dağılmalıymış yüzeye...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!