Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2004 00:00
Topkapı, Edirne ve Yıldız gibi Osmanlı saraylarına mimari açıdan öncülük eden Selçuklu dönemi eseri Kubadabad Sarayı, restorasyon için destek bekliyor. 18 Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüçhan Arık, Konya'nın Beyşehir İlçesi sınırları içinde yer alan Kubadabad Sarayı kazılarının, 1964 yılında bir Alman arkeolog tarafından başlatıldığını söyledi.Sadece 2 yıl devam eden kazılara daha sonra 13 yıl ara verildiğini belirten Arık, sarayın bu dönemde ilgisizlik nedeniyle çok tahrip olduğunu ifade etti. Daha sonra 1980 yılında kendisinin öncülüğünde kazıların tekrar başladığını anlatan Arık, şunları kaydetti: “Kazı bugüne kadar kısıtlı bütçelerle de olsa devam etti. Kubadabad, bugün dünyada günümüze kalmış tek Selçuklu sarayıdır. Bu sarayın mimari kompozisyonu, daha sonraki Osmanlı saraylarının mimari kompozisyonlarının ön örneği şeklindedir. Örneğin Topkapı, Edirne, hatta Yıldız gibi saraylar bu planda, bu mimari özellikte yapılmıştır. Yani Kubadabad, önemli Osmanlı saraylarına mimari açıdan örnek olmuştur.” Kubadabad'ın bir örnek saray olması dışında, çini eserler bakımından da zengin olduğunu belirten Arık, bulunan çinilerin Konya Karatay Müzesi'nde sergilendiğini ifade etti. Arık, geçen yıl yapılan kazı sonucunda sarayın ilginç bir özelliğinin ortaya çıkarıldığını belirterek, şöyle devam etti: “Küçük saray olarak nitelendirdiğimiz yapının batısında yer alan bölümü kazdığımızda, üç yapılı bir şekil ortaya çıktı. Burada demir ocaklarının varlığına, hemen arkasından da hamam kalıntılarına rastladık. Daha sonra ilave edilmiş tuvalet, su dağıtım şebekesi bulduk. Bu durum Selçukluların alt yapıya ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra bulduğumuz duvar resmi kalıntıları Selçuklu döneminde minyatürün dışına çıkıldığının göstergesidir.” RESTORASYON MALİYETİ ÇOK YÜKSEKKubadabad'ın küçük ve büyük saray ünitelerindeki kazı çalışmalarının sona erdiğini belirten Arık, şu anda restorasyon aşamasına gelindiğini kaydetti. Bugüne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen kısıtlı bütçeyle çalışıldığını kaydeden Arık, restorasyonun ise çok pahalı ve özenle yapılması gereken bir iş olduğunu söyledi. Sarayın restorasyonunun dönemi bilen bir ekip tarafından yapılması gerektiğini vurgulayan Arık, “Sarayın orijinal karakteri bozulmamalıdır. Bugüne kadar hiçbir sponsor firmayla çalışmadık. Bakanlık ya da sponsorların desteğiyle Kubadabad Sarayı'nı önce Türkiye'ye sonra dünyaya tanıtmak istiyoruz. Dünyanın en güzel doğasının içinde bulunan saray, akıllıca uygulanan bir turizm projesiyle tarihsel, doğal ve kültürel bakımdan çok önemli bir merkez haline getirilebilir” diye konuştu. BURSA'NIN SİMGESİ ONARIM BEKLİYOR Dünya Mirası Kültürel Varlıklar arasında yer alan ve adı Bursa ile özdeşleşen Yeşil Türbe'nin içler acısı durumu, ziyaretçilerini üzüyor.Dış cephesindeki çinilerin büyük bölümünün dökülmesi, derin çatlakların oluşması ve iç duvarlarının rutubet tutması nedeniyle kötü bir görünüme bürünen türbe, yıllardır onarılacağı günü bekliyor. Osmanlı Devleti'nin 5. Padişahı Sultan Çelebi Mehmet'in mezarının bulunduğu, 1414-1421 yılları arasında Mimar Hacı İvaz Paşa tarafından yapılan ve Yeşil Külliyesi içinde yer alan Yeşil Türbe, 1855 yılındaki Bursa depreminde büyük hasar görmüştü. O dönemde onarılan ve bugünkü görünümüne kavuşturulan türbe, bakımsızlık nedeniyle şimdi adeta ayakta durmakta güçlük çekiyor. Aradan geçen yıllara meydan okuyan, ancak önce yanına yapılan tüp geçit, daha sonra 1999 yılında meydana gelen Marmara Depremi'nden büyük ölçüde etkilenen türbenin dış cephe çinileri dökülürken, duvarlarında çatlaklar oluştu. İç duvarlarının da rutubet tutması nedeniyle kötü bir görüntüye bürünen türbenin onarımı, 1998 yılından beri sürekli gündemde olmasına rağmen bir türlü yapılamadı. Türbenin son hali, ziyaretçilerini derinden üzüyor. Yeşil Türbe'nin sadece Bursa'nın değil, Türkiye'nin önemli tarihi eserlerinden biri olduğunu belirten ziyaretçiler, onarımın bir an önce yapılması gerektiğini söylediler. Türbeyi gezmek için kafileyle birlikte Bursa'ya gelen Çek Cumhuriyeti'nden Jana Borakova, her ülkenin kendi kültürel zenginliklerine sahip çıkması gerektiğini belirterek, “Böyle bir tarihi esere sahip çıkılmaması çok üzücü. Umarım, bir dahaki sefere geldiğimizde, burayı onarılmış bir şekilde buluruz” dedi. RESTORASYON, BU YIL BAŞLAYABİLİRBursa Valisi Oğuz Kağan Köksal, türbenin son durumuyla ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada, onarımla ilgili çalışmaların sürdüğünü ifade ederek, “Türbenin onarımı için proje çalışması tamamlandı. Sanıyorum, bu yıl içinde restorasyon çalışması başlayacak” diye konuştu. YEŞİL TÜRBEYeşil Camii'nin karşısında bulunan ve Bursa'nın en değerli anıtsal yapısı olan türbe, sekizgen planlı ve alt kattaki mezar odası ile Selçuklu türbelerini andırıyor. Sivri bir kubbesi bulunan türbenin duvar yüzeylerinin kenarları mermerle çevreleniyor ve mermer ayaklar üzerinde sivri kemerler bulunuyor.Dış cepheleri frizu renkli levha çinilerle, büyük bölümü yeşil çinilerle kaplı olan türbenin en dikkat çekici köşelerinden biri de, ceviz ağacından oyulmuş kapısı. Kapıda rozet ve geometrik yazı motifleri yer alırken, türbenin içinde bulunan, çinili mihrap, palmet şeklindeki süslemeleriyle, renkli süsleme sanatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor. Türbe içindeki Çelebi Mehmet'in görkemli sandukası da beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerden oluşan yazılarla süslü bulunuyor. Pencerelerinin çevresinde çiçeklerle ayetler işli olan çinilerin bulunduğu türbede, Çelebi Mehmet'in oğulları Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kızları Selçuk Hatun, Hafsa Sultan, Daye Hatun ve Ayşe Hatun'un çinili sandukaları da bulunuyor. ARAÇ BULUNMAMASI NEDENİYLE MÜZEYE TAŞINAMIYORErzurum'un Oltu İlçesi'nde tarla tesviyesi esnasında bulunan tarihi taş, uygun araç bulunmaması nedeniyle müzeye taşınamıyor. Edinilen bilgiye göre, Oltu İlçesi Yolboyu mevkiinde geçen yıl tarla düzeltilirken bulunan ve ağırlığı 5 tonu geçen taş, büyüklük ve görünümü ile dikkati çekiyor.
Atatürk Üniversitesi yetkilileri, taşın Saka, İskit, Hun ve Göktürk dönemlerine ait damgalı ve tasvirli sınır taşlarıyla (sıntas) aynı özellikleri taşıdığını bildirdiler. Yaklaşık bin yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen 3 metre boyundaki taşın, bölgedeki Türk kimliğinin tanımı açısından önemi olduğu vurgulandı. Erzurum Müze Müdürü Mustafa Erkmen, taşı müzeye getirmeyi planladıklarını, ancak bu kitleyi taşıyabilecek araç ve ekipmanlarının bulunmadığını söyledi. Bölgede araziye terkedilmiş çeşitli dönemlere ait tarihi
koç heykelleri ve farklı birtakım tarihi taşların da tespit edildiğini anlatan Erkmen, “Taşı, bölgede davaları devam eden diğer tarihi taşların davalarının tamamlanmasıyla birlikte müzemize getirmeyi planlıyoruz. Bu taşların taşınması için tır kiralanacak” dedi.
button