Mehmet YAŞİN
Oluşturulma Tarihi: Haziran 22, 2002 20:41
İlk kez kurallarımın dışına çıkıp, yaz tatilimde yollara düşeceğim. Rotamın yönü Doğu Anadolu'ya çevrili. Eskinin Gezgin İmparatorları gibi kent kent dolaşıp, beynimi, not defterimi ve arabamın bagajını doldurup geri döneceğim.
Tatillerimde bir yerlere gitmediğimi daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Tatilde evde oturmayı, bahçe ile uğraşmayı, kargaları seyretmeyi, kitap okumayı en önemlisi İstanbul'un keyfini çıkarmayı tercih ederim. Bu yaz tatilinde bu kuralı bozup, ‘krallar gibi’ bir tatil yapacağım. Önce bu ‘krallar gibi’ lafına bir açıklık getirmem gerek. Seyahatin Kültür Tarihi (Winfried Löschburg-Dost Kitabevi) adlı kitaptan okuduğuma göre, Ortaçağ'ın en soylu seyyahları ‘Gezgin İmparatorlar’ mış.
Henüz yerleşik bir sarayda oturmayan bu imparatorlar, bütün saray erkanı, sayısız at, tahtırevan, arabalar dolusu çadır, yatak, goblen ve
yemek takımıyla, sekreterya ve seyyar şapelleriyle şato şato dolaşır, piskoposlarda, derebeylerinde ve kentlerde konaklarlarmış. Bu imparatorlardan Friedrich Barbarossa, 1157 yılının Ağustos ayından 1158 yılının Ocak ayına kadar, at sırtında 2 bin 500 km'den fazla yol katetmiş. I. Maximilian ise dokuz yıl hiç durmaksızın gezmiş ve yaklaşık 1500 yer dolaşmış. Fransa kralı IX. Louis neredeyse bütün ömrünü yollarda geçirmiş. Yanında 1000 kişiden fazla olduğu tahmin edilen maiyeti ile birlikte günde 20-35 km yol katederek gezinip durmuş. Annalista Saxo vakanüvisinin hazırladığı belgede, 968 yılında gezgin kral ve maiyetinin günlük tüketimi konusunda şu bilgiler verilmiş: Bin domuz ve koyun, on araba yükü şarap ve bir o kadar fıçı bira, bin ölçek tahıl ve sekiz sığır.
İşte ben de böyle yemeli, içmeli bir tatile çıkıyorum. Arabama binip uzaklara doğru yol alacağım. Yani tatilim ‘krallar gibi’ yollarda geçecek.
UZAK ROTALAR Rotamı şöyle çizdim; İstanbul'dan sonraki ilk durağım Amasya olacak. Oradan kuzeye dönüp, sahil sahil Karadeniz'i katedip, Rize'de soluklanacağım. Ertesi gün Çayeli'ndeki ünlü kuru fasulyeci Hüsrev'e uğradıktan sonra yola devam edeceğim. Hopadan, Artvin üstünden Erzurum'a doğru direksiyon kıracağım. Erzurum'u ve çevresini gezdikten, tabii ki gerçek ‘Çağ Kebabı’nın tadına baktıktan sonra Ağrı üstünden Van'a ineceğim. Niyetim bu kentte birkaç gün kalıp, İran sınırına Iğdır'a, Doğubeyazıt'a uzanmak. Bu arada uzun süreden beri beni davet eden, Edremit ilçesi kaymakamı Fatih Kadiroğlu'na verdiğim sözü de yerine getireceğim.
Otlu peynirle yapacağım sabah kahvaltılarını düşündükçe şimdiden ağzım sulanıyor. Sonra dönüşe geçeceğim. Dönüş rotası da şöyle; Bitlis, Muş, Bingöl, Elazığ üstünden Malatya. Bu rotanın üstünde o kadar çok görülecek yer var ki, programın sarkmasından korkuyorum. Bu tür yolculukların yabancısı olmadığım için, yolda bir çok sürprizle karşılaşacağımı biliyorum. Malatya'dan sonra Kayseri üstünden Nevşehir'e geçmeyi planlıyorum. Kapadokya'yı bir çok kereler gördüm ama doyamadım. Bir kez daha göreceğim için şimdiden heyecanlanmaya başladım. Daha sonra Aksaray, Konya üstünden Afyon'a uzanmayı düşünüyorum. Mevlana Türbesi'nde, Çatalhöyük kazılarında fazla oyalanmamak istiyorum ama bunu becereceğimi de hiç sanmıyorum. Bir de Konya'ya kadar gitmişken meşhur ‘Etli Ekmek’in de tadına bakacağım. Tabii akşam yemeğinde, Afyon'un ünlü lezzetlerini doya doya tadabilmek için etli ekmeğin dozunu iyi ayarlamalıyım.
YOLDAKİ LEZZETLERAfyon'dan sonra Kütahya'da, ‘Porselen Molası’ verip, oradan Bilecik üstünden Adapazarı'na geçmeyi planlıyorum. Öğle yemeği için burada mola vermeyi planladım. Çünkü meşhur ‘Islama Köfte’ye bu kadar yaklaşmışken, onu yemeden İstanbul'a dönmek istemiyorum.
Hesap ettim, 4 bin kilometrenin üstünde yol katedeceğim. Umarım her şey yolunda gider de ben de İstanbul'a bol bol yazı malzemesi ile dönerim. Her ne kadar tatile gidiyorum desem de gördüklerimi, yediklerimi, içtiklerimi kendime saklayacak değilim. Tabii ki tüm bunları sizlerle paylaşacağım: Nerede ne var, ne yenir, ne içilir, nerede kalınır?...